05 Nisan 2023

Hedefteki 21, aranan damar milliyetçilik mi, herkesi hatırlayıp solu unutan Kılıçdaroğlu

Kemal Kılıçdaroğlu çok önemli bir adımla helalleşme adı altında bir hamle başlattı. Daha önce partisinin bir şekilde uzak kaldığı hatta zaman zaman mutsuz ettiği kesimlerle barışacak adımlar attı. İyi ki attı. Ancak bunları yaparken sosyal demokrat kimliğinden uzaklaşmaya başladığını düşünüyorum

Sadece bir sayı değildir 21.

Bu toprakların en mert insanlarının yaşadığı şehirlerden birinin, Diyarbakır’ın plaka numarasıyla temsilidir aynı zamanda.

61 kadar 34 kadar 25 kadar, 81’in 81’i kadar eşit ve değerlidir. Bu ülkede ne zaman kutuplaştırma tırmandırılmak istense hedefe konur 21.

Sünni - Alevi, muhafazakâr - laik, başörtülü - başı açık…

Devleti ele geçiren güçler tüm bu hatlar üzerinde tarihin değişik dönemlerinde kendi çıkarlarına göre ayrışmayı, gerginliği ne yazık ki sonu katliamlarla sonuçlanan kimi provokasyonları denemiş bir kısmında başarılı da olmuşlardır.

21 de tüm bu süreçlerin tamamında hedefte yer almıştır.

Bir süredir merkezi ‘16’ olan yeni bir kıvılcım yangına döndürülmeye çalışılıyor.

Bir maçta açılan ‘Beyaz Toroslu’ katliamcı Yeşilli pankartlardan, seyirci-oyuncuyu hedef almaya şimdi de 21 plakalı araca taşlı saldırıya…

Videoyu bulup defalarca seyrettim. Canım yanarak, utanarak.

Bu saldırıyı ne bir ile ne bir gruba ne bir ideolojiye mal etmek-sığdırmak mümkün değil elbette. Ama aynı zamanda o grupta, o ilde, ideolojileri her ne ise biraz memleketi düşünen herkeste, tabii özellikle siyasetçilerde endişe ile birlikte barış içinde yaşama koşullarını yaratacak bir strateji ve dil de gerekiyor. Ve burada bu grupların eline o pankartları o taşları verenlerin kim olduğunu bulmak da gerekiyor.

Türkiye’de milliyetçiliğin yeni yüzünü İyi Parti lideri Meral Akşener ve partisi temsil ediyor. Gerek parti içinde gerek ülkede partisini daha merkezde, toplumun tüm kesimleriyle pozitif ilişki kuran bir halde tanımlamaya çalışan mücadelesini görmezden gelmek mümkün değil. Bu mücadele içinde zaman zaman partisi içinden kimi çıkışlar kendisini sıkıştırmaya çalışanlar olsa da Akşener’in duruşu önemli. Akşener’in bu duruşu, iktidar tarafından yapılan tüm teklifleri çok net reddi onu hedef haline de getirdi. Ama o bildiğinden geri dönmüyor. Meral Akşener’in varlığı ittifak içinde her zamankinden önemli bir halde bana sorarsanız.

Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu, Trabzon'da konuştu


Trabzon’da zorunlu olarak mitinge dönüşen Kemal Kılıçdaroğlu’nu canlı yayından izlerken aklıma Akşener geldi. Altılı masaya kattığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun (ki kendisi Trabzonlu) enerjisi ve performansı belki de seçimlerin kazanılmasında önemli bir faktör olacak. Aynı şekilde Mansur Yavaş ile pek muhtemel çıkılacak İç Anadolu gezileri de… Akşener ile Kılıçdaroğlu’nun birlikte yapacakları geziler de çok önemli olacak elbet. Görüşlerine önem verdiğim iki akademisyen Stanford’dan Ali Yaycıoğlu (T24 yayını) ve Koç Üniversitesi’nden Ali Çarkoğlu’da (Gazete Oksijen) ‘Akşener faktörünün öneminin’ altını çiziyor. Ve seçimlerin kazanılmasında onun çabasının öneminden bahsediyor.

İttifakın ‘milliyetçi kanadı’ sağlam yani. Zaten muhafazakar kanat da son derece kuvvetli. Peki ya sol sosyal demokrat kesim? Yani CHP’nin tabanı? Kemal Kılıçdaroğlu çok önemli bir adımla helalleşme adı altında bir hamle başlattı. Daha önce partisinin bir şekilde uzak kaldığı hatta zaman zaman mutsuz ettiği kesimlerle barışacak adımlar attı. İyi ki attı.

