25 Nisan 2025
Ülkemizdeki toplam nüfusun yüzde 70'i deprem bölgelerinde yaşıyor. 1999 Gölcük depreminde büyük bir yıkımı yaşadık; 20 bine yakın kayıp verdik, 50 bine yakın kişi yaralı kurtuldu. Aradan geçen zamanda deprem gerçeğini unuttuk, unutmayı tercih ettik.
Deprem gerçeği Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında kendisini tekrar hatırlattı. Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremleri büyük bir yıkıma, 50 bine yakın, büyük bir can kaybına yol açtı. 2023 sonrasında deprem gerçeğinin yeniden unutulmasına izin vermememiz gerekiyor. Onun için Kahramanmaraş depremlerinin vurduğu bölgeyi yeniden inşa ederken, şehirlerimizi büyük depremlere dayanıklı hale getirmek durumundayız.
6 Şubat depremlerinin ilk gününden itibaren hasar tespit çalışmalarını yakından takip edip, elde ettiğim bilgi ve veriler ışığında depremin toplam ekonomik maliyetini hesapladım ve 16 Mart 2023’te, Bahçeşehir Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) Araştırma Raporu olarak yayınladım. Raporda ulaştığım toplam ekonomik maliyet rakamı 104.8 milyar dolar iken bir gün sonra yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Dairesi (CSBD) raporunun ulaştığı rakam 103.5 milyar dolar idi.
Depremin ülkeye toplam maliyetiyle ilgili tahmini rakamlar oldukça birbirine yakın. Buradan çıkaracağımız ilk sonuç, maliyet gerçekten çok büyük. Depremin yıkıcı etkisinin doğrudan bina stoku ve alt yapı stokuna verdiği hasarın yanı sıra üretimde de bir kayba yol açtı. 104.8 milyar dolarlık toplam maliyetin 19.3 milyar doları ulusal gelir kaybı olarak gerçekleşiyor. Geriye kalan 85.5 milyar dolarlık kısım ise yıkım sonucunda karşılaştığımız üst ve alt yapı sermaye stoku ve enkaz altında kalan eşya ve taşıt kaybından oluşuyor.
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği (ÇŞİD) Bakanlığı'nın mart ayında paylaştığı verilere göre, bölgede 1 milyon 700 bin bina ve 5 milyon bağımsız birim incelendi. Yıkık, acil yıkılacak, çok hasarlı ya da ağır hasarlı, orta hasarlı bina sayılarına baktığımızda, toplam 300 bine yakın bina aslında bu kategoriye giriyor ve yaklaşık 685 bin yeni konutun yapılmasından bahsediyoruz. Çok büyük rakamlar... Yani bir binanın güvenli yapılması bir yıldan daha uzun sürebilir, biz ise 302 bin binanın yapılmasından bahsediyoruz. Önümüzdeki yol uzun ama bunların mutlaka doğru bölgelerde ve doğru teknolojilerle üretilmesi gerekiyor ki, o bölge tekrar bu yıkımları yaşamasın.
Yapmış olduğum çalışmaya göre toplam ekonomik maliyetin ağırlıklı olarak yeniden inşaat maliyetinden oluşan 82.3 milyar dolarlık kısmını devletin üstlenmesi bekleniyor. Nitekim, Eylül 2023’te yayınlanan orta vadeli programda, depremle ilişkili olarak 2023-2026 yılları arasında yapılacak harcamaların 2.77 trilyon liraya ulaşması öngörülmektedir. Yıllık harcamaları, o yıl için programda öngörülen dolar kuruna böldüğümüz zaman dört yılda yapılacak harcamaların 81.6 milyar dolara ulaşacağının öngörüldüğü ortaya çıkıyor. Seçim sonrası uygulanan ortodoks enflasyonla mücadele programının da etkisiyle artması beklenen yabancı sermaye girişleri, bu büyük maliyetin bu yıl ve önümüzdeki üç yıl boyunca ek borçlanmayla karşılanmasını mümkün kılabilir.
Kahramanmaraş depreminin ekonomik maliyetini tartıştıktan sonra Türkiye’de özellikle gayrimenkul ağırlık birikim sürecini vurgulamak isterim. 2021’de dünyada servetin yüzde 46’sı gayrimenkulde tutulurken, Türkiye’de bu oran yüzde 74. Acaba neden? Çünkü Türkiye’de servetin kaynağı gayrimenkul. Çünkü Türkiye’de insanlar yeni teknolojiler geliştirip dünya pazarında rekabet edebilen lider şirketler yarattıkları için daha zengin olmuyor. Tarımsal alanları kentsel alanlara dönüştürdüğümüz için ve oralardan doğrudan imar geçtiği için oralara çok katlı binalar yapıyoruz. Yeni imar planı geçmiş beldelerde dört kat inşaat izni veren belediye başkanlarını bir daha seçmiyoruz, 10 kata kadar inşaat izni verene hemen oy veriyoruz. Onlara ‘devam edin yolunuza’ diyoruz. Ama bu yanlış; kendi mezarlarımızı kendimiz hazırlıyoruz, bunu görmemiz gerekiyor.
