12 Ocak 2024

Fransa, dünya ve siyasette yeni aktörler

Genç Başbakan Gabriel Attal'ın başarılı olup olmayacağı hakkında herhangi bir tahmin yürütmek isteyenlerin herhalde kabineyi oluşturacak yeni hükümet üyelerini açıklanmasını beklemeleri gerekecek. Şayet bu atama Fransa siyaset sahnesine yeni yüzleri, yeni politikaları ve yeni öncelikleri beraberinde getirirse, Fransa'da oluşacak böyle bir gelişme, geçmişte olduğu gibi yine Avrupa'da, Amerika'da ve dolayısıyla dünyada etkiler yaratabilir

Tarih bize Fransa'da olup biten gelişmelerin dünyayı değiştiren büyük siyasi, sosyal ve kültürel hareketlere çığır açtığını göstermiştir: 1789 Fransız Devrimi, hemen ardından yayımlanan İnsan ve Yurttaşlık Hakları Bildirgesi; Kıtanın inşası sürecinde Avrupa fikrine felsefi, kültürel ve siyasi anlamda damgasını vuran atılımlar ve özellikle 1950'lerde Ortak Pazar, Robert Schuman - Jean Monnet ikilisi, İkinci Dünya Savaşı sırasında işgal altında olan ülkesini kurtarıp Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde dünyayı yöneten beş daimi üye arasına dahil eden De Gaulle, 1968 Paris öğrenci hareketleri, 1980'lerde Mitterrand'ın Cumhurbaşkanlığıyla Avrupa'da sol hareketlerin güçlenmesi…

Fransa'yı dikkatle izlemek gerekiyor.

Bugün otuz dört yaşında bir siyasetçinin Fransa'da başbakanlık koltuğuna oturduğunu görüyoruz. Bu gelişme de Avrupa'yı, Amerika'yı ve dünyamızı bir şekilde etkileyecek mi?

Muhtemelen evet!

Gabriel Attal

Yaşadığımız uluslararası düzeni oluşturan devletlerin hemen tamamında, seçimlere dayalı demokratik yönetimlerle olsun veya olmasın, siyasi yaşam düzenleyici rolünü layıkıyla oynayamamakta. Çünkü siyasi aktörler demos'un, yani halkın beklentilerine yanıt veremiyor. Çatışmacı siyasi mücadele bezginlik yaratıcı, yabancılaştırıcı ve kutuplaştırıcı sonuçlar doğuruyor. Tehdit algılamaları da öyle. Güvensizlik, huzursuzluk ekonomik ve kültürel yaşamı zehirliyor. 

Ülkemizde kadın cinayetleri önlenemiyor. Siyasi kutuplaşma, sonu gelmeyen ekonomik kriz, işsizlik ve yoksullaşma yozlaşmayı yaygınlaştırıyor. Sabah karanlığında aç karnına okullarına giden çocuklarımızdan verim beklenmesine imkan bulunmuyor. Bu durum haliyle çocuklarımızın ve ayrıca hayat pahalılığıyla boğuşan ebeveynlerinin karamsarlığını azaltmıyor. 

Bilim ve teknolojide hâlâ rakipsiz olan Amerika'da toplumsal fay hatları yeni kırılma sinyalleri vermekte. Ülke neredeyse her yıl orta ve lise öğrencilerine karşı işlenen dehşet verici katliamlarla sarsılıyor. Başkanlık seçimini kaybeden Trump taraftarları birkaç yıl önce Kongreyi işgale kalkışıyor. Siyasi kutuplaşma her geçen yıl daha keskinleşiyor. Başkanlık adaylıkları yaşlı siyasetçilerin tahakkümü altında.

