21 Ocak 2024

"Benim evladım bu şekilde öldürülmeyi hak etmedi, adalet yerini bulsun"

Ecem Seçkin davasında azalarak biten nefret olmadı

Daha önce bu köşede de gündemleştirdiğimiz bir cinayetin, seks işçisi trans kadın Ecem Seçkin'in davasında son düzlüğe girildi. Savcılık, mütalaasını açıkladı. Sanık Mustafa Fidan süre talep etti. Davanın muhtemeldir ki son duruşması 19 Şubat'ta görülecek.

Bu dava önemliydi ve hâlâ önemli. Çünkü trans kadınların öldürüldüğü cinayetlerde cezasızlık riski her zaman mevcut. Cezasızlık, faillerin ceza almamasından da ibaret değil. Alması gerekenden daha az ceza alması, "haksız tahrik" ve "iyi hâl" indirimleriyle cezanın düşmesi de cezasızlık rejimini güçlendiren uygulamalar.

Bugüne kadar sayısız transfobik ve homofobik nefret cinayeti davasını takip ettim. Her birinde benzer örüntüler vardı. LGBTİ+ derneklerinin müdahilliğinin reddedilmesi, çoğu durumda ölenin ailesinin davayla ilgilenmemesi ve hatta avukatlar yalvarsa da vekalet vermemeleri, adalet için didinen avukatların daha soruşturma aşamasında haksız tahrik indirimi ya da cinayetin üstünün örtüleceğinden endişelenmeye başlamaları…

Bu örüntülerin önemli bir bölümü Ecem Seçkin'in öldürülmesi ve ardından başlayan dava sürecinde de su yüzüne çıktı. Geçtiğimiz yıl, yani 2023'te, senenin ilk günlerinde işlenen cinayete ilişkin iddianamede iki mesele dikkat çekiyordu: Zincirleme suçlar ve şiddetin yoğunluğu.

Bir suçu, nefret suçu yapan nedir?

Bir suçun, nefret suçu olup olmadığını belirlerken; uluslararası hak hareketi de, nefret suçlarının yasaca tanımlandığı ülkelerdeki kolluk ve yargı da birkaç hususa bakıyor. Bu hususların ilki saik. Yani suçun, bir kişinin ait olduğu ya da ait olduğu varsayılan kimliğine, inancına, siyasi görüşüne dönük bir saik olup olmadığı. Trans kadınlar açısından bu, suçun trans kadın olduğu için işlenip işlenmediğine dair delillere bakılması veya trans kadın olmasının suçun işlenmesini kolaylaştıran bir unsur olup olmadığının incelenmesi anlamına geliyor. Failin, suç öncesinde ya da sırasında transfobik söylem ve eylemleri var mı? Açıkça bir düşmanlık gösteriyor mu? Bu sorular, nefret suçu ve cinayetlerinde hem kolluğun hem de yargının sorması gereken sorular olsa da; Türkiye'de trans kadınları hedef alan cinayetler ve suçlar ekseriyetle salt adli meseleler olarak ele alınıyor. Böyle olunca da, "tartıştılar, öldürdü" şablonunun dışına çıkmak, bu meselenin bireysel ve tekil cinayetlerden daha fazlası, toplumsal ve siyasal arka planı olabileceği gözden kaçıyor.

Yukarıdaki sorulara yanıtların bulunamadığı durumlarda ise; hem yargı hem de polis kişinin o toplumda hedef halindeki, dezavantajlı bir kimliğe sahip olmasını soruşturma ve kovuşturmada göze alarak başlıyor. Ve suçun niteliğini sorguluyor. Türk Ceza Kanunu'ndaki "canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme" maddesi, eğer ki saike dair net bir delil elde edilemezse, nefret cinayeti açısından delillerden biri olarak düşünülüyor. Mantıken, böylesi bir eziyetin olduğu cinayette ortada bir de trans olmak gibi hedefteki bir kimlik varsa bu cinayetin nefret cinayeti olarak değerlendirilebileceği söyleniyor. Bu durum da ülkelerin yasalarına göre ya indirim uygulanmaması ya da bu cinayetin sadece bir kişiyi değil, bir grubu da hedef aldığı düşünülerek daha fazla ceza verilmesi anlamına geliyor.