2002 yılında Türkiye topraklarının yüzde 30,6’sı tarıma elverişliyken, 2021’de bu oran yüzde 25,4'e düşmüştür. Bu da tarıma elverişli toprak yüzölçümünde 4,1 milyon hektar bir azalma anlamına gelmektedir. 1983-2002 arasındaki 19 yıla baktığımızda ise bu dönemde tarım yapmaya elverişli topraklarda yüzde 0,4’lük bir artış olduğunu görüyoruz. Yıllık yapı ruhsatı istatistiklerine baktığımızda, tarım dışına çıkarılan alanların nereye gittiğini bize açıkça gösteriyor. 1991-2003 arasında ortalama yılda verilen yapı ruhsatlarının yüzölçümü 70-80 milyon metrekare iken bu rakam önce 2005-2010 arasında 100 milyon metrekarenin üzerine çıktı ve 2012 sonrasında her yıl artarak 2017 de 290 milyon metrekareye kadar çıktı. 2018’le birlikte büyük bir düşüş gerçekleşse de Türkiye’de hali hazırda her yıl 150 milyon metrekare civarında yapı ruhsatı veriliyor. Bu iki veri setini bir araya koyduğumuzda tarımsal üretim dışına çıkan alanların önemli bir kısmının gayrimenkule dönüştüğünü görüyoruz. Bu yukarıda vurguladığım, Türkiye’de servetin kaynağının ağırlıklı olarak gayrimenkul kaynaklı olması saptamasını da destekliyor.
Beklenen İstanbul depremi konusuna gelirsek, Kahramanmaraş deprem bölgesinin nüfus yoğunluğu (kilometrekareye düşen kişi sayısı) 140 kişi iken İstanbul'un nüfus yoğunluğu 3.060. 2021 yılında ortalama bina yüksekliği deprem bölgesinde 4 kat iken, İstanbul’da 6,9 kattır. Buradan çıkan tek bir sonuç vardır: İstanbul'da insanlar yüksek binalarda ve çok daha sıkışık olarak yapısallaşan mahallelerde yaşıyor. Bu yüzden depremin İstanbul’daki yıkıcı etkisinin çok daha büyük olması beklenir.
2021 yılında deprem bölgesiyle (11 il), İstanbul’u, ülke ekonomisindeki payları açısından karşılaştırdığımızda, milli gelir (yüzde 9,8’e karşı yüzde 30,2), sanayi üretimi (yüzde 11,6’ya karşı yüzde 21,9), ihracat (yüzde 8,5’e karşı yüzde 46,1), vergi gelirleri (yüzde 5,1’e karşı yüzde 45,6), banka mevduatları (yüzde 5,6’ya karşı yüzde 47,6) ve kredileri (yüzde 5,6’ya karşı yüzde 41,5) içinde İstanbul’un payının çok daha yüksek olduğunu görüyoruz. Marmara’da olacak bir depremden etkilenmesi beklenen illeri de bu karşılaştırmaya dahil ettiğimiz zaman Marmara depreminin üretim, gelir, ihracat, vergi gelirleri gibi ekonomik büyüklükler üzerindeki etkisinin Kahramanmaraş depremine göre çok daha büyük olacağı sonucuna ulaşırız. Elbette, Türkiye ekonomisinin ana merkezi olan bir bölgede deprem nedeniyle oluşacak üretim kaybının ileri ve geri bağlantılar nedeniyle diğer bölgelerdeki üretimi de olumsuz etkilemesi kaçınılmaz. Bu ikincil etkiler de dikkate alındığı zaman olası Marmara depreminin ekonomik maliyeti çok daha yüksek olacaktır.
Olası Marmara depreminde oluşacak alt ve üst yapı hasarı konusunda tahminler yürütmek ise çok daha zor. İlk olarak depremde farklı derecelerde hasar görecek yapı stokuyla ilgili elimizde detaylı bir çalışma sonucunda hazırlanmış resmi veri bulunmamaktadır. Yine de ÇŞİD Bakanı Sayın Mehmet Özhaseki’nin basına verdiği demeçlerde, (“İstanbul’daki 6 milyon konutun 1,5 milyonu riskli, bunların 600 bini çok riskli, acil yıkılacak.”) ya da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin üzerinde çalıştığı yapı risk raporunun ilk aşamasındaki, (“207 bin bina hasar görecek, 90 bin üzerinde bina çok riskli, acil yıkılması gerekiyor.”) verileri kullanarak yapılan çalışma sonuçlarını burada kısaca özetlemek mümkün. Elbette, yer kısıtı nedeniyle burada çalışmayı bütün detaylarıyla anlatmak mümkün değil. Ancak yaklaşık tahmini rakamları paylaşmak mümkün.
