09 Temmuz 2021

Saklambaç oynamayı bırakın beyler

Susup, saklanarak unutturmaya çalışıyorlar: 1) Peker'den maaş alan politikacı kim? 2) Olmayan MASAK raporu, nasıl varmış gibi yapıldı ve SBK'ya 150 milyon dolarlık satış olanağı sağlandı?

Türkiye gibi gündemin son derece hızla değiştiği ülkelerde, kamu yöneticilerinin işleri son derece kolaydır.

Hoşlarına gitmeyen sorulara yanıt vermeyip, bir – iki gün sabrederlerse bilirler ki "daha önemli" bir konu açılacak ve kendileri ile ilgili olanlar unutulacak.

Onun için bizde kamu yöneticilerinin araziye uyma ve tam siper alma yetenekleri fazlasıyla gelişmiştir.

Bu durumu değiştirecek güç basındır ama o da Türkiye'de büyük ölçüde iktidarın kontrolünde.

Onun için gazeteci olarak görevlerimden biri de yöneticilerin unutturmaya çalıştıklarını, unutturmamaya çalışmak diye düşünürüm.

Bizim meslekte buna fikri takip deniliyor.

Son birkaç ay içinde en çok konuşulan konulardan biri Sedat Peker'in, maaşa bağladığı politikacı konusuydu.

Bunu bizzat İçişleri Bakanı açıkladı.

Sedat Peker de el arttırdı: Paraları bavulla otomobillerine koydum!

Kimdi bu adam? Bilmiyoruz.

TBMM Başkanı, Bakan'a sordu, maiyet yazarlarının yazdığına göre ikilinin buluşması "sıcak bir ortamda cereyan etti" ama isim hâlâ ortada yok.

Bakan, savcıya gitti, birlikte oturup çay içtiler, ama ortada hâlâ bir isim yok, soruşturma yok. Ne oldu?

Mafya reisinin maaşa bağladığı, bavulla para verdiği politikacı kimdir?

Yoksa Erdoğan'ın, Soylu'yu silmesinin nedeni, bu politikacıyı öne sürmesine kızmış olması mı?

Politikacıyı koruyan asıl aktör AKP Genel Başkanı mı? Soylu bu nedenle mi konuşamıyor? Savcı bu nedenle mi kulağının üstüne yatıyor?

Öte yandan Sezgin Baran Korkmaz'ın mal varlığına tedbir konması ile bu tedbirin kaldırılması sırasında yaşanan gıllıgışlı işler de açıklığa kavuşmadı. Aktörler hâlâ susuyor.

Sezgin Baran Korkmaz, bu sayede 150 milyon dolara varan bir satış yaptı ve bu parayı ABD yetkililerine ödeyip, paçayı kurtarma planları yapıyor.

Bu soruları daha önce sormuştum, yine soruyorum, yanıt alana kadar da sormaya devam edeceğim.

* İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, kaçmasından bir gün önce Sezgin Baran Korkmaz ile makam odasında neden görüştü?

* Bu görüşmede iki polis şefi neden vardı?

* Adalet Bakanı Yardımcısı yapılarak taltif edilen savcı, neden olmayan bir MASAK raporunu varmış gibi göstererek mal varlıklarının üzerindeki tedbiri kaldırılmasını sağladı?

* Savcı'nın Adalet Bakanı Yardımcısı yapılmasında, bu "operasyonunun" bir rolü oldu mu?

* Olmayan MASAK raporunu varmış gibi kabul ederek, mal varlıkları üzerindeki tedbir kararını kaldıran hakim bunu hangi müşevvikin etkisiyle yaptı?

* Hakim ve savcı üzerinde siyasi nüfuz kullanan birisi mi vardı?

Şu anda bildiğimiz şu: İçişleri Bakanı, iki polis şefi, bir savcı, bir hakimin dahil olduğu bir grup (başkaları da var mıydı acaba?) bir karar verdi ve bu karar, Sezgin Baran Korkmaz'a 150 milyon ABD Doları tutarında satış olanağı yarattı.

Kestane kebap, acele cevap!

* * *

Onun uçakları var, özel mi özel

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun iktidara gelince devlet yöneticilerinin kullandığı özel uçakları satacağını söylemesi Cumhurbaşkanı'nı çok kızdırdı.

Erdoğan şöyle konuştu:

"Neymiş gelince uçakları satacakmış. Bir defa devlet yönetmenin ne anlama geldiğinden haberin yok. Uçakları sattığın zaman devleti yönetmiş mi oluyorsun? Dünyayı dolaşacaksın, neyle, tarifeli uçaklarla mı?"

Böylece "Türkiye'nin Cumhurbaşkanı elinin altında 13 uçak ve 3 helikopterden oluşan bir hava filosu bulundurmayı neden ister" sorusunun yanıtını da almış bulunuyoruz.

Özel uçaklar gerekiyor çünkü Cumhurbaşkanı böylece tarifeli uçaklarda perişan olmadan istediği ülkeyi ziyaret edebiliyor.

