29 Mayıs 2023
Gece yarısını geçen bir saatte Taksim’den çıkıp Zincirlikuyu üzerinden evime gidiyorum. Tayyip Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesini kutlamak için yüzlerce araç konvoy yapmış geziyor. Araçlarda Erdoğan bayrağı, posteriyle neredeyse aynı oranda gördüğüm içindekilerin yaptığı bozkurt işareti. AKP ve MHP tabanları iç içe geçmiş birbiriyle kaynaşmış görüntüsünü pekiştiriyor. Yıllardır oturduğum, az sayıda evin olduğu hemen herkesin birbirini tanıdığı selam alıp selam verdiği mahalleme geliyorum. Evde bir yandan sosyal medyayı bir yandan televizyonu izliyorum. O sırada yol boyu benim rastladığım kutlamalardan farklı bir ses duyuyorum. Bir grup erkek sesi "ne patates ne soğan" diye başlayan stadyumlarda duymaya alıştığımız bir dille, içinde "nasıl" diye devam eden benim burada yazamayacağım bir kelimeyle süren muhalefeti hedef alan Erdoğan diye biten bir sloganı tekrarlıyordu.
Sonra bunun bir arabanın müzik sisteminden geldiğini anladım. Pencereye çıktım. ‘Bizim mahalle’den bir ‘tanıdık’tı herkese bunu dinleten. O an ciğerim yandı. Aynı mahallelerde birbirini ayrıştırmadan farklılıkların bir arada yaşamasını hep savunmuş-savunacak olan ben, ‘Erdoğan’ın yarattığı kutuplaştırıcı dilin’ kendi tabanında bu denli karşılık bulduğunu görmenin acısını bir kez daha hissettim.
Elbet saf değilim. Geleni-geleceği görüyordum, hissediyordum ama dün Erdoğan’ın önce Kısıklı’da ardından Beştepe’de verdiği mesajlar ardından bunun yansımasının en yakınlarımıza kadar geldiğini görmek düşündürdü.
Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılında iktidarın medyadan devlet gücüne her türlü olanağı kendine kullandığı, montaj videolarla karşıdaki adayı-grubu ‘terörle-teröristle’ birlikteymiş gibi gösterdiği, kendileri ilk turdan beri SMS’leri kullanırken muhalefete bunu bile yasakladığı, kutuplaştırmanın artırıldığı, gerçek dışılığın normalleştirildiği eşit olmayan-adaletsiz bir seçim gerçekleştirdi. Eşit şartlarda gerçekleşmeyen seçim sonucunda muhalefetin aldığı yüzde 48 oy azımsanacak bir oran değil. Bu yüzden Erdoğan daha ilk saatlerden, bir arada olmuş-kalabilmiş muhalefetin tüm eşitsiz şartlara rağmen aldığı oyu görüp 2024 yerel seçim çalışmasını başlattı.
Seçim sonuçlarının üzerinden 24 saat geçmeden yazacaklarım elbet erken ama gelecek sürecin ne olabileceğine dair birkaç görüşümü paylaşayım:
Türkiye aslında sağ popülist küresel dünya gündemini takip etti. İtalya’dan Macaristan’a Rusya’ya, radikal (faşist) sağdan daha ortadakine geniş bir perspektifte iki ana damar üzerinden siyaset yaptı ‘milliyetçi’ dile de sık sık atıf yapan bu politikacılar: Aile-değerler-LGBT ve göçmen karşıtlığı.
Türkiye’de de benzer bir siyaset dili oluştu.
Burada yaşananın şöyle bir farkı vardı. İktidar aileyi korumaktan bahsedip LGBT’yi hedef alırken, muhalefet göçmen (sığınmacı) konusunu, onları derhal göndermeyi kullandı.
Başarı kazanmaktır doğru. Ama bırakın eşit şartları asgari yarış koşulları bile oluşamadı muhalefet adına. ‘2014 seçimlerinde Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aldığı oy’ ile karşılaştırarak ‘o zaman bile’ diye kurulan cümlelere rastladım kimi yorumlarda. 2016 sonrası geçilen, 2018’den sonra kurumsallaşan yeni rejimin kodlarını anlamak istemeyen bir dil diye düşünüyorum.
2018’de başlattığı, 2019 yerel seçimlerinde sonuç aldığı adım adım yükselen bir örgü kurdu. Muhafazakardan milliyetçiye demokrasinin ortak payda olduğu bir örgü. Burada en büyük eksiği sol-sosyal demokrat kimliği geride bırakması oldu. Helalleşme, Alevi videosu, Kürt seçmenle işbirliği her biri önemliydi. Evinin mutfağından verdiği mesajlar da. Ancak ikinci turda savrulduğu aşırı milliyetçi dil tam bir hayal kırıklığıydı. Bu dile rağmen az kayıpla da olsa Kürt seçmenin oyunu da aldı fark yemeden seçimi bitirdi.
Muhalefetin adaylık süreci yanlış yönetildi. Seçimlere iki ay kalana kadar aday en azından yüz yüze konuşulamadı. Kılıçdaroğlu ‘adaylığı istediğini’ ikinci büyük parti İYİ Parti’nin lideri Meral Akşener ‘kazanacak aday olmadığı için karşı olduğunu’ belli etti ama bu konuşulmadı. Mart’taki masa krizi herkese kaybettirdi. Bu süreçte tüm sorumluluğu Akşener’e bırakmak (ortak olduğu partilere ithamı hariç) yanlıştı.
