16 Ağustos 2023

Uydur uydur söyle, inanıyorlar nasıl olsa!

Nesnel gerçekliğin önemini kaybettiği bir dönemde yaşıyoruz

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin kuruluş yıldönümünde yayınladığı mesajda Türkiye’deki hayat pahalılığının sorumluluğunu “küresel krize” bağladı.
Küresel krizlerin ülkemize etkilerinden kaynaklanan hayat pahalılığının son dönemde milletimizi bunalttığının farkındayız. Ülkemizin her meselesini çözdüğümüz gibi inşallah bu sıkıntıyı da hal yoluna yine biz koyacağız” dedi.
Bunda yadırganacak bir durum yok.
Erdoğan’ın bu konularda doğruyu söylemesini kimse beklemiyor zaten.
Gözü Erdoğan’dan başka bir şey görmeyen fanatik taraftarları zaten o ne derse onu doğru kabul ediyor.
Sokak röportajlarında filan pahalılığın sorumlusunun Bay Kemal olduğunu söyleyenler, buna gerçekten inandıkları için öyle konuşuyorlar.
Erdoğan ve siyasi benzerlerinin onca başarısızlıklarına rağmen kitleleri etkileri altında tutabiliyor olmalarının nedeni biraz da bu.
Nesnel gerçekliğin önemini kaybettiği bir dönemde yaşıyoruz.
Kitleleri etkileyecek her türlü iletişim aracını ve yöntemini kullanarak gerçeklik algımız çarpıtılıyor.
Öte yandan bizler de Erdoğan’ın bu konuda doğruyu söylemesini zaten beklemiyoruz.
Gerçekleri canı nasıl istiyorsa öyle eğip bükmeye bizleri de alıştırdı.
Bizim “pragmatik atalarımızın” bize armağan ettiği o ünlü söze göre zaten “kabahat samur kürk olsa kimse sırtına almaz.”
Onun için şöyle demesini de beklemiyordum zaten:
Ben kendimi bir ara iktisatçı zannettim. Dalkavuğum olmaktan başka vasıfları olmayan iktisatçılar hariç bütün iktisatçıların reddettiği bir teoriyi uygulamaya kalkıştım, durum böyle oldu. Kusura bakmayın.”

Marx yaşasaydı

Karl Marx, Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı isimli makalesindeki şu sözünü bilmeyenlerin sayısı çok azdır:
Din, halkın afyonunu oluşturuyor.
Geçen gün Cübbeli Ahmet’in bir konuşmasını dinledim.
Zekât veren zenginlerin, zekât ve fitre verecek imkânı bile olmayan fakirlerden 500 yıl daha sonra cennete gidebileceğini anlatıyordu.
“Düşünün” diyordu, “beş yüz yıl bekleyecek!”
Sonra da cemaatine soruyordu:
Bu dünyada 10 -15 yıl sıkıntı çekmek ne ki? Zenginden 500 yıl önce cennete kavuşma imkânı varken? Zenginlerin fakirlere gıpta etmesi lazım!
O videoyu izlerken Marx’a “rahmet okudum”!
Acaba Diyanet İşleri Başkanı bu işlere ne diyor?

Askerlik tarihinde bir ilk: Hela savunması!

AKP Türkiye’sinde bu da oldu: Jandarma, artık hela nöbeti de tutuyor!
Jandarma ekipleri, Akbelen’de ağaç kesimini protesto etmek için toplanan çevrecilerin kullanmasını engellemek amacıyla seyyar tuvaletlerin önünde barikat kurmuş.
Amaç açık: Orada ağaçları savunan çevrecilere eziyet etmek.
Çevreciler bunun çaresini nasıl buldular, okuduğum haberlerde bununla ilgili bir ayrıntı yoktu.
Kim bilir belki de jandarma ekiplerinin bundan sonra kaya diplerinde de tedbir alması gerekecek.
Acaba yetişkin hastalar için kullanılan türden sıhhi petlerin o civardaki marketlerde satışına da bir sınırlama mı getirilse?
Oradaki birliğe kumanda eden kimdir, biliyor olsam da adını yazmam ama şunu merak ettim:
Hela cephesinde gösterdiği bu savunma başarısı siciline nasıl yansır acaba?
Boktan elde ettiği bu zafer, bundan sonraki terfiinde etkili olur mu?

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Taslak bir varmış, bir yokmuş!

Kamuoyunu aylarca meşgul eden partilerden hiçbiri, hazır Numan Bey oraya kadar gelmişken “Buyurun biz özgürlükçü bir Anayasa taslağını zaten hazırlamıştık” demiyor. Üstelik şu anda TBMM’de bulunan altı partinin üzerinde fikir birliği ettiği, uzlaştığı bir metin bu. Altılı Masa'yı oluşturan bu partiler, seçimi kazanamayınca zor zahmet hazırladıkları taslaktan vaz mı geçtiler?

Kamu kaynaklarıyla vakıfçılık bitecek mi?

TÜGVA, Okçular Vakfı, Türken Vakfı, Ensar Vakfı gibi birçok vakıf var ki bunların gelirleri büyük ölçüde kamu kaynaklarından oluşuyor. Bu vakıfların hiçbiri Erdoğan ailesinin gelirleriyle kurulmadı, faaliyetlerini de böyle sürdürmüyor. Büyük ölçüde kamu ile iş yapan iş adamlarının yardımlarından besleniyor, kamuya ait binaları, kaynakları kullanıyorlar

İnsani bir karar verebilecek mi?

Tıp bilimine göre kocama hâli bulunan kronik hastalıklara sahip insanlar 400 gündür Erdoğan'ın insafa gelmesini bekliyor. "Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama" nedeniyle cezaevinde yatmaları hayati sakıncalar yaratan insanlar, yetersiz tıbbi destek nedeniyle hayatlarını kaybederlerse, kusura bakmasın ama bunun sorumlusu bizzat devleti yönetenler olur