19 Mayıs 2025

PKK, Lozan’ı bilmiyor, çarpıcı örnek “dil”

Yasalar Kürtçeye saygılı ancak, pek çok konuda olduğu gibi, uygulama keyfi ve saçma. Kusur Lozan’da değil. PKK ise Lozan’ı eleştirmekle meşgul. Çünkü, pek çok kişi ve kurum gibi, Lozan’ı bilmiyor 

Siirt’teyim, Siirt Belediye Başkanlığı binasında.

Birilerine Belediye Başkanının odasını soracağım.

Binada Türkçe konuşan tek bir kişi yok, herkes Kürtçe konuşuyor.

1983 Kasım sonu.

Herkes Kürtçe konuşuyor oysa, 12 Eylül askeri cuntası Kürtçe konuşmayı yasaklıyor. O yasanın 2. maddesi şöyle:

"Türk Devleti tarafından tanınmış bulunan devletlerin birinci resmi dilleri dışındaki herhangi bir dille düşüncelerin açıklanması, yayılması ve yayınlanması yasaktır.”

Aynı yasanın 3. maddesi:

“Türk vatandaşlarının ana dili Türkçedir.”

Kürtler de Türk vatandaşı olduğuna göre, kendi dillerinde, yani Kürtçe konuşmaları askeri cunta tarafından yasaklanıyor.

Siirt sayısız örneklerden biri.

İnsanın anası babası Kürt ise, evde kendi ana dili Kürtçe konuşuluyorsa, birbirleriyle başka hangi dilde anlaşacaklar? Ana dilini konuşmasından daha doğal ne olabilir ki?

Ana dilde konuşmayı yasaklamak insan hakları ihlali değil de nedir?

“En büyük hakaret”

"Bir insana en büyük hakaret onun ana dilini yasaklamaktır.”

Lübnan asıllı Amin Maalouf’un kendi alanında yıllardır aşılamayan “Ölümcül Kimlikler” kitabında yazdığı bu cümle masa başında değil, sahada yürüttüğü araştırmaların sonucuna dayanıyor.

Dil, ana dili...

Türkiye’de de yüz yıldır tartışılan konu “Kürtçe konuşmak!..”

PKK’nın “dil” açıklaması

Kendisini feshettiğini ilan eden açıklamasında PKK aynı konuyu vurguluyor:

“Halkımızın dilleri, kimlikleri ve kültürleriyle (...) saldırılar karşısında kendini savunur hale gelmesi (...) hayati önemdedir.”

PKK o açıklamada “Lozan Antlaşmasını imha ve inkâr siyaseti” olarak görüyor.

PKK dahil o açıklamayı yazanlar, önceden görenler Lozan Antlaşması’nı ya bilmiyor ya da bilerek saptırıyor!..

Lozan’da “dil” maddesi

Madem dil konusu “hayati önemde” o zaman...

PKK’nın eleştirdiği Lozan Antlaşması ana dilde Kürtlere açık hak tanıyor.

Lozan’ın 39/4. maddesi şöyle:

“Herhangi bir Türk uyruğunun gerek özel gerekse ticari ilişkilerinde din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır.”

39/5. maddesi iyice perçinliyor:

“Devletin resmi dili bulunmasına rağmen Türkçeden başka bir dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından kolaylık sağlanacaktır.”

“Kendi bildiği dil” ile kastedilen ana dilidir. (Baskın Oran, Türkiye’de Azınlıklar, Kavramlar, Lozan, İç Mevzuat, İçtihat, Uygulama, s.61).

Lozan, Kürtleri “ana dillerinde konuşmakta” serbest bırakıyor.

Üstelik, bu maddeyi Lozan’da TBMM Hükümeti öneriyor. (Baskın Oran, a.g.k., s.63).

Lozan’a rağmen, 12 Eylül askeri cuntasının ayrımcılığını siyasi iktidarlar temizliyor.

Kürtçe yasağı getiren cunta yasası 1991’de ANAP, 2001’de ise, DSP/ ANAP/ MHP koalisyonu tarafından kaldırılıyor.

Dolayısıyla, PKK’nın bugün Lozan’la bağlantılı “dil” vurgusu baştan sona gerçek dışı.

Tahir Elçi’ye ceza

Siyasi iktidarlar yasağı kaldırıyor ancak o tarihte bazı yasalarda hala engeller var.

Örneğin, Siyasi Partiler Yasası madde 81:

“Siyasi partiler tüzük ve programlarında, mitinglerinde, kongrelerinde Türkçe’den başka dil kullanamaz, Türkçe’den başka dillerde yazılan broşürler dağıtamaz.”

Bu madde de, Lozan’ın açık ihlali.

Kürtçe serbest bırakıldığı halde, bu maddeye dayanarak:

Faili meçhul bir cinayete kurban giden Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi baro kongresinde Kürtçe konuştuğu için yargılanıyor ve ceza alıyor!..

Bu saçmalık AKP’nin 2003’te kabul ettiği AB’ye Uyum Yasaları çerçevesinde kaldırılıyor.

TBMM’de hala yasak

Bu ülkede saçmalık biter mi?..

TBMM’de bir milletvekili bugün kürsüde Kürtçe konuştuğu zaman, o konuşma tutanaklara geçmiyor!..

Oturumu yöneten Başkan Vekili acele müdahale ediyor!..

Yasalar Kürtçeye saygılı ancak pek çok konuda olduğu gibi, uygulama keyfi ve saçma!..

Kusur Lozan’da değil.  

PKK ise Lozan’ı eleştirmekle meşgul. Çünkü, pek çok kişi ve kurum gibi, Lozan’ı bilmiyor. 

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almancadan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Vali Bey'in gözyaşları: Seyit Rıza Meydanı

Bugün çözüm sürecinde kavramlar, uygulamalar birbirine karışıyor. Neler olduğunu çok dar bir grup dışında kimse bilmiyor. Karar verme konumundaki yargı, valiler, kaymakamlar, emniyet, jandarma bilgiye sahip değil. Ülkeyi yönetenler bir yol haritası hazırlamıyor, oysa hazırlaması ve bunu ilgili birimlerle paylaşması gerek. Ama, acaba öyle bir harita var mı?

PKK fesih bildirisindeki o cümle: Özerklik vurgusu

Tarihsel analize göre, PKK bildirisindeki cümlenin anlamı çok net. Lozan ve 1924 Anayasası’na karşı çıkmak bir önceki döneme duyulan özlemi vurguluyor: Özerklik!.. Hatta, Sevr’e göre, bağımsız Kürdistan!..

HSK’da son perde: Yargı işte böyle ele geçiriliyor

Yargı bağımsızlığı olmadan demokratikleşme olmaz! Siyasal kararlarla beraber, iktidarın yargıdan elini çekmesi, HSK’nın bağımsız kılınması, atılacak her demokratikleşme adımının olmazsa olmaz koşulu

"
"