Ancak bunları yaparken sosyal demokrat kimliğinden uzaklaşmaya başladığını düşünüyorum. Konu sol sağ milliyetçi muhafazakar yarışı değil elbet. Ama eğer seçim kazanılırsa ortaya konması gereken dengede sosyal demokrasi-sol geride hatta eksik kalacak gibi. Cumhurbaşkanı adayı herkesi kucaklamalı önermesi doğrudur, ama o kucaklamada kendi değerlerine uzak kalmak yanlış olur.

CHP’de milletvekilliği yapmış, Bilim Kurulu Başkanlığı görevinde de bulunmuş bilim insanı Sencer Ayata’nın bir süre önce T24’te yayımlanan söyleşisinde konuyla ilgili şöyle bir bölüm vardı:

"Kamuoyu yoklamalarında üç tür seçmen görülür. Birincisi, çekirdek seçmen, sadık seçmen. Bunlar partiye, parti ideolojisine bağlı seçmenlerdir. Ama bunları çantada keklik gibi görmek de yanlıştır. Bağlılıklarını ve motivasyonlarını artırmak için çalışılmalıdır. İkincisi, “asla oy vermem” diyen seçmenler. Onlara da gidilmelidir ama fazla kaynak ayırmadan. Çünkü asla demelerinin arkasında değiştirilmesi çok zor nedenler vardır. Kısa süre içinde kırılması güç kuvvetli önyargılar vardır. Üzerinde en çok çalışılması gereken, kaynakların en çok aktarılması gerekenler, geçmişte başka partiye oy vermiş de olsa halihazırda uzak da durmayan seçmenlerdir. Çünkü onların kazanılması olasılığı daha yüksektir. O halde şu soru önem kazanıyor. Bir siyasi parti kendisine oy vermeye en yatkın yeni seçmenleri hangi sosyal sınıflar, hangi sosyal tabakalar arasında aramalıdır? Oyların en çok artırabileceği kesimler, genellikle bir partinin en az değil daha çok oy almakta olduğu toplum kesimleridir.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde yurdun dört köşesini, ülkenin her kesimini, her vatandaşını kucaklıyorum demek ve bu hissi uyandırmak gerekiyor. Ama cumhurbaşkanlığı seçiminde hedefleme prensipleri dikkate alınmalı. Siyasi partilerde şöyle bir anlayış oluyor: Oy aldığımız kesimlere ve yerlere değil en az oy aldıklarımıza bakalım. Seçmen davranışına ilişkin bütün bilimsel bulgular ve stratejik deneyimler bunun tersini öneriyor. Yani bir siyasi partinin kaynaklarını öncelikle ve ağırlıkla en az oy aldığı yerlere yöneltmesinin doğru olmadığını."

Prof. Dr. Ayata’nın bu tespitlerinden sonra CHP liderinin Trabzon’daki konuşmasında kullandığı şu cümleyi yazıp, ardından bir cümle ile yazıyı bitireyim:

"Trabzon'da güçlü bir milliyetçilik damarının olduğunu biliyorum ama hiç kimse unutmasın gerçek bir milliyetçilik damarı arıyorsanız o da biziz.

Kemal Kılıçdaroğlu aradığı damarı bulduysa sorun yok. Ama o damarın esas sahibine özellikle Meclis seçimlerinde oylar gidince ne oldu diye sorgulamasın. Muhafazakâra da milliyetçiye de merkezdekine de cumhurbaşkanı adayı olarak aynı mesafede durmak için solu ihmal etmesin.


NOT: Mitingi yerinde izleyen Medyascope’tan Ruşen Çakır’ın özellikle aynı yerdeki eski mitinglerle karşılaştırması CHP adına Trabzon’da ortaya çıkan yeni rüzgarı tespiti önemliydi . Ayrıca meslektaşlarım Gerçek Gündem’den Hilmi Hacaloğlu ve Halk TV’den İsmail Saymaz’ın sosyal medya hesaplarını ve söyleşilerinde Muharrem İnce ile ilişkinin koparılmak istenmediğini okudum.

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

Yazarın Diğer Yazıları

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

Bir mesafe alınmamış olsa, İmralı’ya gitme konusu gündeme gelir miydi?

Türkiye ocak ayı sonundan itibaren görevi devir alacak Trump’ın yaratacağı belirsizlik, bölgede büyüyebilecek bir çatışma-savaş öncesi pozisyon alma çabasında gözüküyor. Elbette iktidarın bir yandan barış-birlikte yaşam için arayışları öte yanda kayyımdan tutuklamalara yaşanan sertlik görüntüleri “yeni bir mühendislik-algı çabası mı” şüphesini haklı olarak düşündürüyor

"
"