301 madencinin hayatını kaybettiği Soma faciası sadece bir iş cinayeti değil, aynı zamanda kadınların örgütlenme hafızasında derin bir iz bırakan bir toplumsal kırılmaydı. Olayı duyar duymaz Zonguldak’tan Soma’ya gelen Kamile Çiftçi, önce komşularının cenazelerine yardım etti, sonra bir kentin yasına, direnişine ve örgütlenmesine öncülük eden kadınlardan biri oldu. Sosyal Haklar Derneği’nin kuruluşundan Bağımsız Maden-İş Sendikası’nın büyümesine kadar süregelen bu mücadelede, kadın emeği çoğu zaman görünmez kaldı ama vazgeçilmezdi. Kamile Çiftçi ile 10 yılı bulan mücadeleyi, kadınların bu sürece nasıl damga vurduğunu ve Soma’nın bugününü konuştuk.
- Soma’daki faciayı ilk duyduğunuzda neredeydiniz? O an ne hissettiniz, nasıl bir refleks gösterdiniz?
Zonguldak’taydım. Olayı duyar duymaz yola çıktım. Madenlerin özelleşmesi ile 2000 yılında farklı bölgelere dağılan Somalı madenci ailelerden biriyiz. Abim madende çalışıyor. Tanıdıklarım vardı burada.
"Faciadan sonra Soma'da kaos vardı, devrimciler de bildiri dağıtan cübbeliler de..."
- Soma’ya ulaştığınızda sizi nasıl bir manzara karşıladı?
Geldiğimizde Soma’da kaos vardı. Çok sayıda insan yardıma gelmişti. Devrimciler de vardı, “Bu olaylar Allah’tandır” yazılı bildiriler dağıtan cübbeliler de. Sürekli sela ve ambulans sesleri duyuluyordu. Soma’nın psikolojisi çok kötüydü. Herkes o acıyı farklı biçimlerde yaşıyordu.
- O günlerde çok hızlı bir toplumsal tepki gelişti. Siz bu sürecin içinde nasıl yer aldınız?
Evet, Türkiye’nin her yerinden insan gelmişti. Biz o an kendimizi protestolarda, eylemlerde bulduk. Herkes dahil oldu. Planlı bir süreç değildi. Maden işçileri de eylemlerdeydi.
- Bu eylemsellik neden zamanla azaldı sizce?
İlk haftalardaki yoğunluk yavaş yavaş azaldı çünkü buradaki maden şirketleri ve sarı sendika çok güçlü. İnsanlar işten atılma korkusu yaşamaya başladı. Tabii o süreçte bir sürü insanla tanıştık. Spor salonunda toplanan çok sayıda avukat vardı. Onlarla bu süreçte tanıştım. Soma için bir şeyler yapmak fikrine psikolojik olarak ikna oldum. Tanıştığım insanların çok iyi işler yaptıklarını, mücadele ederek insanların haklarını savunduklarını gördüm. Süreç de etkiledi. Soğuk hava depolarına gidip komşumuzun yakınını bulmasına yardımcı oluyorduk. Hastane bahçelerinde annem yemek götürüp bekliyordu. Ailecek, mahallece somut bir dayanışma vardı.
- Olayın ardından kurumsal yapıların sürece müdahil olmasıyla nasıl bir yön değişimi yaşandı?
Başta birçok kurum ve sendika geldi, sonra bu sönümlendi. Sonra Sosyal Haklar Derneği temsilciliği açıldı. 15 Nisan 2015’te Soma Davası başladı. Aileleri örgütlemeye başladık. Başta bu kadın odaklı bir örgütlenme değildi. Herkesle tek tek konuşarak bu davaya sahip çıkmaları gerektiğini anlattık. Çoğu insan destekledi ama bazı evlerden kovulduk. “Benim oğlum Allah’ın takdiriyle öldü, devlet baktı” diyen birkaç aile de vardı. Onun dışında ailelerle birlikte yola çıktık. 301 ailenin hepsi Soma’da yaşamıyordu. Başka şehirlerden, ilçelerden gelip madende hayatını kaybedenler vardı.
