10 Aralık 2023

İki dava, bir kamerada adalet

Bir tarafta evindeki kamera sayesinde katili ağırlaştırılmış olmasa da müebbet alan Hande Buse Şeker; diğer tarafta “Evinde kamera var mı?” sorusuna "Hayır" cevabı verince bıçaklanan başka bir seks işçisi trans kadın…

Fotoğraf: Serra Akcan / csgorselarsiv.org

Bugün 10 Aralık, Dünya İnsan Hakları Günü. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin kutlandığı bir gün. Bildirge, insan haklarının amasız, fakatsız herkes için ve evrensel olduğunu söylese de aynı insan hakları söz konusu seks işçisi trans kadınlar olunca işlemiyor. Gelin bu 10 Aralık'ta biri İzmir, diğeri Ankara'da iki dava üzerinden insan haklarına bakalım.

Bundan bir yıl önce bu köşede "Hande Buse Şeker evine kamera taktırmasa belki de ortada bir dava bile olmayacaktı" diyerek yazdığımız davada bu hafta karar çıktı. Dava yeniden görülüyordu. Polis memuru Volkan Hicret'in öldürdüğü Hande Buse Şeker'in avukatları cinayetin "canavarca hisle işlendiğinden" emindi. Şeker'in evine taktırdığı kameraya yansıyan görüntüler de Hicret'in silahla öldürdükten sonra tecavüz etmeye devam ettiğini, tekrar tekrar ateş ettiğini gösteriyordu.

Mahkeme ise "canavarca hisle öldürmekten" kurmadı hükmünü, ağırlaştırılmış müebbet cezası vermedi. "Kasten öldürme" dedi, Hicret'i müebbet hapse mahkum etti.

Volkan Hicret, "kasten öldürme"nin yanı sıra Şeker'in o sırada evde olan diğer trans kadın arkadaşına da saldırdığı için "kasten öldürmeye teşebbüs"ten; evdeki paraları çaldığı için "yağma"dan; "cinsel saldırı"dan ve kendi arkadaşına da saldırdığı için "yaralama"dan da ceza aldı.

Cezaların toplamı elli yılı geçiyor. Bir de müebbet var. Hükmün bozulmasından sonra yeniden görülen davada, "kasten öldürme" suçundan verilen ceza değişmese de Şeker'in arkadaşı trans kadına dönük cinsel saldırısı da cezalandırılmış oldu.

Dava bir kez daha istinafa gidebilir. Henüz karar kesin değil. Ancak halen tutuklu bulunan Hicret, kararın açıklandığı duruşmadaki son savunmasında yeni itiraflarda da bulundu.

Şeker'in evinde kamera olduğunu bilmediği dönemdeki ilk ifadesinde "rastgele ateş ettiğini" öne sürmüş, tecavüzden hiç bahsetmemişti. Kamera kayıtları ortaya çıkınca ve mahkemede izlenince Hicret, bu savunmasını değiştirdi.

Cinayetin işlendiği dönemde polis memuru olan ve görevde olmadığı sırada silahıyla cinayeti işleyen Hicret, ilk ifadesinde polis meslektaşlarının kendisini yönlendirdiğini itiraf etti. Hicret, pişman olmadığını çünkü yaşananların hiçbirini hatırlamadığını, ilk ifadesinde söylediklerinin ise meslektaşlarından öğrendikleri olduğunu söyledi.

Hicret, davaya dair T24'teki haber ve yazılarımızı da kastederek, "Yazı dizileri hazırlıyorlar, yazıyorlar, mahkemeyi etkilemeye çalışıyorlar" dedi. Hicret'in dediğine göre, bu yazı ve haberleri kaldırtmak için de başvuru yapmışlar ancak sonuç alınamamış.

Kan donduran anların yer aldığı, detaylarını burada yazmaktan imtina ettiğim kamera görüntüleri olmasaydı bu davanın sonucu ne olurdu?

Bu soru, trans kadınlara şiddetle ilgili birçok davada hâlâ güncel. Güncel çünkü, savunmasında Hande Buse Şeker'in evine taktırdığı kamera görüntülerinin delil sayılmaması gerektiğini öne süren Hicret, tüm yaşananları gösteren görüntülerin dava dosyasında yer almamasını da istedi.

Hande Buse Şeker

Kamera yoksa?

2019'daki bu cinayetin davasındaki kamera detayı, başka bir davada daha karşımıza çıkıyor. Bu sefer olay mahalli İzmir değil, Ankara... 9 Ağustos 2022'de yaşananların tarafları ise seks işçisi trans kadın Derya D. ve müşteri olarak evine giden Halil G.

