12 Eylül 2023

Yeni dönemde Türkiye'de muhalefet ve demokrasi umudu nereye?

Muhalefetin bu dönemde yapacağı en büyük hatalardan biri -ki bu hata şu anda yapılıyor- 28 Mayıs öncesi demokrasiyi yeniden inşa etmek için ittifak ederek yanlış yaptığı sonucuna varmak olur

21. yüzyılda gitgide daha çok çevrimiçi yaşıyoruz. Yaşama bıraktıklarımız da orada birikiyor. Aşağı yukarı 2005 yılından beri Türkiye'deki demokrasi umudu üzerine yazdıklarımı da çevrimiçi hesabımda bir klasörde ve web sayfamda tutuyorum.

Dün 2017-2023 arasında yayımladıklarımı (söyleşi, yorum vb katkıları saymazsak 200'ün üzerinde fikir yazısına karşılık geliyor) "2017-28 Mayıs 2023" adını verdiğim bir klasörde topladım ve arşivledim.

Çünkü 28 Mayıs 2023 sonrası yeni bir döneme girdik. Görünen o ki, muhalefet partisi liderlerinin çoğu bunun ayırdında değil. Ama toplumun önemli bir kısmı ya aklıyla ya da yüreğiyle, yeni bir döneme girdiğimizin, artık sadece iktidar değil muhalefetin için de her şeyin farklı olacağının farkında.

Mayıs 2023'e dek muhalefetin temel hedefi, 21. yüzyıla özgü otoriter bir rejimin ülkede yerleşmesine engel olmaktı.

Artık bu rejim yerleşti. Siyaset Bilimleri terminolojisiyle ifade edersek eğer, konsolide oldu.

Çünkü, iktidarın tüm bu dönem boyunca muhalefeti itibarsızlaşmak için kullandığı "Türkiye'nin asıl sorunu iktidar değil muhalefet" iddiası 28 Mayıs gecesi en yadsınamaz şekilde doğrulanmış oldu. Nasıl mı? Elbette iktidar destekçilerinin hakikatleri çarpıtmak ve muhalefeti itibarsızlaştırıp ötekileştirmek için yıllardır organize bir biçimde ileri süregeldiği haksız nedenlerle değil. "Ana muhalefet" işlevini gören Altılı Masa, ve muhalefetin büyük çoğunluğunun ortak adayı olan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu seçimde hezimete uğradıkları için de değil.

İktidarın kötü niyetlerle dolaşıma soktuğu "Türkiye'nin asıl sorunu muhalefet" iddiası 28 Mayıs 2023'te doğrudan değil dolayı yoldan teyit edilmiş oldu. Altılı Masa'yı oluşturan siyasal partiler ve liderleri 28 Mayıs gecesi tüm uyarılara rağmen yeni bir Muharrem İnce vakası üreterek ortadan kaybolup halkı sahipsiz bıraktığı için... Seçim günü sonrası birbirlerine ve kendi dertlerine düşerek... Aslında kadir ve kurnaz bir otoriter iktidarı değiştirmek ve ülkeyi yönetmek için gerekli moral, entelektüel ve ahlaki potansiyele ve sosyal sermayeye sahip olmadıklarını ifşa etmiş oldukları için... yYani takke düşüp kel göründüğü için doğrulanmış oldu.

Peki önümüzdeki yeni dönemde "muhalefete" düşen ne? Adil, güvenli, demokratik ve güçlü bir Türkiye isteyenler ne yapabilir?

Elbette bu pilav daha çok su kaldıracak.

Ancak şu saptamaları şimdiden yapmak mümkün.

