16 Aralık 2019

Çın Sabahta ile 90’lar iyimserliği ve Hale Akınlı hüznü

İnsanlar ölüyor ve karakterler yaşamaya devam ediyorsa tiyatro hayattan bir kez daha öne çıkıyor

İyilik mesajlarının artık kişisel gelişim kitaplarından okunarak öğrenildiği bir dönemde Çın Sabahta, 1990'lı yılların masumiyetini sahneye taşıyan ve terapi etkisi yapan bir oyun. Oyunun yönetmen ve oyuncusu Hülya Karakaş yarattığı atmosfer ve usta oyunculuğuyla seyircinin ruhuna bir tatlı 90'lar iyimserliği savuruyor ki değme gitsin. Karakaş aynı oyunda 2000 yılında sahneyi Hale Akınlı ile paylaşmış ve 20 yıl aradan sonra şimdi Hale Akınlı'nın rolünü devralmışken değerli oyuncunun ölüm haberi geliyor. Çın Sabahta, Karakaş aracılığıyla Hale Akınlı'nın anısına sayı duruşuna dönüşüyor artık. İnsanlar ölüyor ve karakterler yaşamaya devam ediyorsa tiyatro hayattan bir kez daha öne çıkıyor. Böylece tüm sözleri boşa çıkartan ölüm haberi ile Çın Sabahta aynı anda doğuyor, batıyor, ölümsüzleşiyor ve iyi ki bu sene bu oyun sahneleniyor düşüncesi iyi geliyor.

Oyun, seyircisini 90'lı yıllar insanlığıyla 'şifalandırıyor'

Oyunun yazarı Nezihe Meriç'in dilinde, Cumhuriyet'in ilk yıllarına özgü idealizm, ümit, inanç hatta biraz Yeşilçam yalınlığı ve çocuksu neşe güçlü hissedilir. Oyunda günümüzde daha düne kadar çalınan komşu kapısının, paylaşılan sofraların, bölüşülen dert ve neşenin masumiyeti hatırlatılıyor. Moda deyimle söylenecek olursa oyun, seyircisini 90'lı yıllar insanlığıyla 'şifalandırıyor'. 2020'ye girmek üzere olduğumuz bugünlerde Nezihe Meriç dünyası bazılarına aşırı romantik gelebilir ancak o yılları yaşayanlar bu romantizmin o dönem için norm olduğunu bilirler. Çın Sabahta yaklaşık 30 yıl öncesinin ruhunu gayet gerçekçi bir yapıyla, kolay çözümlemelerle, kadın meselesini sınıf sorunu ekseninden inceleyerek veriyor.

Oyunun en çok etkileyen yanlarından biri 'kadın hakları ve toplumsal cinsiyet' sorununun Nezihe Meriç dünyasında sadece sınıf temelli olmasıdır. Metne göre ataerkil toplumun kadına dayattıkları sınıf bilincine göre değişiyor. Bugünler için böylesi naif bir perspektif alabildiğine safça kalıyor ki kahrolmamak mümkün değil. Oyun geçen 30 yılda ne kadar geri gittiğimizi yumuşak, samimi ve gerçekçi bir tonda hatırlatıyor. Ne yazık ki bugün kadın meselesi kan, gözyaşı, ölüm ve zulümle anılırken sorun sınıflar ötesi bir yaygınlıkta rutin ve ana krizlerden birine dönüşmüş durumdadır. Oysa Meriç'in şiirsel bir romantizmle yarattığı karakterlerinden Güneşi'in iç dünyasının bugün pek karşılığı yoktur.

