18 Haziran 2025

“Dünya yanarken” Yeni Akit’in nefreti

T24, savaş hakkında Yeni Akit'ten daha çok haber vermiş, savaşla daha çok ilgilenmiş. Hâl böyleyken Yeni Akit yazarı Ali İhsan Karahasanoğlu’nun haberler yerine yazarlar üzerinden alay etmeye ve damgalamaya kalkması ön yargısının sonucu olsa gerek

Yeni Akit yazarı Ali İhsan Karahasanoğlu, T24’teki haber ve yazılardan hareket kaleme aldığı “Dünya yanarken, bizim solcuların gündemi!” başlıklı yazısı evlere şenlik. “Bizim solcular”a karşı içinde beslediği ezeli nefret ve ön yargıyla T24 sitesini tarayıp kendince bulduğu malzemeleri, toptancı bir bakışla yazmış. Tüm solcuları, kendince aşağılıyor, yargılıyor. İnsanlıktan uzak olmak ve zulme seyirci kalmak, hatta neredeyse hain olmakla suçluyor.

Hareket noktası da T24 haber sitesinde o gün bazı yazarların İsrail’in İran’a saldırısı yerine “ABD-Çin soğuk savaşı”, “Eğitimde yapay zekâ”, “Manisa, Ferdi Zeyrek”, “Hekimler ve hapistekiler”, “Fotokopi yemekler” gibi konularda yazılar yazmış olması. “Dünyanın gündemi ne, bizim entel dantel takımının gündemi ne?” sorusuyla başlayıp, “insanlıktan uzak, katilleri deşifre etmekten uzak, zulme seyirci kalan yazı ve yazarlar” diye zirveye çıkıyor.

Karahasanoğlu’nun 16 Haziran tarihli yazısının ilk yanlışı, bu damgalamayı sadece yazılar üzerinden yapması, haberlere hiç bakmaması. Karahasanoğlu’nun yazısını okuduktan sonra o günkü T24 sitesine baktım, o an 20 manşetin 12’si İsrail’in İran’a saldırısı ve sonrasında İran’ın yanıtıyla tırmanan gelişmelerle ilgiliydi. Demek, haberler zulme pek de uzak kalmamış!

Peki T24’ün haberlerinin savaşla ilgisi bu düzeydeyken Yeni Akit ne yapmış? Ona da baktım. Gazetenin logosunun üzerinde yaklaşık yarım sayfa “Demir kubbe kevgire döndü” başlığı altında savaşa ayrılmıştı. Manşette ise “Hukuka karşı artistlik yapılmaz” başlığıyla CHP’ye yönelik bir haber vardı. Katilleri deşifre etmek yerine CHP ile uğraşmayı yeğlemişti Akit!

İç sayfalar da “Hepsiburada’nın babalar günü indirimleri” “Vergi iletişim merkezinin ödül alması, “Araç kiralama sektörü” gibi haberlerle doluydu, 15 sayfanın olsa olsa 2.5 sayfası savaşa ayrılmıştı. Karahasanoğlu’nun anlayışına göre “dünya yanarken” Akit’in haberleri başka konularla meşgul olmuştu.

Yazarlara gelelim, T24’te o gün yayımlanan on yazıdan da dördü İsrail-İran savaşını konu alıyordu. Akit’te ise altı yazıdan üçü savaş dışındaki konularla ilgiliydi. Akit’te, Hüseyin Öztürk, yaşamını yitiren tiyatrocu Hüseyin Goncagül’ü, İdris Günaydın, “Ali Erbaş’ın canı fena sıkılacak” diye hutbeleri, Ahmet Talib Çelen ise “Kadınımız anne mi olsun TIR şoförü mü” konusunu kaleme almıştı.

Demek ki, “dünya yanarken” Akit yazarları da başka konularla ilgilenecek zaman bulabilmişti! Hatta Akit yazarı Çelen, kadınların TIR şoförü olması gibi bir konuya hayli kafa yormuştu.

Karahasanoğlu’ndan farklı olarak ben bu durumu yadırgamıyorum. Doğal olan da bu aslında. Yanı başımızda savaş olması, İsrail’in vahşetin sınırlarını İran’a dek genişletmesi savaş dışındaki konuların yazılıp çizilmemesi gerektiği anlamına gelmez; yaşamın farklı alanlarıyla ilgili yazılar, haberler elbette ki sürdürülebilir.

Öyle olsa, Yeni Akit’in bütün yazarlarının da savaşı yazması, sadece savaş haberlerinin yayımlanması beklenirdi. Karahasanoğlu’nun kendi gazetesi Y. Akit’in yapmadığını T24’ten beklemesi garip. Hem Karahasanoğlu, Akit’in ağırlıklı bir ismi. Gazetede neredeyse her gün yazan bir yazar. Belki de başyazar demek daha doğru olur. Karahasanoğlu künyede ismi yok ama web sayfasında da Y. Akit’in yazı işleri müdürleri arasında sayılıyor. Gazetenin bu kadar ağırlıklı bir ismi olarak “dünya yanarken” Akit’te İsrail’in Gazze ve İran’daki saldırganlığı dışında haber ve yazı yayımlanmaması için ağırlığını koyabilirdi.

Üstelik haberler açısından bakılırsa T24, savaş hakkında daha çok haber vermiş, savaşla daha çok ilgilenmiş. Hâl böyleyken Karahasanoğlu’nun haberler yerine yazarlar üzerinden alay etmeye ve damgalamaya kalkması ön yargısının sonucu olsa gerek.

Hatta Karahasanoğlu o kadar ön yargılı ki, T24’ün hiçbir yerden fon almadığı daha önce defalarca açıklanmasına rağmen aynı iddiayı bir kez daha dile getirmekten geri durmuyor.

Maksat gazetecilik olsa ne bu kadar ön yargılı olur ne de kanıtlayamayacağı iddialarda bulunurdu. Maksat doğrudan kara çalmak, uysa da uymasa da...

Faruk Bildirici kimdir?

Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı.

Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı.

Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı.

31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı.

TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi.

19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. 

Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 12 Punto, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor.

Yayımlanan kitapları:

Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), Günahlarımızda yıkandık (2018) Medyanın ombudsmanı Saray’ın medyası (2021) 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aslolan LeMan’daki karikatürün son karesi

Son karikatür karesindeki gibi bir ülkedeyiz, bu gidişle içeriye girmeyen “muhalif” bırakmayacaklar. Fikir ve ifade özgürlüğü alanı her geçen gün biraz daha daralıyor...

Nefes’in şeffaflık yükümlülüğü

Siyasi manevraları bilemem ama böyle “manşet” yayımlamak ve sonra da başını kuma gömüp yokmuş gibi yapmak okurlarıyla güven ilişkisini zedeler

Ahmet Hakan fena yanılmış

Gazetecilere özgü olması gereken “basın kartı” taşımaları ise çözülmesi -ve İletişim Başkanlığı’nın da yanıtlaması- gereken bir problem...

"
"