16 Haziran 2025
Cezaevleri çok dolu! Dolduranlar sorumludur. Böyle bir rejim yaratmasaydınız!
Bu yıl Aile Yılı (?!). 2025 yılı, cezaevlerinde nakiller ve hapishane inşa yılı olmasın!
Yüzlerce kişinin tutuklanması, tutuklananların keyfi olarak başka cezaevlerine sevki ne kadar insanidir? Aileleri, çocukları, yakınları, dostları da tutsak mıdır?
Sevklerle yaratılan ayrı bir cezalandırma; hukukun bir bilinmeze naklidir.
Sevk edilenlerin ailelerinden ve çocuklarından, arkadaşlarından koparılıp binlerce kilometre uzağa götürülmeleri ve bu nakillerin hukuka, adalete uygun olduğunu ileri sürebilmenin gerekçesi nedir? Var mıdır? Zorunlu haller nedir, ne değildir?
İstanbul içinde bile gidişi iki saat uzaktaki cezaevinden insanları alıp İzmir, Eskişehir, Bandırma, Gebze gibi cezaevlerine nakletmekle aile bağlarını kopartmıyor musunuz?
Ceza evlerine girmeyen, sokulmasına izin verilmeyen ve sakıncalı sayılan kitaplar vardır. Kanunlar vardır; cezaevi kapısından içeri sokulmazlar. Hukuklar vardır, hukuk değildir ama vardır. Cezalar vardır infaz yakar…
İnfaz, devletin insanları hapsetmesi ve özgürlüğünü zorla sınırlandırmasıdır.
İnfaz demişken cezaevi kapısından içeri sokulmayan infaz hukukudur.
İnfaz hukuku en az bilinen, en çok uygulanan ve hak ihlallerinin en çok yaşandığı bir hukuktur. İnfaz etme; yargı kararını yerine getirmektir, uygulamaktır. Devletin sözünü geçirmesi ve zor hakkını kullanmasıdır. İnfaz etmenin, nasıl uygulanacağı mutlaka bir kanuni düzenleme gerektirir. 13.12.2004 kabul tarihli 5275 sayılı “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun” kabul edilmiştir.
Bu Kanunun temel ilkesi nedir? Madde 1, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında; hükümlülerin ırk, dil, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefi inanç, milli veya sosyal köken ve siyasi veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırımı yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanmasıdır.
Kanunun temel amacı nedir? Madde 2, hükümlünün yeniden suç işlemesini önlemektir. Bu amaçla suç işlemeyi önleyici etkenleri güçlendirmektir. Toplumu suça karşı korumak, hükümlünün tekrar sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumu kolaylaştırmaktır.
Hapislik nasıl infaz edilir? Devlet cezanın infazında Kanunun temel ilke ve amaçlarını yerine getirmekle yükümlüdür. Hükümlülere düzenli bir yaşam sağlanmalıdır. Hapislik insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddi ve manevi koşullar altında çektirilmelidir. Hükümlünün Cezanın infazında Kanun ve Anayasa ile hükümlüye tanınmış olan haklar dokunulmazdır. Temel ilke; kanuniliktir. Kanunun uygunluk ve özellikle hukuka uygunluk esastır. Cezanın infazında adalet esaslarına uygun hareket edilir.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu Fatih Seyis (Başvuru Numarası: 2018/32269) 14/6/2023 tarihli kararında (R.G. 17/8/2023 – 32282) Başvurucu; İnfaz Kurumuna nakil yoluyla ve aniden çok sayıda tutuklama olması nedeniyle kapasitenin çok üzerinde hükümlü ve tutuklu girişi yapıldığı, bu nedenle koğuşlarda kapasitenin çok üzerinde hükümlü ve tutuklu barındırıldığı, bu sorunun nakillerle giderilmeye çalışıldığı” iddiasıyla hak ihlaline uğradığı görüşündedir. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddiayı inceleyen Anayasa mahkemesi kararına göre; “Anayasa’nın 17. maddesi, ceza infaz kurumunda tutulan bir mahpusun içinde bulunduğu şartların insan onuruna yakışır bir şekilde olmasını da koruma altına almaktadır. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların mahpusları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir.”
