20 Mayıs 2025
Soma’da yaşanan maden faciası, 301 işçinin hayatını kaybettiği, yüzlerce ailenin parçalandığı, Türkiye işçi sınıfı tarihine kazınan en acı olaylardan biri olarak hafızalarda yer etti. Ancak facianın ardından geçen 11 yıl boyunca Soma’da örgütlü sendikal mücadele ne yazık ki yeterli ivmeyi yakalayamadı.
Bağımsız Maden İş, sıfırdan örgütlenip sahada tutunmayı başarsa da Türkiye’nin en köklü işçi örgütlerinden biri olan Dev Maden Sen, Soma’da hâlâ varlık gösteremedi. Peki neden?
Dev-Maden Sen Genel Başkanı Tayfun Görgün, işçilerin atılma korkusu nedeniyle üye olmadıklarını ve bunu da doğal karşıladıklarını ifade ediyor. Ancak Bağımsız Maden İş’in sıfırdan örgütlenerek başarıyla ulaşması Görgün’ün iddialarını çürütüyor. Söyleşide, sendikanın kendi söylemleriyle sahadaki başarısızlığın gerekçeleri, işveren baskıları ve sendikal mücadelenin zayıf noktaları ele alınıyor.
- Malum Soma’nın yıl dönümü geldi, size sorular sormak istiyorum. Öncelikle sizin için Soma maden faciası ne anlama geliyor?
Soma faciası, iş cinayeti aslında dizginlemeyen ihtiraslı, kar hırsının ağır sonuçlarından. Aynı zamanda da yani kârı maksimize etmek için bütün madencilik prensiplerini, işçi sağlığı, iş güvenliği mevzuatını hiçe sayan üretim modeline devletin ve kamunun kontrol mekanizmalarının ve sarı sendikaların göz yumması ile oluşmuş bir facia. Ne insanlık ne ülkemiz ne maden işçilerinin buna dayanabilmesi imkansız. Fakat yine işçiler sendikasızlaştırılarak veya o sarı sendikalara yönlendirilerek savunmasız, silahsız bırakılıyor.
- Size bağlı kaç tane maden işçisi var Türkiye genelinde?
Bize bağlı az, 3 bin civarında maden işçisi var. Toplu sözleşmeye çevrilmiş örgütlü madenci sayısı az bizde.
- Soma'da var mı?
Soma’da yetki aldığımız bir işyeri yok. En son bu Fernas iş yerinde yetki aldık. Türk-İş tekrar yetki aldı orada. İşveren baskısı ile onların istediği sendikanın iş birliği ile işçiler baskı altına alınarak tekrar bizden gitti. Sayısı bulamadık.
- Peki neden bulamadınız? DİSK’in ve sizin çok eski sendikacılık geleneğiniz ile güçlü argümanlarınız var. Dev-Maden Sen neden Soma’da yok?
Şimdi çok ağır bir işveren baskısı var. İşveren baskısı işten atmak, iş yerindeki pozisyonunu değiştirmek şeklinde kendisini gösteriyor. Bildiğiniz gibi büyük bir işsizlik ortamında, haksızca işten çıkarılanların mahkeme süreçlerinin çok uzun sürmesi nedeniyle kişiler serbestçe sendikalaşmaya ya da diledikleri sendikaya gitmeye göze alamıyor. Bir kısmı göze alıyor ama çoğu bunu göze alamıyor. Bu anlattığım kaygı ve korkudan dolayı diğer arkadaşları ikna edemediğimiz için çok kere de başarılı olamıyoruz.
- Sendikalar tam da bu sebeple varlık göstermiyorlar? Bir örgütlü mücadele ile bu korkuları aşmak için çalışmıyorlar mı?
Varlık nedenimiz tabii ki bu ancak sonuçta dışarıda, kapıda korkunç bir işsizlik var. İşçinin ev kirası, çocuklarının ihtiyaçları beklemiyor işten atıldığı zaman. İşe geri dönme davaları ve hukuki mücadele çok zaman alıyor. Bu 2-3 yıl sürüyor dolayısıyla bunun bekleyecek bir zamanı yok.
- O zaman bu baskılar yüzünden sendikalı olmamaları gayet normal diyebilir miyiz? Orada bu sisteme teslim olmalarını olağan mı karşılamalıyız?