Her iki tarafın da "kasten öldürmeye teşebbüs"ten yargılandığı dava, Ankara 33. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ediyor. Şimdiye kadar dört duruşma gördü.

İddianameye göre, Halil G., sokakta müşteri bekleyen Derya D. ile görüştü. Birkaç mekan gezdiler. Ardından Derya D.'nin evine gitmekte ısrarcı oldu. Evine gittiler. Burada "Evde kamera var mı" diye sordu. Kamera olmadığını duyunca cebinden çıkardığı bıçakla Derya D.'yi bıçaklamaya başladı. Derya D., göğsünden ve karnından ağır yaralandı.

Halil G.'nin iddiasına göre, Derya D. de kendisini bıçakladı. Sağ eline aldığı bıçakla Halil G.'ye saldırdı. Ancak Derya D. sağ elinden yüzde 80 engelli. Bırakın bıçak kullanmayı, sağ eliyle gündelik işlerini bile yapamıyor.

Derya D., Halil G.'yi bıçaklamadığı konusunda ısrarcı. Saldırıya uğradığı sırada kendisini savunduğunu, Halil G.'nin bıçak tutan elini ısırarak kendisini kurtarabildiğini, Halil G.'nin yerdeki kana basarak düştüğünü, bu sırada kolundan yaralanmış olabileceğini söylüyor.

Saldırıdan sonra Halil G., evden yürüyerek çıkarken; Derya D. bir hafta boyunca hastanede yatıyor. Adli tıp raporu, saldırının Derya D.'nin hayatını tehlikeye sokacak nitelikte olduğunu ortaya koydu. Ki, Derya D., birden fazla ameliyat olmak zorunda da kaldı.

Derya D.'nin komşusu da davanın tanığı. Sabah vakti işyerini açmaya geldiğinde Halil G.'yi apartmandan çıkarken gören tanığın dava dosyasına giren ifadesini naklen aktaralım:

"Olay sabahı saat 06.30-07.00 civarı iş yerime gelmiştim. Önceden tanımadığım müşteki sanık Halil G. üzerinde gömlek ve kapri şort olduğu halde üzeri ve kendisi yaralı ve kanlı vaziyette apartmandan çıktı. Hemen yakındaki polis noktasına gidiyordu. Giderken de kendi kendine ‘birini vurdum, öldü mü' gibi konuşuyordu. Daha sonra ‘apartmanda travesti vurulmuş gibi şeyler' duydum. Sonrasında bulunduğum yere ambulans geldi."

"Ölseydim, demek ki ceza bile almayacaktı"

Bu arada Ankara Barosu LGBTİQ+ Hakları Merkezi ve seks işçilerinin hakları için çalışan Kırmızı Şemsiye Derneği'nin katılma taleplerinin reddedildiğini de not edelim.

Davanın bir sonraki duruşması 23 Ocak 2024'te görülecek. Halil G., ilk duruşmada tahliye edildi. Tutuksuz yargılanıyor. Hastanede olduğu için ifadesi geç alınabilen Derya D., tutuklanmadı. Adli kontrol kararı ise son duruşmada kaldırıldı.

Davaya ilişkin T24'e konuşan Derya D., tepkili. Ölümün eşiğine gelmişken bir de kendisine dava açılmasına anlam veremediğini söylüyor:

"Sağ kolumdan yüzde 82 engelliyim ben, engelli kartım var, raporum var. Ben nasıl kendimi savunacak durumda olayım da yaralayayım? Saldırıya ben uğradım, bir de ben yargılanıyorum. Hastanede yattım ben uzunca süre, ameliyatlar oldum. Tamamen LGBTİ+ olduğum için, saldırıya uğramama rağmen ben de yargılanıyorum. Bir buçuk yıldır neler yaşadım, bir ben biliyorum. Yaşadığıma sevinemedim. Ölseydim, kendimi mahkemede savunacak durumda olmasaydım demek ki ceza bile almayacaktı."

Münferit olaylar mı?

Bir tarafta evindeki kamera sayesinde katili ağırlaştırılmış olmasa da müebbet alan Hande Buse Şeker; diğer tarafta "evinde kamera var mı" sorusuna cevabı hayır olunca bıçaklanan başka bir seks işçisi trans kadın…

Hak örgütleri, trans kadınlara, özellikle geçimini seks işçiliğinden sağlayan trans kadınlara şiddetin münferit olmadığını vurguluyor yıllardır. Dünyadaki trans cinayetlerini raporlayan Transgender Avrupa (TGEU) örgütünün son raporuna göre, son bir yılda öldürülen transların yüzde 94'ü trans kadınlardı. Öldürülen transların neredeyse yarısı aynı zamanda seks işçisiydi. Sadece Avrupa'ya bakıldığında ise bu oran yüzde 78'e ulaşıyor.