Devletin sağlamakla yükümlü olduğu ilkeler bunlar olduğuna göre mahpusun yükümlülüğü tutum, davranış ve eylemleriyle ceza infaz kurumunun “düzenini” ihlal etmemektir. Aksi takdirde hakkında “disiplin cezası” uygulanır. Bu cezalara karşı hükümlünün itirazları Kanunlarda gösterilmiştir. Kısaca hükümlü hapis cezasının yerine getirilmesine “katlanma” ve bu amaçla düzenlenen “infaz rejimine uygun tutum ve davranışlar içinde bulunmakla” yükümlüdür. Aslında Kanun tutuklular için de uygulanmaktadır.
AİHM 17 Eylül 2019 tarihli Avşar ve Tekin / Türkiye Kararı (Başvuru No. 19302/09 ve 49089/12) kararındaBaşvuranlar; özellikle, ailelerinin ikamet ettiği yere yakın bir cezaevine nakledilme taleplerinin reddedilmesinin Sözleşme’nin 8. Maddesine (Özel ve Aile Hayatına Saygı Hakkı) aykırı olduğunu iddia etmişlerdir.
Abdülkerim Avşar ( AİHM 19302/09 No.lu Başvuru) en son Kırıkkale F tipi Cezaevinde tutuklu bulunmaktaydı. Ailesi Diyarbakır’da ikamet etmektedir. Müebbet hapis cezasına mahkûm olduğu 1996 yılında Çankırı E tipi Cezaevinde hapsedilmiştir. 25 Aralık 2003 tarihinde, Ankara F Tipi Cezaevine nakledilmiş, 15 Eylül 2007 tarihinde, Kırıkkale F Tipi Cezaevine nakledilmiştir. Annesi Parkinson hastalığından mustariptir ve seyahat edecek durumda değildir. Başvuranın avukatı, 12 Haziran 2008 tarihli bir başvuru ile, müvekkilinin Kırıkkale cezaevinden, seçime göre, Midyat E tipi Cezaevi (Mardin), Siirt E Tipi Cezaevi, Bismil E Tipi Cezaevi (Diyarbakır), Batman E Tipi Cezaevi veya ebeveynlerini ikamet ettiği Diyarbakır ilinde bulunan herhangi bir cezaevine nakledilmesini talep etmiş, cezaevlerinin doluluk oranlarının aşılması gerekçeleriyle bu talebi reddetmiştir. En son nakledildiği Tekirdağ F tipi Cezaevinden Diyarbakır T tipi Cezaevine nakledildiği anlaşılmaktadır. A. Avşar; ailelerinin ikamet ettiği yere yakın bir cezaevine nakledilme taleplerinin reddedilmesi nedeniyle özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkının ihlal edildiğini, dolayısıyla kendisine ek bir cezanın verildiğini, annesinin yaşının ve sağlık durumunun uzun seyahat etmesine imkân vermediğini, böylelikle annesinin kendisini artık ziyaret edemeyeceğini ileri sürmüştür.