Normal demeyelim, olağan karşılamıyoruz tabii. Bunun için uğraşıyoruz, biz yeniden deniyoruz.
- Mesela oradaki maden işçilerini örgütlemek için neler yapıyorsunuz?
İşçi arkadaşlarla görüşüyoruz. Mevcut yasaları anlatıyoruz, sendikalaşmayla neyi kazanacaklarını anlatıyoruz. En başta iş kazalarının önlenmesi, işçi sağlığı, iş güvenliği tedbirlerinin uygulanmasından başlayarak ücret dahil olmak üzere güvenceli çalışmak kazançlarının arasında olduğunu söylüyoruz. Yasanın suç saydığı şeyleri yapmadıkları sürece işverenin ağzından çıkacak bir sözle atılamayacaklarını anlatıyoruz. Bunun ancak belli bir çoğunluğa ulaşarak karşılık bulabileceğini de konuşuyoruz. Bu çalışmaları yapıyoruz. Fakat tabii bunda başarılı olma konusunda büyük güçlüklerimiz var. Hem işverenler baskı yapıyor hem bu haksızlıkları bu icraatları önleyecek kamu mekanizmaları, mahkemeler demin anlattığım gibi Çalışma, Enerji Bakanlığı görevini savsakladığı için bu konuda çok yalnız kalıyoruz.
- Sizin 2014’teki facianın ardından kamuoyunda destek artmışken orada kalıcı bir sendikal örgütlenme kurmak yerine orayı terk etmenizin nedeni ne?
Yine aynı şekilde büyük bir ilgi vardı, ilerledik. Fakat Türk-İş yani mevcut sendikanın yetki bitim yani bu mevcut sendikanın yetki bitim süreci yani bir iş yerinde toplu sözleşme varsa bu en az bir yıllık en çok üç yıllık oluyor. Soma'da genelde 2 yıllık oluyor. Orada sözleşmenin bitimine aşağı yukarı bir yıl kadar olduğu için geçen sürede soğudu. İşverenleri tekrar o ilk sıcak an geçtikten sonra durumu toparladılar. Yani siyasal iktidarın kaymakamlıktan jandarmaya, kolluk kuvvetlerine kadar katkı da alarak işverenler, sarı sendikalar tekrar hakim oldular.
- O kadar büyük bir ivme varken. Bağımsız İş Sendikası sıfırdan örgütlenme imkanı bulmuşken Dev-Maden Sen’in örgütlenememesi…
Bağımsız İş sendikası örgütlenemedi ki orada…
- Kuruldular ve üyeleri var. Hâlâ aktif olarak çalışıyorlar.
Bizim üyelerimiz onlardan fazla idi.
- Onu soruyorum. Neden Dev Maden–Sen üye sayısını arttırmak varken Soma’da çalışma yapmaktan vazgeçti? Neden geri adım attı?
Geri adım atmadık. Toplu sözleşme yetkisini alınca ile iki yıl sözleşme bir daha yaptı oradaki eski mevcut sendika. İki yıl önce bir şey yapılamazdı orada. Ancak eylem yapılabilirdi kaldı ki gibi Bağımsız Sendika’nın yaptığı eylemlere konu olan alacak davalarını biz açtık. Hak ihlallerinin yapıldığı, Doruk Madencilik başta olmak üzere, davayı kendi yetkili sendikaları açmadı biz açtık. Yargıtay aşaması dahil tamamladık. Ama üst işveren yani taşeron vardı. TKİ’ye tedbir koyması için başvuruda bulunduk. Bu konuda söz aldık. Sonrasında bu yetki alamama süreci gelince, bir de tabii orada iki yıl sürekli çalışmalar sürdürmek yerine başka sendikasız alanlara yoğunlaştık orada. Orada boyunca küçük bir temsilcilik bırakarak yani işçilerini gündelik sıkıntılarına çare bulmaya çalıştık.
- 301 işçinin hayatına mâl olmuş bir yerden söz ediyoruz Tayfun Bey. Ben kişisel olarak çok ikna olamadım bu anlattığınız şeyden.
Ne yapmamızı isterdiniz? Ben size durumu anlatıyorum.
- Daha fazla örgütlenmenizi beklerdim. Oradaki çalışmaların daha yükselmesini isterdim. Türkiye genelin çok sayıda maden işçisi üyeniz var. Mesela size ne kadar aidat ödüyor bu maden işçileri?
Biz aidat derdinde değiliz.