Bir sorun mu var, atlıyor uçağına vınnnn!

Demek ki "dünyanın en sevilen ülkesi" olmamızı biraz da buna borçluyuz.

Çünkü Cumhurbaşkanı tarifeli uçakları beklemesine gerek kalmadan gidip, hangi devlet ile Türkiye arasında sorun varsa çözebiliyor.

Ancak bugün dünyadaki durumumuza bakınca bu filo pek de işe yaramış gibi durmuyor.

Avrupa'daki en önemli destekçimiz sayılan İtalya'yı bile küstürmeyi başardık.

ABD Başkanı ile hiçbir sorunu çözemediğimiz gibi adam NATO zirvesinde lütfen görüştü, soykırım meselesini bile konuşturmadı.

Rusya desen, Putin o sabah hangi ruh durumuyla kalkarsa, ilişkimiz ona göre şekilleniyor.

Yani Cumhurbaşkanı oralara giderken tarifeli uçak da kullansa olurmuş, koca filoyu hangarda tutmanın alemi yokmuş.

Düşünüyorum da mesela Turgut Özal, yurtdışında Erdoğan'a göre daha popüler bir isimdi.

Bir küçük iş jeti kullanırdı, gerektiğinde de THY'nin uçaklarını kiralardı.

Süleyman Demirel de ne zaman gitse coşkuyla karşılandığı Türki devletlere kiralık uçakla giderdi.

Cumhurbaşkanı öyle anlaşılıyor ki böyle havalı görünmekle, memleketi iyi ve doğru yönetmek, iyi diplomasi yapmak arasındaki ilişkiyi yanlış kurmuş.

İkisi geniş gövdeli 13 uçak ve 3 helikopterden oluşan bir filo, yazlık – kışlık saraylar, 100 araçtan oluşan konvoylarla şehir içinde tur atmalar filan belki havalı oluyor ama ülkenin iyi yönetilmesi ile bunlar arasında bir ilişki olmadığı da mesela Almanya'ya baktığımızda açıkça görülüyor.

* * *

Hiçbir şey olmadıysa da bir şeyler oluyor

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya verdiği destekten yandaş medyanın izleyici ve okuyucuları haberdar olamadı.

Belli ki bu yayın kuruluşlarına yerleştirilmiş siyasi komiserler, birilerinden aldıkları işaret ile Bahçeli'ye de sansür uyguladılar.

Ve daha ilginci Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ısrarla Süleyman Soylu hakkında konuşmuyor.

Soylu'nun, bakanlığını ilgilendiren iki toplantı için Saray'a çağrılmaması ile ilgili yorum ve tahminler arttığında Erdoğan ne yapacak acaba, diye beklemiştim.

Hiçbir şey yapmadı, bu konular sanki hiç konuşulmuyormuş gibi davrandı.

Bu da açıkça gösteriyor ki Süleyman Soylu, bugündür yarındır görevinden affedilecek.

Bu kez bir istifa gösterisi beklemiyorum çünkü o hareketi, Erdoğan ile arasındaki bütün köprüleri atması sonucunu da doğurur ki bunu yapamaz.

Çünkü Erdoğan'ın korumasına çok ihtiyacı olacak.

Şimdi merak ettiğim husus Devlet Bahçeli'nin bunu nasıl karşılayacağı.

Erdoğan da bunu merak ediyor olmalı ki bir adım atmak yerine meseleyi zamana yaymaya çalışıyor.

İçişleri Bakanlığı gibi önemli bir makamın, böyle sürüncemede bırakılması ve bakanın gidici olduğunun alenen konuşuluyor olması, Türkiye açısından bir iç güvenlik sorunu oluşturur mu?

Bana oluşturmaz gibi geliyor.

Böylesine yıpranmış, mafya reisleriyle ağız dalaşı yapan ve ağır suçlamalara yanıt veremeyen bir bakan var ortada.

Bu bir sorun yaratmıyorsa, bakanın gidici olduğunun bilinmesi hiç sorun yaratmaz.

Yazarın Diğer Yazıları

AKP-MHP koalisyonu bozulur mu?

Nasıl ki Erdoğan’a tek adamlık yolunu açtığı ilk gün Bahçeli'nin ne yapmak istediğini kimse anlamadıysa, bugün de kafasının içinde nelerin döndüğünü kavrayabilmek mümkün değil... Her ikisi de iktidar olmaktan kolayca vazgeçemeyeceği için bu koalisyonun o arabesk şarkıyla bitmeyeceğini söyleyebilirim

Adalet Bakanı, Hukuk’ta okuduğunu unutmuş

Adalet Bakanı kanunların geriye doğru yürümeyeceğini de fakültenin daha 1. sınıfında öğrenmiş olmalıydı

Yenisi yapılana kadar eskisini uygulasak?

Cumhurbaşkanı madem özgürlüklerin kullanımı konusunda hassas, kendi talimatıyla hapiste tutulan bu insanları salıverse, daha inandırıcı olurdu