07 Ocak 2024

Diğer Orta Doğu

Önümüzdeki on yıl, Körfez ülkelerin geleceklerini güvenceye aldıkları dönem olacak

Orta Doğu, ulusal hafızamızda yüzyıl önceki tarih ve bugünkü bataklık algısı ile sınırlı görünüyor.

Oysa sürekli gündemimizde.

Çeşitli önyargılardan ötürü bölgedeki değişim ve gelişmeler henüz radarımıza girmedi.

Önümüzdeki haftalarda, bu yazı dizisi ile kaçırdığımızı düşündüğüm gelişmeleri elimden geldiğince özetlemeye çalışacağım.

Orta Doğu, coğrafya kadar kültürel paradigmaları de kapsayan ve bir yandan çok benzeyen ama öbür yandan oldukça farklı karakteristiklere sahip geniş bölgeyi anlatır. Ülkelerin kaderleri birbirine bağlı olsa da aynı değildir.

Bölge birçok güvenlik sorunu, siyasi gerilim, aktif savaş, ekonomik felç ve demografik sıkıntılar ile sürekli gündemde; ancak tek ortak bir hikâyeye sahip değil.

Yıl başlarken en önemli hikâyesi yeniden alevlenen ve dünyanın her köşesini etkileyen, en çetrefilli sorunlardan, tarihin kesintisiz en eski din savaşı olan Filistin-İsrail çatışmasıdır. Çünkü burası bütün tek tanrılı dinlerin doğum yeridir.

Türkiye, İran ve İsrail şahsına münhasır aktörler; Körfez ülkeleri petrol ve doğal gaz bazlı ekonomilerini küresel başarı hikâyelerine çevirmiş modeller; Doğu Akdeniz bölgesi hararetli ama cazibeli kültür merkezleri; kalan ülkeler ise süregelen güvenlik ve göç sorunları ile anılan, karmaşık bir bölgeden söz ediyoruz.

Temel eğilimlerdeki zorluklara rağmen bölgede büyük bir değişim söz konusu. Ve bu değişimin ana merkezi Körfez ülkeleri tarafından yönetiliyor.

Yine de bu ülkeler için, modern tarihlerinde hep güvenebildikleri petrol ve gaz ekonomisi, uzun vadede sürdürülebilir değil.

Yüzyılın ortasına doğru petrol ve gazın küresel ekonomi için öneminin azaldığı (ama bitmediği) bir dünyaya gidiyoruz.

Bölge ülkeleri de bunu farkında.

Suudi Enerji Bakanı Prens Abdulaziz'in deyimi ile "taş devri dünyada taş tükendiği için" bitmedi, bu petrol çağı için de geçerli olacak. Şimdi de ekonomik modellerini yenilemek için hırslı bir reform sürecine girdiler.

Önümüzdeki on yıl, Körfez ülkelerin geleceklerini güvenceye aldıkları dönem olacak

Gelecek, modern refaha hızla yol alan yeni bir Orta Doğu'nun mümkün olduğunu kanıtlamak üzere... 2024 sürecin milat taşlarından biri olacak.

Bu süreçte en önemli konulardan ilki: "Bir arada çalışabilecek ve ortak ekonomik inisiyatifler ile bölgesel stratejiler izleyebilecekler mi?" sorusu…

Ne de olsa Katar'a uygulanan abluka, çok uzak bir geçmiş değil. Bölge tarihi bize dengelerin çok hızlı dönüşebileceğini gösteriyor.

Örneğin Süveyş Kanalından, Dubai'nin küresel havacılık koridoru olmasına kadar küresel ulaşımda çok önemli bir rol alıyorlar. Eylül ayında BAE, Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail, Amerika, AB ve Hindistan ile bir ekonomik koridor yaratmak adına memorandum imzalamışlardı. Ancak, Gazze'deki savaş ve İsrail'e olan tepki, bu koridoru yakın zamanda mümkün kılmayabilir.

Real politik bölgede canlı

Arap Baharı hâlâ hafızalarda taze iken, bölgedeki sıcak savaş ve aralıksız güvenlik sıkıntıları sürerken; bu devletler bölgedeki istikrasızlıkların ekonomik gelişimlerinin önüne geçmesine izin vermemekte kararlılar.

Gazze konusunda İsrail'e karşı tutumlarının daha da sert olmamasının ana sebebi bu.

Dünyadaki diplomatik ve jeopolitik gerilimlerde tarafsız bir politika izliyorlar. Herkes ile dostane ilişkileri olmalarının, ekonomik gelecekleri için kritik önemde olduğunu çok erken fark ettiler.

Batı dünyasının "değerlerinin" kendilerine empoze edilemeyeceğini ve kendi şartlarına göre ülkelerini inşa edeceklerini beyan ediyorlar. Belki bunun en iyi göstergesi COP28'de BAE'nin yapmış olduğu önderlik: Bir yandan küresel iklim politikaları ile doğru yönde adım atılmasına liderlik ederken, diğer yandan da kendi çıkarlarını da koruyan enerji sektörü için realist ve pragmatik davrandılar.

Bu elbette bölgede sürekli konuşulan insan hakları ve sürdürebilirlik yaklaşımlarının eleştiriye açık olmadığı anlamına gelmiyor.

Körfez ülkelerinin, halkları ile olan "sosyal sözleşmeleri", devletin yüksek hayat kalitesi ve ekonomik refah sağlaması karşılığında, siyasi düzenin sorgulanmaması üzerine kurulu.

Görüldüğü kadarıyla halkları da bu aranjmandan memnunlar.

Asıl soru, petrol ve gaz gelirleri yeteri kadar yüksek olmadığında bu dinamiklerin nasıl gelişeceği…

Körfezin zengin ülkeleri, uzun süredir devam eden bir atakla, toplum modellerini güncelleyerek, uluslararası itibarlarını değiştirmeye başladılar.

Dünya çapında yeniliğin, uzun vadeli kamu yönetiminin ve vatandaşlarına yüksek kaliteli hayat vaat etmekte odak noktası haline gelmekteler.

Mehmet Önal Kimdir?

Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı.

Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı.

Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Lüks inançlar

Henderson, belki çok insanın düşündüğü ama fikrini söyleyemediği bir konuda Pandora’nın kutusunu açtı

Lazer savaşları geliyor

Geçen hafta füzeler Orta Doğu'da uçuşurken, İngiltere, kendi Dragon Fire adlı lazer silahının da gelişmekte olduğunu açıkladı

Sessiz lüks

Forbes Dergisi; "Sessiz lüksün prestijli ürününü yalnızca eğitimli bir göze sahip olanlar tanıyabilir," yorumunu yapıyor: "Para konuşur, zenginlik fısıldar!"