- Merak ettiğim için soruyorum. O aidatlarla nasıl bir çalışma yapılıyor?
Biz maden işçilerinin zor koşulların dikkate alınarak yani genel sendikal aidatın yarısını alıyoruz. Aidat peşinde filan da değiliz, almadığımız iş yerlerimiz de var.
- Ama aidat alınıyor. Neler yapılıyor aidatlarla?
Bu çalışmaları yapıyoruz, eğitim yapıyoruz. Siz bizi sorgulamak için mi sorular soruyorsunuz?
- Bir gazeteci olarak Soma’da Dev-Maden Sendikası’nın olmamasını merak ediyorum. Doğal bir merak değil mi sizce? Bunu size sormak istedim. Başkalarına da başka sorular soruyorum yani emin olabilirsiniz.
Başka bir sendika ile karşılaştırdınız da...
- Karşılaştırmadım. Siz orada işten atılma tehlikesi yüzünden insanlar örgütlenmedi, dediniz. Oysa o esnada orada Bağımsız Maden İş Sendikası örgütlendi ve çok sayıda üye edindi. Dediğiniz şeyi çürüten bir durum gerçekleşti.
Hayır biz çekildikten sonra…
- Tam da o dönem neden Soma’dan çekildiniz? Sizin oradan çekilmeniz işçiler için artı bir şey mi oldu?
Hayır artı bir şey olur mu? Şöyle anlatayım ben size. Siz tabi kendi yorumunuzu sonra yapın kendi değerleriniz ile. Çok büyük bir iş kazası idi bu. Bu olduktan sonra biz oraya yardımcı olmak için gittik. Bizim orda zaten çalışmalarımız vardı. Fakat orada kaldığımız sürece biz örgütlenmeye gitmedik. İşçilerden talep geldi, burada örgütlenelim. Biz bunu değerlendirdik çünkü 'hemen kazanın arkasından bunu yapmak fırsatçılık gibi mi anlaşılır' falan gibi. Neyse sonra karar verdik bir ay sonra ve başladık. Bizim önümüzde bir sonraki yazın haziran ayına kadar bir süre vardı. Yani sonraki yani 11 aylık bir süre var. O sürenin bitiminden 4 ay önce belli olur yetki. O da şöyle olur, o iş yerinde yani örgütleneceğiniz iş yerinde çalışan işçilerin yarıdan bir fazlasını almanız lazım. Biz bunları alamadık oradan yani. Çalıştık çabaladık. Ben de orada aylarca kaldım, arkadaşlarım hiç ayrılmadılar. Biz 5 kişilik bir ekiple -tabii Soma için çok büyük bir ekip değil- sürekli olarak bir yıl orda kaldık. Yetkiyi tekrar Türk-İş alınca bizim orada iki yıldan önce tekrar bir yetki almamız söz konusu olmayınca oradaki kuvvetimizi azaltarak biz diğer madenci iş yerlerindeki çalışmalarımıza ağırlık verdik. Bizim çekilmemizin sebebi bu.
- Bu dediğiniz 2015 yılında oldu. Şimdi 2025’teyiz. O tarihten sonra neden değişiklik olmadı?
Uğraşıyoruz dedim ya. Orada Fernas iş yeri var. Mesela sendika orada yürüyüş yaptı işten çıkarılmış işçilerle yaptık. Başarılı da oldu. Geçen ay belli oldu, ramak kaldı. Türk İş'in sayısı bizden biraz daha fazla oldu, biz alamadık. Biz şöyle bir teklif ettik; bu bağımsız sendikaya ya bizdeki üyeleri size verelim ya da siz üyelerinizi bize verin. İki sendika birleşince Türk İş’i geçiyorduk biz. Onlar bize vermediler bizimkileri de alamadılar. Biz yetki alamıyoruz dediler çünkü Türkiye barajını aşmamış bir sendika o.
- Yeterli örgütlenme sağlanamadı ve örgütlü mücadele anlamında da aslında bir hayal kırıklığı oldu öyle mi?
Hayal kırıklığı değil biz bunlarla karşılaşıyoruz, uğraşıyoruz. Olanlarla yola devam ediyoruz, olmayanları bırakıp tekrar deniyorsunuz.
- Sizce Soma unutuldu mu yoksa hatırlanıyor mu?