Türkiye'de ise polis, savcılık ve mahkeme hem ortada yasal bir arka plan olmadığı hem de belki de çok da umursamadıkları için böyle ince eleyip sık dokumuyor. Hâl böyle olunca, sırf cezasızlık hakim olmasın diye hak savunucuları ve avukatlar çoğu zaman kolluğun da, iddia makamı olan savcılığın da görevini yapmak zorunda kalabiliyor. Ecem Seçkin davasında da bu sorumluluk, Avukat Sena Yazıbağlı ve Avukat Mahmut Şeren'e düştü.

Ecem Seçkin davasında azalarak biten nefret olmadı

Ecem Seçkin cinayetinde bu hafta öğrendiğimiz mütalaa, tam da bu tartışmaların başladığı yerdeki cezasızlık endişesini büyüten bir dönemece girdi, iddianamede yer alan iki önemli konu mütalaaya gelene kadar kayboldu. Bu iki konuya bakmadan, yukarıdaki genel bilgiler ışığında gelin cinayeti hatırlayalım…

2023'ün ilk günleri yine bir trans kadının öldürülmesine sahne olmuştu. İzmir Alsancak'ta yaşayan seks işçisi trans kadın Ecem Seçkin, müşterisi tarafından öldürüldü. 5 Ocak gecesi gerçekleşen cinayetin ardından Mustafa Fidan, şüpheli sıfatıyla tutuklandı. Cinayeti Ecem'in zaten diken üstünde yaşayan trans arkadaşları fark etti. Bir çığlık sesi duyan Ecem'in karşı komşusu, hemen Ecem'i aradı. Ancak telefon, Fidan'daydı ve evden çıkıyordu. Fidan, evden çıkarken bir gariplik olduğunu anlayan komşuları Fidan'ın üzerinde bıçaklar olduğunu gördü. Gitmesini engellemeye çalıştılar ancak başarılı olamadılar. Cinayet aleti olan iki büyük bıçağı düşüren Fidan, bir taksiye atlayıp olay yerinden uzaklaştı. Arkadaşları, Ecem'in evine gitti. Kapıyı çaldılar ama açan olmadı. Bunun üzerine zorla eve girdiler. Fidan, kapıyı Ecem'in üzerine kilitleyip evden kaçmıştı. Polise ve ambulansa haber verdiler. Ambulans bir saate yakın bir süre sonra geldi.

Adli tıp raporu ve dosyaya giren belgelerde, evde de bir bıçak olduğu, Fidan'ın üzerinde aynı zamanda plastik bir eldiven olduğu açığa çıktı. İddianame savcısı, şüphelinin savunması, tanık beyanları, kamera görüntüleri, otopsi ve olay yeri inceleme raporlarını dikkate alarak iddianame hazırladı. Seçkin'in anne, baba ve abisi dosyada şikayetçi olarak yer aldı. Savcı, 31 adet kesici delici alet yarası olması, bu yaralardan sekizinin tek tek ölüme yol açacak nitelikte olmasını dikkate alarak; Fidan'ın tasarlayarak canavarca hisle eziyet çektirerek bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak, işlenmesini kolaylaştırmak amacıyla bıçakla kasten öldürme suçunu işlediğini belirtti. Bunların yanı sıra ruhsatsız bıçak taşımak suçu ve geceleyin konutta silahla yağma suçundan da yargılanmasını talep etti. İddianamenin kabulü üzerine dava açıldı.

Bu köşede detaylarını vermekten çekindiğim çok sayıda vahşet de otopsi ve adli tıp raporlarına girdi. Bütün detaylarından bahsetmesek de, Fidan'ın 31 bıçak darbesinden bir kısmının bıçağı bedenin iki yanına sokarak, aşağıya indirmek suretiyle gerçekleştiğini söylemekle yetinelim.

