13 Temmuz 2025

Kırık cam teorisi

Kaybolduğumuz yer geleceğin bilinmezliği değil de geçmişin bilinirliği...

“Tüm kaosların içinde kozmos, tüm düzensizliklerin içinde gizli bir düzen vardır”

- CG Jung

Kırık Cam Teorisi, koşulları farklı mahallelerde sahipsiz bırakılmış bir otomobil ile yapılan sosyal bir deneye dayanan, George L. Kelling ve James Q. Wilson tarafından 1982 yılında kriminolojiye (suç bilimi) tanıtılan bir teori.

Deneyde, New York’taki suç mahali Bronx ve California’daki huzurlu ve zengin mahalle Palo Alto’ya aynı otomobil bırakılıyor.

Tahmin etmek güç değil, Bronx’ta otomobilin tümüyle soyulup geriye sağlam tek parçasının kalmaması saatler dahi sürmezken, Palo Alto’da otomobile kimse elini sürmüyor.

Ama deney hemen “yoksul mahalleler suç işlemeye eğilimlidir” sonucuna bağlanmayıp, bir adım daha ileri götürülüyor.

Ve hipotezi aslında deneyin bundan sonraki adımı oluşturuyor.

Bu adımda, Palo Alto’daki otomobilin bir camı kasten kırılıyor.

Camının kırık olduğu fark edildikten sonra otomobilin başına gelenlerin Bronx’ta olanlardan bir farkı kalmıyor.

Böylece teori şöyle kuruluyor; kentsel çevrelerde, bu misaldeki kırık cam gibi bir düzensizlik ya da suç işaretlerinin görünür olması, o mahallede kriminal eylemlerin yayılmasına yol açabiliyor.

Bugünlerde, hem bizde, hem ayrıcalıklı mahallesine çok güvenen ABD’de, olmayacak kişilerce işlenenen seri suçlarla analoji kurmamak ne mümkün.

Ben bu teorinin insan psikolojisi ve sosyal ilişkilerine de kolayca uyarlanacağını düşünürüm.

O nedenle kırılmış camımı da alıp hızla uzaklaşır,bir başıma onarılıp sonra görünür olurum.

Benim gibi tıp disipliniyle uğraşan bir kişinin bu teoriyle karşılaşması ise hala bilinmeyenin sınırında duran içimizdeki trilyonlarca mikrobun yani “mikrobiyom” un hastalık ve sağlıklılıkla ilişkisini, insan ile olan etkileşimlerini açıklamak için kurguladığı yaratıcı anlatımlarında bu teoriye sıklıkla atıfta bulunan Prof.Dr Ener Çağrı Dinleyici ve son çıkan bir yayın nedeniyledir.

Mikrobiyom, insanın ararken değil bildiklerinin izini sürerken tesadüfen ulaştığı bir keşif.

Bu yüzyılın başında, o zaman ABD başkanı olan Bill Clinton yanında iki bilim insanıyla birlikte, 1990’da başlamış olan ”İnsan Genom Projesi” (Human Genome Project;HGP) nin ilk çok önemli başarısını “sonunda kendimizi tümüyle bulacağımızı” ima ederek açıkladı.

Sonunda genomun, DNA’nın kilidi açılmıştı.

Ama başka bir bilinmeyenin kapısı da açılmıştı.

İnsanın biyolojik varlığını yalnızca kendi genomuyla açıklamak mümkün değildi.

Aslında, bilinmeyeni aramaya başlamamıştık.

Bilineni açmaya, anlaşılır kılmaya koyulmuştuk.

Ama kapıları açtıkça başka kapılara çıkan, tozlu rafları değerli antikalarla dolu kırk odalı konak gibi bir serüvene dönüştü.

Kendi genomumuz dışında “insan dışı” genomların varlığını, bizimle birlikte trilyonlarca mikroorganizma olduğunu fark etmek de, tıpkı dünyanın evrenin merkezi olmadığını keşfeden Kopernik, insanın yaratılışın efendisi olmadığını keşfeden Darwin gibi, biyolojik varlığımıza dair bir paradigma değişimiydi.

Rebecca Solnit’in, Kaybolma Kılavuzu kitabındaki şu cümle “bulmak için önce kaybettiğimizi, bulunmak için de önce kaybolduğumuzu kabul ederek başlamalıyız” her gün sıkça kendini anımsatan ama sürekli gözden kaçırdığımız mistik bir not aslında.