Avrupa Birliği ülkeleri, dünyadaki huzursuzluk ve bıkkınlık atmosferinden payını alıyor. Aşırı akımlar güç kazanıyor. Serbest seçimler çoğu zaman seçmenlerin ciğerlerini ferahlatıcı temiz havayla dolduramıyor. Halk her yerde, gidenlerin yerine farklı politikalar öneren, farklı öncelikler vadeden, yeni ufuklar açan, umutları yeşerten yeni bir siyaset sınıfını özlüyor. Siyaset sınıfının yanıtı ise popülist politikaların ötesinde geçemiyor. 

Daha iyi bir yönetim ve günümüzün sınamalarına yanıt veren bir anlayışın yerleşmesi özlemini dindirmenin bir yolu siyasette aktör çeşitliliğini arttırmaktan geçiyor.

Seçmen kendi gündelik gaileleri içinde yaşadığı hayatın artık eski dinamikleri taşımadığını fark etmiyor. Oysa dünyada gelişen iletişim teknolojileri ve özellikle sosyal medyanın da etkisiyle kamusal alan da değişim yaşadı.* Seçmen, bugünkü yöneticiler giderse yerlerine yine eski siyasi sınıftan birilerinin geleceğini biliyor. Bu perspektif onu heyecanlandırmıyor. Aslında aradığı şey yaşamını insicamlı rasyonellikle dolduracak yeni bir siyaset sınıfı.

Bu hayalini ancak siyasete toplumun bütün kesimlerinden giren yeni aktörler doldurabilecek.

Fransa'da Cumhurbaşkanı Macron'un Gabriel Attal gibi genç bir politikacıyı başbakan olarak ataması Fransa siyaset yaşamına yeni aktörlerin girmesine kapı açacak mı? Başarısızlıkların seyrini başarıya doğru çevirebilecek mi?

Yeni Başbakan, Milli Eğitim ve Çevre sorunlarının öncelikli konularını olacağını açıklıyor. Cumhurbaşkanı Macron'un kişiliği ile kendi kişiliği arasına koyacağı fark yıpranan imaj açısından birçok alanda etki yapacak. Attal'ın göreve gelişi münasebetiyle yaptığı kısa teşekkür konuşmasında böyle bir izlenim henüz bırakmadı. Her şey aynen devam edecek görüşü yorumlarda dikkati çekiyor.

Genç Başbakan Gabriel Attal'ın başarılı olup olmayacağı hakkında herhangi bir tahmin yürütmek isteyenlerin herhalde kabineyi oluşturacak yeni hükümet üyelerini açıklanmasını beklemeleri gerekecek. Şayet bu atama Fransa siyaset sahnesine yeni yüzleri, yeni politikaları ve yeni öncelikleri beraberinde getirirse, Fransa'da oluşacak böyle bir gelişme, geçmişte olduğu gibi yine Avrupa'da, Amerika'da ve dolayısıyla dünyada etkiler yaratabilir.

Gabriel Attal Hükümeti bu konuda ilk sınavını 4 - 6 Haziran'da yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde verecek. Açıkça ifade edilmese de Macron'un Attal'ın Başbakanlık koltuğuna oturması tercihinde Avrupa Parlamentosu seçimlerinde daha liste başının dahi belli olmadığı Cumhurbaşkanlığı cephesinin kamuoyu yoklamalarında önde olan aşırı sağa karşı başarı şansını yükseltmek. Dolayısıyla önümüzdeki beş ay içindeki önceliklerden biri Avrupa Parlamentosu seçimleri olacak. Yalnızca Fransa ve Avrupa açısından değil, küresel boyutta önem taşıyacak ikinci sınav ise, Kasım başında Amerika'da Başkanlık seçimleri olacak. İki yaşlı siyasetçinin yarış koridorunda şimdilik yer aldığı Amerikan Başkanlık seçimlerinin sonuçları diğer ülkelerin siyaset sahnesinin aktörlerine de etki yapacak. 