Davaya katılımı reddedilen Kırmızı Şemsiye'nin Türkçeleştirdiği "Trans Seks İşçilerinin İhtiyaç ve Hakları" bilgilendirme notu, tam da bu gerçeğe ışık tutuyor. İç içe geçen şiddet döngüsünün nasıl salt adlî vakalar olarak değerlendirilemeyeceği, toplumsal ve siyasal boyutları olduğunu gösteriyor:

"Sokakta çalışan seks işçileri tecavüz, dayak, kamusal aşağılama, ve bazen de cinayetle sonuçlanan şiddet ve nefret suçu eylemleri için kolaylıkla hedef alınan, görünür bir kesimdir. Polisin düzenli olarak seks işçilerinin işine müdahale etmesi, onların şiddete maruz kalma riskini artırmaktadır, zira bu durumda seks işçilerinin müşterilerle pazarlık etmesi ve karakterlerini analiz edebilmesi için az bir zamanları olmaktadır. Trans seks işçilerine karşı şiddetin failleri, transfobik nefrete dayalı olarak trans seks işçilerini hedef alan gruplar, gelip geçenler, kolluk kuvvetleri, şiddet uygulamak için müşteri kılığında yaklaşanlar, çeteler de dahil olmak üzere diğer insanlar olabilir."

Ancak Türkiye'de yargı neredeyse hiçbir davada LGBTİ+ hak örgütlerini, baroların ilgili komisyon ya da merkezlerini davalara katmıyor. Katılma başvuruları, "suçtan zarar görmedikleri" gerekçesiyle engelleniyor. Bu durum ise meseleye aşina olmayan, belki de önyargılarıyla "su testisi su yolunda kırılır" diyerek bu saldırı ve cinayetleri önemsemeyen kararların çıkması anlamına geliyor. Adalet, ceza verildiğinde bile hep eksik kalıyor.

Yıldız Tar kimdir?

Sıfatsız gazeteci, Boğaziçi terk, Cranberries hayranı, fantastik roman müptelası. 2013 yılında gazeteciliğe başladı. Etkin Haber Ajansı'nda editör, Özgür Radyo'da program yapımcısı ve sunucusu olarak çalıştıktan sonra 2014'ten beri LGBTİ+ internet gazetesi KaosGL.org'ta sırasıyla muhabir, editör ve yayın yönetmeni olarak çalıştı. Halen bu görevi sürdürüyor.

Sol, sosyalist siyasi partilerle LGBTİ+ hakları üzerine röportajları "Yoldaş Ben İbneyim" başlığıyla, trans kadınlarla röportajları "Dönmelere Doyamadık" ve Türkiye'deki LGBTİ+ hareketinin tarihine ilişkin sözlü tarih çalışması "Patikalar: Resmî Tarihe Çentik" ismiyle kitaplaştı. 

Kaos GL Derneği'nin senelik medya izleme raporunu kaleme alıyor. Çeşitli gazete, dergi, kitap ve dijital mecralarda LGBTİ+ hakları, hafıza çalışmaları, edebiyat, nefret söylemi ve medya okur yazarlığı üzerine yazıları yayımlanıyor. 

T24'te "İnsan Manzaraları" başlıklı portre röportajlar yapıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

'Dünyaya kafa tutan Türkiye'ye yakından dokunmak: TEKNOFEST'lerle örülen yeni siyaset ne anlatıyor?

"Evet, asgari ücret yetmiyor. Evet, kiralar artıyor. Evet, yaşamak güçleşiyor. Ama TOGG var, İHA ve SİHA’lar var. Teknoloji üzerinden yeni bir hikâye yarattılar. 'Yeni bir Türkiye var 'dediler ve bu yeni Türkiye’nin ekran yüzü de savaş gemisi TCG Anadolu, milli araba TOGG ve savunma sanayiindeki gelişmeler oldu"

"Benim evladım bu şekilde öldürülmeyi hak etmedi, adalet yerini bulsun"

Ecem Seçkin davasında azalarak biten nefret olmadı

Gençler neden intihar ediyor?

TV kanallarında ya intihar eden gençlerin psikolojilerinin ne kadar bozuk olduğunu izliyoruz ya da yine ruh sağlığı uzmanlarının uyarılarıyla, intiharı bir sebebe bağlamamaya çalışan, kişisel hikâyesinden uzak durmaya çalışırken ne diyeceğini bilemeyen bir haberciliği görüyoruz