"Bazen beş kişi, bazen elli kişi olduk ama direnişi inatla sürdürdük"
- Siz bireysel olarak nasıl bir rol üstlendiniz bu süreçte?
Sosyal Haklar Derneği’nin kurucusuydum. Kadın örgütlenmesi, yaz okulları gibi farklı çalışmalar yaptık. Ailelerle görüştük. Çok kişiyi dönüştürdük. Amacımız sadece davaya katılım değil, hayata tutunmalarıydı. Soma’da her ayın 13’ünde, dört yıl boyunca kesintisiz karanfil bırakma ve anma eylemi yaptık. Bazen beş kişi, bazen elli kişi olduk, ama inatla sürdürdük. Çok saldıran da oldu. Ama Soma halkı bu direnişi anladı. Şu anda o dernekte çalışmıyorum.
- Facianın ardından 2018’de kurulan Bağımsız Maden-İş Sendikası sürecine nasıl dâhil oldunuz?
Bir taraftan işçi örgütlenmesi oldu. 2018’de Bağımsız Maden-İş’i kurduk. 2019’da kazadan sağ kurtulan işçilerin tazminatları ve maaşları kalmıştı. Kimse ilgilenmedi. Biz o tazminat mağdurları için 33 gün süren bir direniş yaptık. Ben o süreçte içindeki tek kadındım. 1968’den beri ilk kez Soma için işçiler lehine Meclis'te yasa çıktı. Bu süreçte birçok insan haklarını aramak için nereye başvuracağını öğrenmiş oldu. Bir sorun olunca “Bağımsız çözer” denmeye başladı. Soma’da 10 bine yakın insanın tazminatı ödendi.

"İşçiler eskiden susuyordu, artık mobbing, kötü muamele gibi her şeyi dile getirebiliyor"
- Bu sürecin sonunda işçilerde ne tür bir farkındalık oluştu?
İşçiler artık mobbing, kötü muamele gibi her şeyi dile getirebiliyor. Eskiden susuyorlardı. 301 kişi neden öldü? Çünkü maden sıcaktı, İSG kuralları yoktu. Bunları söylemiyorlardı. O yüzden öldüler. Şimdi söyleyebiliyorlar. Bilinçlendiler. Bizim de bu anlamda katkımız çok oldu. Soma’ya bu anlamda iyi bir katkı sağladığımızı düşünüyorum.
- Yakınlarını kaybeden aileler zamanla nasıl bir ruh hâli içine girdi? Hayata tutunmak kolay oldu mu?
Mahkeme süreci hızlı ilerleyince devlet, ailelere iş hakkı tanıdı. Genç kadınlar bu hakkı kullandı. Aynı zamanda ev ve maddi destek de verildi. Ama bu para pul işleri, gelin-kaynana, anne-baba ilişkilerinde aile içi çatışmalara neden oldu. Birçok gelin artık kayınvalidesiyle görüşmüyor. Hatta torunlarını görmek için mahkemelik olanlar bile var.
- Bu çatışmaların temelinde ne vardı? Aileler gerçekten gelinlerden para mı talep etti?
Tabii. Hakkı olduğunu düşünenler oldu. Sorun yaşamayanlar da vardı. Aynı evde yaşayanlar evini ayırdı. TOKİ, Beşiktaş Belediyesi gibi yerlerden ev verildi. Bu değişiklikler, bir anda atmosferi değiştirdi.
- Sizce Soma artık unutuldu mu? Toplumsal hafızada hâlâ bir yeri var mı?
İster istemez unutuldu. Daha geçenlerde bir öğretmen arkadaşla konuştuk. Liselerde bilgi yarışması yapılmış, 13 Mayıs sorulmuş. Soma’daki okullardaki öğrenciler bilmiş ama Manisa'nın diğer ilçelerindekiler hatırlayamamış.
YARIN: Maden faciasından bir gün sonra Soma’ya ulaşan Türk Psikologlar Derneği ekibinden Prof. Dr. Gökhan Malkoç, Türkiye’de afet sonrası psikososyal müdahale süreçlerinin önemini anlatıyor...