Sosyal medyada polislerin maaşların gündeme getirilmediği gün neredeyse yok.
Emniyet kulislerinde, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın bu konunun sürekli gündeme gelmesinden aşırı rahatsız olduğu dillendiriliyor.
Yerlikaya, konunun açıldığı her ortamda sorunun çözüleceği sinyalini veriyor fakat henüz bir ilerleme kaydedilmiş değil maalesef.
Sorunun nasıl çözüleceği konusunda dikkat çekici bir kamuoyu ya da teşkilat içi bilgilendirme yok.
Kısacası polis teşkilatını yönetenler, kim kime, dum duma vaziyetindeler.
Tabii sürecin çözümsüz hale gelmesindeki baş faktörlerden biri de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabinede yapacağı ifade edilen değişiklikte Yerlikaya’nın göreve devam edip etmeyeceği.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, PKK’nın silah bırakması sürecinde mevcut güvenlik bürokrasisini yöneten kabine üyelerini değiştireceğini düşünmüyorum şahsen.
Ama “Burası Türkiye” elbette. “Olmaz/olmayacak” denilen işlerin gerçekleştiği topraklarda yaşıyoruz. Kabine değişimi kulisleri -sürprizlere açık biçimde- an be an değişiyor.
Bu nedenle, polislerin maaşlarında yapılması talep edilen iyileştirmelerin gerçekleşmesinde sessizlik hâkim.
Polislerin taleplerini “eşit işe eşit ücret” olarak özetlemek mümkün.
Polisler, benzer görevi yani kamu güvenliğinin sağlanmasındaki en önemli paydaşları olan ve aynı zamanda İçişleri Bakanlığı çatısı altında birlikte çalıştıkları jandarma ve sahil güvenlik personelinin faydalandığı ücret politikasından faydalanmak istiyor.
Diğer bir beklenti ise, teşkilat içinde sahada görev yapan ile büroda masa başında çalışan polislerin maaşlarındaki ücret yakınlığı.
Sahada görev yapan polisler, masa başında ter döken meslektaşlarından farklı maaş alma beklentisindeler.
Aslına bakarsanız bu tablo yeni değil, uzun zamandır teşkilatın hep gündeminde olan bir konu başlığı.
Çalışma saatlerinin yoğunluğuna karşın, bu yoğunluğun karşılığının alınamadığı görüşü AKP iktidarının başa geçmesiyle birlikte daha da güçlendi. Ancak 2002’den bu yana geçen süre içinde sorun, kademeli de olsa çözülemeyip halının altına süpürülünce şimdilerde bu aşamaya geldi.
Bu konuda küçük bir anekdot anlatayım; AKP iktidara geldikten sonra dönemin Emniyet yönetimi, göreve gelen İçişleri Bakanı’na personelin maaş başta olmak üzere özlük haklarında iyileştirme yapılması için özel bilgilendirme yaptı.
Bilgilendirme toplantısında, iyileştirmenin getireceği mali yükü gören Bakan Bey’in “Ne zammı? Memleketten getiririm üç-beş bin adam bu işi yaparlar” dediğini ve talepleri geri çevirdiğini, aynı toplantıya katılan Emniyet yöneticilerinden bizzat dinledim.
Öte yandan Emniyet Genel Müdürlüğü, son dönemde sıkça yaşanan polis intiharlarının önlenmesi amacıyla 25 maddelik uygulama talimatı hazırladı.
Talimat, geçtiğimiz hafta Genel Müdür Mahmut Demirtaş’ın imzasıyla tüm birimlere gönderildi.
İki sayfalık talimatlara bakıldığında alınması gereken önlemlerin, aslında yereldeki emniyet yöneticilerinin değil, Emniyet Genel Müdürlüğü merkez teşkilatının yerine getirmesi gerektiği kanaati oluşuyor.
Örneğin, talimatlardan birisi şöyle: “Tayin, terfi, atama ve görevlendirmelerde aile bütünlüğünün bozulmamasına özen gösterilmesi.” Oysa, daha geçen hafta İstanbul’da görevli M.S. adlı polis, aile bütünlüğü sıkıntısı yaşadığı gerekçesiyle ardında “hakkımı helal etmiyorum” mesajının yer aldığı mektubu bırakıp hayatına son verdi.
Ne tesadüf ki; Emniyet Genel Müdürlüğü’nün söz konusu talimatı da M.S.’nin intihar ettiği 11 Temmuz günü birimlere gönderildi!
