27 Mayıs 2025

FETÖ ile mücadele ne zaman biter?

Başsavcılığın açıklaması, iktidarın FETÖ’yle mücadelede  “milat” olarak kabul ettiği 17/25 Aralık ile 15 Temmuz’dan sonra geçen yaklaşık 9 yıllık sürede henüz tespit edilemeyenlerin olduğunun itirafıdır. Ayrıca, gerek AKP–MHP ittifakı içinde, gerekse Erdoğan’la birlikte çalışan kimi isimler üzerinde “FETÖ iltisakı” gölgesi devam ediyor

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın resmî açıklamasıyla kamuoyuna yansıyan son FETÖ operasyonu, içerik bakımından son derece dikkat çekici.

Başsavcılık, 23 Mayıs’ta yaptığı açıklamada özetle, halen Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) görevli 50, İçişleri Bakanlığı çatısı altındaki Jandarma Genel Komutanlığı’nda ise 13 subay / astsubay ve uzman çavuşun FETÖ’yle bağlantılı oldukları iddiasıyla soruşturulduğunu duyurdu.

Haklarında soruşturma başlatılan şüpheli askeri personelden 36’sı Kara Kuvvetleri, 8’i Hava Kuvvetleri ve 6’sı da Deniz Kuvvetleri kadrosunda muvazzaf. Yani, halen görev başındalar.

Başsavcılık açıklamasında, 35 farklı kentte başlatılan operasyonda adı geçen şüphelilerden dördünün albay, 8’nin yarbay, 12’sinin binbaşı, 15’nin yüzbaşı ve 24’nün ise astsubay ile uzman çavuş olduğunu aktardı.

Aynı operasyon kapsamında ayrıca Emniyet teşkilatı bünyesinde beş kentte 9 polis hakkında gözaltı kararı verildi. Bu dosyayı da yine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı yürüttü.

Başsavcılığı’n açıklamasındaki “FETÖ’nün Türk Silahlı Kuvvetleri’nde halen deşifre edilemeyen örgüt mensuplarının, 15 Temmuz darbe girişimine katılanlara oranla daha fazla olduğu” cümlesi çok ama çok önemli. Bir kez daha okumanızı öneriyorum.

Kaldı ki, bu değerlendirmenin altının çizilmesi gerek.

Başsavcılık bir rakamsal veriyi de paylaştı; 1915 operasyon gerçekleştirildiği, 28 bin 194 asker şüphelinin belirlendiği ve 25 bin 801 şüphelinin gözaltına alındığı vurgulandı.

İktidarın FETÖ’yle mücadele ve bağlantılı olma konumunda “milat” olarak kabul ettiği 17/25 Aralık 2013 tarihi, hele ki 15 Temmuz’dan sonra geçen yaklaşık 9 yıllık sürede henüz tespit edilemeyenlerin olduğunun itirafıdır; başsavcılığın bu açıklaması.

Başsavcılık, elindeki veri havuzunu kullanarak TSK’da ve Emniyet’te temizlik işine devam ettiğini belirtirken, TSK’yı ve Emniyet’i yönetenlerin ne yaptığını sormadan edemiyor, insan.

Daha önceleri de aktarmıştım. TSK’da var da Emniyet’te kalmadı mı?

"Garson" kod adlı itirafçının verdiği bilgilerden elde edilen kodlamalara bakıldığında “C” ve “DA” kodlu polis müdürleri halen aktif görevde. Oysa Garson’un son kodlamalarında “F” koduyla FETÖ’ye düşman çıkanlardan bazıları, öncesindeki kodlama sebebiyle terfi alamıyor!

FETÖ’cü gizli tanığın iddiası

Buraya kadar madalyonun bir yüzü. Diğer yüzü de en az bu tarafı kadar vahim görünüyor.

Gazeteci İsmail Saymaz, 12 yaşından bu yana FETÖ’nün içinde olan ve savcı iken Erzincan’da FETÖ tarafından yürütülen dosyada gizli tanık yapılan Bayram Bozkurt’la görüşmesini kaleme aldı.

Bozkurt, Saymaz’la görüşmesinde şu cümleyi kurdu:

“Dönemin emniyet müdürü, terörle mücadele müdürü, hepsi cemaatin adamıydı. Şu an kripto olan ve hâlâ başsavcılıklara devam eden arkadaşlar var.”

Bu cümlenin de altını çiziyorum.

Anlatanın FETÖ’cü olması sebebiyle verdiği bilgiye mesafeli yaklaşmak gerekse de Bozkurt’un bu açıklamasına ne Adalet Bakanlığı’ndan ne de Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) yönetiminden herhangi bir itiraz geldi. Her iki kurum da sessiz kalarak iddiayı kabullenmiş oldu, bir bakıma.

