19 Haziran 2025

Sıkı para politikasına sıkı sıkı sarılmak: Fed ve TCMB faiz kararlarının ardından

Jeopolitik risklerin ortaya çıkışından önce zaten hasar almış bir ekonominiz varsa, piyasa tepkileri ve makro ekonomik göstergeler bozuksa, riskler daha ağır bir fatura çıkaracaktır

Son üç-dört yılda olduğu gibi bu yıl da jeopolitik gelişmeler, çatışmalar küresel ekonomi üzerinde büyük izler bırakmaya devam ediyor. Üç yıl önce başlayan ve Trump’ın “24 saatte çözerim” dediği Rusya-Ukrayna savaşı hâlâ devam ederken, Ortadoğu’da İsrail, Hamas’tan sonra İran ile de savaşta.

İsrail-İran çatışmasında bir haftayı geride bırakırken büyüme ve enflasyon beklentileri oldukça kötümser.  Petrol ve doğalgaz kaynaklarıyla zengin olan bu bölgedeki gerilim fiyatları yukarı doğru hareketlendirdi. Brent petrolün varil fiyatı 77 doları aştı. Oysa daha geçtiğimiz ay OPEC ülkeleri üretim artışına gideceklerini duyurmuştu ve küresel ekonomik aktivitenin yavaşladığı ortamda mayıs ayı başında Brent petrol 60 doların altına gerilemişti. Ancak son bir haftada fiyat artışı yüzde 30’a yaklaştı. Hatta Hürmüz boğazının kapanma olasılığıyla ilgili söylentiler de burada kısa süreliğine fiyat artışına yol açacak nitelikte.  

İran, her ne kadar uluslararası toplumdan izole ve ambargo uygulanan bir ülke olsa da doğalgaz ve petrolün yanında, gübre ve bakır-çinko-alüminyum gibi emtialara sahip bir ülke. Uluslararası ticarette ve tedarik zincirindeki tıkanıklık, enflasyonda yükseliş olarak kendisini gösterecek. Ayrıca gübre arzının düşüşü fiyatları yükseltici etki yaparak gıda fiyatlarını arttırma potansiyeline sahip. Diğer yandan emtialardaki fiyat hareketleri üretimi ve piyasa tepkisini belirleyici olmaya devam edecek.

Tüm bu gelişmelerden küresel enflasyonun yeniden artacağını anlıyoruz. Oysa Türkiye dahil pek çok ülke enerji maliyetinin düşeceği varsayımıyla, yurtiçi enflasyonun düşeceğini hatta cari açığın beklentilerin üstünde iyileşeceğini öngörüyordu.

Tüm bu yaşananlar küresel ekonomide riskleri ve belirsizlikleri arttırırken karar alıcılar hasarı minimum düzeye indirecek ekonomik önlemleri almaya, merkez bankaları da bir şekilde cevap vermeye çalışıyor.

Fed, bilindiği gibi iki hedefe odaklanmış durumda: güçlü istihdam ve fiyat istikrarı. İleriye yönelik olarak tarifelerle ilgili belirsizliğin bir miktar azaldığını ve işsizlik tarafında panikleyecek bir durum olmadığını söylese de hizmet PMI ve kapasite kullanımı beklentinin altında geldi. En önemlisi enflasyon tehdidi devam ediyor. Hatta kısa vadede fiyatlar artarken uzun vadede enflasyon beklentilerinin kötüleşmesinden endişe ediliyor. Çünkü bu durumda uzun vadede enflasyonu dizginlemek daha zor hale gelecek.

Fed 18 Haziran 2025 toplantısında politika faizini yüzde 4,50’de sabit tuttu:

Fonlama faizi de değişmeyerek yüzde 3,9’da kaldı. Fed'in 2026 ve 2027 medyan faiz oranı tahmini yüzde 3,6 ve yüzde 3,4’ü gösteriyor. 2025’te minimum bir, maksimum iki faiz indirimi bekleniyor.

Fed, 2025 yıl sonu beklentilerini de değiştirdi. 2025 yıl sonu için büyüme tahmini IMF’nin tahmininin altında ve hiç de ümit verici değil. Yıl sonu büyüme beklentisini Mart ayına göre (yüzde 1,7 idi) yüzde 1,4’e düşürdü.

Trump’ın “tarife tutkusu” henüz ABD başkanlığına seçilmeden önce nam salmıştı. Başkan seçilince de ABD’li üreticilerin çok önemli kısmı tarifelerin getireceği fiyat artışlarından kaçınmak için ithalatı büyük ölçüde arttırdı. Hatta ilk çeyrek büyüme verisi üzerinde söz konusu ithalattaki sıçrama negatif etki yarattı.

Diğer yandan Fed işsizlik ve enflasyon ile ilgili beklentilerini de arttırdı. İşsizlik beklentisini yüzde 4,4’ten yüzde 4,5’e ve enflasyon beklentisini de yüzde 2,7’den yüzde 3’e çıkardı.