Bu tür maliyet hesaplama çalışmalarında kullanılan varsayımlar önemli. Kısaca özetleyelim. Bütün konutların 100 metrekare olduğunu ve bir konutun yeniden inşa maliyetinin 85 bin dolar, orta hasarlı bir binanın güçlendirilmesinin bunun beşte biri, az hasarlı bir konutun güçlendirilmesinin maliyetinin de onun beşte biri olduğunu varsayıyoruz. Ayrıca, deprem bölgesinde olduğu gibi, riskli işyeri bağımsız birim sayısının riskli konut sayısının beşte biri olduğunu varsayıyoruz. Bu varsayımlar sonucunda Marmara depreminde sadece İstanbul’da ortaya çıkabilecek konut, işyeri ve altyapı toplam hasarının 190 milyar doları bulabileceğini hesaplıyoruz.
Ek olarak, üç aylık üretim kaybı, turizm gelir kaybı, acil kurtarma ve enkaz kaldırma maliyetlerini eklediğimizde sadece İstanbul’da yaşanacak ekonomik maliyetin 240 milyar doları bulması mümkün gözüküyor. Buna bir de Marmara depreminden etkilenecek bölgedeki diğer şehirlerdeki olası hasarları da eklediğimizde 300 milyar doları bulabilecek bir ekonomik maliyetten bahsediyoruz. Kahramanmaraş depremlerinin sonucunda oluşan yıkımın maliyetinin üç katı olan bu rakam ulusal gelirin yüzde 30’una karşılık geliyor.
Olası Marmara depreminin Türkiye ekonomisinin büyümesine büyük bir darbe vuracağı açık. Kahramanmaraş depreminden farklı olarak, Türkiye’nin ulusal gelirinin yüzde 30’unu bulan bir maliyeti karşılaması mümkün değil. Onun için merkezi ve yerel otoritenin bir an önce birlikte çalışmaya başlaması gerekiyor. Önümüzde beş yıllık dönemde yukarıda hesapladığımız toplam maliyetin çok çok altında bir rakama mal olacak depreme hazırlık hamlesiyle riskli yapıların yıkılıp yeniden yapılması mümkün; hem de bir vatandaşımızın burnu dahi kanamadan.
* Bu yazı Aralık 2023'te yazılmış, T24 Yıllık'ın 2024 sayısında yayımlanmıştır.
Kamil Yılmaz kimdir? Prof. Dr. Kamil Yılmaz Koç Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi ve Bilim Akademisi üyesidir. Lisans derecesini Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden, yüksek lisans ve doktora derecelerini Maryland Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden aldı. Dünya Bankası Araştırma Bölümü’nde ekonomist olarak çalıştıktan sonra 1994’te Türkiye’ye döndü ve Koç Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Pennsylvania Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde ziyaretçi öğretim üyesi olarak bulundu. Makroekonomi, finansal ekonometri, uluslararası ticaret ve Türkiye ekonomisi üzerine önde gelen uluslararası dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, kitap bölümleri ve iki kitabı bulunmaktadır. Bilimsel çalışmalarıyla Türkiye Bilimler Akademisi Sosyal Bilimler Teşvik Ödülü, TÜBİTAK Yurtdışı Araştırma Bursu ve TÜBİTAK Ulusal Lider Araştırmacılar Programı proje desteğine layık görüldü. Çok sayıda atıf alan üç makalesi Journal of Econometrics, Journal of Applied Econometrics, ve International Journal of Forecasting dergilerinin yayın kurulları tarafından en iyi makale ödüllerine layık görüldü. Koç Üniversitesi’nde, TÜSİAD ile ortaklaşa kurulan Ekonomik Araştırma Forumu Direktörü ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Direktör Yardımcısı olarak görev yaptı. Dünya Bankası, IMF, Endonezya Merkez Bankası, Tayland Merkez Bankası, Malezya SEACEN Merkezi ve Glasgow Üniversitesi Adam Smith İşletme Okulu’nda profesyonel ekonomistlere ders verdi. TSKB, İş Girişim Sermayesi ve İş Yatırım Ortaklığı’nda bağımsız yönetim kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Ekonomik ve finansal konularda özel sektör şirketlerine danışmanlık yapmaktadır. |
Şu anda ülkenin bir numaralı gündem maddesi cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden parlamenter demokrasiye dönüş olması gerekirken, daha seçimin üzerinden bir hafta geçmeden siyasi çevrelerde ve medyada muhalefetin 2028’teki cumhurbaşkanı adayının kim olacağı tartışılmaya başlanmıştır. CHP bu gündemi tamamen reddetmeli
"2003 yılından başlayarak tüketici sepeti ve 57 alt bileşeni için 26 istatistiki bölge düzeyinde tüketici fiyat endeksleri yayınlayan TÜİK, neden bu endeksleri Nisan 2022’den sonra yayınlamıyor?"
© Tüm hakları saklıdır.