10 Temmuz 2025

Demokrasinin kitle tabanı

Ülkemizdeki demokratların tüm kesimlerini bir bir sayan Özgür Özel’i lider olarak hemen herkes oybirliğiyle beklenmedik ölçüde doyurucu buluyor. Gerçek halk kitlelerinin ve özellikle gençliğin çok rağbet ettiği mitinglerde kitleyle kurduğu içten yakınlıkla, “Bizim Özgür” ya da “Arkadaş Özgür” gibi bir sıfat gelecektir yakında

Bizim 68 Kuşağının büyüme çağında, kendisine kısaca “halk” dediğimiz büyük kitle, güçlü bir “baba” arzusu içindeydi.

Lakap olarak net bir biçimde yerleşmese de, duygu açısından halkın ilk “baba”sı Adnan Menderes olmuştu. Menderes aynı zamanda “Demirkırat”ın başı olarak simgeleşmişti ama 27 Mayıs 1960 cuntası tarafından Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu ile birlikte idam edildi.

27 Mayıs bir yandan da demokratik bir anayasa yapmışsa da, kitle tabanının gözünde o kanat “paşalar”dı, hiçbir zaman “baba” benzeri aile terimleriyle anılmayan, ama anketlerde uzun yıllar en güvenilir kurum çıkan askeriyeydi. Cumhuriyet devleti kuruluş ve örgütlenme aşamasını tamamlarken, devlet katmanlarının hacmi de hayli genişlemişti. Asıl egemen resmen “yukarısı” idiyse de, “laik, demokratik, sosyal hukuk devleti” olarak bildiğimiz niteliklerin uygulanmasından sorumlu olanlar, cumhuriyetin kısmen de Osmanlı modernleşmesinden miras alarak yarattığı eğitim sisteminden geçmiş asker kadrolar, hekimler, öğretmenler, mühendis, mimar ve yargıçlardan oluşan bütün modern aydın tabakalarıydı. “Yurttaşlık bilgisi”nin demokrat sahipleriydi onlar: Şimdi dünya ortak kültüründe “baby boomers” diye anılan 68 Kuşağı’nın ebeveynleri. Ara ara Ankara’ya çağırılarak özel kurslardan geçirilenler. Özellikle “şark hizmeti” öncesinde ya da sırasında...

Menderes’ten sonra Süleyman Demirel, 1960’ların ortalarından itibaren epey bir mesaiden sonra “baba” duygusunu karşılayan ilk siyasetçi oldu. O zaten, mühendis olmasına karşın, cumhuriyetin yetiştirdiği demokrat aydın tabakalardan çok, köylü demirkırat kitlelerin mensubuydu, Çoban Sülü. Çok uzun süreler “Baba” mevkiinde oturdu, demokrasinin ilksel yönlerini ve anayasayı öne çıkardı. Ama Denizlerin idamına oy verdiği ânın fotoğrafı zihinlerden silinmedi.

Kasketi, traktörü ve grev hakkını savunmasıyla Bülent Ecevit de “halkın oğlu” (Karaoğlan) imgesiyle aile kadrosunda yer bulan bir yönetici oldu. Gelgelelim, zihinlerimizde, grevle birlikte lokavtı da yasalaştırması, soğuk nezaketi ve sonradan, bir ara “Piro” lakabı yerleşecek gibi olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun da ders alması gerekirken almayacağı Güneş Motel pazarlıkçılığı ile yer etti. Kendi kendisine bile acımayan ısrarcılığı cabası oldu. Birkaç güzel şiir çevirisi de vardı halbuki.

Ecevit’in çalıp çırpmayışıyla övüldüğüne çok rastlamışımdır. Demektir ki çalmamak ve çırpmamak politikacılar arasında hayli ender rastlanan bir özellik olmuştu. Öyle ki o zihniyet günümüzde “çalıyor ama, çalışıyor”a varmış görünüyor, tabii dededen kalma “bal tutan parmağını yalar” hoşgörürlüğünden sonra (yoksa ahlaksızlığından sonra mı demeli?).

