15 Nisan 2024

Tanju Özcan’ın dinsel yemini yaman bir çelişki

Böyle bir pratik, laiklik ilkesine aykırılığın odağı olduğu geçmişte Anayasa Mahkemesince saptanan Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri veya belediye başkanları tarafından dahi gerçekleşmemişti. Bu adımı atmak, bir Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) üyesine nasip (!) oldu

Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan'ın yemin anı

Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, yeni görev dönemine başlarken fiili bir yemin töreni icra etti. Fiili diyorum çünkü benim bildiğim kadarıyla belediye başkanları için mevzuatın getirdiği böyle bir yükümlülük yok.

Bay Özcan yeminini şöyle eti:

“Kimseyi kayırmadan, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemeden yedirmeden, Bolu halkının parasını israf etmeden, ihaleleri şeffaf bir şekilde yapmak suretiyle belediyede şeffaflığı sağlamak üzere ve kurucu liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden ayrılmadan, onun devrimlerine sahip çıkarak önümüzdeki beş yılda Bolu’yu objektif bir şekilde yöneteceğime Allah’ım, namusum, vicdanım üzerine büyük Türk Milleti ve Bolu halkının önünde yemin ederim.”

Özcan bu yemin metnini okurken, yanında getirip kürsüye koyduğu Kuran-ı Kerim’e de el bastı.

Böyle bir pratik, laiklik ilkesine aykırılığın odağı olduğu geçmişte Anayasa Mahkemesince saptanan Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri veya belediye başkanları tarafından dahi gerçekleşmemişti. Bu adımı atmak, bir Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) üyesine nasip (!) oldu.

Tanju Özcan, kendince iyi bir şey yaptığını düşünüyor olabilir. Fakat gerçekte bu tutumu gerçek bir çelişki örneği.

Şöyle ki, Türkiye’de göreve başlarken edilen yeminlerin tarihi oldukça eskilere dayanır. Örneğin 1924 Anayasası’nın (md. 16) ilk hâlinde milletvekili yemini metni düzenlenmiştir. Bu yemin metni şöyledir:

“Vatan ve Milletin saadet ve selâmetine ve milletin bilâ kaydü şart hâkimiyetine mugayir bir gaye takip etmiyeceğime ve Cumhuriyet esaslarına sadakattan ayrılmıyacağıma <<vallahi>>”

Fakat 1928 yılına gelindiğinde Atatürk’ün öncülüğünde çıkarılan 1222 sayılı Kanun ile bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmiş ve bu değişiklikte “Türkiye Devletinin dini, Dini İslâmdır” (md. 2) hükmü ile TBMM’ye yüklenen “şeriat hükümlerini yürütme” görevi (md. 26) Anayasa’dan çıkarılmış, ayrıca Milletvekili ve Cumhurbaşkanı yemin metinlerindeki Allah üzerine yemin usulü (md. 16 ve 38) değiştirilmiş ve andın “namusun üzerine söz veririm” biçimini alması sağlanmıştır.

Bu yaklaşım, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin (İHAM) konuyla ilgili olan Buscarini ve diğerleri/San Marino ve Alexandridis/Yunanistan kararlarının gereğinin (pek çok Avrupa devletinden bile on yıllar önce) yapılmasından ötürü övünç kaynağımızdı.

İHAM bu ve benzeri kararlarda, göreve başlarken edilen dinsel yeminlerin devletin dinsel tarafsızlığı açısından sorun teşkil ettiğini saptamıştı. Öyle ki, kişilerin dilerlerse nötral yemin etme olanağının bulunmasını dahi bu durumun dinin açıklamaya zorlama yasağının ihlali anlamına geleceğini söylemiş ve bir bakıma ancak laik yemin metinlerinin Sözleşme sistemiyle uyumlu olacağını söylemişti.

Bu durum, Türkiye açısından İnsan Hakları Sözleşmesi daha ortalıkta yokken ve yaklaşık 70 yıldır Sözleşme standartlarını karşıladığını anlattığımız nadir örneklerden biriydi.

