Bugün açıklanan 2025 ilk çeyrek büyüme verileri, “çalıştığı ifade edilen dezenflasyon programının” ne büyüme ne de enflasyon tarafında tatmin edici bir sonuca ulaşamadığını ortaya koyuyor. Türkiye ekonomisi yılın ilk çeyreğinde (2025 Ocak-Şubat-Mart) geçen yılın ilk çeyreğine göre yüzde 2 büyürken, bir önceki çeyreğe göre sadece yüzde 1 büyüdü. Enflasyon oranı ise yüzde 37,9’da. İki yıl önce genel seçimler öncesinde bedava doğalgaz uygulamasıyla enflasyon zaten yüzde 38’e inmişti. Sıkı para politikasına geçerek dezenflasyon sürecine gireli iki yıl oldu, bugün de aynı seviyedeyiz. Üstelik büyüme de ivme kaybetti.
Bugün gelen büyüme verisini inceleyelim şimdi:
Önce büyüme verisine GSYH'yi oluşturan iktisadi faaliyet kolları (üretim yöntemiyle) açısından bakalım:
2025 ilk çeyrekte her zaman olduğu gibi öne çıkan sektör, inşaat sektörü oldu. Ekonomik aktiviteyi sürükleyici sektör olan inşaat, yüzde 7,3 büyüdü. Ancak 2024 son çeyrekte inşaat sektörünün yüzde 9,3 büyüdüğünü hatırlatalım, dolayısıyla inşaatın büyümeye katkısı bir önceki çeyreğe göre daha düşük.
Tarım sektöründe sert düşüş söz konusu. Tüm uyarılara ve beklentilere rağmen tarım politikasının olmayışının sonuçlarını yaşıyoruz. Nisan ayındaki zirai don, gıdada fiyat artışı yaratacak. Ancak fiyat artışının ötesinde başka sorunlar var. Örneğin artan pestisit kullanımı nedeniyle gıda, yaşam unsuru olmaktan çıkıp yaşamı tehdit eder hale geldi.
Sanayi sektörü yılın ilk çeyreğinde yüzde 1,8 daraldı. Oysa bu sektör ekonominin can damarı. İmalat sanayi, sanayi sektörünün en büyük kısmını oluşturuyor. Son yıllarda sanayi sektöründe ve imalat sanayinde büyüme, eksi bölgelerden bir miktar yükselişe geçse de sonuçta ya düşük kaldı veya eksi oldu.
Bu yılın ilk çeyreğinde finans-sigorta faaliyetleri geçen yıla göre gerileme kaydetti, artış yüzde 0,5’te kaldı. Bilgi iletişim faaliyetleri ise canlılığını korudu yüzde 6,1 oranında artış gösterdi.
Büyüme kompozisyonuna harcama yöntemiyle de bakalım:
Hane halkı tüketiminin ilk çeyrekte büyümede önemli bileşen olma rolü azaldı. Hane halkı tüketimi sınırlı büyürken artış oranı yüzde 2 oldu. Belli ki alım gücünün sürekli düşüşü karşısında kitleler çaresiz kalıyor. “Dezenflasyon programı” dar gelirliler üzerinde çalışmaya devam ediyor.
Diğer yandan yüksek faiz ve artan finansman giderleri ortamında gayrisafi sabit sermaye yüzde 2,1 gibi yetersiz bir oranda arttı.
Döviz kurundaki artışın enflasyonun gerisinde kalmaya devam etmesi ithalat talebini hâlâ canlı tutuyor, diğer yandan da ihracat üzerinde baskı oluşturuyor. Bu gelişmeler sonucu ihracatın büyümeye negatif etkisi ortaya çıkarken, ithalat yüzde 3 arttı.
Harcama tarafındaki bu göstergeler bir sonraki çeyrekte büyüme trendinin yukarı taşınmasını zorlaştıracak.
Son olarak büyüme verisini gelir yöntemiyle ele alalım:
Emeğin, bir başka deyişle işgücüne yapılan ödemelerin büyümeden aldığı payın yüzde 43,7’ye çıktığını görüyoruz. Ancak bu rakam, ücretlerde yüksek artış gibi okunmamalı.
Bu durumun temelde iki nedeni var:
2024’ün son günlerinin gündemine oturan konulardan biri, yılın son gününe kadar emekli olununca elde edilecek kazanımlardı. Çünkü özel sektör işçileri için 31 Aralık, kamu işçileri için de 14 Ocak 2024 tarihine kadar emeklilik başvurusu yapanlar 2025 yılı ve sonrasında emekli olacaklara göre daha yüksek maaş alacaklardı. Bu nedenle özellikle yılın son günlerinde emeklilik dilekçesi verenlerin sayısında büyük bir artış oldu. SGK istatistiklerine göre 2024 aralık ayında emekli olanların sayısı 724.479 kişiye sıçradı. Bu büyük kitlenin emeklilik ikramiyesi gibi ödemelerin çoğu da 2025 yılının ilk günlerinde gerçekleşti.
Ücretlerle ile ilgili dikkat çekici bir sonuca da iş aleminin açıklamalarından ulaşılabilir. Finansmana erişim zorluğu, kur baskısı vb. pek çok riskle karşılaşarak piyasayı kaybetmeye başlayan ve kâr oranları düşen şirketlerde, ödenen ücretlerin kâra oranı yüksek görünmeye başladı.
İş gücü ödemesi demişken, bizi çok daha büyük sorunlar bekliyor. İşsizlik oranı artmaya başladı, daha da önemlisi geniş tanımlı işsizlik bir ayda yüzde 28,8'den yüzde 32,2'ye sıçradı. 19 mart sürecinin finansal çalkantıları ve yeniden parasal sıkılaşma, ikinci çeyrek verisini aşağıya çekecek gibi duruyor. Bu durum işsizlik oranında artış olarak kendisini gösterecek. Ancak emekçi açısından ne çalışırken ne de emeklilikte rahat nefes almak yok.
Binhan Elif Yılmaz kimdir?
Binhan Elif Yılmaz, lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümünde, Yüksek Lisans ve Doktora eğitimlerini İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Teorisi Ana Bilim Dalında tamamladı.
Akademik hayatı 1997 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü Maliye Teorisi Ana Bilim Dalında Araştırma Görevlisi olarak başlayan Binhan Elif Yılmaz, aynı Ana Bilim Dalında 2003 yılında Yardımcı Doçent, 2008 yılında Doçent, 2014 yılında Profesör oldu.
"Devlet Borçları ve Türkiye'de Borç Çıkmazı", "Türk Vergi Sistemi", "Maliye", "Küresel Kriz ve Avrupa'da Borç Çıkmazı", "Sosyal Güvenlik Ekonomisi", "Kamu Maliyesi" isimli standart kitaplarının yanında 100'ü aşkın Akademik çalışma ve ulusal/uluslararası kongrelerde sunulan bildiriler bulunmaktadır.
Binhan Elif Yılmaz Kamu Maliyesi, Maliye Politikası, Türk Vergi Sistemi, Devlet Borçları, Kamu Borç Yönetimi ve Uluslararası Borç Krizleri derslerini vermekte, TÜBİTAK, BAP destekli projeler yürütmektedir.
Çeşitli TV kanallarının ekonomi programlarına yorumlarıyla girmekta olan Binhan Elif Yılmaz, halen İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümünde profesör olarak görev yapmaktadır.
|