- Yeni dönemde demokrasi umudunu filizlendirmek isteyen muhalefetin amacı "yeni siyaset ve yeni muhalefet"i inşa etmek olacak. Sadece otoriter bir iktidarı değil tümden siyaset dediğimiz kurumu değiştirmek olacak/olmalı. Yani bir bütün olarak "siyaset" kurumu 21. yüzyılın gereklerine göre nasıl yeniden tasarlanabilir ve ıslah edilebilir, kısacası toplumla "hükümet ve devlet" arasındaki bağ hangi mekanizmalarla yeniden kurulabilir, bu meseleye odaklanmalı. Bu esnada siyasal partilerin de en temelden, gerek organizasyon, finansman, liderlik ve kadro, gerekse de zihniyet, ideoloji ve program boyutlarında yeniden yapılanması elzem. Yapılması gerekenler sadece Türkiye'de değil dünyada da demokratik partilerin zorlandıkları meseleler. Yani ortada kolay çözümler yok ve çok çalışarak yaratıcı olmak gerekiyor. 

- Bu yeni dönemde muhalefetin merkezinde toplum ve toplumsal muhalefet olacak/olmalı. Mevcut parlamenter muhalefet, yani siyasal partiler, en az iktidar kadar, belki daha fazla itibar yitirdi. Zafer ve Memleket Partisi destekçileri bu saptamanın dışında kalmayı talep edeceklerdir. Ancak seçimin kaybedilmesinde en az Altılı Masa kadar pay sahibi olduklarını, her ne kadar eleştiride marjinal ama sonu değiştirici ölçekte etkili olmuş olsalar da, sundukları Türkiye vizyonunun "demokratik ve müreffeh" değil, sadece farklı bir "otoriter ve yoksul Türkiye" vizyonu olduğunu kendilerine hatırlatmak gerekir. 

Muhalif "siyaseti" eleştirirken sivil toplumu ve genel olarak muhalefetin ekonomiden kültüre toplumsal ayağını da sorgulamadan olmaz. Muhalefet partilerinde gördüğümüz ve eleştirdiğimiz (tek adamcılık, bencillik ve benmerkezcilik, birbirine güvenmeme ve değer vermeme, düşünsel tembellik ve popülizm, takım oyunu ve liyakat eksikliği vb) birçok zafiyet medyadan iş ve sanat dünyasına ve akademiye birçok yerde de mevcut. Yani samimi ve kapsamlı toplumsal eleştiri ve yeni siyaseti tabandan da geliştirmek zorunlu. 

- Muhalefetin bu dönemde yapacağı en büyük hatalardan biri – ki bu hata şu anda yapılıyor – 28 Mayıs öncesi demokrasiyi yeniden inşa etmek için ittifak ederek yanlış yaptığı sonucuna varmak olur. Doğrusu, sorun otoriter bir iktidara karşı bir programda birleşmekte ve ortak aday çıkarmakta değildi. Tam tersine bu muhalefetin en büyük başarısı oldu ve takdir edilmeli. Sorun, ittifak fikrinde değil ittifakın yanlış motivasyonlarla ve yanlış yollardan yapılmasında idi.

Altılı Masa'yı gerçekleştiren parti ve liderlerin ittifakı ulvi olmaktan çok bencil motivasyonlarla yaptıkları, seçim öncesi ve sonrası ortak yönetimi yürütecek dirayet, cesaret ve özveriye sahip olmadıkları, birbirlerine yeterince güvenmedikleri, böyle karmaşık bir ittifakın yürümesini sağlayacak kurum ve mekanizmaların bilincinde olmadıkları, uyaranları dinlemedikleri ve bu mekanizmaları kurmadıkları ortaya çıktı. Ortak aday belirleme mekanizması bunlardan sadece birisiydi. Partiler-üstü olağanüstü hedeflerin ötesine geçemeyen (bu kısmen de olsa Emek ve Özgürlük İttifakı için de geçerli) parti çıkarları doğrultusunda bir vizyonla hareket ettiler ve ediyorlar.

- 2024 yerel seçimleri bir dönüm noktası olacak. Muhalefetin seçimlerde başarılı olarak "muhalefetsiz ve alternatifsiz bir ülkenin" hem merkezi hem yerel boyutta gerçekleşmesinin mutlaka önüne geçmesi gerekiyor. Muhalefet partileri ve muhalif seçmenler ortak demokratik adayları ve başarılı yerel yöneticileri desteklemeli.

