11 Mayıs 2025
Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi'ne bağlı Müzik Hazırlık Okulu’nda okuduğum lise yıllarında özel bir merakım vardı: dört el piyano! "Bir ipte iki cambaz oynamaz" derler ama bir piyanoda iki piyanist çalabilir:) Ne kadar ilginç değil mi? Tek bir enstrümanı aynı anda iki kişinin çalması! Şimdilerde müzikli komedi gösterileri var, aynı gitarı veya aynı çelloyu birkaç kişinin birden çaldığını görebiliyoruz. O ayrı bir şey; o işin şakası. Benim bahsettiğim klasik müzik dünyasında ciddi yer tutan bir alan. Adına kısaca 4 el piyano diyoruz. Özellikle 19. yüzyılda basılmış binlerce örneği var.
19. yüzyılda henüz kayıt teknolojileri ve radyo yokken Avrupa'da orta ve üst sınıf ailelerin evlerinde mutlaka piyano bulunurdu. Bu insanlar akşamları müzikle eğlenmek ve dinlenmek istediklerinde kendi müziklerini kendileri yaparlardı. 4 el piyano formatı, bu amatör ailelerin müzikle keyifli anlar geçirmeleri için ideal bir yoldu.
Neden dersiniz? "Bir elin nesi var? İki elin sesi var!" demişler ya hani? 2 elin sesi varsa 4 elin daha çok sesi var! Bundan dolayı:) Usta bir müzisyenin iki eliyle çalabileceği dolu dolu bir piyano eserini iki amatör 4 elle daha rahat çalabilir. Ayrıca senfonik orkestra ve diğer çalgı grupları için yazılmış çok sesli eserleri de hiç değilse belli bir formatta "dinleyebilmenin" yoluydu 4 el düzenlemeleri.
Biz bugün Beethoven'in veya Brahms'ın X bir senfonisini dinlemek istediğimizde ne yapıyoruz? Hepimizin elinin altında bulunan uçsuz bucaksız bir dijital arşivden dilediğimiz eseri seçiyor ve bir düğmeye basıp anında dinliyoruz. Yakın zamana kadar internet yoktu, herkes evinde kendi plak/kaset/CD arşivini oluşturuyordu; o arşivden seçtiklerimizi dinleyebiliyorduk. 19. yüzyıl insanının kanlı canlı, orkestra tarafından çalınmış bir Beethoven senfoni dinleyebilmesi için yaşadığı bölgedeki bir orkestranın bu eseri programa almasını beklemesi ve konsere gitmesi gerekiyordu. O kadar beklemek istemiyorsa yapabileceği şey; evindeki piyanoda bir diğer aile üyesiyle veya arkadaşıyla beraber senfoninin 4 el için yapılmış düzenlemesini çalmaktı. Bu nedenle o devirde senfonik bir eser bestelendi mi, hemen arkasından 4 el düzenlemesi de yapılır, basılırdı. Bu, eseri tanıtmak, halka yaymak için bir yoldu. O dönem insanının plak koleksiyonu yerine nota koleksiyonu olurdu. Pek de cafcaflı kapakları olurdu bu eserlerin, nota mağazalarında müşterinin dikkatini çekmek için.
Her ne kadar literatürde bolca 4 el eseri varsa da okul müfredatımızda bunlara yer yoktu. Bir başka piyanistle bir araya gelip, ders ve çalışma zamanlarımızdan arta kalan bir boş zamanda birlikte 4 el çalabilmek, kişisel çaba gerektiriyordu… biraz da deşifre becerisi.
