09 Haziran 2025

Villasını da abartılı haber yaptılar

Bilgi olmadan ne analiz yapılabilir ne yorum. Uğur Mumcu’nun dediği gibi “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.” Gazeteci sokakta ileri geri konuşan vatandaştan farklı olmalı...

Yeni Akit’ten özür beklemek ham hayal ama savunmaları da savunma değildi. CHP’li Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in elektrik çarpması sonucu yoğun bakıma kaldırılması haberine “…Zeyrek çarpıldı” başlığı atmak A. İhsan Karahasanoğlu’nun savunduğu gibi “gerçeğe bağlı kalmak”la açıklanamaz.

“Elektrik çarptı” yerine -Türkçede anlamı herkes tarafından malum olan- “çarpıldı” başlığı atarak Zeyrek hakkında olumsuz çağrışımlar yapılmak istenildiği belli. Öyle olmasa hastanede yaşam mücadelesi veren bu insan için ayrıca bir de “Değeri 350 milyon lira: CHP’li başkanın çarpıldığı lüks villa görüntülendi” başlıklı haber yapmazlardı. Hem de villaya abartılı değer atfetmekte bile sakınca görmeyecek kadar kötü niyetli bir işti o haber.

Karahasanoğlu’nun söylediği gibi, Yeni Akit’in haberinde “geberdiği öğrenildi” ifadesinin kullanıldığı ise doğru değil. Gerçekten de sosyal medyada birileri montaj yapmış olabilir. Ben de baktım, haberde öyle ifadelerin kullanıldığına dair bir veri bulamadım. Ama onun montaj olması, Yeni Akit’in, Ferdi Zeyrek için yazdıklarını aklamaz.

Yeni Akit, bırakın hastanedeki bir insana karşı vicdanlı olmayı, karşıt gördüğü herkese karşı hakareti, aşağılamayı, ayrımcılığı ve nefret söylemini bile olağanlaştıran bir yayın organı. Dün de CHP için “mızmız”, CHP milletvekili Cemal Enginyurt için de “fırıldak” diye yazmışlardı. 

Manidar olan, iktidar yanlısı medyadan vicdanlı birinin bile çıkıp, Yeni Akit’in bu tavrını eleştirememesi…

“Çocuklarının gözü önünde” klişesi

“Marmaray’da bir babanın çocuklarının yanında yumruklanması” haberlerinde de aynı yanlış yinelendi.  Sormadan, soruşturmadan, sosyal medyadaki kısacık paylaşımdaki görüntülerin önüne arkasına bakmadan, taraflarla konuşmadan haber yapılınca ortalık birbirine girdi.

Halbuki metroda görüntüleri çeken yılların habercisi, TRT Haber’den Fuat Kozluklu. Gazetecilik refleksiyle tartışmayı çekmeye başlamış, yumruk atılınca görüntüleri “Marmaray’da iki çocuğuyla seyahat eden babanın kapıda duran kadına tepkisiyle başlayan tartışma yumruklu kavgaya dönüştü” diye yazarak paylaşmıştı sosyal medyadan. Türkiye’ye dair sıradan bir şiddet görüntüsü olduğunu düşünmüş ve bu kadar büyüyeceğini tahmin edememiş olacak ki, ayrıntılı yazmamıştı olayı.

Ama yine de dakikalar içinde ulaşılabilecek Kozluklu’ya sormak yerine sosyal medyadaki tepkilere dayanarak haber yapıldı medyada. İHA ve DHA’nın da aralarında olduğu çoğu medya kuruluşu, Kozluklu’yu kaynak bile göstermedi. Hatta TRT Haber’in sitesinde “olayın görüntüsünün bir yolcu tarafından kaydedildiği” yazıldı.

Kozluklu da görüntüler yayılıp yumruk atan adama tepkiler yükselince bir gün sonra yeni bir paylaşımda bulunarak, yumruğun öncesi ve sonrasında olanları aktardı. Çocuklu adam, dakikalar boyu söylenince, rahatsız olan genç kadın ağlamış, tartışma da bu yüzden çıkmış.