Ancak bu başarı mevcut muhalefet partilerinin ve yönetimlerinin onaylanması şeklinde gerçekleşmemeli. Çünkü başta CHP olmak üzere muhalefet partileri henüz, bunu hak edecek şekilde 28 Mayıs'ın içten ve yetkin bir muhasebesini yaparak, gerçek bir yenilenme sürecine girmiş değil.

Muhalefetin en büyük şansı geriden gelmesi ve iktidarın seçimlere favori olarak girmesi olacak. Demokrasi umudu için en hayırlısı, 2024'te olası bir seçim başarısının, muhalefet partilerinin değil toplumsal muhalefetin ve yerel yönetimlerin topluma sunduğu yeni bir yönetim zihniyetinin başarısı olarak tecelli etmesi olur. Yeni siyaset ve muhalefet, belki de yerelden ve yerel yönetimlerden yeşerecek. Başarılı belediye başkanlarının ve seçmenlerin de kendilerini bu yönde konumlandırması isabetli olur diye düşünüyorum.

Murat Somer kimdir?

Prof. Dr. Murat Somer, Özyeğin Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyesi.

Karşılaştırmalı siyaset ve demokratikleşme, kutuplaşma ve kutuplaşmayla mücadele, demokratik erozyon, seküler ve dini siyasetler, etnik çatışmalar, ve Türk ve Kürt Meselesi konularında önde gelen bir bilim insanı olan Murat Somer’in çalışmaları ellinin üzerinde uluslararası kitap, kitap bölümü ve makalede yayımlandı.

Yardımcı Doçent, Doçent ve Profesör olarak Koç Üniversitesi’nde görev yaptı.

Çeşitli geçici görevleri arasında, Demokrasi ve Kalkınma bursiyeri olarak Princeton, Modern Dünyada Etnik Çatışmalar konusunda Mellon bursiyeri olarak Washington, Türkiye Çalışmaları alanında kıdemli araştırmacı olarak Stockholm, ziyaretçi akademisyen olarak Harvard, ve ziyaretçi akademisyen ve okutman olarak Stanford üniversitelerinde araştırmalar yaptı ve dersler verdi.

Central European Üniversitesi’ndeki Demokrasi Enstitüsü ve Brown Üniversitesi merkezli uluslararası Demokratik Erozyon konsorsiyumu üyesi.

Milada Dönüş: Ulus-Devletten Devlet-Ulusa Türk ve Kürt Meselesinin Üç İkilemi kitabı sosyal bilimlerde Sedat Simavi Ödülüne layık bulundu.

“Dindar ve laik elit değerleri” ve çoğulculuk üzerine Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma ödülü kazandı. İstanbul Erkek Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi mezunu olan Somer, Güney Kaliforniya Üniversitesi Los Angeles’dan Ekonomi alanında master ve Politik Ekonomi ve Kamu Politikaları alanında doktora dereceleri sahibi.

Demokrasi, kutuplaşma, kalkınma, hak ve özgürlükler gibi konularda sivil topluma ve siyasal partilere gönüllü katılım ve katkı sağladı ve danısmanlık yaptı. Ulusal ve uluslararası yazılı ve görsel medyaya fikir yazarı, yorumcu ve uzman olarak aktif katkı yaptı.

Yazarın Diğer Yazıları

Halkın egemenliğini hatırlayıp hatırlattığı gün 31 Mart

Acaba Pazar günkü sonuçlar genel seçimde gerçekleşseydi Cumhurbaşkanı balkon konuşmasında bu kadar kolay sonucu kabul eder ve mazbatayı teslim eder miydi?

Pazar günü neyi seçeceğiz?

Pazar günü 2030’ların Türkiye’sinin siyasal aktörleri de şekillenecek

31 Mart: 2017’nin rövanşı ve 2030’ların kuluçkası

2017’de tüm anti demokratik dezenformasyon koşullarına rağmen halkımızın yüzde 49’a yakını ‘Hayır’ diyebilmişti. İstanbulluların ise yüzde 51.35’i ‘Hayır’ demişti. 31 Mart’ta bu oranın azalmak şöyle dursun, artması gerekir