Tabii ki unutuldu. Bir defa Somalılar kendileri de unuttu. Türkiye'ye kamuoyu unuttu. Soma faciasından sonra yapılan seçimlerdeki burada hükümetin yaptığı baskılar filan da vardı. Tekmeler şunlar bunlar. Bu zulmü yapanların veya bu kazaya almadıkları önlem sebebiyle neden olanların, denetlemeyenlerin açılan davalardan da ciddi bir şey çıkmayınca her bakımdan sonuçta tavsadı ve unutuldu.
- Siz yeniden Soma’da örgütlenmeyi düşünüyor muyuz? Gelecek için planlarınız var mı?
Var tabii ki.
* * *
Önceki bölümlerde Başaran Aksu'nun Dev Maden-Sen'le ilgili iddialarına DİSK Genel Sekreteri ve Dev Maden-Sen Genel Başkanı Tayfun Görgün, ayrıntılı bir yazılı açıklama ile yanıt verdi. Görgün'ün açıklaması şöyle:
"Soma’daki iş cinayetinin benim ve Dev Maden-Sen için ne anlama geldiğini kısaca anlatacağım.
T24’te 17 Mayıs günü: “İşçiler sahipsizdi, DİSK barajı aşınca işçiler DİSK'in satışıyla karşılaştı” manşetiyle yayımlanan ve “Olayın ardından bölgeye giden sendika örgütlenme uzmanı Başaran Aksu, yalnızca devletin ve sermayenin değil, bağlı oldukları sendikaların da işçileri nasıl yalnız bıraktığını belgeledi. DİSK’e bağlı sendikanın, işçilerin yoğun desteğiyle barajı geçmesine rağmen bölgeden çekilmesi…” şeklinde devam eden söyleşideki ifadelerin Soma görünümlü DİSK’i karalama kampanyasına dönüşmüş olduğunu görünce bir düzeltme ve yanıt verme ihtiyacı doğmuştur.
11 yıl önce yaşanan bu işçi katliamını bu şekilde bir başlıkla ve ömrünü DİSK düşmanlığına adamış Başaran Aksu adlı “şahsın” halüsinasyonlarını bir düzeltme ve yanıt verme ihtiyacı doğurmuştur.
Soma büyük ve kıymetli bir linyit havzasıdır. Manisa/Soma olarak bilinir ancak Kırkağaç, Savaştepe/Balıkesir, Kınık/İzmir’in de dahil olduğu geniş bir linyit havzasıdır. Özelleştirme furyasına kadar 60 yılda ülkenin elektriğini üreten termik santrallere, sanayiye ve evlere her yıl milyonlarca ton kömür üretilmektedir. Çok uzun yıllar kamu madenciliğiyle işletilen Soma’da özelleştirme öncesine kadar ciddi bir iş kazası olmamıştır. Soma katliamı aç gözlü sermayedar-siyaset-sendika üçgeni iş birliğindeki, madencilik prensiplerinin uygulanmadığı, denetimsiz ve kontrolsüz üretim baskısının hakim olduğu özelleştirme döneminin bir sonucudur. Diğer maden kazalarının da çoğu böyledir.
Soma’da başından beri Türk-İş’e bağlı sendikalar örgütlüdür. Yıllardır toplu iş sözleşmesini Türkiye Maden İş Sendikası yapmaktadır. Sendikamız DİSK’e bağlı Dev Maden-Sen 10 yıllardır Soma’da da örgütlenme ve madencilerle dayanışma mücadelesi vermektedir. Özelleştirme başlamadan önce de özelleştirmeye karşı aylar süren kampanya yapmıştır. İrili ufaklı onlarca söyleşi, panel ve etkinlikler düzenlenmiştir. Hak ihlalleri veya iş kazaları sonrasında yalnız bırakılan Soma madencilerine sürekli olarak avukat, hukuki destek sağlanmıştır. Bu davalardan birisi de Soma Katliamı’ndan önce Uyar Madencilik’in 2013 yılında 3 işçinin ölümü sonrasında maaş, kıdem tazminatı ve diğer alacaklarını ödemeden işten attığı 700 maden işçisinin davasıdır. Davayı titizlikle izleyen ve kazanımla sonuçlandıran Manisa Barosu avukatlarından Av. Sevgi Başak’tır. Dileyen Av. Sevgi Başak’tan dava ile ilgili ayrıntılı bilgi alabilir. Sadece dava açmaktan ibaret değildir mücadele, toplantılar, basın açıklamaları, eğitim çalışmaları, mitingler ve eylemler de yapılmıştır. Bütün bu çalışmalara konfederasyonumuz DİSK destek vermiştir. Ancak faaliyetlerin yürütücüsü ve sorumlusu doğrudan sendikamız Dev Maden-Sen’dir. Soma üzerinden DİSK’e iftira atmak, sahte kusur faturası kesmeye yeltenmek ayıptır.