Bu değişim, büyük ölçüde tarifelerin yanında jeopolitik gerilimlere söylem-eylemle müdahilliğin ABD ekonomisine yaratması beklenen hasarı yansıtıyor.

Ancak Trump hâlâ faiz indiriminde ısrar devam etmeye ve Powell’a bu konuda “seslenmeye” devam ediyor.

TCMB de bugün yani 19 Haziran 2025 toplantısında politika faizini yüzde 46’da, gecelik borç verme faizini de yüzde 49’da sabit tuttu:

2023 yılında dokuz ay boyunca yüzde 50 olarak belirlenen politika faizini, enflasyon beklentilerindeki bozulmanın azalması, iş aleminden gelen talebin etkisiyle aralık ayında indirmeye başlayarak 6 mart toplantısında yüzde 42,5’e kadar indirmişti.

TCMB, İBB Başkanı E. İmamoğlu’nun diplomasının iptali ve ardından tutuklanmasıyla başlayan süreçte 20 martta ara toplantı yapmıştı. Bu toplantıda gecelik borç verme faizini yüzde 46’ya yükseltirken, yüzde 42,5 olan politika faizinden fonlamayı askıya aldı. Bunun yerine gecelik borç verme faiz oranını kullandı. Önlemler ve durum geçici olarak nitelendirilirken fiili faiz artışına gidilmiş oldu.

Ancak izleyen aylarda kredi ve mevduat faizlerindeki yükseliş, 20 Mart ara toplantısındaki yüzde 42,5’te devam eden politika faizinden uzaklaşmıştı. Ardından TCMB 18 Nisan’daki toplantısında, 20 Mart ara toplantısındaki geçici adımları kalıcı hale getirecek şekilde politika faizini yüzde 46’ya çıkardı. Ancak bugünkü faiz kararına kadar sayılı gün dışında fonlama faizi politika faizinin ortalama 2 puan üzerinde gerçekleşti.

TCMB’nin; mayıs enflasyonu beklentilerin altında gelmesine, haziran için de görece düşük bir enflasyon beklentisine, pozitif reel faize, konkordato ilan eden şirket sayısının artmaya devam etmesine, kredi faizlerinin yüksekliği nedeniyle finansmana erişimin zorlaşmasına rağmen faiz indirimini büyük ölçüde gündemden çıkararak sıkı para politikasına sıkı sıkı sarılmasına neden olan ana faktör; dolar talebinin önüne geçmek ve yeniden rezerv biriktirmek. Yani daha kritik olan finansal istikrar. Bir başka faktör elbette ki yukarıda ayrıntılı olarak yazdığım jeopolitik risklerin ekonomimize yansımaları.

Ancak jeopolitik risklerin ortaya çıkışından önce zaten hasar almış bir ekonominiz varsa, piyasa tepkileri ve makro ekonomik göstergeler bozuksa bu riskler daha ağır bir fatura çıkaracaktır.

Binhan Elif Yılmaz kimdir?

Binhan Elif Yılmaz, lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümünde, Yüksek Lisans ve Doktora eğitimlerini İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Teorisi Ana Bilim Dalında tamamladı.

Akademik hayatı 1997 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü Maliye Teorisi Ana Bilim Dalında Araştırma Görevlisi olarak başlayan Binhan Elif Yılmaz, aynı Ana Bilim Dalında 2003 yılında Yardımcı Doçent, 2008 yılında Doçent, 2014 yılında Profesör oldu.

"Devlet Borçları ve Türkiye'de Borç Çıkmazı", "Türk Vergi Sistemi", "Maliye", "Küresel Kriz ve Avrupa'da Borç Çıkmazı", "Sosyal Güvenlik Ekonomisi", "Kamu Maliyesi" isimli standart kitaplarının yanında 100'ü aşkın Akademik çalışma ve ulusal/uluslararası kongrelerde sunulan bildiriler bulunmaktadır.

Binhan Elif Yılmaz Kamu Maliyesi, Maliye Politikası, Türk Vergi Sistemi, Devlet Borçları, Kamu Borç Yönetimi ve Uluslararası Borç Krizleri derslerini vermekte, TÜBİTAK, BAP destekli projeler yürütmektedir.

Çeşitli TV kanallarının ekonomi programlarına yorumlarıyla girmekta olan Binhan Elif Yılmaz, halen İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümünde profesör olarak görev yapmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları

200 TL’lik banknotun evrimi

Bir üst kupürlü banknota geçilmesini gerektiren nedenler çoktan oluştu. Ama sürekli olarak kupür arttırarak da her şeyin düzeleceği iddia edilemez

Enflasyonun gizemi, memurların ve emeklilerin çilesi

Haziran enflasyon verisinde yine dikkat çekici olan yıllık bazda eğitim ve konutta fiyat artışlarının devam etmesi. Henüz gizemi çözülemediği için mi buradaki fiyat artışları engellenemiyor?

Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

"
"