11 Mayıs 2025
Bu ülkenin yükünü, derdini yüklenen, bitmek bilmeyen bireysel ve toplumsal travmalarına vatandaş olmanın yanı sıra ruh sağlığı uzmanı olarak yetişmeye çalışan bizler.
Cumartesi psikologlar günümüzdü, kutlu olsun, ama…
Zor, pahalı ve bitmek bilmeyen mesleki eğitimleri tamamlamaya ve mesleğin hakkını vermeye ömrünü adamış, depreme, yangına, toplumsal olaylara acilen gönüllü koşturan binlerce psikolog, psikolojik danışman, sosyal hizmet uzmanı, çocuk gelişimi uzmanı, aile terapisti, kısaca psikoterapi yapan tüm ruh sağlığı meslekleri uygulayıcıları, 29 Mart'ta Sağlık Bakanlığı tarafından çıkarılan ve Resmi Gazete'de yayımlanan yönetmeliğe uygun ama anlamsız gereklilikleri yerine getiremezse 1 Temmuz'da işsiz kalacak!
Sağlık Bakanlığı Mart 2025’te ilk defa klinik psikologlara serbest çalışma ruhsatı vermek için bir yönetmelik yayınladı. Kulağa olumlu bir gelişme gibi gelse de bizlerden bu ekonomik kriz ve yoksulluk dönemi içinde “ultra lüks” bir fiziksel hizmet alanını, mesleğin yapılış teyamülüne ve bilimselliğe uygun olmayan maddelere uygun biçimde 3 aylık süre içinde hizmete sokmamızı bekliyor. Bu olamayacağı için vatandaş sadece psikiyatristlere yönlendirilecek! O da “hastayı” 5 dakikadan fazla görmeye sabrı, zamanı ve isteği olan ve psikoterapi eğitimi almış sayılı psikiyatriste.
Yıllar önce yine T24’de yayımlanan bir yazımda detaylıca anlatmıştım. Hekim dışındaki ruh sağlığı çalışanlarının meslek yasası yok ve çıkarılmasına engel olan lobiler var diye. 1928’den beri tek ve demode bir yasaya emanet toplumun ruh sağlığı. Lisansa başladığım yıl 1996, neredeyse 30 yılına ben şahidim, bizden önceki jenerasyon da aynısını anlatıyor. Yasa yok, psikologlara hak yok, danışanlara/hastalara imkan yok, ücretsiz hizmet düzenlemeleri yok, talep var, arz var, ihtiyaç var, sahtekarlar var, şimdi de kurumlarımızın kapatılma riski var, bize dayatılan, bilimden uzak bir tuhaf yönetmelikler var.
Lobi dediğim sağlık bakanlığına bağlı ve buraya baskı yapan bazı eski moda psikiyatristler. Bu “hekimden başka hiç kimse terapi yapamaz” hikayesi danışan/hasta potansiyeli az olduğu yıllarda psikiyatristlerin hastaları psikologlarla paylaşmak istemedikleri gerçeğiyle bir lafügüzaf mahiyetinde senelerce kullanıldı. Dünyanın bu alanda gelişmiş ülkelerinde tahmin edeceğiniz gibi böyle bir tutum yok. Psikiyatristin yapacağı belli, psikoloğun, danışmanın, sosyal hizmet uzmanının, aile terapistlerinin, çocuk gelişimi uzmanlarının, psikiyatri hemşirelerinin ne yapabileceği, ve bunun için hangi eğitimleri almış olması gerekliliği belli. Bu bir ast-üst ilişkisi veya asimetrik ilişki olarak ele alınmıyor, birlikte bir bütünü tamamlayan parçalar olarak ele alınıyor. Daha ziyade meslekler üstü bir tutum var. Örneğin bir sosyal hizmet uzmanı psikanalist olmak istiyorsa, bir psikolog psikoterapist olmak istiyorsa yolu belli, sertifikasyon veya eğitim sistemi net ve açık. Ama ülkemizde ruh sağlığı yasası 1928’de yayınlanan Tababet ve Şuabatı sanatlarının tarzı icrasına dair kanun. Bu tarihi karara göre (ki dikkatinizi çekerim Cumhuriyet’in ilanından sadece 5 sene sonra hatta Freud henüz hayattayken yayınlanmış, o yıllardan bu günlere neler neler oldu psikoterapi alanında biz biliyoruz, siz de hayal edebilirsiniz): ‘terapiyi sadece psikiyatristler yapar’; 2011 ek kanunla: ‘klinik psikologlar diye bir şey vardır, onlar da terapiyi hekimin denetiminde yapar’; e diğer psikologlar ne yapar? Yani yasa gerçek zamanlı değil bir, YÖK’ün üniversiteleri ile uyumlu değil iki, belli meslekleri dışarıda bırakıyor üç. Yahu sene de 2025. (Avrupa bizi kıskanırken...)