Abdulkerim Tekin (49089/12 No.lu Başvuru) başvurunun yapıldığı tarihte, Kırıkkale F tipi Cezaevinde tutuklu bulunmaktadır. Ailesi Siirt’te bir köyde yaşamaktadır. Başvurucu 1994 yılında müebbet ağır hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Başvuran, geçen yıllar boyunca, ailesinin ikamet ettiği yere yakın bir cezaevine nakledilme talebinde bulunmak için birçok kez mahkemelere başvurmuştur. 22 Kasım 2011 tarihinde, Kırıkkale cezaevinden, seçime göre, Siirt, Batman veya Silifke de bulunan bir cezaevine nakledilme talebinde bulunmak için Adalet Bakanlığı’na başvurmuştur. Adalet Bakanlığı, cezaevlerinin doluluk oranlarının aşıldığı gerekçesiyle reddetmiştir. Başvurucu Kırıkkale cezaevine nakledilmeden önce Buca Malatya, Bartın, Kandıra cezaevinde tutuklu kalmıştır. Başvuran, ayrıca, çocuklarının Siirt’te bir köyde yaşadıklarını ve yirmi yıldır ziyaretine nadiren gelebilen ailesinden uzak bir yerde tutuklu bulunduğunu belirtmektedir. Başvuran, bu bağlamda, çocuklarının 2003 yılından bu yana, ziyaretine gelme imkânlarının bulunmadığını ileri sürmüştür. Başvuran, Kırıkkale cezaevinden Kepsut cezaevine (Balıkesir) nakledilmiştir.
Tekin yirmi yıldan fazla bir süredir ailesinden uzak cezaevlerinde tutuklu bulunduğunu; bu nedenle, ekonomik durumlarının bu seyahati yapmalarına imkân vermediği gerekçesiyle, uzun yıllardır çocuklarını göremediğini ileri sürmüştür. Her iki Başvurucu Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
AİHM’in 17.09.2019 tarihli kararında Avrupa Komitesi’nin, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Üye Devletlere yönelik Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkındaki Rec (2006) 2 sayılı Tavsiye Kararına dair yaptığı Yorum yer almıştır.
Bu Yorumda tutukluların uygun şekilde nakledilmesinin önemini vurgulamaktadır. Genel olarak, bu alanda karar verirken, tutuklular ve aileleri için, bilhassa ebeveynlerini görmeye ihtiyaç duyan tutukluların çocukları için, gereksiz zorluklardan kaçınılmalıdır. Özellikle, bütün tutuklular, dış dünyayla iletişimi kolaylaştırmak için, mümkün olduğunca evlerine veya topluma yeniden kazandırma merkezlerine yakın tutulmalıdır. Dolayısıyla, örneğin, bir kişinin ömür boyu hapis cezasına mahkûm edilmesi, mutlaka belirli bir cezaevine yerleştirilmesi ya da özellikle kısıtlayıcı olan bir rejime tabi olması gerektiği anlamına gelmez (...). Tutukluların tahsislerine ilişkin verilen kararların sonucuna doğrudan ilgi duyduklarının kabul edilmesi uygundur. Dolayısıyla, nihai kararın makamlar tarafından verilmesine rağmen, mümkün olduğunca tutuklulara danışılması ve bulundukları makul başvuruların dikkate alınması gerekmektedir. Tutukluların, ilk kez tahsis edildiklerinde, sistematik olarak yerel bir cezaevine tahsis edilmeleri nedeniyle her zaman mümkün olmasa da bu danışmanın tutuklunun dağıtımı veya nakledilmesinden önce yapılması gereklidir. Eğer, istisnai olarak, güvenlik ve emniyet gereklilikleri tutuklulara danışılmadan önce tahsis edilmelerini veya nakledilmelerini zorunlu kılıyorsa, danışma daha sonra yapılmalıdır. Bu durumda, bir tutuklunun farklı bir cezaevine tahsis edilmesi için iyi bir nedeni varsa, verilen kararın değiştirilmesi mümkün olmalıdır. Kural 70 uyarınca, bir tutuklu, yetkili makamlardan belirli bir cezaevine tahsis edilme veya nakledilme talebinde bulunabilir. Bir tutuklu, ayrıca, tahsis veya nakil işlemleriyle ilgili verilen bir kararı iptal ettirmek için aynı prosedürü kullanabilir.
