08 Mayıs 2023

Erdoğan’ın "arkadaşlarına" bakın!

Ahlaki dönüşümün sonuçları sadece özel olarak ilan edilen aflar ile sınırlı değil

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 3 kişiyi işkence ederek öldürmek suçundan müebbet hapse mahkûm Hizbullah'ın "askeri kanat sorumlusu" Mehmet Emin Alpsoy'u "yaşlandı" diye affetti.

Erdoğan, "yaşlı" diye affettiği Alpsoy'dan sadece iki yaş küçük.

Bu durumda iki sene sonra kendisini de yaşlı mı sayacağız?

O halde neden seçilmek için bu kadar çaba gösteriyor da emekli olup torunlarıyla oynama hayali kurmuyor acaba?

Hizbullahçıların işkenceyle ve bazen de işkenceyle yetinmeyerek diri diri gömerek öldürdükleri kişilerin hepsi kendilerini "Müslüman" olarak tanımlayan kişilerdi.

Öldürülmelerinin nedeni Hizbullah'ın sapık fikirlerine karşı olmalarıydı.

Öldürülmemiş olsalardı bugün büyük olasılıkla AKP seçmeni de olacaklardı ama "Müslüman kardeşlik" de bir yere kadar tabii.

Belli ki Hizbullah'ın parti kılığındaki versiyonu, Erdoğan ile ittifak yapmak için pazarlık şartlarından biri olarak bunu öne sürmüş ve Erdoğan da bunu kabul etmiş.

Erdoğan geçmişte Müslüman ideolojik kökeni nedeniyle "şahıslara karşı işlenen suçları affetme yetkisinin şahıslara ait olduğunu" söylüyordu.

Böyle önemli bir ahlaki çekincesi vardı ama ortaya çıkıyor ki iktidarda geçirdiği sürede yaşadığı dönüşüm, bunu da kapsıyor.

Hatırlarsınız, daha önce de iktidar ortaklarını tatmin edebilmek, onları yanında tutabilmek için örgütlü suç çetesi yöneticisi oldukları için mahkûm edilmiş tipleri bile affetmişti.

Ahlaki dönüşümün sonuçları sadece özel olarak ilan edilen aflar ile sınırlı değil.

Mesela Sinan Ateş cinayetinin örtbas edilmesi de böyle bir durumdan kaynaklanıyor.

Meydanlarda "Kıblem Kabe'dir" diye nutuk atıyor, seccadeye basıldı diye kıyamet koparıyor ama Türkiye'nin başkentinde, güpegündüz herkesin gözü önünde işlenen cinayetin faillerinin yakalanıp, yargılanmaması için bütün iktidar gücünü kullanıyor.

Savcılar görevden alınıyor, görevini yapmak isteyen polislere parmak sallanıyor.

Bunca yıllık iktidarının ardından çok ilginç bir konuma ulaştı: İpten kazıktan kurtulmuş, işkence ve cinayetten hüküm giymiş, mafya suçlarına bulaşmış, eli kanlı tipleri kurtarmayı kendisine iş edinmiş partilerle kuşatılmış durumda.

Yeniden seçilebilmek için buna bile razı!

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan (Fotoğraf: AA)

* * *

"Vücuda kurşun yerleştirme" tehdidi

Seçime bir hafta kala MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "CHP ve ittifak ortaklarını 14 Mayıs'ta acıklı bir son beklemektedir. Bu hainler alsalar alsalar ağırlaştırılmış müebbet ceza alırlar ya da vücutlarına mermi alırlar" dedi.

"Vücuda mermi almak" yeni bir kavram olmalı.

Takviye olarak vitamin ya da çeşitli enzimler almaya benzemeyen bir durum bu.

Çünkü bu gıda takviyelerini kendi irade ve isteğimizle alıyoruz, parasını ödüyoruz, mesela bir bardak suyun içine atıp içiyoruz.

Oysa "vücuda mermi almak" böyle iradi bir durum sayılmamalı.

