Yani Başsavcı iddianameyi okumuş, eldeki delillere de bakıp böyle bir ceza istenmesini uygun bulmuş ki mahkemeye göndermiş.
Gerçekten çok ilginç!
Şimdi mahkemenin hâkimi okuyacak ve kuşkunuz olmasın ki iddianameyi kabul edecek ve artık hangi tarihte olacak ise yargılama başlayacak.
Hâkimin iddianameyi kabul edeceğinden hiç kuşku duymuyor olmamın nedeni, emrin yukarıdan gelmiş olması.
Çünkü hatırlarsınız Ayşe Barım’ın tutukluluk kararını kaldıran hâkimin başına gelmedik iş kalmamıştı.
İddianameyi okuyan hâkim, bu işi yaparken aklının bir köşesinde o hâkimin başına gelenleri hatırlamıyor olabilir mi?
Belli ki Saray karar vermiş, Adliyemiz de bu emri yerine getiriyor: Ayşe Barım süründürülecek!
Bugüne kadar savcılık tarafından havuz medyasına sızdırılan, avukatların açıklamalarından öğrendiğimiz şu ki Ayşe Barım hakkında böyle bir iddianame ile yargılama yapılmasına yetecek delil yok.
“Olsa olsa böyle olmuştur” varsayımıyla yazılmış, savcının hayalini kurduğu şeyin gerçekmiş gibi sunulduğu durumlar söz konusu.
172 sayfalık iddianamenin ilk 63 sayfasında, Gezi eylemleri anlatılıyor.
Ayşe Barım’ı suçlamaya hazırlık olsun diye Gezi davasından, hapiste tutulan film yapımcısı Çiğdem Mater ve insan hakları savunucusu Osman Kavala’dan söz ediliyor.
Gezi Parkı’na alışveriş merkezi yapılması planını protesto eden 18 oyuncunun görüntüleri ve sosyal medya paylaşımları “delil” olmuş.
Ayşe Barım, o tarihte herkesin yaptığı gibi Gezi Parkı’na da gitmiş, fotoğraf çektirmiş.
Böyle fotoğraflardan on binlerce bulunabilir. Dikkat edin sizi de böyle bir fotoğrafınız sosyal medyada yayınlandı diye hapse atmaya kalkabilirler.
Gezi Parkı’nda yapılan basın açıklamasına katılan oyuncuların görüntüleri de delil sayılmış.
Vay canına! Basın açıklaması yaparak hükümeti devirmeye teşebbüs!
O tarihlerde Türkiye’de de tanınmış bir oyuncu olan Mehmet Ali Alabora ile telefon konuşması da delil.
Ancak bu konuşmanın içeriği daha önce yayınlanmıştı, oradan aslında anlaşılan tek şey var:
Telefon konuşmasının çözümünü okuduğunuzda anlaşılıyor ki yönetmenlerin ve oyuncuların imzalaması düşünülen bir bildiri var ve Ayşe Barım buna karşı.
Savcının iddiasının aksine, konuşma kaydından Barım’ın “eylemlerin daha aktif bir şekilde gerçekleştiği zaman yayınlanması gerektiğini” söylediğine ya da düşündüğüne işaret eden bir bölüm yok.
Aslına bakarsanız konuşmadan anlaşılıyor ki Barım “bana bulaşmayan bin yaşasın düsturuna inanan müdebbir bir Türk!”
Hem kendisinden bu tür bir bildiriye oyucularını yönlendirmesini isteyenleri kırmamaya gayret etmiş hem de oyuncularının imza atmamalarını sağlayarak, onları rejimin şerrinden koruyabileceğini düşünmüş.
Öte yandan bu kayıtların, bir yargılama sırasında “zehirli ağacın meyvesi” denilerek delil olamayacağı da karar altına alınmıştı.
Barım’ın “hükümeti devirmeye yardım” ile suçlanmasına neden olan şeylerden biri de orman yangınları sırasında “Help Turkey” etiketiyle paylaşımlarda bulunmuş olması.
O günlerde bunu yapmayan, ormanların yanmasını eli böğründe seyreden vicdan sahibi bir tek kişi var mıydı, merak ettim.
Türkiye’nin yarısını bu nedenle hapse atmak mümkün aslında. Savcılar ve Emniyet uyuyor mu?
İddianamede Barım’ın Çiğdem Mater ve Osman Kavala’yla telefon görüşmesi yaptığı belirtiliyor.
İçeriğini savcı bey tahmin etmiş. Madem konuştular, hükümeti devirmeye kesin kararlılar diye her halde.
Antik Roma’dan beri hukuk düzeninin tartışılmayacak bir ilkesi var: Audiatur et altera pars! Karşı tarafı da dinleyelim!
Savcı öyle diyor, sanık da tersini söyleyecek.
Kimin dediğine inanacağız?
Ceza yargılamasında suçun, şüpheye yer bırakmayacak delillerle ispatlanması gerekir.
Roma’dan beri ceza yargılamasına hâkim olan ilkelerden biri bu: In dubio pro reo! Şüpheden sanık yararlanır!
Merak ettim, hukuk fakültelerinde gerçekten hukuk öğretimi hâlâ yapılabiliyor mu?
* * *
Cumhurbaşkanı’nın boş zaman uğraşı mı?
Bakan Kurum, gündeminde Kanal İstanbul olmadığını söylüyor ama şubat ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Kanal İstanbul ile ilgili bir sunum yapılıyor. Cumhurbaşkanı’nın hiç mi işi yok, yapılmayacak bir kanal için yapılan sunumu dinliyor? |
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a Kanal İstanbul ile ilgili yapılan sunum
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, gündemlerinde Kanal İstanbul olmadığını söyledi.
“Kanal İstanbul ile ilgili bir konu şu anda gündemimizde yok. Olmadığını da daha önce söylemiştik” dedi.
Oysa geçen gün Nefes gazetesinin bir haberi ortaya çıkardı ki geçtiğimiz şubat ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Kanal İstanbul ile ilgili bir sunum yapılmış.
27 Şubat 2025 günü Başakşehir-Nakkaştepe Otoyolu şantiyesini ziyaret eden Erdoğan’a Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu tarafından Kanal İstanbul ile ilgili bir sunum yapılmış.
Aynı toplantıda Murat Kurum’un da bulunduğu haberde yer alan bilgiler arasında.
Sunuma göre 5 yılda yapılacak Kanal, 15 milyar dolara mal olacakmış.
Haberde bu sunumda çekilmiş bir fotoğraf da yer alıyordu ve izlediğim kadarıyla bugüne kadar yalanlanmadı.
Ben de merak ettim.
Murat Kurum katıldığı bir toplantıda konuşulanları dinlemiyor mu?
Cumhurbaşkanı’nın hiç mi başka işi yok ki yapılmayacak bir kanal için yapılan sunumu dinlemeye vaktini ayırabiliyor?
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?
Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu
Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürüttü.
12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı.
Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu.
1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.
Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.
1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.
2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grubu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.
2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.
Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı.
"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ve futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.
|