"Deşifre etmek", bir müzik notasını ilk bakışta okurken icra etmek demek. Aynı okuma-yazmayı sökmek gibidir: nota okumayı ilk öğrendiğinizde ağır ağır hecelersiniz, sonra okudukça açılırsınız. Ne kadar çok nota okursanız deşifreniz -daha doğrusu deşifrajınız- o kadar gelişir. Nota okumayı bilen her müzisyenin deşifraj seviyesi aynı değildir. Bazı çok başarılı müzisyenlerin bile deşifrajı zayıftır, çünkü çok fazla deşifraj yapmamışlardır, hep aynı eserleri uzun süre çalışarak başarıya ulaşmışlardır. Çok deşifraj yapanın, yani çok nota okuyanın deşifrajı gelişir; böyle müzisyenler zamanla bir parçayı ilk bakışta hemen hemen hatasız çalabilecek seviyeye gelebilir.
İlk gençlik yıllarım, kütüphanede sürekli yeni eserler keşfederek ve günlük gazete okur gibi her gün önüme yeni bir nota koyup okuyarak geçtiği için deşifrajım güçlüdür. Deşifrajı benimki kadar güçlü bir de Hülya Keser vardı okulumuzun piyano bölümü öğrencileri arasında. Aynı hocanın sınıfındaydık. İkimiz de müziğe tutku derecesinde bağlı; boş zamanlarını hep müzikle dolduran gençlerdik. Ders aralarında boşluk buldukça piyanonun başına geçer, dört el eserleri deşifre ederdik.
Okulumuzun zengin bir müzik kütüphanesi vardı, ancak oradaki notaları ödünç alma iznimiz yoktu. Fotokopi tek seçeneğimizdi. 4 el ve iki piyano için yazılmış ne kadar eser varsa, yıllar içinde sayısız kütüphane ziyareti boyunca fotokopisini alıp kişisel arşivimi oluşturdum. Hülya’yla bu eserleri çalıyorduk.
Bir gün Hülya'ya birlikte bir repertuvar oluşturup bir 4 el resitali vermeyi teklif ettim. Kabul etti. Bunun için komşu üniversite ODTÜ’nün Bahar Şenliği’ne başvurdum ve olumlu yanıt aldım -beni o unutulmaz pozitif enerjisi ve kocaman gülümseyişiyle karşılayan Tüzün Denli'ye buradan sevgiler-.
Fakat o ara ne olduysa oldu, derslerin yoğunluğundan yeterince sık bir araya gelip çalışamadık. Sanırım ikimiz de deşifrajımıza güveniyorduk;) Bir gün önce Hülya'ya hatırlattım "yarın konserimiz var. Ne çalacağız?" Hülya, hocasıyla arasında bir sorun olduğunu, bundan dolayı o ara sahneye çıkamayacağını söyledi. Ama nasıl olur?! ODTÜ’de konserimizin duyurusu yapılmıştı! Konseri iptal etmek hiç şık olmazdı.
Hızlıca çözüm ürettim: Hülya’nın ablası Sevinç de çok iyi piyanistti, deşifresi de gayet iyiydi. Sevinç bizden birkaç sınıf büyüktü. Sevinç’e teklif ettim Hülya’nın yerine çalmayı; kabul etti. Vakit akşam olmuştu. Hızlıca eve gidip bir tomar nota aldım, okula döndüm, Sevinç’le apart topar bir repertuvar seçtik; deşifre ettik ve üzerinde 1-2 saat çalıştık.
Ertesi gün da sabahtan biraz çalıştıktan sonra atladık, ODTÜ’ye gittik. Bahar gelmişti, güneş yüzümüzü güldürüyordu, şenlik cıvıl cıvıldı. Çocukça coşkuluydum! İleri deşifraj seviyemiz sayesinde kahramanca günü kurtaracaktık; çoğu müzisyenin hazırlanmak için haftalarca çalışması gereken bir repertuvarı biz bir gecede hazır etmiştik. İleride anlatacak pek havalı bir anımız olacaktı:)...
Konser vereceğimiz Mimarlık Amfisi’ne vardığımızda bizi boş bir salon ve şaşkın bir görevli karşıladı. “Konseriniz bir saat önceydi. Seyirci geldi, bekledi ve gitti. Neredeydiniz?” dedi.