Tutukluların nakli, işlemlerine ilişkin ciddi bozukluklara neden olabilir. Nakil işlemlerinin kaçınılmaz olabileceği ve bazı durumlarda bir tutuklunun menfaatine olabileceği kabul edilse de art arda ve gereksiz şekilde yapılan nakil işlemlerinden kaçınılmalıdır. Bir nakil işleminin avantajları ve dezavantajları, bu işlem yapılmadan önce dikkatlice değerlendirilmelidir.
Bu Yorumdan sonra AİHM’si Sözleşme’nin 5. Maddesi (özgürlük ve güvenlik hakkı) bakımından, “her türlü yasal tutukluluğun, nitelik olarak ilgilinin özel ve aile hayatının kısıtlanmasına neden olduğunu hatırlatmaktadır. Öte yandan, Sözleşme, tutuklulara tutukluluk yerlerini seçme hakkı tanımamakta ve tutuklunun ailesinden ayrılmasının ve uzaklaştırılmasının, tutukluluğun kaçınılmaz sonuçlarını oluşturmaktadır. Bununla birlikte, bir kişinin ailesinden uzak bir cezaevinde tutuklu bulunmasının - öyle ki her türlü ziyaret çok güç dahası imkânsız görünmekte - bazı koşullarda aile hayatına bir müdahale teşkil edebilmekte zira aile üyeleri için, aile hayatının korunması için, tutukluyu ziyaret etme imkânı temel bir faktördür.
AİHM’si ilkeleri hatırlatmış, Khodorkovskiy ve Lebedev /Rusya, No. 11082/06 ve 13772/05, 25 Temmuz 2013, Vintman/Ukrayna, No. 28403/05, 23 Ekim 2014 ve Bellomonte/İtalya (kk.), No. 28298/10, 1 Nisan 2014 kararlarına atıf yapmıştır.
Mahkeme kararında; başvuran Avşar’ın yakınlarının Diyarbakır’da ikamet ederken - iki şehri birbirinden ayıran 800’den fazla km - kendisinin Kırıkkale cezaevinde tutuklu bulunduğunu ve Avşar’ın nihayetinde Diyarbakır Cezaevine sevk edilmeden önce, Diyarbakır’a yaklaşık 1400 km uzaklıkta bulunan Tekirdağ Cezaevine sevk edildiğini belirtmiştir. A.Tekin’in Siirt’te ikâmet eden ailesinden yaklaşık 1000 km uzaklıkta bulunan Kırıkkale Cezaevinde tutuklu bulunduğunu, 22 Ağustos 2016 tarihinde, Siirt’ten yaklaşık 1500 km uzaklıkta bulunan Kesput Cezaevine sevk edildiğini belirtmiştir. Bu durumu AİHM’si başvuranların yıllar boyunca ailelerinin ikâmet yerlerinden uzakta bulunmalarını özel ve aile hayatına saygı haklarına bir “müdahale teşkil ettiği” kanaatiyle inceleme yapmıştır. Yani mahkeme Başvuruculara uygulanan bu “nakillerin” Sözleşme’nin 8. maddesini ihlal edip etmediği bakımından bu tür müdahalelerin “meşru amaçlardan” birine ulaşılması için “demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı” ve “kanun tarafından öngörülüp öngörülmediği” hususlarını incelemiştir.
Mahkeme, ömür boyu hapis cezası çeken tutuklular dâhil olmak üzere, cezaevi dağılımı konusunda Avrupa düzeyindeki düzenlemede, ulusal makamların aile bağlarının koparılmasını önlemesi ve mümkün olduğu takdirde, tutukluların ikamet yerlerine yakın bulunan cezaevlerine dağılmalarına imkân sağlaması gerektiği görüşündedir. Cezaevi dağılımının, tamamen idari makamların isteğine bırakılmayacağının ve bir şekilde mahkûmların en azından bazı aile ve sosyal bağların korunması menfaatini dikkate alması gerektiğinin altını çizen AİHM’si; Hükümet tarafından ileri sürülen kriterlerin - tutuklu kişinin ceza ve cezaevi profili, tehlikeliliği, suç faaliyetlerinin soruşturulması riski, güvenlik riskleri ve cezaevinde nüfus kalabalığı gibi kriterlere göre verilen tutukluların dağıtım kararının kendi başına keyfi veya makul olmadığı şeklinde değerlendirilemeyeceği kanaatindedir.
