Guns N’ Roses, “Because What You Want & What You Get Are Two Completely Different Things” başlıklı turneleri kapsamında İstanbul’da, Beşiktaş Tüpraş Stadyumu’nda binlerce kişinin izlediği bir konser verdi. Saha içindeki coşku, tribünlerin görece sakinliği arasında salındı.
Konser günü Beşiktaş ve Taksim çevresi sabah saatlerinden itibaren büyük bir kalabalığa sahne oldu. Her yaştan, her kuşaktan Guns N’ Roses tişörtleriyle dolaşan binlerce hayran, konser alanına doğru akarken, şehir bir süreliğine rock tarihinin merkezine dönüştü. Tişörtler, anılar ve hayran bakışlar arasında müzikle örülü görünmez bir uyum hali hakimdi.
Kadıköy’de uğradığı saldırı sonucu hayatını kaybeden Mattia Ahmet Minguzi, bilet alıp da gelemediği konser alanında, gözyaşları arasında bir hayal gibi dolaştı. Grup, konserden önce yayınladığı mesajla Matti Ahmet’i anacağını duyurmuştu. Axl Rose’un anonsuyla başlayan ‘Knockin’ on Heaven’s Door’, Matti Ahmet’e adandı. Gecenin karanlığında, Axl’ın sesi o efsanevi şarkıyla yankılanmaya başladığında, ekranda Matti Ahmet’in görüntüsü belirdi. O an, stadyumda gözleri dolmayan bir kişi bile kalmadığına eminim. Dylan’ın zamansız ağıtı, Guns N’ Roses’ın yaklaşık sekiz dakika süren yorumuyla hepimizin içinden bir şeyleri söküp aldı.
Açılışta ilk kez “Welcome To The Jungle”
Guns N' Roses, yıllar sonra geldiği İstanbul’da bir ilke imza attı. Grup, 1993’ten bu yana konserlerinde açılış şarkısı olarak çaldıkları “It’s So Easy” yerine bu kez “Welcome to the Jungle” ile konsere saat tam 21.00’de başladı. Axl Rose ve Duff McKagan’ın yeniden bir araya geldikleri neredeyse on yıl öncesinden bu yana hiç değiştirmedikleri açılış şarkılarını değiştirmeleri, grup tarihçileri ve hayranları tarafından “büyük bir devrim” olarak nitelendirildi.
Ayrıca ‘Appetite for Destruction’ albümünden “Out Ta Get Me” ile Duff McKagan’ın vokali ile Thin Lizzy’nin “Thunder and Lightning” şarkılarını seslendirmeleri de hayranları tarafından heyecanla karşılandı. Şarkı seçimleri grubun klasiklerine duyduğu bağlılığı da yeniden gösterdi. Konserde 29 şarkı seslendiren grup kapanışı “Paradise City” ile yaptı.
Gecenin efsanesi Slash
Ama gecenin asıl yıldızı her zaman olduğu gibi Slash’ti. Siyah şapkası, güneş gözlükleri ve o eşsiz gitarıyla sahnede, tam 40 yıldır olduğu gibi, başka bir boyutta dolaşıyordu. Dakikalarca kesintisiz attığı sololar, yalnızca teknik bir ustalık değil, içsel bir dilekçeydi sanki. Her bend, her sustain birer şiirdi ne fazla ne eksik. Slash’in gitarı konuşmadı, çok klişe olacak ama haykırdı.
Ve Duff McKagan’ın bas yürüyüşleri hem groove hem de ruh taşıyordu. Richard Fortus’un gitarıyla kurduğu diyaloglar neredeyse telepatikti. Dizzy Reed’in klavyesi arka fonda atmosferi dokurken, Isaac Carpenter davulda tek bir anı bile boş bırakmadı. Her biri, grubun sahnedeki bedenine ruh üfledi.
Axl Rose artık o genç isyancı değil belki, ama sesi hala bir çığlık gibi. Yer yer kısık, çatallı ve kimi zaman yorgun olsa da hala çok şey anlatıyor. O gece, ses sistemi vokale acımasız davransa da Axl’ın sesi duygudan hiç ödün vermeyen bir ağırlıkla kulaklara kazındı. Her notada hem geçmişin yaşanmışlığı hem de bugünün yalnızlığı vardı. En azından grupla büyümüş 40 yaş üstü dinleyici kitlesi için bu duygular çok belirgindi.
İstanbul konseri, grup için de çok farklı bir anlam taşıyor olmalıydı ki repertuvarları epey özel hazırlanmıştı. Açılışta “Welcome to the Jungle” ile başlayan grup; “Bad Obsession”, “Mr. Brownstone”, “Chinese Democracy”, “Live and Let Die”, “Perhaps”, “You Could Be Mine” ve “Sweet Child o’ Mine” gibi parçaları da seslendirdi.
Açılış ve kapanışta yer alan iki efsanevi şarkı arasında geçen iki saat, müthiş bir geceye dönüştü. “Welcome to the Jungle”ın introsu çaldığında, insanların yüzlerine birden gençlik, bir kumsal gecesi, bir ayrılık ya da bir umut yayıldı. Bu şarkılar artık yalnızca grubun değil, herkesin hikayesine dokunan parçalar haline gelmiş durumda. Binlerce kişi aynı melodiyi söylerken aslında kendi geçmişine eşlik ediyordu.
Axl'ın “You know where you are?” diye bağırdığı anda, stadyum bir arenaya dönüştü. Cevap, binlerce ağızdan aynı anda geldi: “You're in the jungle, baby!” Belki de gerçekten öyleydi. Betonlar arasında kaybolmuş hayatlarımız, iki saatliğine o “jungle”da idi.
Hayatta kalma çabası
Bu konser yalnızca bir gösteri değil, bir ayindi. Yas, öfke, coşku, anma ve kutlama iç içeydi. Herkesin gözünden akan yaş farklıydı ama hepsinin kökü aynı yere uzanıyordu: Hatırlamak. Kaybettiklerimizi, unuttuklarımızı, gençliğimizi, hayatta kalma çabamızı…
Guns N’ Roses İstanbul’a sadece şarkı söylemeye gelmedi. Gelip bir boşluğu müzikle doldurdular. Ve o gece, stadyumda yankılanan her nota, her alkış, her gözyaşı, o boşluğa bir parça ışık bıraktı.
Önceki İstanbul konserlerinden sonra neredeyse efsaneleşen after party ise bu kez yapılmadı. Grup, İstanbul’a aileleriyle birlikte geldi ve konser sonrası doğrudan otellerine geçmeyi tercih etti. Kuliste ise BKM’nin de açıkladığı üzere Türk mutfağından özel yemekler talep etmişlerdi.
Taksi bulabilmek için konserin biraz öncesinde alandan çıkmak zorunda kaldığımda, stadyum çevresindeki sesin içeriden daha iyi geldiğini fark etmek içimi biraz burkmadı değil.
Stadyumu bu geceye açan Beşiktaş yönetimine ve bu rüyayı mümkün kılan BKM’ye; İstanbul’a o eski sesi yeniden duyurdukları için teşekkürler.
Tam şarkı listesi için tıklayın: https://www.setlist.fm/setlist/guns-n-roses/2025/bjk-tupra-stadyumu-beikta-turkey-6b5f261a.html