Nitekim 1961 ve 1982 anayasalarında da aynı gelenek sürdürülmüştü.

Gerçi Anayasa’daki bu ileri adım kanun düzeyinde tam olarak karşılanmamıştı. Özellikle yargılama süreçlerinde delil olarak kullanılan yemin metinlerinde dinsel öğeler yok değildi. Örneğin 18/06/1927 tarihli Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’ndaki (HUMK) yeminlerde dinsel ögeler bulunmaktaydı. Fakat Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne uyum sürecindeki reformlar sırasında çıkarılan Hukuk Muhakemesi Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda bu kalıplar yemin metinlerinden çıkarılmıştı.

Bugün ceza yargılamasında “Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim” denir, hukuk yargılamalarında bu kalıp “Bana sorulan sorular hakkında gerçeğe uygun cevap vereceğime ve hiçbir şey saklamayacağıma namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerlerim üzerine yemin ediyorum.” şeklindedir.

Bilirkişiler vb. kişiler için de metin benzerdir. Devlet Memurları Kanunu veya diğer meslek kanunlarında da yaygın kalıp, cümlenin “namusum ve şerefim üzerine yemin ederim” biçiminde bitmesi esasına dayanır.

Bu cümleler, laf olsun torba dolsun diye veya daha fazlası akla gelmediği için böyle değildir. Bunlar -Tanju Özcan’ın ifadesiyle söyleyelim- “Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden ayrılmadan, onun devrimlerine sahip çıkarak” hareket eden bir yaklaşımın uzantısı oldukları için böyledir.

Tanju Özcan, kendince aklı evvellik ettiğini sanabilir ama gerçeklik başkadır: Bir yandan Atatürk'ün devimlerine sahip çıktığını iddia edip diğer yandan Allah üzerine yemin ederek Kur’an-ı Kerim’i ve kutsal din duygularını siyasete alet etmek tam bir çelişkidir.

Tarih bu yaman çelişkiyi kaydetmiştir.

Tolga Şirin kimdir?

Tolga Şirin, İzmir'de doğdu. İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı'nda doçent olarak çalışmaktadır.

Hukuk alanındaki lisans ve lisansüstü eğitimini Marmara Üniversitesi'nde tamamladı. Lisans eğitimi sonrasında Londra Birkbeck Üniversitesi'nde insan hakları hukuku eğitimi aldı; doktora ve doktora sonrası aşamalarda Köln Üniversitesi Doğu Hukuku Enstitüsü'nde araştırmacı olarak görev yaptı.

TÜBİTAK Sosyal Bilimler Programı ve Raoul Wallenberg Enstitüsü bursiyeridir.

Aybay Vakfı (2010) makale yarışması ödülünün sahibidir. 

2006-2008 yılları arasında İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi yürütme kurulu üyeliği yaptı.

Ondan fazla kitap ve çok sayıda makalesi olan Şirin, İngilizce ve Almanca bilmektedir.

Geçmişte Radikal ve BirGün gazeteleri ile Güncel Hukuk dergisinde güncel yazılar yazan Şirin, haftalık yazılarını 2020'den beri T24'te yayımlamaktadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk Kürtlere özerklik vaat etmiş miydi?

Yerel yönetimlere dönük bu özerklik veya diğer bir ifadeyle özyönetim yetkilerini genişletme eğiliminin nedeni halkın, demokrasi kültürünü pekiştirmesidir

Nedir şu “Yerel Özerklik” dedikleri? | Avrupa Yerel Yönetimler özerklik şartı

Bir kişinin terör mahkûmu olursa belediye başkanı olamaması anlaşılır ama daha hüküm yokken peşinen ve bu kadar çok sayıda seçilmiş kişinin görevden alınmasında her hâl ve kârda ağır abeslik var

Türkiye'de içki sadece içki değildir

Vergi adı altında içki içmenin cezası kesiliyor