Siyaset sahnesinin yeni aktörlerinin yükselmesi ne kadar süratli olabiliyorsa, siyaset sahnesinden uzaklaşmaları da o denli hızlı olabiliyor. Başarı ve kalıcılığın ölçütleri farklılaştı. Öte yandan, kendilerini kalıcı olarak gören ve her şeye hakim olduğunu düşünen eski siyasetçilerin ise demokrasinin yurttaşsız yaşayamacağını; sivil toplumsuz, özgürlüksüz demokrasi olmadığını anlamaları pek mümkün olmuyor. Bu nedenle demokrasilerin çehresi karmaşık bir tablo görünümünde.

Küresel düzeyde uluslararası sistemin belirsizliklerine ve yeni düzenin nasıl inşa edileceğine merak kadar, demokrasi ve siyasi zeminin nasıl evrilmekte olduğuna bakmakta yarar var. Fransa bu açıdan önümüzdeki dönemde ilgi odağı olabilir.


* Jürgen Habermas; Kamusallığın Yapısal Dönüşümü, İletişim Yayınları; Aralık 2021.

Özdem Sanberk kimdir?

Özdem Sanberk, 1938 yılında Ankara'da doğdu. 1958 yılında Galatasaray Lisesi'ni, 1962 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.

Dışişleri Bakanlığı'na 1963 yılında giren Sanberk, Madrid, Amman, Bonn, Paris ve Brüksel büyükelçiliklerinde çalıştı; OECD ve UNESCO daimi temsilciliklerinde çeşitli derecelerde görevde bulundu.

Dışişleri'nde ekonomi dairesinde çalıştığı sırada tanıştığı Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal'ın Başbakan olmasından sonra, 1985–1987 yıllarında dış politika danışmanlığını yürüttü.

Sanberk, 1987'den sonra bakanlığın merkez ve dış teşkilatlarında Avrupa Topluluğu nezdinde T.C. Daimi Temsilciliği ve Büyükelçiliği (1987-1991), Dışişleri Müsteşarlığı (1991-1995) ve T.C. Londra Büyükelçiliği (1995-2000) gibi görevler yürüttü.

Özdem Sanberk emeklilik yıllarında, Türkiye ve yurt dışındaki düşünce kuruluşlarında düşünsel etkinliklere, ulusal ve uluslararası konferans ve seminerlere yönetici ve konuşmacı olarak katılım sağlamaya devam etmektedir. Sanberk ayrıca dış politika alanında yazılı, sözlü ve görsel yayın yapan ulusal ve yabancı basın organlarında konuşmalar ve yayınlar yapmaktadır.

Haziran 2021'den itibaren T24'te, ağırlıklı olarak dış politika ve dünyadaki gelişmeler üzerine yazıları yayımlanıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ufukta inandırıcı bir siyasi çözüm görünmeden Gazze'de akan kan durmaz

Üç aya yaklaşan Hamas - İsrail savaşında mevcut koşullar bugün için ufukta inandırıcı bir çözümün görünmediğini ortaya koyuyor. Bunun anlamı önümüzdeki belirsiz bir sürede bölgemizde daha pek çok masum sivilin, kadın, erkek ve çocuğunun kanlarının dökülmeye devam edeceği

Cumhuriyet'in 2. yüzyılında "dünya ile birlikte nefes almak"

Son yıllarda yoğun şekilde yurt dışına gitme arzusunu gösteren gençlerimizin ihtiyacı da dünya ile birlikte nefes almak. İnsanlığın uygarlık yolundaki çabalarına Türkiye’nin katkısını getirmek. Aksi takdirde dörtte birini harcadığımız ikinci yüzyılda Cumhuriyetimizin dünyanın çeperlerine sürüklenme riskiyle karşılaşması kaçınılmaz olur...

Vilnius zirvesi, Türk dış politikası ve yeni dünya düzeni

Vilnius’tan yansıyan havaya bakıp Türkiye’nin dış politikasında köklü bir değişiklik yaşanmaya başladığı sonucuna varmak gerçekçi olmaz.