Bu satırları ilk okuduğumda bir eşyamı kaybettiğimde, bulunanı bize getireceğini umduğumuz hayaletin adını yüksek sesle söyleyerek çaresizce yaptığım arama törenlerini anımsayıp gülümsedim.

Demek asıl sır bir bilinmeyenden medet ummak değil ama eşyayı kaybettiğimizi kabul edip yüksek sesle söylemekti.

Kaybolduğumuz yer geleceğin bilinmezliği değil de geçmişin bilinirliği kanaatimce.

Ensesini geçmişin bilinirliğine dayadığımız kalın bilmişliğimizin, nerede kaybolduğumuza dair arayışı gölgelediğini zannediyorum.

Açıldıkça açılan kapılardan içeri girdikçe, insanın hem biyolojik varlığının hem psişesinin, aslında korktuğumuz, yabancıladığımız başka canlılarla paylaştığımız muhteşem bir ekosistem olduğuna ve bu yaşam ağında bir başınayken dahi tek başına olmadığımıza dair izler buluyoruz.

Kaybolduğumuz yerin ürkütücü bulduğumuz bu çeşitlilik, kaybettiğimiz şeyin ise simbiyoz olduğunu kabul ettiğimiz diyalektik bir yaşam anlayışına yaklaştıkça, biyolojimizin de psişemizin de daha çok anlaşılacağını öngörüyorum.

Kırık cam teorisinin ABD’deki izdüşümleri, bizim için geçmişin bilinirliği ve çaresizce kayboluş hikayesi ama şimdi onlara geleceğin bilinmezliği gibi geldiğine neredeyse eminim.

Çevrimiçi bir seminere katılıyorum.

Amerikalı bilim insanı sözlerine şöyle başlıyor

“Amerika'nın üçte birinin sessizliğinde, bir üçte bir diğer üçte biri dövüyor”

Yorum yapmıyorum.

Aramızdaki diyaloglarda Amerika’nın uluslararası ve ulusal politikalarının eleştirilmesine olan tahammülsüzlüklerine kayıyor belleğim.

Önemli bir tıp dergisinin, aslında şu sıralar pek çoğu, de politikaya karıştığını şu başlıktan anlıyorum

“Amerika'ya Kim Bakacak? Göçmenlik Politikası ve Yaklaşan Sağlık Çalışanı Krizi”

ABD sağlık sisteminin önemli bölümü göçmenlerden oluşuyor ve halihazırda .yakın gelecekte daha da büyümesi beklenilen sağlık çalışanı açığı ve sağlık gereksinimi artan bir nüfus var.

Obama döneminde, kritik öneme sahip alanlar için “Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE)” ajanlarının insanları tutuklamasını yasaklayan bir kural vardı.

Yazıdan...

“Trump göreve geldikten dört gün sonra Chicago'daki bir huzurevine düzenlenen baskında belgesiz Filipinli sağlık bakım çalışanları tutuklandı, Bir hafta sonra, Brown Üniversitesi'nden Dr. Rasha Alawieh, Lübnan'dan dönüş uçuşundan sonra ülkeye tekrar giriş izni alamadı. Mahkeme kararıyla usulüne uygun olarak sınır dışı edilmesinin yasaklanmasına rağmen, Alawieh'in H-1B vizesi iptal edildi ve 14 Mart'ta sınır dışı edildi.”

Tabii ki göçmenlerin ABD’de çalışma pozisyonu bulabilmelerinin oldukça güç ve özel yeteneklere bağlı olduğu hepimizce malumdur.

“Alaweih Rhode Island'daki yalnızca üç nakil nefroloğundan biriydi ve zorunlu ayrılışı, son derece teknik bir uzmanlık alanında kritik bir boşluk yarattı ve son evre böbrek hastalığı olan hastaların hayat kurtarıcı bakıma erişimini daha da kısıtladı”

ABD’nin ikinci kez seçilen başkanı, kırık cam teorisindeki gibi tüm moral değerlerin camına önce ufak sonra iri taşlar atarak kıra döke yerine yerleşiyor..

Kaybolduğumuz geçmişe dönüp ekosistemin belleğindeki kayıp o hikâyenin izini sürmeden bu labirentten çıkmak pek mümkün görünmüyor.

“Nasıl oldu da bir bölümümüz arabalarımızı sırça saraylarda saklarken her yer suç mahalline dönüştü hatta biz araba camları kırar olduk?”

Son 20 yıldır bu soruyu sormaktan hiç vazgeçmemiş bir kişi olmasaydım, büyük Friedrich’in (Nietzsche) şu sözlerini, pek emin değilim ama diye paylaşmazdım..