Öncelikle belirtmeliyim ki ne DİSK ne de bu konunun muhatabı DİSK’e bağlı Dev Maden-Sen sendikamız eleştiriden muaf ve dokunulmaz değildir. İşçi sınıfının ihtiyaçları ve ülkemizdeki emek, barış, özgürlük, adalet ve demokrasi mücadelesinde yanlış ya da eksik yaptığımız konularda en sert eleştiriye ve her türlü öneriye açık olmamız sahtekarlığa varan yalan, karalama ve iftiralara sessiz kalacağımız anlamına gelmez.
DİSK iktidarların, sermayenin, sıkıyönetimlerin ve cuntaların ağır saldırı, işkence, hapislik ve kara propaganda kampanyaları karşısında boyun eğmemiş, idamla yargılandığı davalar dahil bütün suçlamalardan aklanmış bir sendikal örgüttür. Emeğin haklarını, demokrasiyi ve barışı savunmaktan geri durmamış bir mücadele örgütüne bu yakıştırmaların hiçbir teyide ihtiyaç duyulmadan yer bulması haksızlıktır. Anlaşılan DİSK’e Dev Maden-Sen’e yönelik yıllardır kara propagandalarına, itibarsızlaştırma iftiralarına bugüne kadar yanıt vermeye gerek görmemiş olmak, bu kuşkulu ve “sınırsız sorumsuz” kişi ve eğilimleri heveslendirmiştir.
Yine röportajda bu şahsın; “DİSK’in barajı aşması ve Türk-İş’in karşısında güçlenmesi için çalışmalar yaptık. DİSK barajı aşınca da DİSK’in satışıyla karşılaştı işçiler.” Sözleriyle ifade ettiği iddia da tamamen gerçek dışıdır. Çünkü Soma örgütlenmemizin hiçbir aşamasında, işyeri TİS yeter sayısı olan yüzde 50+1 sayısına ulaşamadık. O yıllarda da TİS yapabilmek için ilk şart olan gerekli üye sayısına da ulaşmamıştık. İşyerlerinde önceden de yetkili olan Türk-İş’e bağlı T. Maden-İş yeni TİS döneminde de çoğunluğu aldığı için Çalışma Bakanlığı tarafından yetkili sendika olarak ilan edildi. TİS yetkisine ulaşamadığımız kesinleştiği anda yaklaşık 180 üyemiz hak kaybına uğramamak için sendikamızdan ayrılarak karşı sendikaya geçti. Çünkü o yıllarda ki mevzuat gereğince TİS müzakeresi evresinde yetkili sendikaya üye olmayan işçiler Toplu İş Sözleşmesi müzakere zaman dilimindeki ortalama 5-6 aylık maaş farkı, ikramiye ve sosyal yardımların parasını alamıyordu. Böyle benzer bir sorun yıllar öncesinde Tavşanlı’daki üyelerimizin maddi kayıplarına neden olmuştu. Orada da karşı sendika yetki aldıktan sonra kalan üye sayımız 50 civarındaydı ve zar zor mağduriyeti giderdik. Fakat bu maddi kayıpları karşılamakta oldukça da zorlanıp, yıprandık.