Dolayısıyla, Mahkeme, aile bağlarının korunmasının bu bağlamda dikkate alınması gereken bir kriter olduğunun da altını çizmektedir.
Nitekim, Mahkemeye göre; coğrafi mesafenin, aile ziyaretlerinin ve dolayısıyla aile bağlarının bozulmasına neden olacak nitelikte bir faktör olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır. Mahkeme Avşar Tekin Türkiye davasında verdiği kararında mevcut davanın spesifik koşullarını ve özellikle başvuranların ailelerinden uzakta çektikleri tutukluluk süresini ve uzun süren bu tür bir uzaklığın etkisini dikkate alarak, somut olayda söz konusu müdahalenin izlenen meşru amaç bakımında orantılı olmadığı ve dolayısıyla demokratik bir toplumda gerekli olmadığı kanaatine varmaktadır. Bu nedenle Mahkeme, Sözleşmenin 8. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmaktadır. Nakiller konusunda idarenin haklı olduğunu gösterecek biçimde Kanunun amaç ve ilkelerine uygun karar vermesi ve bu kararda gerekçe bulunması ve daha önemlisi gerekçenin kanuna ve hukuka uygun olması şarttır.
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü 12.04.2023 tarihli Yaşar Karaca (Başvuru Numarası: 2018/37854) kararında “nakil” nasıl değerlendirilmelidir sorusunu AİHM kararlarını referans göstererek açıklamıştır. Başvuru, tutuklunun ailesine daha yakın bir ceza infaz kurumuna nakil taleplerinin reddedilmesi işlemine karşı açılan davada esaslı iddiaların karşılanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
AYM kararında; Avşar ve Tekin v./Türkiye, B. No: 9302/09 ve 49089/12, 17/9/2019 tarihli yukarıda özeti verilen kararını ve diğerlerini referans almıştır. AİHM kararlarında ceza infaz kurumu idaresinin hükümlü ve tutukluların ailesi ve yakınlarıyla temasını devam ettirecek önlemleri almasını zorunlu kıldığını (Ouinas/Fransa (k.k.), B. No: 13756/88, 12/3/1990; Messina/İtalya (No. 2), B. No: 25498/94, 28/9/2000, Kučera/Slovakya, B. No: 48666/99, 17/7/2007) bu konuda yapılan tasarrufların haklı bir gerekçeye dayanması gerektiğini ifade etmiştir (Gülmez/Türkiye, B. No: 16330/02, 20/5/2008, § 46) ve başvurucuların şahsi durumu, tutulma süreleri, yakınlarının kişisel durumlarıyla ilgili ayrıntılı bir inceleme yapılmadığını, bu şartlarda başvurucuların ailelerinden uzak bir şekilde ceza infaz kurumlarında tutulmalarının ihlal sonucunu doğurduğu sonucuna ulaşmıştır.
Anayasa Mahkemesinin 12/4/2023 tarihli kararında yazılı olduğu üzere; somut davada başvurucu, ailesinin ikamet ettiği Kahramanmaraş'taki Ceza İnfaz Kurumunda cezasını infaz etmekteyken Tarsus Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmiştir. Bu nedenle aile bireyleriyle görüşme imkânının kısıtlanmıştır. İdarenin nakiller konusunda takdir yetkisi sınırsız değildir. Tüm işlemleri objektif denetlenebilir kriterlere göre yapılmalıdır. Başka bir ifadeyle; idare tarafından yapılan değerlendirmede ceza infaz kurumundan farklı bir cezaevine nakledilerek cezasının infaz edilmesini gerektiren zorlayıcı koşulların kabul edilebilir gerekçelerle ortaya konulması gerekir.
