09 Nisan 2024

31 Mart yerel seçimleri, CHP ve parlamenter demokrasiye geri dönüş

Şu anda ülkenin bir numaralı gündem maddesi cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden parlamenter demokrasiye dönüş olması gerekirken, daha seçimin üzerinden bir hafta geçmeden siyasi çevrelerde ve medyada muhalefetin 2028’teki cumhurbaşkanı adayının kim olacağı tartışılmaya başlanmıştır. CHP bu gündemi tamamen reddetmeli

CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve partililer

31 Mart seçim sonuçları, bu seçimden zaferle çıkan ana muhalefet partisi CHP'ye tarihsel bir misyon yüklemiştir. CHP, bir an önce parlamenter demokrasiye geri dönüşü sağlayacak anayasa değişikliği sürecini başlatmalı ve bu sürece liderlik etmelidir.

Son altı yıllık deneyim, tek insan yönetiminden başka bir anlama gelmeyen, demokratik denge ve denetleme mekanizmalarının tamamen devre dışı bırakıldığı cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bu ülkeye bu topluma bu ekonomiye hiçbir faydasının olmayacağını göstermiştir.  

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde Türkiye ekonomisindeki sorunların katlanarak artması kaçınılmazdır. Bu sistem altında enflasyonun tek haneli seviyelere düşürülmesi hayaldir. Önümüzdeki iki yıl boyunca özellikle sabit gelirlilerinin özverileriyle enflasyonu yüzde 20-30 bandına düşürmek mümkün olabilir.  Ancak, 2026 sonundan itibaren tekrar seçim sathı mahalline girecek bir Türkiye’de 2021 sonrasında uygulanan popülist politikaların yol açtığı yüksek enflasyonun altında ezilen dar ve sabit gelirlilerin yaşadığı sıkıntılar tamamen unutulacaktır.

Mayıs 2023 seçimi öncesinde izlediği popülist politikalara rağmen Kemal Kılıçdaroğlu gibi sandıkta başarı şansı düşük bir rakibe karşı bile ancak ikinci turda seçilebilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir sonraki seçime katılması durumunda karşısına çıkacak Ekrem İmamoğlu, Özgür Özel ve Mansur Yavaş gibi adaylara karşı çok daha zorlanması kaçınılmazdır.  

Böyle bir rekabet karşısında seçimi kazanacak yüzde 50 oya ulaşmak için AKP’nin oluşturacağı ittifak üyelerine her türlü taviz vermesi beklenir.  Düşük faiz politikasına geri dönüp kredi genişlemesiyle ekonomide suni bir canlılık yaratmak isteyeceklerdir.  Ek olarak toplumun farklı kesimlerinden gelebilecek ve bütçeye yeni yükler getirecek EYT benzeri taleplerin de maliyetine bakılmaksızın karşılanması mümkündür.  Bu genişlemeci, popülist ekonomi politikaları da kaçınılmaz olarak bütçe açıklarının ve borç yükünün katlanarak artmasına yol açacaktır.  Bu kısır döngü altında 1990’lı yıllarda ortalama yüzde 60 seviyelerini bulan yüksek enflasyon dönemini tekrar yaşamak kaçınılmazdır.   

Özetlemek gerekirse 2000’li yıllarda yine AKP yönetiminde gerçekleştirilen ekonomik istikrar, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde yerini, en üst düzeyde keyfi kararlarla yön verilen oynaklığın ve enflasyonun yüksek olduğu istikrarsız ucube bir ekonomik düzene bırakmıştır. 

Şu anda ülkenin bir numaralı gündem maddesi cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden parlamenter demokrasiye dönüş olması gerekirken, daha seçimin üzerinden bir hafta geçmeden siyasi çevrelerde ve medyada muhalefetin 2028’teki cumhurbaşkanı adayının kim olacağı tartışılmaya başlanmıştır. Bu tartışmalarda parti içinde Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ve Özgür Özel arasında bir rekabet ve gerilim ortamı yaratılmak istenmektedir. CHP bu gündemi tamamen reddetmeli ve seçimden önce parlamenter sisteme geri dönüşü ülkenin bir numaralı gündem maddesi haline getirmelidir.  

Seçimden seçime oy vermenin çok ötesinde, toplumun kendisini yönetenleri etkin bir şekilde denetleyebildiği denge ve denetleme mekanizmalarına sahip çoğulcu parlamenter demokratik sisteme bu ülkenin acil olarak ihtiyacı vardır.  Denge ve denetleme mekanizmalarının etkin bir biçimde devrede olduğu parlamenter rejim altında yüzde 50 barajı ortadan kalkacağı için uygulanacak popülist politikaların da daha kontrollü olacağı aşikardır.

CHP kendisine yüklenen misyonu yerine getirebildiği ölçüde hem kendisi dönüşecek hem de Türkiye’yi dönüştürecektir.  CHP’nin yeni liderleri beka derdine düşüp parti içinde birbirleriyle yarış içine girdikleri ölçüde bu misyondan uzaklaşacaklar, AKP’nin yarattığı bu ucube sistemin aktörlerinden birisi olarak yaşadığımız büyük siyasi, toplumsal ve ekonomik sorunlar silsilesinin sorumluları arasında yerlerini alacaklardır. 