Üyelerimizin, karşılaşacakları işte böyle bir durumu açıklıkla bilmesi, öğrenmesi için Soma’da üye toplantıları yaparak; TİS yetkisini karşı sendikanın aldığını, önümüzdeki 2 yıllık bir TİS’i daha karşı sendikanın yapacağını, TİS farkları konusunda maddi zarara uğrama durumunu ve sendikamızın kayıplarını giderme talebini karşılama imkanımızın bulunmadığını bütün açıklığıyla anlatarak, üye kalıp kalmamaya kendilerinin karar vermesi gerektiğini, ancak maddi kayıpları göze alarak üye kalmalarını isteğimizi anlattık. Ayrıca toplantılara katılmayan veya katılamayan üyelerimizi de SMS mesajlarıyla bilgilendirdik. Soma’da kalan 700 civarındaki üyemizin bu kayıplarını karşılayacak maddi olanağımız gerçekten de yoktu. Eğer böyle bir maddi gücümüz olsa üyelerimize “Hiç merak etmeyin, TİS’ten oluşacak kayıplarınızı sendikamız karşılayacak” diyebilmeyi çok isterdik. Bir sendikanın yapması gereken; yasal mevzuat bilgilerini ve olası mağduriyeti açık ve net bilgilendirme paylaşımını bile aleyhimize böyle kullanıyorlar. Bilgileri ve riskleri üyelerimizden saklamamızı yani işçileri bir kez de bizim kandırmamızı önermiş oluyorlar. Böyle bir şey yapmak, bilgi saklayarak mağdur etmek ahlaksızlıktır.
Soma’da faciadan sonra biraz duyarlı herkes bir şeyler yapmaya, dayanışmanın ucundan tutmaya çalıştı. Konfederasyonumuz DİSK ilk andan itibaren Genel Başkanı, yöneticileri, avukatlarıyla bölgede olmuş, dava süreçlerini takip etmekten ailelerle ilişkiler kurmaya, uluslararası düzeydeki dayanışmadan katliamın yıldönümünde Türkiye’nin dört bir yanından katılan üyelerimiz, sendikalar, demokratik kitle örgütleri, sanatçılar ve aydınlarla birlikte mitingler örgütlemeye kadar sürecin içerisinde olmuştur. Sendikamız Dev Maden-Sen de Soma’da özveriyle çalıştı, birçok yasadışı uygulama ve haksızlık çalışmalarımızla açığa çıkarıldı, davalar açıldı. Soma ilgili yaraların onarılması ve yasal mevzuatın iyileştirilmesi taleplerimizle maden işçileriyle Soma-Ankara yürüyüşü yapıldı. Tekliflerimiz ve taleplerimiz tüm siyasi parti grup başkanlıkları ile görüşülerek Meclis’e sunuldu. TBMM önünde basın açıklamaları yapıldı. Bütün bunlar TBMM Soma Komisyonu raporlarında da yer almaktadır.
Sendikamız tüm maden havzalarında ve işyerlerinde sadece sendikal amaç ile örgütlenmektedir. Soma’da da bu çerçevede mücadele edilmiş ve çalışılmaktadır. Direniş, eylem, grev ve alan etkinlikleri işçilerin haklarını alması ve geliştirmesi için kullanılan meşru araçlardır. Sosyal tiyatral gösterişler yapmak sendika tüzel kişiliklerinin ihtiyacı ve görevi değildir. Ancak anlaşmazlığın giderilemediği noktada sonuç almak için eylem ve grevler devreye konulur. Biz de öyle yaptık ve yapıyoruz.
Tüm bu verilerden sona ilgili röportajda geçen “...işçileri nasıl yalnız bıraktığını belgeledi” cümlesini size yazdıran “belgelerin” açıklanmasını istemek de hakkımız olsa gerek!
Soma süreci, röportajda ve bu yanıtta adı geçen bu şahısla tanışmamızın kısa öyküsü şöyledir:
Bu şahıs ve ekibi 2014 yılı haziran ayında Soma’da sendikamızla çalışmak talebiyle bizimle görüştü. Sendika örgütlenme uzmanı belgesi, araç ve birtakım şeyler istedi. Bir hafta izledik, bizim için kabul edilemez yöntemlerine ilişkin gözlemlerimiz olumlu olmadı. Tekliflerini kabul etmedik. Bir süre kendi kendilerini DİSK uzmanı ve yetkilisi ilan edip dolaştılar, çalıştılar. Sonrasında sendikanın genel kurulunu kazanma çalışmalarına yöneldiler. Sendikamızın 2016 yılındaki kongresinde birtakım vaatlerle bir kısım işçi arkadaşımızı aday çıkarttılar. Seçimlerde kazanamayınca salonun cam çerçevesine de zarar vererek kavga çıkartıp genel kurulu iptal ettirmeye çalıştılar. Bu da olmayınca, genel kurulun iptal edilmesi ve kayyım atanmasına yönelik dava açtılar. Kaybettikleri davayı üst mahkemelere kadar takip edip yıllarca beklediler, bütünüyle davayı kaybedince 2018 yılında başka bir sendika kurdular. İşte bu şahıs kendi kurduğu sendikaya kendini “örgütlenme uzmanı” olarak atadı ve böylece sendika uzmanı da olmuş oldu. Bütün bu süreçte Soma’daki temsilciliğimizi kalabalığın olmadığı zamanlarda basıp, iş kazasında yaralanmış bir işçiyi dövüp, bilgisayar ve büro malzemelerimizi kırıp tahrip ettiler. Bunları yapanları ne kamuoyuna şikâyet ettik ne savcılığa verdik. Zamanla düzelmesine bıraktık.