Dünya başıma yıkıldı! Konserin saatini yanlış hatırlamışım! O zamanlar cep telefonu yok tabii; ODTÜ'nün yetkilisi konser saatinde bizi göremeyince bizim okulun öğrenci işlerine telefon etmiş. Öğrenci işleri yardımcı olamamış. Biz o sırada Bilkent'te bir çalışma odasında piyano çalışıyorduk.
“Yapacak bir şey yok. Olan oldu…” dendi ve Sevinç’lerle şenliği gezmeye çıktık. Utanç duygusu ve bahar havası birbirine karıştı. Yanımdaki arkadaşlar standlara bakıp bakıp "ne güzel şeyler varmış" derken benim içim içimi yiyordu. Arkadaşlar ne kadar avutmaya çalıştıysa da o suçluluk duygusunu üzerimden silkim atamadım. Nasıl böyle bir hata yapabilmiştim? İptal etseymişiz daha hayırlı olurmuş!
Ne yazık ki Hülya'yla birlikte yapılmış bir kaydımız yok. Hülya'yla Sevinç'in bir 4 el kaydına kulak verelim...
Hakan Ali Toker kimdir? Hakan Ali Toker, 1976 doğumlu, Mersinlidir. İlk adını kullanmaktadır. Piyano çalmaya ve beste yapmaya küçük yaşta başladı. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı çello bölümünde kısa bir başlangıç yapıp, ardından ortaokul, lise ve lisan eğitiminin bir bölümünü Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi'nde okuduktan sonra ABD'de Indiana Üniversitesi Müzik Fakültesi Piyano ve Bestecilik dallarından mezun oldu. Klasik eğitiminin yanı sıra Caz, Türk müziği ve klasik doğaçlama alanlarında kendi kendini yetiştirdi. Piyanonun yanı sıra kanun, akordeon, klavsen ve org çalmayı öğrendi. Bugüne kadar 29 ülkede konserler verdi, pek çok yerli ve yabancı eleştirmenin övgülerini aldı. 17 yaşında katıldığı İstanbul Festivali'nde yılın en genç sanatçısıydı. Aynı yıl Ukrayna'da düzenlenen Virtüözler Festivali'nde yer alan ilk Türk sanatçıydı. 2011'de Türk makamlarına göre akortlanmış piyanoyla ilk Türk müziği resitalini veren piyanist oldu. 2022'de yazıp 33 müzisyenle birlikte CRR'de seslendirdiği "Türk Rapsodisi"yle ilk kez tüm çalgılarda makamsal mikrotonalitenin duyulduğu bir senfonik konsere imza atmış oldu. Türkiye'de "Yaşayan Değerlerimiz" (2013), ABD'de "Yılın Yorumcusu" (2019) gibi ödüllere layık görüldü. Hırvatistan'da "Hırvat-Türk Dostluk" nişanıyla onurlandırıldı. Hem yorumcu hem besteci olarak, hem klasik Batı müziği hem de caz ve Türk müziği alanlarında eserler veren sanatçının, bu müzik türlerini bazen ayrı ayrı ele aldığı, bazen de sentezlediği pek çok bestesi, düzenlemesi ve albümü vardır. |
Kütüphanede 4 el ve 2 piyano için eserler ararken; bir piyanoda 6 el (3 piyanist), 8 el (4 piyanist) ve 2 piyanoda 8 el için eserler bulmuştum ve pek şaşırmıştım. Hiç birimiz böyle eserlerin varlığından haberdar değildik!
"...Çalıştık, hazırlandık, uçağa atladık, Hollanda’dan Türkiye’ye gittik; son anda iptal olduğunu söylediler. Çalamadan geri döndük” dedi
"Seç, ne istiyorsan al!" dedi babam, "dile benden ne dilersen!" diyen bir peri padişahı gibi!
© Tüm hakları saklıdır.