Bu arada ülkenin en etkin kamu kurumu konumda olduğu su götürmeyen HSK’nın yeni göreve gelecek yönetiminin beş üyesi TBMM tarafından seçildi. Şimdi ilk kademe yargıdan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın atayacağı üyeler var. Bu aşamada çok ciddi rekabet var yargı camiasında.

Hele ki, mevcut yönetimde görev almasına karşın, bir kez daha HSK’da görev almak amacıyla iktidara yakın yazarlara ve çeşitli internet sitelerine “FETÖ’yle mücadele için gerekli isimler” olarak gündeme getirilenler, Bozkurt’un “kripto FETÖ’cü olarak halen başsavcı konumunda görev yapan üst düzey yargı mensupları bulunduğu” iddiasına ne yanıt verirler acaba?

Söz konusu iddianın doğru veya yanlış olduğunu şimdiye kadar ortaya koyması gerekip koy(a)mayanlar, yeniden atandıklarında nasıl görev yapacaklar?

Türkiye’nin yeni bir kalkışmayı kaldıracak ne ekonomik ne de toplumsal gücü var.

Bu tabloyu ortaya koyduktan sonra yine gözden kaçan bir fotoğrafı ortaya koymak lazım sanırım.

İktidara yakın Yeni Şafak gazetesi, bir süredir Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e eleştiri oklarını yöneltmiş durumda.

Aynı gazete; pek tartışılmayan bir başlıkla çıktı, 19 Nisan 2025 günlü sayısında:

“FETÖ iş başında: 15 Temmuz’un ardından FETÖ ile önemli bir mücadele verildi. Ancak örgüt yöneticiliğinden ve üyeliğinden hüküm giyip tahliye olanlar ya da yargılaması devam edenler yine işbaşında. Bu FETÖ’cüler bürokratik uzantılarıyla temel hizmetlerde, işleri sümen altı ediyor ya da yavaşlatıp vatandaşı bezdiriyor.”

Bu anlatıma bakıldığında, gazetenin söz konusu yayınıyla kime / kimlere mesaj verdiği net biçimde anlaşılıyor sanırım.

Ayrıca, gerek AKP – MHP ittifakı içinde, gerekse Cumhurbaşkanı Erdoğan’la birlikte çalışan kimi isimler üzerinde “FETÖ iltisakı” gölgesi devam ediyor. Hem siyasilerde hem de bürokraside.

Zaten bir süredir, AKP içinde de ciddi bir mücadelenin olduğu biliniyor.

Dolayısıyla, bilhassa HSK’nın yeni yönetiminin FETÖ’yle mücadele konusunda ne kadar samimi olduğunu hep beraber yaşayarak göreceğiz.

Ali Yerlikaya’nın “polis tayinleri” açıklaması

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, haftaya televizyon ekranlarında yaptığı basın toplantısıyla başladı.

Toplantının konusu, Yerlikaya’nın “reform” olarak kabul ettiği, Emniyet teşkilatı içindeki tayin ve atamada uygulamaya başlanacak yeni uygulamaydı.

Yerlikaya, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan alışkın olduğumuz “Ya Allah, Bismillah” diyerek bilgisayar butonuna basıp, polis memuru – başkomiser arasındaki rütbelerde yaklaşık 22 bin teşkilat mensubunun 2025 yılı tayinlerini gerçekleştirdi.

Yerlikaya’nın açıklamalarından özellikle İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerde çalışmak istemeyen polislere ayrıcalık getiriliyor. Büyük kentlerin hem ekonomik hem de iş yükü koşulları, görev yeri tercihlerinin dışında kalmasının başlıca iki sebebi. Bu sebeple puanlama uygulamasının getirilmesi olumlu.

Yanı sıra, kimi teşkilat mensuplarının, sağlık ve eğitim öncelikli ailevi gereklilik nedeniyle görece daha küçük kentlerde çalışmayı istedikleri biliniyor. Emniyet’teki tayinlerde bu talepler de yıllardır dikkate alınır.

Yerlikaya’nın olumlu bir yaklaşım göstermek istediği anlatımlarından anlaşılıyor.

Ancak uzun yıllardır teşkilatı yakından takip eden bir gazeteci olarak tavsiyem şu ki; atamalarda personelin kişisel memleketi ile görev yaptığı kentin “sırt sırta” yani sınır olmasının önüne geçilmesi gerekliliği zorunlu.

Teşkilat içinde hemen herkes biliyor ki; özellikle memur konumundaki personel – eğer sağlık ve eğitim koşulu gibi yaşamsal gereklilik yoksa – memleketine sınır olan kentte çalışmak istiyor. Hatta il merkezi yeterli kalmıyor, en yakın ilçeler üzerinde tercih baskısı yapılıyor.

Bu noktada, il valileri ve il emniyet müdürleri tayin ve atama dönemlerinde epeyce ter döküyor. Nedeni, iktidar ittifakın il ve ilçe başkanlarının baskısı. En çok da Karadeniz hattı ve İç Anadolu Bölgesi’nde yaşanıyor bu tablo. Yaşanarak elde edilen bir veri; memleketine çok yakın yerlerde görev yapan teşkilat mensuplarının görev performansı düşerken, meslek istismarı artıyor.