Burnuna yumruk atılan adam da istasyona inince “mavi gömlekli” gence saldırmış. Ancak bunlar ortaya çıktıktan sonra yumruğun öncesine de odaklandı gazeteciler. Sadece “baba” ile konuşmayı bırakıp o genç kadın ve “mavi gömlekli” ile konuştular.

Elbette bir babanın çocuklarının yanında yumruklanması, çocukların travmatize olması asla kabul edilemez. Ama şiddeti böyle “baba”lık ve “çocuklarının yanında yumruklanma” ile ambalajlayarak sunmak, özünü görmemizi engelliyor.

Kaldı ki, bu “çocuklarının yanında” ve “çocuklarının gözü önünde” başlıkları da klişe haline geldi. “Çocuklarının gözü önünde eşini öldürüp başında bekledi (Haberler.com), “Kadın sürücüye çocuklarının önünde saldırı” (İHA), “Parka giden kadın çocuklarının önünde darbedildi” (Milliyet), “Bursa'da eşini çocuklarının gözü önünde vuran saldırgana tahliye” (Ensonhaber) gibi haberlere çok sık rastlıyorum.

Taramaya kalksam bu klişeyle atılmış yüzlerce başlık bulabilirim. Bu kadar sık kullanılınca insan sormadan edemiyor; şiddet, çocukların gözü önünde olunca mı haber değeri taşıyor? Şiddet sadece çocukların yanında olunca mı problemimiz haline geliyor?

Şiddetin çocuklara etkisiyle ilgili bilgi ya da çocuklarla ilgili gelişme varsa tamam, haberin unsuru haline gelir; haberde bu bilgi verilir tabii. Ama her şiddet haberinde böyle “çocukların yanında” klişesini kullanmaktan da vazgeçelim.

Şiddet çocukların gözü önünde olmasa da kötüdür, lanetlenmelidir. Marmaray’da çocukları yanında olmasaydı da o adamın yumruklanması yanlıştı. Şiddete dair kaygı verici durumdayız, öncelikle medyada…

İzmir grevi saflaşmaya ayna tuttu

İzmir’de belediye işçilerinin yedi gün süren grevi medyadaki saflaşmaya ayna tuttu; medya kuruluşlarının büyük bölümü, iktidarıyla muhalifiyle gerçeğin değil partisinin yanında hizalandı.  

İktidar medyası grev boyunca netti. Grev CHP’li belediyede olunca iktidarın süreklilik halini alan grev yasaklarına itiraz etmediklerini unutuverdiler; sendikasever gazeteciye dönüştüler.

Akşam, Sabah, Türkiye ve Yeni Şafak, grev boyunca “İzmir’i çöp dağları esir aldı”, “Çöp dağları yükseliyor”, “Sokaklarda çöp duraklarda kuyruk” haberlerini ilk sayfalara çıkardılar. AA’nın yanı sıra TRT Haber ve AHaber gibi iktidar yanlısı TV’ler de benzer haberler yaptılar.

Arada “CHP’li başkan işçiyi tehdit etti”, “Başkan Tugay krizi çözmek yerine sendika ile halkı çatıştırıyor”, “CHP’li belediye DİSK’le bile anlaşamadı” ve “Emek üzerinden ‘çöp’lük kavgası” gibi doğrudan CHP’li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay’ı hedef alan haberler yayımladılar. Anlaşma sağlanınca da grev haberini küçülttüler ya da hiç görmediler. Hürriyet ve Milliyet’in öbürleri gibi taraf olmak yerine grevle ilgili düz haberler yapmaları dikkat çekiciydi.

Muhalif medya ise parçalı bir tablo sergiledi. Evrensel ilk günden son güne kadar işçilerden yana tavır aldı. Grevin ikinci günü kimseler haber yapmazken Evrensel “Sadaka değil toplu sözleşme” dedi; sonra “İzmir grevinde yalanlar ve gerçekler” manşeti yaptı; ilk sayfadan verdiği haberleri, son gün “İzmir’de baskı ve kışkırtmayla TİS imzalandı” diye noktaladı.