Güneşi, bugün rüyasında dahi başka bir dünyanın insanıyla yakınlaşmaz

Ailesi nedeniyle sevdiğinden, sınıf ve ideolojik farklılıkları yüzünden ayrılan kahramanlar Yeşilçam'da kalmıştır. Bugün sınıflar arası uçurum, mekanı ve zamanı da içine alan çok daha geniş ve ulaşılmaz evrenlerdir. İki ayrı ideoloji ve sınıf aynı okulda, kantinde, sokakta bile kolay kolay karşılaşmaz ayrıca karşılaşsa da aynı perspektiften bakmayanlar birbirlerine körleşmiş, yabancılaşmış, çok daha fenası düşmanlaşmıştır. Kısacası Güneşi bugün rüyasında dahi başka bir dünyanın insanıyla yakınlaşmaz çünkü ülke kutuplaşmış ve kutuplar birbirine kutuplardan öte uzaklaşmıştır.

Aynı şekilde bugün için Feriha gibi bir karakter yaratmakta neredeyse olasılık değildir. Çünkü çalışıp didinip, biriktirip bir apartman dairesi alabilen işçi bir kadın kahraman bu ekonomik düzende mümkün değildir. Ayrıca Feriha kadar dünyayı olduğu gibi kabul eden, talep etmeyen, şikayet bilmeyen, çevresine ümitli mesajlar veren birine rastlamak da bugünün kavgalı, gürültülü karanlığında neredeyse imkansızdır. Çünkü Feriha olabilmek için oyunun yazıldığı dönemdekine benzer sosyal, duygusal, finansal bir iklim söz konusu değildir. Dolayısıyla bu havada, bu mekanda, bu zamanda iki kadın kahramanlı bir oyun yazılırsa artık bir Feriha ve Güneşi yaratmak ve onları aynı temele oturmuş bir yapıda buluşturmak ütopya olacaktır. İki ayrı sınıf, iki ayrı kültür ve iki ayrı jenerasyondan gelen iki kadının bir apartman katında hem kapı hem temel komşusu olabilmeleri ne güzeldir oysa ki!

İşte yakın tarihin samimi, yumuşak ve nispeten çözümlü dertlerini anlatan Çın Sabahta tüm bu sebeplerden tuhaf hüzünlü bir iyimserlik hissiyatı uyandırır. Öte yandan değişimin toplumsal sonuçlarına dair ağır faturayı yumuşakça bırakır seyirciye. Üstelik Hale Akınlı vedasıyla çın sabahlar alev alır, tutuşur ve iyiliğe olan açlık iyice büyürken oyuncular Hülya Karakaş ve Ayşe Günyüz Demirci'yi alkışlamak bir devri alkışlamaya dönüşür.

Hale Akınlı 20 yıl önce Çın Sabahta'yı oynarken
 Hülya Karakaş aynı oyunda, 20 yıl aradan sonra şimdi Hale Akınlı'nın rolünü devraldı 
 

Yazarın Diğer Yazıları

Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür ve "Uzun Yol"

"Yüzleşmek suçun gerçekliğini kanıtlamaya mı gerekçelerini anlamaya mı yaklaştırır?", "Yoksa yüzleşmek intikam ve misilleme tuzaklarından uzaklaştırarak dengeyi mi sağlar?", "Yüzleşmek suçluyu aşağılamanın medeniyet maskesiyle saldırısı mıdır?", "Bağışlama, insanın önce kendisini sonra çevresindekilerle ilişkilerini onaran bir erdem midir?" … Ya da "Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür?"

"Tarihte Yaşanmamış Olaylar" yaşıyor!

-Oyun büyük cümleler, çarpıcı sloganlar, ağır mesajlar ya da çiğ esprilerle seyirciyi etkilemek yerine transparan ilmeklerle birbirine bağlanarak Ülkü Tamer duygu ve düşünce dünyasına hizmet ediyor

Galataperform, 20. yılında kayıp sahnelere saygı duruşunda bulundu

Naum Tiyatrosu olmadan kudurur musunuz? E kudurmuşlar bunlar yahu! Buraya çiçek gibi bir ‘Çiçek AVM’ ne güzel olur mesela! Olmaz mı? Olur olur! Çıtınız çıkmaz!