Meral Akşener zaman zaman partisini de karşısına alarak muhalefetin birlikteliği ve demokratik değerlerin inşası için büyük çaba sarfetti. İlk turda partisinin milletvekilliği sayısında öne çıkması için gösterdiği performans Kılıçdaroğlu’nun kazanması için gösterdiğinden daha yoğun olsa da varlığı her zaman önemliydi. İkinci turda Kılıçdaroğlu’nu desteklemek için milliyetçi liderlerin istekleri düşünüldüğünde, Akşener’in başta ortak metinler için yaptığı katkı önemli bir lider olduğunu da gösterdi.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun medya iletişimi tam bir felaketti. İletişim-danışman ekibinin tamamı milletvekili oldu ya da milletvekili kaldı. Bu isimlerin beklentisi olunca Kılıçdaroğlu’na ‘yanlış’ diyebilecek isim olamadı. Ekrem İmamoğlu’na mahkemede olumsuz karar çıkacağını en sıradan insanın bile tahmin ettiği gün Almanya’ya giden-götürülen Kılıçdaroğlu apar topar geri döndü, ertesi sabah yine apar topar çıkarıldığı televizyon programında "beraat kararı çıkar ya da ertelenir diye düşünüyordum, böyle bir karar beklemiyordum" diyebildi. İletişim ekibi gazetecilerle kötü bir ilişki kurdu. Son bir nokta. Herkesin kendi yankı odasını taşıdığı bir programla son dönemeçte gençlere ulaşılabileceği düşünüldü. Bundan sonuç beklendi.
CHP Genel Başkanı seçim sonucunda yaptığı konuşmada devam mesajı verdi. 2024’teki yerel seçimler düşünüldüğünde bunu haklı görenler de olabilir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun performansını görmemek haksızlık olur. CHP’nin ilk etapta başta genel merkez kadrolarında önemli bir değişiklik yapacağı düşünülebilir. Ancak bu yetmeyebilir.
Ekrem İmamoğlu’nun liderlik için bir aday olarak daha çok konuşulacağı da bir gerçek. Üzerinde sallanan ‘siyasi yasak’ kılıcına rağmen İmamoğlu önemli bir figür. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde en çok, en yoğun çalışan isim.
Temmuz ayında ya da en geç sonbaharda yapılacak kurultay önemli bir özeleştiri ve hedefler düşünülerek gerçekleştirilmeli.
Türkiye'de hangi gelişmeler beklenebilir?- İmamoğlu davasından Kürt siyasetçilerin yargılandığı Kobani davasına, HDP kapatma davasına iktidarın etki edeceği davalar sonuçlanabilir. -Kabinede İçişleri Bakanlığı’ndan ekonomiye kimi değişiklikler gerçekleşebilir. - Ekonomide mevcut politikaya ‘küçük rötuşlar’ yapılarak yazın gelecek dövize de güvenilerek mevcut politikada ısrar edilebilir. -Milliyetçi-muhafazakar bir anayasa hazırlığı yapılacaktır. -Kanal İstanbul projesi için faaliyet hızlanacaktır. Yani toplumsal kutuplaşmanın artırılacağı bir sürece doğru gidilmesi beklenebilir. |
Financial Times’ta Daron Acemoğlu’nun ‘Trump’a karşı olmak ile Trump seçmenini anlamamanın hatasını vurguladığı’ bir söyleşisini okudum. Türkiye’de Erdoğan’ın bütün demokrasi dışı adımlarını unutmadan, karşılık bulduğu bir adımın altını çizmek istiyorum: Kindar ve dindar nesil dilinden vazgeçerek Teknofest gençliği söylemine geçişi, damadı Selçuk Bayraktar ile bunu inşası. Bunu anlamak için bir çaba gerekiyor.
Bitirirken…
Türkiye’de verilecek bir demokrasi mücadelesi var. Ve memleketin neredeyse yarısı bu mücadelenin bir parçası oldu/olmak istediğini belli etti. Erdoğan’ın balkon konuşmasındaki hiddeti biraz da kullandığı tüm olanaklara rağmen farkı açamaması. Başta sivil toplum, akademi, sanatçılar demokrasi mücadelesinden vazgeçmezse her zaman bir umut var. Kendi mahallelerimize sıkışmadan ya da mahallemizdekilere racon kesmeden birbirimizle yan yana durursak değişim mümkün. Değişimin kaderini başta muhalefet hiçbir partiye bırakmadan elimizde tutmalıyız.
Murat Sabuncu kimdir?Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı. Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı. En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor. Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var. |
Özgür Özel ’30 Haziran’daki davayla’ ilgili şunu söyledi: Bu davayı sonuç odaklı değil süreç odaklı bir dava olarak görüyorum. Partiyi tartıştırmak en büyük kazanımları. Bu yüzden akıllı olup partiyi tartıştırmamak lazım
"Ya bir iftiraya, bir yalana, bir kumpasa bu milleti ikna edecekler ve iktidarlarını sürdürmek için elverişli bir zemin yaratacaklar. Ya da millet 31 Mart’ta verdiği kararın arkasında duracak, iktidar geri adım atacak"
"Erdoğan benimle yarışmak istemediği için hapisteyim, Erdoğan benimle yarışmaktan korktuğu için sorularınızı yüz yüze değil Silivri zindanından yazılı olarak cevaplıyorum. Erdoğan’la yarışmayı tabii ki isterim"
© Tüm hakları saklıdır.