Bir başka talimat; “personele yönelik ek görevlendirmelerde adalet ve eşitlik sağlanması.” Bu adalet ve eşitliğin ne kadar sağlandığı da sosyal medyaya yansıyan paylaşımlardan anlaşılıyor.
Talimat listesinde yer alan emirlerden bazıları şöyle:
* Mesleğe yeni başlayan veya yeni bir ile ataması yapılan personelin uyumunu kolaylaştıracak bir yaklaşım benimsenmesi, oryantasyon eğitimleri düzenlenmesi, bu eğitimlerde rehberlik ve psikolojik danışma birimlerine faaliyetleri hakkında bilgilere yer verilmesi, personelin psikolog ile temasının sağlanması.
* Personele yönelik, stres yönetimi, öfke kontrolü, aile içi iletişim, kriz yönetimi, iletişim becerileri, ruhsal bozukluklar, insan davranışları, eş seçimi ve aile hayatı, problem çözme becerileri, duygusal ilişkiler, kurum içi iletişim gibi konularda çeşitli eğitimlerin düzenlenmesi ve broşür/afiş çalışmalarının yapılması,
* Sıralı amirlerin personeli yakından tanıyarak gözlem yapmaları, iletişim kanallarını açık tutmaları, personelin problemlerine ilişkin çözüm odaklı yaklaşmaları, personelin motivasyonunu arttıracak olumlu geri bildirimlerde (takdir/teşekkür ifadeleri) daha fazla bulunmaları.
* Tüm birimlerce personelin görev yaptığı ortamdaki (nöbet noktaları polis merkezi amirlikleri gibi) fiziki koşulların iyileştirilmesi.
* Sıralama amirler tarafından ailevi problemler, duygusal ilişki problemleri, uyum problemleri, aşırı borçlanma, kriz durumları, (ölüm/yas/boşanma/kronik hastalık/soruşturma) yaşadığı bilinen ve/veya bu konularda desteğe ihtiyaç duyduğu değerlendirilen personelin rehberlik ve psikolojik danışma birimine yönlendirilmesi ve bu konuda desteklenmesi.
* Silahı alınan ve psikiyatri tedavisi devam eden personele destek olunması, görev yoğunluğundan uzak tutulması, iyileşme sürecinin takip edilmesi, bu konuda personelin mahremiyetine özen gösterilmesi.
* Mesleğe alım süreçlerinde polis okulu öğrenci adayları/öğrencilerine mesleğin zorlukları hakkında detaylı bilgi verilmesi, ruhsal sağlık hallerinin takip edilmesi, intibak eğitim süreçlerinin güçlendirilmesi.
* Polis okulu öğrenci adayları/öğrencilerine ve mesleğe yeni başlayan personele silah kullanımı ve sorumluluğu konusunda verilen eğitimlerin detaylandırılması.
* Polis okulu öğrenci adayları/öğrencilerine yönelik stres, öfke, kaygı kontrolü olmak üzere kişisel gelişimlerine yönelik alanında uzman personel tarafından eğitimler verilmesi.
Talimatlar arasında dikkat çeken iki madde daha var ki; teşkilat yönetimini fazlaca rahatsız eden yaklaşımlar.
Polislerin yaşadıkları sıkıntıları ve sorunları sosyal medya üzerinden paylaşmaları, yöneticileri epeyce huzursuz ediyor.
Her türlü önleme karşın, olumsuz olayların kamuoyuna yansımasının bir türlü önüne geçilememesi nedeniyle yönetim, yaşadığı rahatsızlığı önlemek amacıyla şu talimatları verdi:
* İntihar vakası meydana gelen birimlerde, veda notu, olay yeri görüntüleri gibi yazılı ve sözlü materyallerin sosyal medya üzerinden dolaşımı engellenerek intiharın özendiriciliği ve yeni vakaların oluşmaması için önlem alınması.
* Tüm personelin sosyal medya kullanımı konusunda bilinçlendirilmesi büyük önem arz etmektedir.
Genel Müdür Demirtaş’ın bu talimatlarının ne kadar etkili olacağına ve sorunları çözeceğine önümüzdeki günlerde tanık olacağız, toplum olarak.
Tolga Şardan kimdir?
Tolga Şardan, 1988'de yerel olarak yayınlanan Ankara Ulus gazetesinde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği , Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı.
Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberler Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık görüldü.
Ayrıca Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu.
Şardan, 2019'da Doğan Kitap'ta yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma sürecindeki kitabını kaleme aldı.
2019'dan bu yana T24'te en çok güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor .
|