17 Mart 2024

Ülkelerin vicdanları

Gelişmelere bakarsak, uluslararası toplum; eğitimde vicdanın varlığını ve vazgeçilmezliğini açıkça destekleyen bir dünya görüşünün, içinde bulunduğumuz çağdaki yaygın bencilliği alt edebileceğini düşünüyor olmalı

İnsanlığın gerek dini metinler, gerekse seküler ahlak açısından üstünde anlaştığı ender yazısız sözleşmelerin başında, davranışının sorumluluğunu üstlenmek gelir.

Suçlu, korkmuş, kaygılı, üzgün kızgın, kırgın ya da sadece huzursuz ve pişmanlık duyan bireyden çok güçlü bir özür beklenir.

Pişmanlık, vicdan azabı ve suçluluk duygusu, içimizdeki hayvan tarafından yönetilmediğimizi gösteren çok değerli kanıtlardır.

Toplum da bu duygulara hürmet ederek, kişinin öz saygısını ve gücünü tümüyle kaybedecek kadar diz çökmesine izin vermez.

Karşılıklı empati insan olduğumuzu kanıtlar.

Empati, diğer insanların bakış açısını paylaşarak, onlara şefkat duyarak duygusal bağ kurmamızı sağlar. 

Bu yetenek, diğer insanların deneyimlerine benzeri görülmemiş bir erişimle birleşerek, sosyal bağlılığı ve erdemi yükseltir. Sonunda ahlaki zirveye ulaşarak toplumsal adalet duygusunu inşa eder. 

Bu hafta ehliyetsiz araç kullanırken bir insanın ölümüne ve diğerlerinin yaralanmasına yol açan, utandırıcı bir soğukkanlılıkla ABD'ye kaçırılan gencin ve annesinin bu duyguları tanımadığı anlaşıldı.

Daha da iç burkan yanı, oğluna bu denli düşkün "mükemmel annenin," bir başka oğul can çekişirken, adli süreci kontrol etmek için, ölmek üzere olanın telefonuna el koyabilme cüretidir.

Kendisinden daha az şanslı olan insanlara karşı şefkat ve endişe hissetmenin tanımıdır empati... Dar anlamıyla merhamet, geniş anlamıyla vicdandır.

Vicdan, psikolojide "büyük beş" olarak adlandırılan dışadönüklük, nezaket, yaratıcılık, duygu dönüşümüne ek olarak, kişiliğin beş temel özelliğinden biridir.

Davranış bilimciler, empati yoksunluğunun ulusal bir kimlikten mi kaynaklandığını, vicdanın cinsiyet, gelir düzeyi, etnik kökene göre değişip değişmediğini küresel düzeyde araştırdılar.

Gerçek dünyada, çoğu insan bu özelliklerin ortalamasını taşır.

Bradley Üniversitesi'nin 2007'de yayımlanan, dünya çapında 56 farklı ülkeden 17 binden fazla insanı kapsayan, kültürler arası kişilik farklılıklarına ilişkin araştırma; ortalama özellik düzeylerinin kültürler arasında farklılık göstermesine rağmen, beş ana kişilik yapısının evrensel olduğunu gösteriyor.

Ancak, aynı kişilik testini farklı uluslardan binlerce insana uyguladıklarında empati anlayışının kültürler arasında hayli farklılaştığını gördüler.

2016 yılında Michigan Üniversitesi'nin yürüttüğü çalışma ile dünya çapında ilk kez en kapsamlı ve tanımlayıcı empati anlayışı, (toplumların başkalarına olan şefkati ve başka bir kişinin bakış açısını hayal etme eğilimleri) ölçüldü. 

Araştırma; 63 ülkeden, yüz bini aşkın yetişkinin verilere göre ülkeleri, empatilerine göre sıraladı.

Ekvador dünyanın en empatik ülkesi olurken, onu Suudi Arabistan ve Peru takip etti. Birçok Afrika ülkesi "vicdan" özelliğinde yüksek puan aldı.

En düşük empati Litvanya, Venezuela, Estonya, Polonya ve Bulgaristan'da görüldü. En az empati sahibi 10 ülkeden yedisi Doğu Avrupa'da...

Elbette bu tür sonuçların nasıl yorumlanacağı konusunda da zorluklar ve tartışmalar var; örneğin kişilik anketlerinin tüm farklı kültürlerdeki katılımcılar için tamamen aynı şeyi ifade edecek şekilde tercüme edilmesi ve her kültürdeki örneklerin birebir aynı olmasını sağlamak oldukça zor.

Yine de önyargılardaki kültürel farklılıklar ve kendini sunma içgüdüleri; öğelerin ilgili kültürü ne ölçüde temsil ettiği gibi sorunlara rağmen ortalama bir fikir vermesi açısından araştırmalar önemlidir. 

2005 yılında Antonio Terracciano ve meslektaşları, altı kıtadaki 49 kültürden, 4 bin katılımcıdan, kendi kültürlerindeki ortalama kişilik profilini tanımlamalarını istediler. 

Katılımcıların kendi ülkelerine dair fikirleri; ülkelerinin gerçek kişilik profiliyle örtüşmüyordu. 

Araştırmada dikkat çeken bulgu; toplumların kendilerini tanımlama biçimiyle, hissettikleri empati arasındaki farktı. Toplumlar genel olarak kendilerini olduklarından daha vicdanlı olarak tanımlıyorlar.

2013 yılında, 26 ülke ve 3 binden fazla katılımcıyı kapsayan bir araştırma da benzer sonuca ulaştı. 

Son yıllarda ABD ve Avrupa'da öğrenci seçimlerinde başarının yanı sıra vicdan ölçümlerinin kullanılmasına dair güçlü bir eğilim başladı.

Üniversitede zorluklarla baş etmeye ve kişinin davranışının sorumluluğunu almaya odaklanan bir yönlendirmenin, gelecek kuşaklarda başa çıkma, dayanıklılık ve empatiyi geliştirdiğini gösteren çalışmalar bu yaklaşımı destekliyor.

Gelişmelere bakarsak, uluslararası toplum; eğitimde vicdanın varlığını ve vazgeçilmezliğini açıkça destekleyen bir dünya görüşünün, içinde bulunduğumuz çağdaki yaygın bencilliği alt edebileceğini düşünüyor olmalı…

Mehmet Önal Kimdir?

Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı.

Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı.

Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Lazer savaşları geliyor

Geçen hafta füzeler Orta Doğu'da uçuşurken, İngiltere, kendi Dragon Fire adlı lazer silahının da gelişmekte olduğunu açıkladı

Sessiz lüks

Forbes Dergisi; "Sessiz lüksün prestijli ürününü yalnızca eğitimli bir göze sahip olanlar tanıyabilir," yorumunu yapıyor: "Para konuşur, zenginlik fısıldar!"

Beynimiz büyüse de, evrimimiz teknolojiye teslim edilmekte

Fütüristler, 2050 yılına kadar beyinlerimizin daha çok bilgisayara benzeyebileceğini söylüyorlar. Düşüncelerimizi düşünerek aktarmamızı sağlayan "iletişimi" kelimelerle değil, elektrik sinyalleriyle anlaşılır kılmak mümkün olacak. Hatta belki tercih edilen iletişim yöntemi olacak