Soma’da karşı sendika TİS yapınca oradaki ekibimizi diğer örgütlenme havzalarına kaydırıp, atıl bürolarımızı süreye yayarak kapattık. Sadece Soma merkezinde temsilcilik büromuzu tutarak üye ve işçi ilişkilerimizi soğutmamaya çalıştık. Bir dönem sonra o büromuzu da kapattık. Kurdukları bağımsız sendikanın çalışma alanlarına girmedik. Başka havzalardaki çalışmalarla sendikamız Dev Maden-Sen başka işyerlerinde örgütlenerek ülke barajını aştı. Her aşamasında üyelerin katıldığı, yönettiği Toplu İş Sözleşmeleri yapılıyor. Hukuki mücadelenin yanında gerektiğinde direniş, gerektiğinde grev gibi mücadele araçları üyelerimizin kararı veya onayı ile devreye konuluyor. Bu kişiler sendikamızın direnişlerinde bile benzer iftiralarla direnişimizi ve birliğimizi dağıtma girişimlerini sürdürdü.
Tüm yörelerdeki bu örgütlenme çalışmalarımıza hemen her alanda “adı geçen şahıs ve ekibi” müdahale etti, ahlaka sığmayacak iftira, propagandalarla sendikal örgütlenmemizi engellemek için çok ciddi ve sistematik çalışma yürüttüler. Kendi örgütlenmelerine ayırdıkları vakit ve enerjiden fazlasını bizi kötülemek ve engellemek için harcadılar. Röportajda verdiği yanıtlardan da anlaşılacağı gibidir yöntemleri.
Sendika kurmak, farklı sendikal zihniyete sahip olmak elbette herkesin hakkı. Görüş ve yaklaşım farkları da doğal. Bu tartışmalar yapılır. Farklı düşüncenin savunusu, propagandası da haktır. Ancak resmi tarih yazmaya çalışmak sahtekârlıktır. Rakip olarak bellediğini “işçiyi sattı, işverenle anlaşıp çekildi vb.” iftiralar meşru görülemez.
Adı geçen şahıs ve ekibi veya bir başkası da farklı bir sendikal anlayış ve yöntem savunabilir, bu yönde farklı mücadele verebilir. Tarih hangi sendikal modelin doğru ve etkili olduğunu not edecektir. Fakat karalama, yalan ve iftira yöntemiyle bunu gerçekleştirmeye çalışmak nasıl bir ahlaktır, nasıl bir yöntemdir, bu yönteme destek vermek nasıl bir anlayıştır. Kutuplaştırarak ayrıştırma ile tartışma farklı şeyler değil midir?
Sonuç olarak bu çabalarının başarısı ne olmuştur? Nerede bir başarı kazanmıştır? Ve neden yüzbinlerce işçiden sadece 900 işçi bu anlayışın sendikasında yer almıştır? İşçiler niçin bu yöntem ve yaklaşıma güvenmemiştir de DİSK/Dev Maden-Sen’de örgütlenmeyi tercih etmektedir. Bu veri de, bu sorunun yanıtı da dikkate değerdir.
Aynı şahsın, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun “CHP il ve ilçe başkanlarını, belediye başkanlarını arayarak bu işçilerin siyasi patronaj ilişkileri üzerinden istifa ettirilip Dev Maden-Sen’e geçmeleri için özel çaba sarf etti” söylemi ise evlere şenliktir. Bir konfederasyonun başkanının konfederasyona bağlı sendikasının örgütlenmesi için çaba sarf etmesini suçlamaya ve karalamaya dönüştüren söylemlerini bir sendikal analizmiş gibi ciddiye almak tuhaflıktır, bunların manşete taşınması da bir başka garabeti oluşturmaktadır.