Sağlık Bakanlığı’nın ve o bölgenin psikiyatri lobisi bizimle uğraşadursun, bu kaosta, bırakın psikologları, klinik psikologları, ortalık sahte psikologlar, sahte danışmanlar, koçlar, astrologlar, iki kitap okuyan (bundan bile emin değilim) her vatandaşın “terapist” olduğu bir curcunaya döndü. Kimseyi kontrol eden bir mekanizma yok, olay aldı başını gitti. Oysa bizim camiada hala nasıl psikoterapist olacağımıza dair net, dünya ve ülke gerçeklerine uygun bir yasa yok. Varsa yoksa yasaklar, kıyaslamalar, her mesleğin bir ötekini (psikiyatristlerin psikologları, onların psikolojik danışmanları onların diğerlerini) dışladığı bir kültür hakim. Bütün bu kaosta yıllarca tek bağımızın maliye bakanlığı olduğu psikolojik danışma merkezlerimizi açtık orada hizmet verdik yıllar içinde. Bir kaç defa psikiyatristlerin baskısı ile denetimler ve kapatmalar yaşandıysa da devlet bu oluşan arz ve talep gerçeğinin karşısında duramadı.
Ama ne oldu biliyor musunuz? 29 Martta daha 10 gün önceki diploma krizinin etkileri sürerken “bizim” diplomalar da hatta yıllardır içinde çalıştığımız kurumların varlığı da tehlikeye girdi. Hayatımız boyunca zor işimizi iyi yapmak için yüksek lisanslara, gece gündüz gittiğimiz eğitimlere, onlarca zaman, emek ve para harcamış bizler; mesleğin zorluklarına karşın kendi terapilerimizle, süpervizyonlarımızla kendimize destek vermeye çalışan bizlere devlet teşekkür olarak çalıştığımız kurumlara ve diplomalarımıza yönelik tehdit içeren ve gerçekten çoğu bilimsel olmayan maddelerden oluşan “saçma” bir yönetmelikle uyandık.
Saçmayı bir örnekle anlatayım: Klinik psikoloğun odasında lavabo olsun isteniyor!
Ve devlet bu ihtiyacı görüp (!) önümüze “dandik”, gerçekçi olmayan ve üstelik ayrımlaştıran bir yönetmelik attı. Biz ise yıllarca her ruh sağlığı mesleklerini kapsayan bir “ruh sağlığı meslek yasası” için çalıştık, önerdik ve kabul edilmesini bekledik, ancak her seçimde çalışmalar kadük oldu gitti.
Sağlık Bakanlığı'nın bu yönetmeliğinde iki boyutlu bir imkansızlık var. Biri diplomaların ve özellikle yüksek lisans diplomalarımızın üzerinde yazan kavramsal çeşitliliğe, sanki başka bir ülkede yaşıyormuş gibi yaklaşan sağlık bakanlığının tutumu yüzünden sağlık meslek mensubu olarak kabul edilmeyen meslektaşların diploma mağduriyeti. Ülkede klinik psikoloji yüksek lisans programlarının önemi 2011 de yayımlanan bir kanun ekiyle belirdi. Buna göre psikologlar ve psikolojik danışmanlar lisans eğitimlerinin üzerine klinik psikoloji yüksek lisansı yaparsa “klinik psikolog” sayılacaklardı. Yani ruhsal tedaviye yönelik çalışmalar yapabileceklerdi. Bunun üzerine de büyük bir rant alanı oluştu, özel ve vakıf üniversiteleri yeterli meslek elemanları olmadığı halde bölümün eğitim kadrolarını psikiyatristlerle doldurup fahiş fiyatlarla klinik psikoloji yüksek lisans programları açtılar. Kazanan belli oldu.
Ancak bu tarihten önce yüksek lisans yapanların diplomalarında “psikoloji yüksek lisansı”, uygulamalı psikoloji yüksek lisansı” gibi envai çeşit ifade yer alıyordu. Çünkü “klinik psikoloji” yüksek lisansı yoktu! Şimdi binlerce meslektaştan istenen bu diploma.
Diploma boyutundaki bir diğer zorluk da YÖK ve üniversitelerin konuya hakim oldukları halde klinik psikoloji yüksek lisans programları açıp, ödemeyi de buna göre alıp, diplomaya bunu yazmamaları veya parantez içinde (klinik) yazmaları. Bugün bu diplomaların akıbeti belli değil. Bilinen sağlık bakanlığının bu diplomaları kabul etmediği. Ve yönetmeliğe göre diplomasında ve Yöksis’te bunu sağlayamayanların diploması “sağlık meslek personeli” sayılmıyor. Şimdi üniversitelere ve bakanlığa yüzlerce hak kaybı ve mağduriyet davaları açılmakta. Hukuk çalışırsa belki…
Örneğin psikoloji mezunusunuz ve yüksek lisans da yaptınız, ama “düz” psikoloji yüksek lisansı yaptınız ve klinik çalışmayı başka bir eğitimle ve süpervizyonla bilmem kaç saat eğitim alarak öğrendiniz; ya da travma alanında yüksek lisansı yaptınız maalesef sağlık bakanlığına bağlı yönetmeliğe tabi olamazsınız ve serbest çalışamazsınız. Milli eğitim bakanlığına bağlanıp rehberlik ve psikolojik danışmanlık merkezi açabilirsiniz ama orada sadece danışmanlık yapacaksınız; veya aile ve sosyal politikalar bakanlığına bağlanacaksınız ama orada da klinik bilginizi kullanmayacak sadece aile danışmanlığı yapabileceksiniz. (Aile danışmanlığı için devletimizin açtığı danışmanlık eğitimine parayı bastırıp sertifikanızı alabiliyorsunuz!)
