08 Kasım 2020

Masumlar Apartmanı, takıntı hastalığı ve gerçek hayat hikâyesi üzerine

Masumlar Apartmanı dizisi ile birçok kişinin takıntı hastalığının ne boyutlara varabileceğini görmesi olumlu

Takıntı her bireyde olabilen ve belli bir sınıra kadar normal kabul edilen bir durumdur. Eğer her birey için farklı olmak kaydı ile eşik aşılıp işlevselliği bozmaya başladığında hastalık olarak nitelendirilmektedir. Takıntı hastalığı her toplumda hemen hemen benzer sıklıkta görülen bir hastalıktır. Psikiyatride takıntı hastalığı "Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB)" olarak isimlendirilmektedir. Türkçeye çevrilirken ise "Takıntı Hastalığı" ya da "Saplantı Zorlantı Bozukluğu" isimleri tercih edilmiştir. Fakat ikincisini anlamak ve hastalara anlatmak oldukça zor olmaktadır. Saplantı (Obsesyon) zorla istenmeden zihne gelen, belirgin bir kaygı ve sıkıntıya neden olan yineleyici ve sürekli düşüncelerdir. Kişi bu düşüncelerine aldırmamaya ya da baskılamaya çalışır ancak yeterince başarılı olamaz. Zorlantı (kompülsiyon) ise kişinin baskılayamadığı saplantısını ortadan kaldırmak için yaptığı yinelemeli davranışlardır. Örneğin kirli olduğunu düşünen ve bu düşüncesini bastıramayan birisi için el yıkama bir zorlantılı davranıştır. Toplumlar arasında takıntı hastalığının türleri değişmektedir. Bizim gibi toplumlarda dinsel ve temizlik ile ilgili takıntılar daha sık görülmektedir. Bunun dışında simetri ve düzen takıntıları da oldukça yaygındır.

Takıntı hastalığı son 2 aydır bir televizyon kanalında yayınlanan "Masumlar Apartmanı" isimli bir dizi ile birlikte toplumda gündem oldu. Psikiyatri ile ilgili çekilen diziler bir taraftan izlenme rekorları kırarken bir taraftan da eleştiri konusu oldu. Eleştirilere bakıldığında daha çok içeriden ve cılız denecek eleştirilerdi bunlar. Gerçek hayat hikâyelerinin diziye dönüştürülmesi senaryo yazarlarına yönelik eleştirilerin başında gelmektedir. Hastalardan izin alınmış mı ve izin alınsa bile hastaların izin verdiği sırada ruh hallerinin bu izinleri vermeye ne derece yeterli olduğu başka bir eleştiri konusu oldu.

Başta Freud olmak üzere birçok psikiyatrın yazılarında gerçek vakalara yer verdikleri bilinmektedir. Bu vakalar yayınlanırken kimliği belli olmayacak şekilde yayınlanır, okunduğunda ve izlendiğinde o kişilerin deşifre olmaması sağlanır. Psikiyatri denince akla gelen ilk isimlerden biri Sigmund Freud olmaktadır. Freud psikiyatride "Psikoanaliz" denen bir psikoterapi akımının başlatıcısıdır. Freud'un yayınladığı vaka örnekleri 20. yüzyılın başında büyük tartışmalar yaratmış ve o nedenle de vakaları enine boyuna tartışılmıştır. Üzerinden bir asırdan fazla zaman geçmesine rağmen bu vakalar halen gündemde ve tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Freud'un yayınladığı vakaların bir kısmının kimlikleri üzerinde spekülasyonlar yapılmıştır. Psikanalizin yayınlanan ilk vakası olan Anna O.'dur. Vaka yayınlanırken hastanın gerçek ismi yerine Anna O. kullanılmıştır. Anna O. nun gerçek kimliğinin daha sonra Bertha Pappenheim olduğu ortaya çıkmıştır.  Ancak gerek kongrelerde, gerek bilimsel dergilerde gerekse de kitap ve filmlerde yayınlanan gerçek vaka öykülerinin birçoğunun gerçek kimlikleri sır olarak kalmıştır. Televizyon, dizi ve film endüstrisi psikiyatriden fazlası ile faydalanmış, yapımlarında bazen gerçek bazen de hayali vakalar kullanmışlardır.

