10 Temmuz 2025

Zekânın üç hali; doğal, yapay ve geri

Patronun çıldırdığı ve halkın aklını kaybettiği bir ülkede sizce yaşananların hangisi doğal, hangisi yapay ve hangisi geri bir zekânın becerisi?

Zekâ Arapça bir kelime. Anlamı, parıltı. Türkçesi anlamak eyleminin kökünden üretilen ve günlük dilde pek kullanılmayan anlak.

Zekâ ya da anlak sadece öğrenmekle alakalı bir kelime değil. Beynin öğrendiğinden yararlanma yeteneğine işaret ediyor.  Düşünerek yeni durumlara uyum sağlanabildiği, yeni çözüm yolları aranabildiği ve bulunabildiği zaman zekâdan bahsedilebiliyor.

Yani biz insanın sahip olduğu farklı yetenekleri birbirine uyumlu bir şekilde kullanabilme ve yeni yeteneklere dönüştürebilme becerisine zekâ diyoruz. Bunu yapamadığı durumlarda ortaya çıkanını geri zekâ, bunun insan beyni yerine bilgisayar beyniyle yapıldığı durumlarda ortaya çıkanınıysa yapay zekâ olarak tanımlıyoruz.

Yapay zekânın ileri ya da geri olması tabii ki mümkün.

Çünkü insan aklıyla tanzim edilen bir altyapı üzerine inşa ediliyor ve niyete göre zekânın her halini içinde barındırabiliyor. Üstüne üstlük dünyayı yerinden sarsan şovlarıyla korkunç savaşlardan, politik karmaşalardan, iklim krizinden, yoksulluk sorunundan yani akla gelebilecek tüm acil meselelerden rol çalarak gündemin hep en başına tünemeyi başarıyor.

Hem bütün dünyada hem de bizim, kapılarını hızla dışarıya kapatan ve kabuslardan örülmüş bir kozaya dönüşen şu korkunç dünyamızda.

* * *

Her güne yeni bir felaket haberiyle uyanıyoruz.

Seçilmiş belediye başkanları makamlarından tek tek alınıp ardı ardına hapse atılıyor.

Askerler, derinliklerinde metan gazı birikmiş bir mağaranın içine donanımsız bir şekilde sokulup öldürülüyor.

Neyle suçlandığı belli olmayan bir sanatçı menajeri ısrarla tutuklu yargılanıyor.

Bağımsız Gezi eylemleri organize bir suç kılıfına sokulmaya çalışılıyor.

Hasta mahkumların hayati tehlikeleri sorumsuzca göz ardı ediliyor.

Anayasa Mahkemesi’nin sanıklar lehine verdiği kararlar görmezden geliniyor.

Osman Kavala’nın, Selahattin Demirtaş’ın ya da Can Atalay’ın tahliyesini gündeme getiren yok.

Özgür Özel tutuklanmakla, CHP kapatılmakla tehdit ediliyor.

Hukuken aklanması muhtemel bir karikatür hedef gösterilip mizahçılara karabasan yaşatılıyor.

İktidarın hoşuna gitmeyecek cümle kuran herkes evi basılarak gözaltına alınıyor.

Muhalif gazeteciler birer birer içeri tıkılıyor.

Muhalif televizyon kanallarının ekranı karartılıyor.

Bu kaosun sonunda bir seçim olabilecek mi, bir gün bu ülkede yeniden halk sandığa gidebilecek mi, giderse de o seçim ortamı güvenilir olabilecek mi… kimse emin değil.

İşte bu alev toplarıyla dolu gündemin ortasına aynı anda iki yeni haber düşüyor.

Biri ekibiyle birlikte kameranın karşısına geçen Öcalan’ın gözlerini kısarak kendi yazdığı uzlaşma metnini prompterdan tutuk tutuk okuduğu ve silahları bırakmaktan bahsettiği görüntüsü…

Diğeri de X’in yapay zekâsı Grok’un yeni yazılımıyla birlikte, kendisine sorulan siyasi ve sivil sorulara lafı gediğine koyan, küfürlü ve iktidara muhalif çılgın cevaplar vermesi…

Ve nihayetinde koca ülkenin içinden çıkamadığı tartışmalara bir kez daha hararetle girmesi.