BirGün de “Eşit işe eşit ücret grevi”, “Eşitsizlik kabul edilemez”, “6. Günde TİS masada” gibi haberlerle sendikayı destekledi. Ama aynı zamanda belediyenin teklifini ve görüşlerini de yayımlamaktan geri durmadı. Aziz Çelik’in “Eşit işe eşit ücret grevi” yazısı da grevin asıl nedeninin belediyenin Türk-İş’e bağlı bir sendikayla yaptığı sözleşmedeki farktan kaynaklandığını ayrıntılı olarak anlatıyordu.

Greve ilişkin gelişmeleri manşete çıkaran Cumhuriyet’in ibresi ise CHP’yi gösteriyordu. “Tugay’dan işçilere yeni teklif”, İzmirli de hesap yapacaktır” haberlerinde belediyenin teklifini öne çıkardığı gibi sendikanın “grev kırıcılığı” olarak nitelendirdiği Başkan Tugay’ın çöp toplamasını “Başkan Tugay sokağa indi” diye olumlayarak yayımladı.

Zaten muhalif medyanın turnusolu, Tugay’ın çöp toplamasıyla ilgili haberlerdi. Gazete Pencere ve Karar gazeteleri ile Halk TV ve Tele1 kanalları, Tugay’ın çöp toplamasını ve grev kırıcılığı eleştirisi yöneltilmesini birlikte aktardı.

Fakat Başkan Tugay bu eleştirileri duymak bile istemiyordu. Tele1’deki programda bu eleştiriyi anımsatan İnan Demirel’e “Bu ne biçim laf yav. Grev kırıcılığı ne demek? Bu ifadelerinizi düzeltin” diye çıkışması sinirlerinin ne kadar gerildiğini gösteriyordu. Ama Tugay’ın gazeteciye karşı bu haksız çıkışı muhalif medyada gereken ilgiyi görmedi.

Tugay’ı koşulsuz destekleyenlerin başında Nefes ve Sözcü geliyordu. Nefes “Grev yaşanan İzmir’de başkan kolları sıvadı”, Sözcü de “İşçiler önerilen 65 bin liralık maaşı beğenmeyip greve çıkınca başkan çöp topladı” diyerek sahip çıktı Tugay’a. Zaten Nefes, “Eşi dahil 58 akrabasını belediyede işe yerleştirmiş”, Sözcü de “İzmir’de CHP’li belediyenin önerdiği yüzde 30’luk zammı az bulup greve çıkan sendika Kırklareli’nde MHP’li belediye ile sıfır zamma imza atmış” haberleriyle sendikayı karalayan haberler yayımladı.

Sözcü, anlaşma sağlanınca da “Yılmaz Özdil’in Sözcü TV’deki tespitleri anlaşmanın yolunu açtı” yazarak, Özdil’in, sendika karşıtı tutumunu da sahiplendi. Özdil, ilk günden itibaren “sarı sendika” ve “siyasi oyun” diyerek greve karşı çıkmış, ayrımcı, küçümseyen ifadeler kullanmıştı.

Ne yazık ki, grev sürecinde Özdil gibi paylaşımlarda bulunan işçi ve sendika karşıtı başka muhalif gazeteciler de oldu. Ama Cumhuriyet’te Miyase İlknur’un, “Çöpçüsün sen çöpçü kal” yazısı, bu tür yaklaşımlara lafı dolandırmadan verilen net bir yanıttı.

Elbette DİSK’in AKP’li belediyelerde örgütlenememesi, oralarda grev yapamaması tartışılabilir; İzmir’deki tutumu da eleştirilebilir ama öncelik sendika ve belediye arasındaki anlaşmazlığın nedenini ve iki tarafın tutumunu anlamak, nesnel bir dille anlatmak olmalıydı.

Bilgi olmadan ne analiz yapılabilir ne yorum. Uğur Mumcu’nun dediği gibi “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.” Gazeteci sokakta ileri geri konuşan vatandaştan farklı olmalı...

Tek cümleyle:

  • Hürriyet internet, Servet Yıldırım adlı kişinin ifadesiyle ilgili haberi, Ekrem İmamoğlu’nun fotoğrafı üzerine “İBB’ye yolsuzluk soruşturmasında etkin pişmanlıktan yararlanmıştı / İfadesi ortaya çıktı” yazarak, sanki İmamoğlu etkin pişmanlıktan yararlanmış gibi çarpıttı.

  • MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin, Abdullah Öcalan’ı “kurucu önder” olarak nitelemesini MHP’nin yayın organı Türkgün ve iktidar medyası görmezden geldi; Akşam daha da ileri giderek Bahçeli’nin sözlerini “bölücü terör örgütü elebaşı” diye tahrif ederek yayımladı.
  • Sözcü, haberi “Kadın pilot zorunlu iniş yaptı” diye yayımladı ama kazanın pilotun kadın olmasıyla ilgisi yoktu; nitekim Yeni Şafak “Eğitim uçağı inişte düştü” başlığıyla yayımladı.
  • Türkiye ve Yeni Şafak, “CHP’li Adıyaman Belediyesi Gazze bağışını geri istedi” haberlerinde belediyenin “Gazze’ye ulaştırılamayan yardım parasının iadesini İHH’nin teklif ettiği” açıklamasına yer vermediler.
  • Yargı haberlerinde yargıçların adlarını yazmayan Sabah ve AHaber, “Skandal karar” haberinde, Ahmet Özer davasında kayyum atanmasına ilişkin yasanın iptali için AYM’ye başvuru kararı veren yargıçların adlarını vererek hedef gösterdi.
  • Cumhuriyet’in, “Dünya üniversiteleri sıralandı, ilk 500’de tek Türk üniversitesi yok” haberinde, yeni açıklanan URAP araştırmasının mart ayında yapıldığı bilgisi yoktu.  
  • Yeni Şafak’tan İdris Saruhan ve Fatma Demircioğlu Parlar, Türkiye’den Abdülhakim Arvas ve Sabah’tan, Barış Savaş, Diyanet İşleri Başkanlığı organizasyonuyla hacca gittiler.
  • Haber siteleri, temmuz yaklaşırken yine “Asgari ücrete ara zam yapılacak mı” (Habertürk / NTV), “Kulis bilgisi sızdırıldı” (Milli Gazete), “Resmen Açıkladı: Emeklilere Seyyanen Zam Asgari Ücrete Ara Zam” (Kamuhaberson) gibi aldatıcı başlıklara hız verdi.
  • Türkiye Varlık Fonu bünyesindeki Türk Telekom, 15 gazeteye tam sayfa Kurban Bayramı ilanı vererek iktidar yanlısı medyayı fonlamayı sürdürdü.
  • Sabah’ın “Alman işadamını aslan yedi” başlığı yanlıştı, haberde de belirtildiği gibi işinsanı “aslanın boynuna yaptığı ölümcül ısırık” nedeniyle yaşamını yitirmişti.

 

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com

Faruk Bildirici kimdir?

Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı.

Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı.

Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı.

31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı.

TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi.

19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. 

Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 12 Punto, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor.

Yayımlanan kitapları:

Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), Günahlarımızda yıkandık (2018) Medyanın ombudsmanı Saray’ın medyası (2021) 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

“Dünya yanarken” Yeni Akit’in nefreti

T24, savaş hakkında Yeni Akit'ten daha çok haber vermiş, savaşla daha çok ilgilenmiş. Hâl böyleyken Yeni Akit yazarı Ali İhsan Karahasanoğlu’nun haberler yerine yazarlar üzerinden alay etmeye ve damgalamaya kalkması ön yargısının sonucu olsa gerek

Halk TV’ye kayyımı normalleştirmeyin

Halk TV’ye kayyım atamak, salt Cafer Mahiroğlu’nu cezalandırmak olmaz; halkı aydınlatan bir pencereyi daha kapatmak, biraz daha karanlığa mahkûm etmek olur

Gazetecileri fişleyen SETA raporu, Türkiye'deki uluslararası medya kuruluşlarını nasıl etkiledi?

Aradan geçen altı yıl içerisinde SETA'nın hazırladığı bu rapor, uluslararası medya kuruluşlarının Türkiye'deki faaliyetlerini nasıl etkiledi? AKP iktidarı, strateji ve politika oluşturan kuruluş işlevini yüklediği SETA'nın raporunu nasıl yaşama geçirdi?

"
"