Kadın siyasetçilerin aile mensupluğu girişimleri ise o kadar yapmacık kaçtı ki, “bu bacınız”, “bu ananız” gibisinden denemeler hiç yüz bulamadı, Demirel’in desteğine rağmen. Ne de olsa ideolojik açıdan erkektiler kendileri.

Dünya liderleri arasında aile mensupluğu gösteren bir lakap olarak, Angela Merkel’e “Anne” denmiş olması var...

Şimdi muhafazakâr demokratlar, sosyal demokratlar, Kürt demokratlar, milliyetçi demokratlar, dindar demokratlar, sosyalist demokratlar vb. diye başlayıp ülkemizdeki demokratların tüm kesimlerini bir bir sayan Özgür Özel’i lider olarak hemen herkes oybirliğiyle beklenmedik ölçüde doyurucu buluyor. Gerçek halk kitlelerinin ve özellikle gençliğin çok rağbet ettiği mitinglerde kitleyle kurduğu içten yakınlıkla, örneğin pankartları şöyle yapın böyle yapın derken kullandığı “abiciğim” gibi hitaplarla herhalde “Bizim Özgür” ya da “Arkadaş Özgür” gibi bir sıfat gelecektir yakında. Demokrasinin kitle tabanıyla karşılıklı olarak kazandığı deneyim şu âna kadar olan kısmıyla bile paha biçilmez.

Necmiye Alpay kimdir?

Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi.

1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide 'Türkçe' ve 'Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi.

2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi. 

Kitapları

Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları)

- Dilimiz, Dillerimiz / Uygulama Üzerine Yazılar (Metis Yayınları)

Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları)

Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları)

- Beklediler Gitmedik (Edebi Şeyler Yayıncılık)

Çevirileri

Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur), Metis Yay.

- Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)

- Tarihsel Kapitalizm (I. Wallerstein, Metis Yayınları)

- Aydın Kesimi Üstüne (Vladimir İ. Lenin, Başak Yayınları)

- Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları (Madeline C. Zilfi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları)

- Şiddet ve Kutsal (Rene Girard, (Kanat Yayınları)- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur, Metis Yayınları)

- Bilge Sokrates'in Ölümü (Jean Paul Mongin, Metis Yayınları / Küçük Filozoflar Dizisi)

- Martin Heidegger'in Böceği (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)

- Diyojen Köpek Adam (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bir fenomen kavram

Problem, bir modern “millet” tasarlanarak yasalaştırılan, hatta anayasallaştırılan “Türk milleti” terimi için cumhuriyetimiz boyunca yeterince rıza üretilmiş olmayışıdır. Ancak şu var ki “Türk” sıfatı, bütün kültürel artalanıyla birlikte, rıza göstermiş olmayan yurttaşlarımıza da zaman içerisinde her tür yöntem kullanılarak dayatıldı

Ardına kadar aralamak

RTE, Silahları “yandırma” töreninden sonraki gün yaptığı konuşmada “Türkiye yüzyılının kapıları ardına kadar aralanmıştır” dedi. Konuşmayı izlerken bu cümleyi duyunca içimden bir ses, acaba dedi, prompter’dan akan yazıda “ardına kadar açılmıştır” denmişti ama, bu sözdeki vurgu ve vaatten çekinen RTE, yarı bilinçli bir irkiltiyle, bir tür temkin edimi olarak onun yerine “aralamak” fiilini mi seçmişti?

Provokasyonlar X halkın yükselen bilinci

Bir kurt kuzu durumu yaşıyoruz. Kurt saldırmak istiyor, bahane arayışı içinde, suyumu bulandırdın diyor. Dünya ortak kültür sözlüğü işte bu tür durumlara provokasyon diyor, yani kötü amaçlı kışkırtma

"
"