Başvurucunun 1/9/2016 tarihinde tutuklanarak Cezaevine alındığı ceza yargılamasının Kahramanmaraş'ta yürütüldüğünü, bu yerde asliye, icra hukuk ve idare mahkemelerinde de hakkında devam eden yargılamaların bulunduğunu belirterek nakil talebinde bulunmuştur. Talebi Kahramanmaraş'taki Ceza İnfaz Kurumunun kapasitesinin dolması nedeniyle reddedilmiştir.
“İdare, ailesinin ikametine yakın yerdeki ceza infaz kurumlarının kapasitesinin dolmasını gerekçe göstererek başvurucunun taleplerinin reddine karar vermiş ise de gerek idarenin gerekse İnfaz Hâkimliğinin başvurucunun nakil talepleriyle ilgili olarak hükümlünün bulunduğu ceza infaz kurumu ile çevre yerlerdeki ceza infaz kurumlarının kapasitesine ve doluluk oranına göre hükümlünün ailesi ile daha rahat görüşebileceği yakın yerdeki ceza infaz kurumuna nakledilme imkânının olup olmadığı, suç profili, ceza infaz kurumunda kaldığı süre, ailesinden uzakta kaldığı ceza infaz kurumundaki tutulma süresi, bulunduğu ceza infaz kurumu ile ailesinin ikamet ettiği yer arasındaki mesafe, ulaşım imkânları, ailenin ekonomik ve sosyal durumu, aile bireylerinin yaş ve sağlık durumları, ailenin hükümlüyü ziyarete gelme sıklığı gibi kriterler çerçevesinde değerlendirme yapmadığı görülmüştür. Böylelikle idare ve İnfaz Hâkimliği tarafından söz konusu hususlar kapsamında inceleme yapmak suretiyle başvurucunun ailesinin yaşadığı yerdeki ceza infaz kurumu ya da yakın yerdeki ceza infaz kurumundan farklı bir yerde cezasını infaz etmesini gerektiren zorlayıcı koşulların kabul edilebilir gerekçelerle ortaya konulmadığı anlaşılmıştır.” AYM kararında bu durumun hak arama hürriyetini düzenleyen Anayasanın 36 ıncı maddesine aykırılık yarattığı gerekçesiyle; “Dolayısıyla nakil talebinin reddi kararının söz konusu kriterler çerçevesinde objektif kabul edilebilir gerekçelerle açıklanmadığı görülmektedir. Bu nedenle, yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun esaslı iddialarının mahkeme kararlarında değerlendirilmemesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna” ulaşmıştır.
Cezaevi kapıları infaz hukukuna, adalete, vicdana ve insanlığa açılmalıdır. Adalet dışarıdan içeriye, cezaevine girmelidir. Hukuk, infazın zorluklarını zorlamaz; çözer.
İnsan onuruna yakışır cezalandırmanın haysiyeti hakkaniyettir.
Adalette insanlığın yaşadığı dehşetleri, tarihsel acıları, insan hakları ihlallerini unutmadan Nazi dönemi hukukunun çoktan tarihin çöp sepetine atılmış olduğunu unutmamalıyız. Dünya savaşları mimarlarının geçmiş faşizminden; insan haklarının, adaletin ve hukukun korunması için ders alınır, örnek alınmaz…
İtirafçı ödülü, olsa olsa cezaevinden çıkabilmek ve dışarıda kelepçeli olmaktan ibaret. Artık ziyaretçisi yok ve belki de boş ranzasında geride bıraktığı sadece utançtır kim bilir?
Mahpusun beklentisi saatlere bölünmüş gün içinde dakikalarla sınırlı olsa bile sevdiklerine dokunabilmek, ellerini tutabilmek… Dokunmak, hissetmek!
© Tüm hakları saklıdır.