Ayrıca diplomalarını klinik psikoloji derslerini tamamlayarak almış, her nedense üniversite ve YÖK’ün haberi olmadan (?) diplomalarında ‘klinik’ yazmayan meslektaşlarımız taş mı yiyecek, limon mu satacak, neden? Ne suçları var?
Meslekte yıllarını vermiş meslektaşlar ve hatta hocalar bu saçmalığa göre serbest çalışamayacak. Binlerce kişiden bahsediyorum. Sağlık bakanlığı aceleye getirdiği bu yönetmelikte eğer geri adım atmazsa, bakanlık da biz de hep birlikte epey sınanacağız.
Diğer bir zorluk da, diploma meselesi hallolsa bile bina özellikleri. Yönetmelikte yer alan mecburi fiziki koşulların sağlanmasının neredeyse imkansızlığı elimizi kolumuzu bağlıyor. Odaların metrekareleri, deprem dayanıklılığını raporlamak veya 2019 sonrası ve iskanlı yapı bulmak, örneğin İstanbul’da imkansız, bulunan bir kaç tanesi de yüz binlerce Türk Lirası. Buna karşılık sadece üç klinik psikoloğun birlikte çalışabilmesi gibi bir şart da özellikle mesleğin ilk yıllarında veya yeni mezunlar için danışan potansiyeli açısından bu ekonomik krizde karşılığı olmayan beklentiler.
Bu üç klinik psikolog da birer “psikoloji” mezunu çalıştırabiliyorlar. Bu klinik yüksek lisansı olmayan psikologlara serbest çalışma hakkı verilmiyor. Klinik psikoloğun başka ruh sağlığı meslek uygulayıcısı ile (ör, çocuk gelişimi uzmanı, aile terapisti, psikolojik danışman…) ile aynı çatıda çalışması yasak. Daha neler var neler…
Yönetmelik 1 Temmuz'da devreye girecek, yani 3 aylık süre verilmiş. Bizler bu ekonomik krizde kurumlarımızın daire sahipleriyle yaptığımız yıllık kontratları ne yapacağız, istenen daireleri nerden bulacağız, fiyatlarına nasıl yetişeceğiz, bizleri bireysel çalışmaya veya maksimum 3 kişi ile sınırlı tutan bir ekonomik daralmaya ittiğinizde bu süper enflasyonik dönemde nasıl geçineceğiz ve en önemlisi yıllardır birlikte çalıştığımız arkadaşlarımızı nasıl, hangi koşullara bırakacağız hem de dışarda bağır çağır ‘kurtuluş yok tek başına’ dediğimiz günlerde.
Önerim yıllardır değişmedi: Tüm ruh sağlığı meslek temsilcilerinden, deneyimli klinik çalışanlarından ve akademisyenlerden oluşan bir komisyonun, dünyadaki bize uygun yasa ve yönetmeliklerden destekle ihtiyaçlarımıza uygun bir Ruh Sağlığı Yasası oluşturmak için bir araya gelmesi. Sağlık bakanlığından, aile ve sosyal politikalar bakanlığından ve milli eğitim bakanlığından oluşan bir platformun yasa ve yönetmeliği yürütmede etkin olması.
Ve her koşulda meslektaşların birlik ve dayanışma içinde olması. Şimdilerde bakanlığın yönetmeliğine yürütmeyi durdurma davası açılıyor. Bu hareketi yükseltmek iyi olacak.
Elbette o hukukun da çalışması…
Umutla, dayanışmayla mutlu psikologlar günleri!
Psikologlar, klinik psikologlar, psikolojik danışmanlar, aile terapistleri, sosyal hizmet uzmanları, psikiyatri hemşireleri, çocuk gelişimi uzmanları birlikte ve kendi profesyonellikleri sınırlarında, ülkemizin ekonomik gerçekliği açısından uygun binalarda serbest çalışma özgürlüğüne, sahip olmalıdır
14 ve 28 Mayıs seçimleri, özellikle muhalefetteki siyasi partilere sert bir dille ve yüksek volümle seslendi: Değişin!
Bu hafta uzaktakilerden veya bölgeden en çok duyduğum, gördüğüm okuduğum, yüksek düzeyde hissedilen utanç duygusu ve yoğun bir yardım etme isteği ve sorumluluğu. Bana kalırsa yaşadığımız utanç ve sorumluluk duygusunun üç sebebi var. Bir, bu kadar kötülük karşısında iyiliğe olan ihtiyacımız; iki, yaşamda kalmanın ve şanslı tarafta olmanın getirdiği suçluluk duygusu ama en önemlisi de utanması ve sorumluluk alması gereken kişilerin utanmaması ve sorumluluk almaması. Onların sahip olmadığı utanç sorumluluk duyguları sanırım bizde ikame ediyor
© Tüm hakları saklıdır.