Nasıl göreceğiz?
Hâkim ve Savcılar Kurulu’na (HSK) Meclis’te bu hafta beş yeni üye seçiliyor, işte o seçimde göreceğiz. O seçime giden yola geçen hafta zaten tanıklık ediyoruz.
HSK, Türkiye’deki bütün savcı ve yargıçların özlük işlerini yürüten en yüksek organ. Kim, nereye, hangi mahkemeye atanacak, atandığında aldığı kararları iktidar beğenirse ne olacak, beğenmez ise başlarına neler gelebilecek gibi savcı ve yargıçların mesleki kariyerlerini, kaderlerini belirleyen hayati bir kurul.
“Hayati” çünkü, savcı ve yargıçların verdiği kararlar, sadece onların değil, tek tek hepimizin ve toplumun hayatını etkiliyor. Son aylarda bunun sayısız örneğini yaşıyoruz.
AKP iktidarının ülkeyi yönetirken, yargıyı sopa gibi kullanmasındaki gücü HSK’yı ele geçirmesinden kaynaklanıyor.
13 üyeden 13’ü
2010 ve 2017 Anayasa değişikliklerinde...
HSK’nın yapısı ve üye seçimindeki farklı yöntem yargının bütünüyle AKP’nin eline geçmesiyle sonuçlanıyor.
Aynı anda Yargıtay ve Danıştay’da üye sayısını arttırarak, siyasi iktidar yüksek yargıda da etkisini zirveye taşıyor.
HSK üyelerinin çoğunluğu yargıç ve savcılar tarafından seçilirken...
2017 değişikliği ile...
13 üyeden oluşan HSK’nın on bir üyesini Meclis ve Cumhurbaşkanı seçiyor. Diğer iki üye ki HSK Başkanı zaten Cumhurbaşkanı tarafından atanan Adalet Bakanı ve yine onun atadığı Adalet Bakan Yardımcısı ile 13 üye tamamlanıyor.
Pratikte durum çok net:
Meclis’in seçtiği üyeler, AKP- MHP çoğunlukta olduğuna göre, aslında iktidarın seçeceği üyeler. Diğerlerini zaten doğrudan Tayyip Erdoğan seçiyor.
Yok Meclis, yok Cumhurbaşkanı seçiyor demek, işin kâğıt üstünde kalan yönü, aslında fiilen iktidar seçiyor.
13’te 13!..
Böylece rejim otoriterleşiyor:
Yargının siyasallaşması, yargı bağımsızlığının ortadan kalkması.
AKP HSK’ya öyle önem veriyor ki, 2017 Anayasa değişikliğine göre:
O tarihte HSK’da yeni üyelerin en geç otuz gün içinde seçilmesi öngörülüyor.
Oysa, aynı değişiklikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen bugünkü otokratik yönetimin, tek adam rejiminin 2019’da yürürlüğe girmesi öngörülüyor.
Bu zamanlama bile yargıyı ele geçirme hırsını gösteriyor.
Değerli Anayasa Hukuku Profesörü Kemal Gözler’in bu konuda çok öğretici bir makalesi var.
Tartışmalı oturum
Geçen hafta HSK’ya beş yeni üye seçimi için Meclis Anayasa ve Adalet Komisyonu toplanıyor. Kurala göre, komisyon on beş üye belirliyor, Meclis genel kurulu o on beş üyeden beşini seçiyor.
Geçen hafta komisyonda on beş üye belirlenirken, AKP ile muhalefet arasında usül tartışması çıkıyor. On beş üyenin tek tek oylanması gerekirken, AKP oylamaya blok liste sunuyor.
Blok liste AKP’nin listesi, Meclis genel kurulunda o listeden kim seçilirse, AKP’nin kabulü!
İçlerinde tartışmalı kararlara imza atanlar, AKP milletvekili aday adayı olanlar bile var!
Muhalefet komisyonda seçimden çekiliyor. Ayrıca, AKP yöneticilerinin komisyona dışarıdan telefonla müdahale ettiğini öne sürüyor.
Arkası kesilmeyen davalar
Son aylarda dozajı olağanüstü artan yargı darbeleri birbirini izliyor. Siyasi parti liderleri, belediye başkanları, gençler, avukatlar, iş adamları, akademisyenler, gazeteciler, sanatçılar, çeşitli meslek sahipleri o darbelerin hedefi.
Ardı arkası kesilmeyen davalarda savcıların ve yargıçların tutumu ne?
Elbette yasalara göre karar veriyorlar.
Ancak verdikleri kararlar siyasi iktidarın hoşuna gitmiyorsa...
Devreye HSK giriyor, başka yerlere atamalar, değişen mahkeme heyetleri, vs.
Buna karşı, bir karar toplumu rahatsız etse de iktidarın hoşuna gidiyorsa, mesele yok!..
Silah bırakma
Şu anda tarihsel bir eşikteyiz. PKK’nın kendisi feshederek, silah bırakması gibi elli yıllık terörü sona erdirecek müthiş bir adımın arifesindeyiz.
Ancak, DEM’ in ve her partinin sürekli vurguladığı gibi, bunun demokratikleşme ayağı var.
Yargı bağımsızlığı olmadan demokratikleşme olmaz!
Siyasal kararlarla beraber, iktidarın yargıdan elini çekmesi, HSK’nın bağımsız kılınması, atılacak her demokratikleşme adımının olmazsa olmaz koşulu.
Ama, ne oluyor?..
Tam bu sırada HSK’ya beş yeni üye seçiminde, AKP gölgesi yine HSK üzerinde!
Özünde...
Otoriter rejime hiçbir rötuş yapılmadan devam kararı.
Yalçın Doğan kimdir?
Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.
Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.
1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.
Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.
Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almancadan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.
|