Hekimlerin "malzemesi" insan olduğu için belki de birçok meslekten daha fazla olmak üzere uymak zorunda olduğu kurallar birçok bildirge ile ortaya konmuştur. Ayrıca bildirgelerin yanında her ülkede farklılıklar gösterebilmekle birlikte hekimlerin uymak zorunda olduğu kurallar yasalarca da belirlenmiştir. Bütün bu bildirgelerin ve yasaların temelinde "Tıp Ahlakı" yatmaktadır. Tıp ahlakının 4 temel ilkesi bulunmaktadır. Bunlar "yarar sağlama", "zarar vermeme", "özerkliğe saygı" ve "adalet" ilkeleridir. Hekimler uygulamalarında bu temel ilkeleri dikkate alırlar. Hekimliğin ilk kuralı "Primum non nocere" yani "Önce zarar verme" ilkesidir. Daha sonra uyguladığınız tedavi ile hastaya yarar sağlamak, yarar sağlarken de hastanın özerkliğine saygı göstermek gereklidir. Bütün bunları yaparken de hem adil olunmalı hem de kaynaklar adalet ilkesine göre kullanılmalıdır.

Gerçek vaka öykülerinin yayınlanmasına dönersek, hastaların kimliği açığa çıkmıyorsa, hastaya zarar vermiyorsa, bazen konunun tartışılması hastaya ve diğer hastalara yarar sağlıyorsa tercihen hastaların onayları da alınarak yayınlanabilir. Masumlar Apartmanı dizisinde de görüldüğü kadarı ile hastaların onay verip vermediği tartışılmakla birlikte, takıntı hastalığının gündeme getirilmesi ve birçok benzeri hastanın tedaviye başvurması yararını doğurabilmesi nedenleriyle şimdilik bir sorun görülmemektedir. Ancak bu gibi yapımların reyting kaygıları nedeni ile gereğinden fazla uzatılması gerçek öyküleri bazen tahrif ederek araya eklemelerle konudan sapılabilmektedir. Bu yönü ile dikkat edilmezse gerçek hayat hikâyesi olduğu iddia edilen dizinin gerçek hastaları bu durumdan rahatsızlık duyabilir ve hastalara bu yönü ile zarar verilebilir. Popüler olan birçok şeyin değer kaybetmesi gibi dizi de değer kaybedebilir, hastalarda da sıkıntılar oluşmaya başlayabilir.

Masumlar Apartmanı dizisi ile birçok kişinin takıntı hastalığının ne boyutlara varabileceğini görmesi olumludur. Bu diziyi izleyip daha önce sıkıntı duysa da bu durumun bir hastalık olduğunun farkında olmayan hastalar tedaviye başvurmaktadır. Her takıntı hastası dizideki karakterler kadar şiddetli belirtiler göstermeyebilir. Takıntı hastalığı kişilerin günlük işlevlerini çok az etkileyebildiği kadar şiddetli bir şekilde de bozabilir. Takıntı hastalığı şiddetine göre zorluklar içerse de günümüzde başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Dizinin senaryo yazarı psikiyatrist ve danışman kadrosunda da psikiyatrist ve psikologların olması sınırların çok fazla ihlal edilmeyeceği, hastaların etiketlenmeyeceği ve doğru yönlendirmelerin yapılacağı konusunda rahatlatıcı bir faktör olabilir.

İzleyip göreceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları

Afet sonrası psikolojik tepkiler

Psikolojik ilk yardımda en önemli şey insanlara bundan sonra güvende olduklarının hissettirilebilmesidir. Güvende olduğunu hissedebilmesi için insanların iyi işleyen bir mekanizmayı görmeleri gerekmektedir

Ebeveyne yabancılaşma sendromu farkındalığı

25 Nisan Ebeveyne Yabancılaşma Farkındalık Günü nedeni ile tekrar etmekte fayda görüyorum. "Çocuklar şahların savaşında piyon değildir!"

Psikiyatri penceresinden 'Bir Başkadır'

Dizinin "sıradan" bir Türk filmi tadında olmasına karşın "beğeni fırtınası" yaşanmasının nedenini psikolojiden bir deney ile kısmen de olsa açıklamak mümkündür...