12 Mayıs 2025

Terör bitecek ama demokrasi beklemeyin

PKK’nın silah bırakmasının, Erdoğan ve ortağı tarafından bir zafer olarak sunulacağına ve bunun karşılığının oy olarak bekleneceğine kuşku yok. Ancak bundan yola çıkılarak Türkiye’nin de demokratikleşeceğini beklemiyorum

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, PKK’nın kongresini topladığını ve “tarihî bir karar aldığını” açıklamasının ardından yaptığı ilk konuşmada, “her an müjdeleri alabilirsiniz, alacaksınız” dedi.

Cumhurbaşkanı şunu da söyledi:

Terörsüz Türkiye hedefine giden yolda sağlam adımlarla ilerliyoruz. İstihbarat ve diğer güvenlik birimlerimiz görevlerini titizlikle yerine getiriyor. Biz de devlet ciddiyetine yakışır bir biçimde en ufak boşluk bırakmadan, çalışmaları anbean takip ediyoruz. Terörsüz Türkiye menziline varacağımıza inanıyoruz.”

PKK’nın silah bırakması elbette tarihi bir dönüm noktası.

Abdulah Öcalan’ın “aşırı milliyetçi savruluş” olarak tanımladığı “ayrı ulus devlet – federasyon – idari özerklik” taleplerinin Kürt sorununun çözümü için cevap olamayacağını söylemesi ve PKK’yı “anlam yoksunluğuna düşmek ve kendini aşırı tekrar etmek” ile eleştirmesinin ardından zaten başka türlü bir gelişme beklenemezdi.

PKK şu ya da bu şekilde silah bıraktığını açıklayacaktır.

Bahçeli’nin tanımıyla “kurucu önder” bunları kamuoyuna açık bir şekilde söylerken, örgütün eski şarkıyı söylemesi zaten mümkün olamazdı.

Bunda direnmek, o örgütün parçalanması ve Öcalan’a karşı çıkanların marjinalleşmesi sonucunu yaratırdı.

Erdoğan’ın sözlerinden de anlıyoruz ki “devlet” de “Terörsüz Türkiye” için bazı şeyler yapacak ancak politik nedenlerle bunları yaparken “siz onu yapın, biz de bunu yapalım” gibi bir pazarlık içinde olunduğunu göstermek istemiyor.

Geçtiğimiz hafta sonunda Erdoğan, partisinin 49 milletvekili ile bir kahvaltı yaptı.

Kahvaltıda bakanlar da bulunuyordu ve Erdoğan’ın şöyle konuştuğunu öğrendik:

Silah bırakmakla süreç sonlanmıyor. Bu konuyu dikkatli götürmenizi, vatandaşa iyi anlatmanızı istiyorum. Yeri gelecek Meclis’te atacağız bu adımları!”

Milletvekillerine verilen bu talimat, önümüzdeki günlerde TBMM’ye bu konuda bazı kanun tekliflerinin geleceğinin bir işareti.

Bu kanunlar ile nasıl bir düzenleme yapılacak şimdilik bilmiyoruz.

Büyük olasılıkla silah bırakan PKK militanlarının geleceği ile ilgili sorunlara yönelik düzenlemeler olacaktır.

PKK’nın silah bırakmasının, Erdoğan ve ortağı tarafından bir zafer olarak sunulacağına ve bunun karşılığının oy olarak bekleneceğine kuşku yok.

Bu son derece normal bir beklenti.

PKK’nın silah bırakarak şiddetten vazgeçmesi tek başına bile bir başarı demek ve bunu gerçekleştiren politikacının bunu oya çevirmek istemesi normal. Demokrasilerde işler böyle yürür.

Ancak bundan yola çıkılarak Türkiye’nin de demokratikleşeceğini beklemiyorum.

Erdoğan, gerçek demokratik şartlar altında bir daha seçim kazanamayacağını biliyor.

Bir kez daha seçilebilmesi, bazılarımızın demokratik haklarının askıya alınması ile mümkün.

Erdoğan elindeki tüm olanakları, polisi, yargıyı sonuna kadar kullanacak.

Öyle görünüyor ki PKK şiddeti son erecek ama demokrasi hep olduğu gibi bir başka bahara!

Amerika’da hâkim varmış!

Rümeysa Öztürk, otokrat olmaya heves eden bir Başkan tarafından yönetilen ABD’de, yargıçlar hâlâ Anayasa ve kanunlara bağlı olmakta kararlı oldukları için serbest bırakılmış oldu. Burada otokratın emri neyse, yargıcın tutumu da o
Rümeysa Öztürk

Amerika’da doktora yapan Rümeysa Öztürk, Filistin’de işlenen insanlık suçlarına karşı çıktığı için sınır dışı edilmek üzere gözaltına alınmıştı.