Parantez açalım: Bir yandan medya etiği gereği bu kadar korkunç detayları yazmamak gerektiği bilgisi; diğer tarafta ise nefret suçlarında bu vahşetin "canavarca hisle ve eziyet çektirerek" maddesine denk düştüğünü görebilmek ve gösterebilmek için bu detayları görmeye, bilmeye, göstermeye ihtiyaç duyuyoruz. Parantezi kapatalım: Bu cinayetlerle ilgili şimdiye kadar yazabildiklerim, şahit olduklarımın, gördüklerimin sadece küçük bir kısmı.

İddianameden mütalaaya geçerken, tasarlayarak öldürme iddiası uçtu. Davanın savcısı, tasarlayarak işlendiğine dair yeterli şüphenin oluşmadığını iddia etti. Oysaki Fidan, eve cebinde üç bıçak ve plastik eldivenle gitmişti. Oysaki suçun delillerini ortadan kaldırmak için eldivenin cebinde olması, üç tane bıçakla gitmesi ve hatta evden çıktıktan sonra kapıyı kitlemesi; aksi yönde yani tasarlayarak öldürme yönünde kuvvetli şüphe yaratıyor.

Tanıklar, sanığı sokakta daha önce görmüştü

Mütalaa üçüncü duruşmayla bu hafta görülen dördüncü duruşma arasında hazırlandı. Davanın ikinci duruşmasında ise tanıklar dinlenmişti. Tanıkların beyanları da bu şüpheyi güçlendiren nitelikteydi. Fidan'ın cinayetin ardından bindiği taksinin şoförü, Fidan'ın telaşlı bir hâli olduğunu söyledi. Öte yandan Ecem'in komşusu Sibel ise o gece yaşananları şöyle anlattı:

"Ben Ecem'le karşılıklı binalarda otururdum. Evlerimiz birbirine bakar. Ölmeden 2 saat önce Ecem benim yanıma evime geldi, oturduk, meyve yedik. Daha sonra misafirinin geleceğini söyledi, yanımdan ayrıldı. Ben salonda oturuyordum, oturduğum yer caddeye ve Ecem'in oturduğu binaya bakar, o sırada sokaktan sesleri duyunca camdan baktım. Tutku arkadaşımızın sanık Mustafa ile sokakta boğuşurken gördüm. Ben ikinci kattaki evimden sokağa çıktım, yanlarına gittim, halen boğuşur haldeydiler, ben şahsı tutmak için elimi uzattım, montunu tuttum, o sırada şahsın montunun içine sakladığı Ecem'in çantası, cep telefonu ve 2 adet bıçak yere düştü, bıçakların bir tanesi kanlıydı, şahıs kaçtı. Ben Tutku arkadaşıma ''Ecem nerede' dedim, yere düşen çanta ve cep telefonunu yanımıza aldık, bıçaklar ise yerde kaldı, bıçaklardan biri küçük biri ise kanlı ve büyüktü avcı bıçağı gibiydi, ben ve Tutku, Ecem'in evine çıktık, kapı kapalıydı. Defalarca vurmamıza rağmen daire kapısı açılmadı, hep birlikte kapıyı açmak için tekme ve elimize geçen cisimlerle vurmaya başladık, yanımızda Melis isimli arkadaşımız vardı. Kapı tam olarak açılmadı ancak göbek hizamızda kapıda bir delik oluştu, delikten içeriye baktığımızda Ecem'i yerde yatar halde yüzüstü gördük. Biz kapıya yüklenmeye devam ettik, kapı açıldı, içeri girdik, Ecem'in ölmüş halde olduğunu gördük. Bulunduğu yer halılar kan içindeydi, ambulansı aradık, çevredeki arkadaşlarımız da geldi, daha sonra işlemler için emniyete geçtik. Ben uzun yıllardır aynı yerde yani suça konu sokakta ikamet ederim, sanığı daha önce Ecem'in yanında görmemiş isem de bulunduğumuz sokakta şahsı defalarca görmüştüm."

Sanığın, o sokakta yani seks işçisi trans kadınların yoğunlukla yaşadığı ve çalıştığı sokakta daha önce birden fazla kez yer alması, yine tasarlama şüphesini güçlendiriyor.