Belki ateşli silah kullanarak hayatına son verenler için kullanılabilir ama Bahçeli'nin müktesebatına bakınca bunu kastetmediğini de anlayabiliyoruz.

Bu durumda bu kurşunların başka birisi tarafından vücudunuza yerleştirilmesi gerekiyor.

Bahçeli, "CHP ve ittifak ortakları" diye tanımladığı "hainlere" verilecek cezayı ikiye ayırmış.

Birincisi "ağırlaştırılmış müebbet hapis" ki bu cezayı verebilecek olan yargı.

Bunun için iktidara gelmesi gerekiyor, yani seçimi kazanmalı.

Seçimi kazanamazsa bu cezayı veremeyeceği için ikinci cezayı öneriyor: Vücutlarına kurşun yerleştirmek!

Savcı Beyler uyanın, bu açık seçik bir öldürme tehdidi.

Bunun bir "öldürme tehdidi" olmaması, adamlarının Bahçeli'yi ciddiye almamalarından kaynaklanabilir ki bunu söyleyemeyiz.

Acayip aritmetik hesaplarını bile ciddiye aldıklarına göre bunu daha çok ciddiye alırlar.

Ortada açık bir suç var: Öldürmekle tehdit!

Bahçeli ve adamlarının geçmişlerine bakınca bunu rahatlıkla yerine getirecek tıynette olduklarını da söyleyebiliriz.

Kutuplaştırma siyasetinin Türkiye'yi getirdiği nokta burası: Halkın yarısına yakınının oyunu alacağı bilinen bir ittifakın üyeleri açıkça tehdit edilebiliyor ve bunu memleketin savcılarının gözünün önünde pervasızca yapabiliyor.

Recep Tayyip Erdoğan'ı bundan önceki ortaklarının yaptıklarına karşı çok uyarmıştım, bir kulağından girdi öbüründen çıktı.

Sonunda "rabbim ve milletim beni affetsin" noktasına geldi ama o arada yaşananların vebali boynuna.

Şimdi tekrar uyarıyorum: Yeni ortağının sabıkasını hatırlasın, adam açıkça söylüyor, niyeti kötü.

* * *

Yeşildağ Ailesi'ni tanıyalım

Ali Yeşildağ isimli bir şahsın açıklamaları gündemin baş köşesine oturdu.

Fetullahçı bir siteden yayılan bu videolara erişim engellendi ancak seçimden sonra bunların soruşturulmasını önleyebilmeleri mümkün olmaz.

Böylece seçimi kaybetme korkusunun neden bu kadar büyük olduğunu da daha iyi anlıyoruz.

Ali Yeşildağ'ın açıklamalarına, ailesi de sert bir tepki gösterdi.

Göstermeselerdi şaşırırdım çünkü ailenin iki bireyi var ki Erdoğan için hapiste yatmayı bile göze aldılar, bunun ödülünü de bugün büyük iş adamı olarak almış bulunuyorlar.

Hüseyin Besli ve Ömer Özbay'ın yazdığı, "Recep Tayyip Erdoğan: Bir liderin doğuşu" isimli kitap, Yeşildağ ailesi ile Erdoğan arasındaki ilişkiye de ışık tutuyor.

Bundan sonrasını bu kitaptan aktaracağım. Hasan Yeşildağ'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi üyesi kardeşi Zeki Yeşildağ, ağabeyinin "Erdoğan'a hapishanede suikast yapılacak" istihbaratı üzerine kararını veriyor: "Ağabey, sen de onunla hapse gireceksin."

Bunun üzerine Hasan Yeşildağ, bir tanıdığına 370 bin liralık karşılıksız bir çek kesiyor ki yargılanıp hapse mahkûm edilsin. Nitekim öyle de oluyor. Yeşildağ, kendisini yargılayan hâkime yalvarıyor ve 4 ay hapse mahkûm edilmeyi başarıyor.