“Cengiz Holding’e”, evet o bildiğiniz ve ülkedeki neredeyse her işi alma gücünü ve iktidar teşvikini elinde bulunduran “Cengiz Holding’e”, ait bir işyerinde DİSK’e bağlı bir sendikanın örgütlenme çabasından bahsediyoruz. Valisinden kaymakamına, emniyet müdüründen jandarma komutanına kadar devletin bütün yetkililerinin işveren ya da karşı sendika lehine devreye sokulduğunu herkesin bildiği (bir sendika uzmanı(!) ve bir T24 yazarı hariç) bir örgütlenme sürecinde, sadece CHP il ve ilçe yöneticileri ile ya da emekten yana tutum deklere eden belediye başkanları ile değil, o ilde bulunan bütün ilerici kurumlar, meslek odaları ve siyasi parti yönetici ve temsilcileri ile temasa geçilmesinden daha doğal ne olabilir? Örgütlenme çalışmalarımız işçilerle birebir temas, işyerinde, evlerinde ziyaret, köy derneğinden kahvehanelere kadar olanak bulunan her mekânda buluşmayı içermekle birlikte o şehrin demokratik kurumlarının da destek ve katkılarını içerir. İşçi sınıfı örgütlenmesinde yüzyıllardır yöntem böyledir. Ve Cengiz Holding’e ait bir şirketler grubunda işçilerin hak ve menfaatlerini korumanın başka da bir yolu yoktur. Yeri gelmişken bu vesileyle bütün kamuoyuna şunu da belirtelim ki, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu taşıdığı görevin tarihsel sorumluluğu ile işçilerin örgütlenmesi için ilgili herkesle, her kurumla ve yine örgütlenmeye katkı koyma potansiyeli olan herkesle görüşmeler yapmıştır. Murgul’da da belediye başkanı ve siyasi parti temsilcileri ve demokratik kurumlarla temasa geçmiştir ve bundan sonra da geçecektir. DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun eylemlerdeki direngenliğinin, konuşmalarındaki kararlılığının her türlü kurumsal görüşme ve temasta da aynı etkinlikle korunduğundan kimsenin şüphesi olmasın.
Gerek Soma’da gerekse maden havzalarında ve gerekse tüm ülkede işçilerin çözülmemiş birçok sorunu varken, memlekette birçok mücadele gündemi varken bunlarla mücadele etmek yerine kendilerini medyanın ve sosyal medyanın kışkırtıcı popülaritesinin “şehvetine” kaptıran şahıslara zemin hazırlanmasını doğru bulmadığımızı hatırlatıyor, DİSK ve Dev Maden-Sen olarak işçi sınıfının örgütlenmesinde emeğimiz ve olanaklarımız ölçüsünde yürümeye devam ediyoruz."
YARIN: İki kuzenini Soma’da kaybeden Avukat Berrin Demir, facianın ilk gününden bugüne uzanan kolektif hukuk mücadelesini, perde arkasındaki politik baskıları ve “adalet dekoru” haline gelen mahkeme salonlarını anlattı...
Soma faciası: Sizce kömür madeninde çalışan bir işçi ne kadar kazanıyordur? Başaran Aksu: İşçiler sahipsizdi, DİSK barajı aşınca işçiler DİSK'in satışıyla karşılaştı |
“Hayatımın sonu eksik kalacak. Keşke daha fazla şey koyabilseydim bu ömür denen şeyin içerisine..."
TMMOB Maden Mühendisleri Odası’ndan Hürriyet Demirhan’a göre Soma’da yaşananlar bir “kaza” değil, bile isteye görmezden gelinen teknik uyarıların, üretim zorlamasının ve neoliberal madencilik politikalarının sonucu. Denetimsizlikten taşeronlaşmaya, sensör verilerinden sıcaklık ölçümlerine kadar her şeyin önceden bilindiğini söyleyen Demirhan, “Soma, bilimin ve mühendisliğin hiçe sayıldığı bir suç zinciridir” diyor
Berrin Demir, “Sistem bize ‘yargılatmam’ dedi; biz ise 301 madencinin anısı için 11 yıl boyunca vazgeçmedik” diyor. Facianın ilk gününden bugüne uzanan kolektif hukuk mücadelesini, perde arkasındaki politik baskıları ve “adalet dekoru” haline gelen mahkeme salonlarını anlattı
© Tüm hakları saklıdır.