Öcalan bir bebek katili mi, yoksa saygıdeğer bir siyasi önder mi?

Ülke bölünecek mi yoksa demokratikleşecek mi?

AKP, MHP ve DEM koalisyonu Türkiye’yi uçuruma mı sürükleyecek, uçurumun kenarından mı döndürecek?

Ülkeye gerçekten barış mı gelecek yoksa bu sürecin sonunda yeni savaşların eşiğine mi gelinecek?

Bundan sonra Türk mü denilecek Türkiyeli mi denilecek?

Demokratik ve laik hukuk devletinin başına yoksa çok fena şeyler mi gelecek?

Ve bu arada yapay zekânın başı “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekten” ve “Cumhurbaşkanı’na hakaretten” ilk kez bu ülkede mi belaya girecek?

* * *

Patronun çıldırdığı ve halkın aklını kaybettiği bir ülkede sizce tüm bu olan bitenlerden hangisi doğal, hangisi yapay ve hangisi geri bir zekânın becerisi?

Mine Söğüt kimdir?

Gazeteci ve yazar Mine Söğüt, 1968 yılında İstanbul'da doğdu. 1985 yılında Kadıköy Kız Lisesi'nden mezun oldu ve aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı bölümüne girdi. Lisans eğitimini 1989 yılında tamamladı ve aynı bölümde yüksek lisansa devam etti.

Gazeteciliğe 1990 yılında Güneş gazetesinde başladı. Daha sonra Tempo dergisi ve Yeni Yüzyıl gazetesine çalıştı. Haberci adlı televizyon belgeselinin metin yazarlığını yaptı.

Çeşitli dergi ve gazetelerde yazı ve röportajları yayınlandı. 2013- 2021 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazdı.

Yayımlanmış yapıtları

- Adalet Cimcoz, Bir Yaşamöyküsü Denemesi (Biyografi - YKY 2000)
- Beş Sevim Apartmanı (Roman - YKY 2003)
- Sevgili Doğan Kardeş (Araştırma - YKY 3003)
- Kırmızı Zaman (Roman- YKY 2004)
- Aşkın Sonu Cinayettir - Pınar Kür'le Hayat ve Edebiyat (Söyleşi - Everest Yayınları 2006)
- Şahbaz'ın Harikulade Yılı 1979 (Roman - YKY 2007)
- Dolapdere, Kürt Kediler Çingene Kelebekler (Deneme - Heyemola Yayınları 2009)
- Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey (Roman – YKY 2010)
- Deli Kadın Hikayeleri (Hikâye – YKY 2011)
- Darbeli Kalemler (Derleme – Getto 2011)
- Gergedan, Büyük Küfür Kitabı (Hikâye- YKY 2019)
- Alayına İsyan (Deneme - Can Yayınları 2020)
- Başkalarının Tanrısı (Roman – Can Yayınları 2022)

 

Yazarın Diğer Yazıları

Gazeteciliğin gazetecilikle mücadelesi

Habercilik, hedefi şaibeli bir dezenformasyon yasası çıkartıp aynı anda yandaş basına sonsuz dezenformasyon yapma hakkı vermek suretiyle muhalif sesleri ortadan kaldırmaya çalışan bir aklın kurduğu basit ve rezil bir bilmeceye kurban veriliyor

Aşkın sonu cinayettir; peki ya hayatın sonu?

"Mutlu insan yazmaz. Bir itirazın olmalı hayata” diyorsunuz, itirazlarınızı düşünüyorum; “Uyumsuzluğu bir eylem haline getireceksin" demişsiniz, uyumsuzluklarınızı düşünüyorum. “Aşkın sonu cinayettir” diyordunuz ya Asılacak Kadın romanınızda. Peki hayatın sonu?

unutMADIMAKlımda ama peki aklımız nerede?

Aşırı dindar seçmene yaranma çabasından yılmıyor ve demokrasiden yana olan seçmeni aptal yerine koymaya devam ediyorlar. Ülkenin geldiği şu son noktada politikacılar başta olmak üzere herkes unuttuklarını ve hatırladıklarını yeniden gözden geçirmek zorunda

"
"