11 Haziran 2023
Seçim dönemi boyunca iktidarlar konuştu. Seçim gelince de seçmen konuştu. Oylarıyla verdiği cevapla seçmen aslında neler söyledi? Sonuçları geniş bir açıyla okumak için daha çok analiz yapmak lazım. Bir düşünme alanı oluşturmak, okumak, dinlemek, tartışmak, üretmek ve birlikte konuşmak zorundayız. Seçimle verilen bu cevap siyasetçiler ve ülkede değişim isteyen hepimiz için çok kıymetli, bu cevap küçümsenmemeli ve bir sonraki adımın ilk ve önemli basamağı olmalı. (Seçimin adil olmayan koşullar ve imkanlar altında ve dürüstlük karinesine zarar verici bir şekilde gerçekleşmiş olduğunu es geçmiyorum, bu meseleyi seçim sonuçlarından ayrı tutmamak hatta seçim sonuçlarının içine katmak lazım diyorum.)
Seçim dönemi söylemlerine ve oy oranlarına dayanan kişisel okumama dayanarak, farklı kesimlerden seçmenin bu cevabını biraz daha detaylandırarak, konuşma diline çeviriyorum:
Peki iktidar partilerini bile değişime ve yeni söylemlere itecek bu cevapları, siyasi partiler nasıl değerlendirecek ve nihayetinde neler üretecekler? Özellikle muhalefetin büyük ittifakının suskunluğu ve kalakalmışlığı neden? Nasıl yorumlayalım? Henüz bilmiyoruz. "Mesajınızı aldık" diyecekler mi? Göreceğiz.
Bildiğim tek şey, değişim ihtiyacını en doğru okuyan en çok yolu alacak. Ağırlaşmış, fosilleşmiş bürokratik kökleri ayıklamak, temizlemek, budamak ve kalan sağlıklı taraflarına bakım ve ilgi vermek; partilerin ilkelerini, aldıkları yolu, halkla kurdukları ilişkileri bugün yeniden değerlendirmek cesaret gerektiren öncelikli bir plan olmalı.
Muhalefet partileri ilerici politikaların yürürlüğe girmesini istiyorsa bazı "olmazsa olmazları" belirleyip, kararlı bi şekilde mutlaka yürürlüğe koymalı. En başında da, seçim arifesi oluşturulmuş 'seçime ancak yetiştirilen vaatlerle' değil, toplumu olumlu anlamda dönüştürmeyi hedefleyen insani ve süreç gerektiren müdahale başlıkları belirlemeli. Bu seçimde ülkemizdeki kadim siyasi hareketlerin neredeyse tamamının zayıfladığını, bir kaç ilerici kısık/kısılan ses dışında kalan siyasi söylemlerin, kısırdöngüyü besleyici biçimde ezbere söylendiğini gördük.
İktidar partileri de seçmenden epey gol yedi, aldığı oy (ya da alamadığı oy) önceki başarılarının yanında bir düzeyde kayıp etkisi yaratmış olmalı. Onların da dünyadaki muhafazakarlık rüzgarını arkalarına almak dışında yeni siyasi söylemler yaratması gerekebilir.
Soldaki tartışmalara girmeyeyim burada, sadece şunu hatırladım. Soldan kafasını kim biraz çıkarsa, diğer solcular tarafından, lunapark oyunlarındaki gibi tokmakla dayak yiyor. Bunun daha iyi değerlendirilmesi lazım. Mesele hep, zerre ilerletmeyen kibirli bir söyleme gelip tıkanıyor: Kim daha çok solcu?
Yurtdışı oyların belirleyiciliğini tartışamıyorum. Ancak 'rahat rahat döviz harcamak için vatanın ekonomik krizde kalmasını isteyeceklerini' ya da 'cahil eski göçmenler olmalarını' yeterli gerekçeler olarak görmüyorum. Dışarından bakınca oradaki dinamiklerle ve Müslüman göçmen olmakla ilgili bir şeyler ifade ediyor olabilir. Araştırmak lazım. Belli bir süre ülkede yaşamayan, psikolojik olarak aynı iklimde nefes almayan kimselerin o ülkenin yerli vatandaşının yaşayacağı gelişmeleri ve gerilemeleri tespit etmesi ne derece mümkün bilmiyorum. Ama pek sanmıyorum.
Neticede muhalifler olarak bizler epey bir süre sallanacağız. Hem duygularımızın, hem düşüncelerimizin merkezini bulması zaman alacak. Demlenmek, sindirmek, anlamaya çalışmak lazım. Bu süre içinde oraya buraya saldırmak belki gereksiz enerji harcamak olabilir. Her kayıp biraz üstüne dinlenme ve yas gerektirir.
Toparlanma ve değişim için bazı öneriler geliyor aklıma:
Psikologlar, klinik psikologlar, psikolojik danışmanlar, aile terapistleri, sosyal hizmet uzmanları, psikiyatri hemşireleri, çocuk gelişimi uzmanları birlikte ve kendi profesyonellikleri sınırlarında, ülkemizin ekonomik gerçekliği açısından uygun binalarda serbest çalışma özgürlüğüne, sahip olmalıdır
Düzenli gittiğiniz psikoloğunuza veya başlamayı düşündüğünüz terapiye 1 Temmuz'dan sonra ulaşmayabilirsiniz!
Bu hafta uzaktakilerden veya bölgeden en çok duyduğum, gördüğüm okuduğum, yüksek düzeyde hissedilen utanç duygusu ve yoğun bir yardım etme isteği ve sorumluluğu. Bana kalırsa yaşadığımız utanç ve sorumluluk duygusunun üç sebebi var. Bir, bu kadar kötülük karşısında iyiliğe olan ihtiyacımız; iki, yaşamda kalmanın ve şanslı tarafta olmanın getirdiği suçluluk duygusu ama en önemlisi de utanması ve sorumluluk alması gereken kişilerin utanmaması ve sorumluluk almaması. Onların sahip olmadığı utanç sorumluluk duyguları sanırım bizde ikame ediyor
© Tüm hakları saklıdır.