Altı hafta bolunca gözaltında tutulan Öztürk, önceki gün avukatlarının girişimiyle mahkeme tarafından serbest bırakılarak, doktora yaptığı Boston kentine geri döndü.

Havaalanında düzenlediği basın toplantısında şunu söyledi:

“Benim Amerikan yargı sistemine inancım var.”

Rümeysa Öztürk, otokrat olmaya heves eden bir Başkan tarafından yönetilen ABD’de, yargıçlar hâlâ Anayasa ve kanunlara bağlı olmakta kararlı oldukları için serbest bırakılmış oldu.

Öztürk, ABD’de doktora yaptığı için bu nedenle çok şanslı. Tavsiyem bunun tadını çıkarsın, memlekete geri dönmeyi aklından geçiriyorsa da iki kere daha düşünsün.

Çünkü burada artık yargı sistemine de yargıçlara da inancımız kalmadı, güvenmeyi aklımızdan dahi geçiremiyoruz.

Burada otokratın emri neyse, yargıcın tutumu da o.

Normal olarak zaten hâkim karşısına hiç çıkmamış olması gereken yaşıtları en üst sınırdan ceza alsalar bile kanunlarımıza göre hapiste yatmayacaklarken günlerdir tutuklu olarak cezaevindeler.

Onları oraya tıkmak isteyen savcı da savcının bu isteğini “hayhay, emrin olur” diye karşılayan hâkim de Anayasa’ya değil, Saray’a bağlı.

Doktora yapmanın ne anlama geldiğini Rümeysa Öztürk de bu işleri yapan herkes gibi biliyordur.

Rümeysa Hanım, “doktoram bitince gideyim Türkiye’de öğretim üyesi olayım” diye hayaller kuruyor mu acaba?

Aman diyeyim, gelmeyi aklından geçiriyorsa iki kere daha düşünsün.

Burada da tıpkı ABD’de olduğu gibi yöneticiler akademisyenleri pek sevmiyorlar.

Oradan farkı burada KHK ile üniversiteden atıp, başka işlerde çalışmalarını da engelleyebilmeleri.

Türkiye’de yargı sistemine olan inancımızı kaybetmiş olmamızın bir nedeni de bu Rümeysa Hanım kardeşim.

Orada yargıçlar var, mesleğine geri dönebiliyorsun.

Burada da yargıçlar var ama yargıç olduğunu, Anayasa ve kanunlardan başka hiçbir şeye bağlı olmadığını içine sindirebilmiş olanları çok az.

Oradaki gibi muktedirin emriyle tutuklanırsan, burada bir daha ne zaman dışarı çıkabilirsin sadece Allah ve otokrat bilir.

Milletvekili bile seçilsen boş!

Burada Anayasa’da açıkça “Anayasa Mahkemesi’nin kararı herkesi bağlar” yazarken, “bizi bağlamaz” diyerek Anayasa Mahkemesi üyelerini hapse attırmak için suç duyurusunda bulunanları bile var.

Gerisini artık sen düşün!

Aman iyi düşün Rümeysa Hanım kardeşim, buralar bildiğin gibi değil!

 

 

 

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı.

Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu.

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grubu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ve futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Adalet Bakanı’nın yüzü kızarır mı?

Hakkında bunca süreye rağmen iddianame hazırlanmayan eski İBB Medya A.Ş. Genel Müdürü Dr. İpek Elif Atayman, küçücük bir cezaevi aracında, ani bir nakil kararıyla götürüldüğü Afyonkarahisar Kapalı Cezaevi’ne ranza verilmediği için beş gün süreyle yerde yatmış. Adalet Bakanı bu nakil kararının hangi gerekçeyle alındığını yüzü kızarmadan açıklayabilecek mi?

Bahçeli’nin “kurucu anayasası” kuş mu, deve mi?

MHP Genel Başkanı, bayram mesajında “kurucu anayasadan” söz ediyor. Bahçeli’nin dilinin altında bir başka bakla var gibi geldi bana

Yaşı ilerleyen yönetici sorunu

İçişleri Bakanlığı’nın yeni düzenlemesine göre, daha güvenli bir sürüş ortamı yaratmak amacıyla 65 yaş üstündeki vatandaşlar her iki yılda bir, 80 yaşını geçenler ise her yıl doktor kontrolünden geçecekler. Öğrenmiş oluyoruz ki Türkiye’de otomobil kullanmak, devlet yönetmekten çok daha ciddiye alınması gereken bir şeymiş

"
"