Hâl böyle olunca, İçişleri Bakanı Yerlikaya, butona basarak gerçekleştirmek istediği reformu, iktidardaki ittifakın taşra yöneticilerine “valilerin / emniyet müdürlerin işine karışmayın” talimatı vererek yerine getirse çok daha faydalı olacaktır. Polislerin istedikleri yerde görev yapamamalarından kaynaklanan hoşnutsuzluklar sebebiyle il / ilçe başkanlarının hemen telefona sarılıp il valilerini ya da il emniyet müdürleri rahatsız etmelerinin önüne geçilmesi kamu güvenliğinin sağlanmasına katkı verecektir.

Bir küçük bilgi daha vereyim; kimi il emniyet müdürlerinin gündelik sıkıntıları arasında personelin farklı tutumları önemli rol alıyor.

Örneğin, aile içi şiddet bürosunda görevli kadın polisin, ihbara giderken aynı ekipte erkek polis bulunmasından rahatsız olup ‘ben bu araca binmem’ dediği kentler var. Oysa, bu görev sırasında her ihbara giden polis ekibinde mutlaka bir kadın polis bulunması gibi usul var. Bu durumda kadın polisin görev yerini değişmesi gündeme geliyor ve kısır döngü başlıyor.

Başka bir örnek vereyim; polis merkezinin yani karakolun ifade alma odasında görev yapması istenilen erkek polis, “odada kadın polis var, ben onunla aynı büroda çalışmam, caiz değil” görüşüyle amirlerinin karşısına geçiyor.

Bir diğeri; polis birimlerinin denetimi sırasında denetime gelen kadın amir, nöbetçiden tekmil aldıktan sonra ‘teşekkür edip, toka yapmak için elini uzattığında’ erkek nöbetçi memur, yine ‘caiz değil’ diyerek denetici kadın amire – ki bu uygulama Emniyet’te usuldür - elini uzatmıyor.

Bunlar taşradaki pek çok kentte yaşanan gündelik olaylar!

Yerlikaya, polis atama ve tayinlerine hazır elini atmışken, aktardığım sıkıntıları da çözse yerel yöneticilere fevkalade destek vermiş olur, kanımca.

 

 

 

 

 

 

Tolga Şardan kimdir?

Tolga Şardan, 1988'de yerel olarak yayınlanan Ankara Ulus gazetesinde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği , Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı. 

Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberler Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık görüldü. 

Ayrıca Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu. 

Şardan, 2019'da Doğan Kitap'ta yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma sürecindeki kitabını kaleme aldı. 

2019'dan bu yana T24'te en çok güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor .

Yazarın Diğer Yazıları

DEVA Partisi lideri Ali Babacan: Sanal bahis ve kumar oynatan firmalar, şahsen Cumhurbaşkanı’nın tanıdığı, bildiği insanlar

"Hükümet, ‘yasa dışı kumarla, yasa dışı bahisle mücadele ediyorum’ diye bir başlık altında sunuyor. Ama bir de bunun yasal olanı var, devletin resmen izin verdiği var. Sanal bahis konusunda Türkiye’de yetkilendirilmiş altı şirket var. Öyle bir dönemdeyiz ki, sanal kumar / sanal bahisten parayı koyacak yer bulamayan çetenin banka satın almasına BDDK izin vermiştir. Yetmiyor, BDDK, bunun arkasındaki ödeme sistemlerine de izin veriyor"

İstanbul kaynamaya devam ediyor…

İBB soruşturmasının sadece CHP’de değil, iktidar partisi AKP’de de yansımaları yaşanacak kuşkusuz. Öncelikle Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın değişiklikler içinde yer alacağı bir süredir başkent kulislerinde konuşuluyor. Bir iddiaya göre, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek, İBB’nin tutuklu Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkındaki terör konulu dosyayı tamamladıktan sonra Ankara’da daha önemli bir göreve getirilecek. Yeni görevin Adalet Bakanlığı olacağı iddiaları konuşuluyor

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan Danıştay’a: Kartalkaya faciasından sorumlu olan kamu görevlileri soruşturulsun!

Savcılık, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na ulaştırdığı yazısında bakanlık yetkililerinin yangın faciasında kusurlu olduklarını aktardı. KTB, kontrolörlerin, görev, yetki ve sorumluluğu bulunan personelin, yangında herhangi bir sorumluluklarının bulunmadığı öne sürdü. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da Danıştay'a “Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın soruşturma izni verilmemesi kararı yetersiz ve yerinde olmayan gerekçe ile verilmiş olup dosya içeriği ile uyumlu değildir” ifadelerinin bulunduğu görüş yazısı gönderdi

"
"