“Zalim güçler bir yol açar,bu yolu açarken pek çok şeyi de yok eder ama yine de bu güçlerin açtığı yol gereklidir. Çünki daha insancıl başka bir uygarlık bu açılan yoldan geçerek eserlerini inşa edecektir”


Kaynaklar:

  1. https://www.nejm.org/doi/full/10.1056/NEJMp2504949?query=TOCuuuu
  2. https://www.nature.com/articles/s41522-025-00726-6

Esin Şenol kimdir?

Esin Şenol, lise eğitimini TED Ankara Koleji'nde tamamladıktan sonra, tıp eğitimini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1987 yılında tamamlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'nda Araştırma Görevlisi olarak uzmanlık eğitimine başlamıştır. 

Aynı anabilim dalında 1992 yılında ihtisasını tamamladıktan sonra uzman olarak göreve başlamış, 1995 yılında yardımcı doçent, 1996 yılında doçent, 2003 yılında da profesör unvanlarını almış ve 2009-2013 yılları arasında anabilim dalı başkanlığı yapmıştır. 

1999 yılında Tufts University, New England Medical Center, Boston/MA'da "Kemik İliği Transplantasyon Ünitesi"nde Research Fellow (Araştırma Asistanı) olarak çalışmıştır. Halen kanser hastalarının infeksiyon izleminde konsultan olarak görev yapmakta ve bu konuda araştırmalarını sürdürmektedir.

Prof. Dr. Esin Şenol, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji Anablim Dalı Öğretim Üyesidir.

Ayrıca bağışıklama ve özellikle erişkin aşılması ile ilgili çalışmalar yürütmekte olup,

Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı bünyesinde Türkiye'deki ilk "Erişkin Aşı Merkezi" kurmuştur. 

2013 yılında KLİMİK (Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları) Derneği alt grubu olarak, Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubu (EBÇG) kurmuş ve halen başkanlığını yürütmektedir. 

Ayrıca; Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Komite (2005-2007), Gazi Üniversitesi Akademik Değerlendirme ve Akreditasyon Ofisi (GÜADEK) –Kurucusudur (2005-2007).

Gazi Üniversitesi - Avrupa Üniversiteler Birliği ve Bolonya Süreci Kurucusu (2005-2007) ve 

Febril Nötropeni Derneği Genel Sekreterliği (2005-2011) yürütmüş olduğu diğer görevlerdir.

TTB_Pandemi Çalışma Grubu üyesidir.

ATO Onur Kurulu Üyesi olarak çalışmıştır (2020-2022).

ATO-Yönetim Kurulu Üyesi (2006-2008) olarak çalışmıştır.

Halen T24 ve Birgün Gazetesinde köşe yazıları yazmaktadır.

Yabancı dili İngilizce olup evli, 1 çocuk annesidir.

Dünya Kitle İletişim Vakfı tarafından gerçekleştirilen 31. Ankara Uluslararası Film Festivali (3-11 Eylül 2020) ve 32. Ankara Film Festivalı (4-12 Kasım 2021) Düzenleme Kurulunda yer almıştır.

33. Ankara Film Festivalı (3-11 Kasım 2022) Düzenleme Kurulundadır.

İlgi alanları, sinema, yelken ve edebiyattır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ahtapotun kolları

Ahtapotlar, vantuzlarını kullanarak yengeç kabuklarının yüzeyindeki veya hatta kendi yumurtalarındaki zararlı mikropları dahi tespit ediyorlar. Mikrobiyoloji çalışmaları yemedikleri yengeç kabuklarında çürümenin en erken evresini işaret ediyor, ayırdıkları, bakıma almadıkları kendi yumurtalarındaki mikroplar ise bakıma aldıklarından çok farklı

Kadın “olamamak" sancısı

Ben bu coğrafyada kadın olmak sancımın ve erken menapozumun, kadın olamamak sancımla yakın ilişkili olduğunu düşünüyorum, hem de çok yakın ilişkili. Bir yandan müthiş bir özgürlük, bir yandan eksilen, çekilen o hormonun beynimde, cildimde, vajinamdaki etkisi...

Şehir balkonları

Doğaya sunaklar adamış, lahitler, sehirler, nekropolisler yaratmış o geçmişin, sonsuzluğa akamadığı için sonsuz kere tekrarla lanetlendiği bu coğrafyada büyük hikâyeyi duyumsamaya çalışıyorum

"
"