Yağmadan hırsızlığa geçişte tuhaf bir detay

Mütalaaya girmeyen bir diğer detay ise yağma suçu oldu. İddianamede "iş yerinde geceleyin silahla yağma" suçundan davanın açılması; yağmanın nitelikli hâli olması ve daha ağır cezayı gerektirmesi sebebiyle önemliydi. Mütalaada ise bırakın işyerini, yağma suçu yer almadı. Fidan, Ecem'in telefonunu çalmıştı, evet. Ancak dava savcısı bunu basit bir hırsızlık olarak değerlendirdi. Çünkü, Ecem'in arkadaşları durumu fark edip telefonla birlikte sokaktan uzaklaşmasını engellemişti. Savcı, bu durumu yağma suçunun tamamlanmaması, gerçekleşmemesi olarak değerlendirdi. Yani en anlayabileceğimiz haliyle, Ecem'in arkadaşlarının cinayetten şüphelenmesi ve Ecem'in telefonunu Fidan'ın üzerinde bulmaları; Ecem'in aleyhine bir unsura dönüştü…

Mahkemenin ne karar vereceğini hep beraber göreceğiz. Ancak davanın geldiği aşama, gerçekten endişe verici. Azala azala bitenin nefret cinayetleri olması gerekirken; dava dosyalarındaki önemli detaylar olduğuna şahit oluyoruz.

Bu yazıyı da başlığa taşıdığımız, davanın son duruşmasına katılan Ecem'in annesinin sözleri ve adalet talebiyle bitirelim:

"Benim evladım bu şekilde öldürülmeyi hak etmedi, adalet yerini bulsun."

Yıldız Tar kimdir?

Sıfatsız gazeteci, Boğaziçi terk, Cranberries hayranı, fantastik roman müptelası. 2013 yılında gazeteciliğe başladı. Etkin Haber Ajansı'nda editör, Özgür Radyo'da program yapımcısı ve sunucusu olarak çalıştıktan sonra 2014'ten beri LGBTİ+ internet gazetesi KaosGL.org'ta sırasıyla muhabir, editör ve yayın yönetmeni olarak çalıştı. Halen bu görevi sürdürüyor.

Sol, sosyalist siyasi partilerle LGBTİ+ hakları üzerine röportajları "Yoldaş Ben İbneyim" başlığıyla, trans kadınlarla röportajları "Dönmelere Doyamadık" ve Türkiye'deki LGBTİ+ hareketinin tarihine ilişkin sözlü tarih çalışması "Patikalar: Resmî Tarihe Çentik" ismiyle kitaplaştı. 

Kaos GL Derneği'nin senelik medya izleme raporunu kaleme alıyor. Çeşitli gazete, dergi, kitap ve dijital mecralarda LGBTİ+ hakları, hafıza çalışmaları, edebiyat, nefret söylemi ve medya okur yazarlığı üzerine yazıları yayımlanıyor. 

T24'te "İnsan Manzaraları" başlıklı portre röportajlar yapıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

'Dünyaya kafa tutan Türkiye'ye yakından dokunmak: TEKNOFEST'lerle örülen yeni siyaset ne anlatıyor?

"Evet, asgari ücret yetmiyor. Evet, kiralar artıyor. Evet, yaşamak güçleşiyor. Ama TOGG var, İHA ve SİHA’lar var. Teknoloji üzerinden yeni bir hikâye yarattılar. 'Yeni bir Türkiye var 'dediler ve bu yeni Türkiye’nin ekran yüzü de savaş gemisi TCG Anadolu, milli araba TOGG ve savunma sanayiindeki gelişmeler oldu"

Gençler neden intihar ediyor?

TV kanallarında ya intihar eden gençlerin psikolojilerinin ne kadar bozuk olduğunu izliyoruz ya da yine ruh sağlığı uzmanlarının uyarılarıyla, intiharı bir sebebe bağlamamaya çalışan, kişisel hikâyesinden uzak durmaya çalışırken ne diyeceğini bilemeyen bir haberciliği görüyoruz

Mehmet Bilal Dede ile Unutmadan: "Aile dediğimiz çekirdek, çıtır çıtır yemeye başlıyor"

Mehmet Bilal Dede, yeni kitabı "Unutmadan"ı T24'e anlattı: Aşkla severek tutunduğumuz kim varsa, onu gerçekten tanımayız. Bilmeyiz