Sonra da Erdoğan ile Yeşildağ, hapishaneler içinden hapishane seçiyorlar: Erdek, Karamürsel, Çorlu, Akyazı derken, Pınarhisar Cezaevi'ne karar veriyorlar. Yeşildağ, önce cezaevini gezmeye gidiyor. Yapılacak işlerin listesini çıkarıyor, kendilerine "tahsis edilecek" koğuşu geziyor.

Koğuş temizletiliyor, duvarlarına kâğıt, zeminine halı kaplanıyor. Elektrik ve sıhhi tesisatı yenileniyor, sıcak su için şofben takılıyor.

Koğuşun bahçeye ve koridora açılan kapılarını boyatıp yalnızca içeriden açılabilen ilave sürgüler yaptırıyor.

Çatıya manyetik bariyerler, bahçeye elektronik sensörler yerleştiriyor.

Parasını Erhan Şenol'un ödediği derin donduruculu büyük boy bir buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makinesi, toplantı ve çalışma masaları, deri koltuklar, oturma grupları ve büyük ekran bir televizyonla, kalacakları koğuşu ve cezaevi kütüphanesini, bir yaşam ve çalışma alanına dönüştürüyorlar. Bu arada mahkûm ve gardiyanlar da unutulmuyor. Herkese pantolon, gömlek, ayakkabı ve eşofman takımı alınıyor.

Erdoğan, hapishaneye Ahmet Ergün ve Hayati Yazıcı ile geliyor. Hapishanenin güvenliğinden sorumlu yüzbaşı, üsteğmen, savcı kendisini karşılıyor.

Sonra koğuşa geçiliyor ve Erdoğan etrafa göz atıp "Güzel olmuş" diyor.

Hasan Yeşildağ anlatıyor:

"Reis'i beklerken, hapishanede bulunan mahkûm ve gardiyanlarla toplantı yapıp, herkesi sıkı sıkı uyarmıştım: Tayyip Bey'in yanında sigara içilmeyecek! Bacak bacak üstüne atılmayacak! Laubali hareketlerden kaçınılacak! Herkes saygılı olacak!" Hapishanede yattığı sürece Erdoğan'ın televizyondaki Fenerbahçe maçlarını hiç kaçırmamış olması da bir başka ayrıntı.

Erdoğan, Yeşildağ ailesine manevi olarak çok borçlu, onlar da Erdoğan'a maddi açıdan şükran duymaları gereken bir pozisyonda.

Ali Yeşildağ'ın bu videolarla ortalığa çıkması elbette bu güzel ilişkiyi bozmaz ama ağızlarının tadını kaçırır, bu kesin.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Teokratik rejimin doğal sonucu

Hamas liderini, Tahran’da kaldığı evde öldürebilen İsrail’in benzeri bir saldırıyı İran’ın üst düzey askeri – sivil yetkilileri için yapabileceğini tahmin etmek zor olmamalıydı. Böyle bir saldırının gerçekleşmesini mümkün kılan zaafın nedeni, İran’ın teokratik rejiminden başka bir şey değildir. İran’ın düştüğü durum bize de ders olmalı

Adalet Bakanı’nın yüzü kızarır mı?

Hakkında bunca süreye rağmen iddianame hazırlanmayan eski İBB Medya A.Ş. Genel Müdürü Dr. İpek Elif Atayman, küçücük bir cezaevi aracında, ani bir nakil kararıyla götürüldüğü Afyonkarahisar Kapalı Cezaevi’ne ranza verilmediği için beş gün süreyle yerde yatmış. Adalet Bakanı bu nakil kararının hangi gerekçeyle alındığını yüzü kızarmadan açıklayabilecek mi?

Bahçeli’nin “kurucu anayasası” kuş mu, deve mi?

MHP Genel Başkanı, bayram mesajında “kurucu anayasadan” söz ediyor. Bahçeli’nin dilinin altında bir başka bakla var gibi geldi bana

"
"