Anayasa değişikliğiyle parlamenter demokrasiye geri dönüş için diğer partilerin ve özellikle de AKP’nin desteği aranmalıdır.  Ancak bu konuda inisiyatif kesinlikle AKP’ye bırakılmamalıdır.  AKP’nin bu süreçte tek hedefi Anayasa’ya göre artık bir daha seçilemeyecek olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tekrar seçilmesini sağlamanın ötesine geçemez.

31 Mart 2024 seçimlerinden büyük bir hezimetle çıkmış olan AKP’nin lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisine mutlak iktidarı getiren Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kendi partisi ve iktidarı için de kötü bir alternatif olduğunu geç de olsa anlamıştır.  Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak için izlemiş olduğu popülist politikaların ve marjinal kesim ve partilere vermiş olduğu tavizlerin partisinin 31 Mart 2024 yerel seçimlerini kaybetmesinin en önemli nedeni olduğunu kendisi de görmektedir.   Geçmişte reddettiği popülist EYT uygulamasını raftan indirip uygulamak zorunda kalmıştır.  Ancak, bu kararın maliyeti büyük olmuştur. Orta yaşlı ve büyük bir bölümü çalışan 2 milyondan fazla yeni emeklinin faydalandığı EYT bütçeye milli gelirin yüzde 1.5’i civarında ek bir yük getirmiştir.

Bunlara düşük faiz ortamında kuru kontrol altında tutabilmek için icat edilen kur korumalı mevduat düzenlemesinin ve elbette Kahramanmaraş depremleri sonrası yeniden inşaat sürecinin maliyetleri de eklendiğinde bütçe ciddi bir baskı altına girmiştir.  İşte, bu ek yük nedeniyle hükümet 31 Mart 2024 yerel seçimlerine giderken açlık sınırının da altında 10 bin lira gibi bir maaşla geçinmek zorunda kalan yaşlı emeklilerin haklı zam taleplerini yerine getirememiş ve bunun karşılığını da yerel seçimde büyük bir hezimet yaşayarak görmüştür.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi seçmenin sandıktaki iradesinin meclisteki sandalye dağılımına tam olarak yansımasını da engellemiştir. Hem AKP hem de CHP, Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 50 oya ulaşmak için görece küçük ve marjinal partilerle ittifaklar yapmak durumunda kaldılar.  Cumhurbaşkanlığı seçimindeki desteklerinin karşılığı olarak verdikleri tavizlerle bu partilerin oy potansiyelinin çok üzerinde milletvekiliyle mecliste temsil edilmelerini sağlamışlardır.

Sonuç olarak, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi parlamenter sistemde az çok etkisi hissedilen denge ve denetleme mekanizmalarını tamamen devre dışı bırakarak siyasi, toplumsal ve ekonomik düzlemde ülkeyi büyük sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır. 31 Mart seçimlerinden birinci parti olarak çıkan CHP ülkenin parlamenter sisteme geri dönüşünü yönetebilecek tek partidir.  CHP kendisine yüklenen bu misyonu yerine getirebildiği ölçüde hem kendisi dönüşecek hem de Türkiye’yi dönüştürecektir.

Kamil Yılmaz kimdir?

Prof. Dr. Kamil Yılmaz, İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı ve Koç Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesidir.

1992-1994 arasında Vaşington’da Dünya Bankası Araştırma Bölümü’nde çalıştıktan sonra 1994’te Koç Üniversitesi’nde çalışmaya başlayan Yılmaz, 2003-2004 ve 2010-2011 yıllarında Pennsylvania Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde ziyaretçi öğretim üyesi, 2007-2009’da Koç Üniversitesi-TÜSİAD Ekonomik Araştırma Forumu Direktörü, 2015-2018’de Koç Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Direktör Yardımcısı olarak görev yaptı.

Finansal ekonometri, makroekonomi, uluslararası ticaret alanlarında ve Türkiye ekonomisi üzerine önde gelen uluslararası dergilerde yayınlanmış bilimsel makaleleri ve iki kitabı bulunan Kamil Yılmaz, çalışmalarıyla 2003 yılında Türkiye Bilimler Akademisi Sosyal Bilimler Teşvik Ödülü’ne layık görüldü; 2016 yılında Bilim Akademisi’ne üye seçildi.

İş Girişim Sermayesi (2012-2014), İş Yatırım Ortaklığı (2012-2015) ve Türkiye Sınai Kalkınma Bankası’nda (2014-2018) bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı.

Hâlihazırda, Bilim Akademisi Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapmakta olan Yılmaz, akademik faaliyetlerinin yanı sıra özel sektörde danışmanlık yapıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Enflasyon verileri ve TÜİK'in güvenilirliği

"2003 yılından başlayarak tüketici sepeti ve 57 alt bileşeni için 26 istatistiki bölge düzeyinde tüketici fiyat endeksleri yayınlayan TÜİK, neden bu endeksleri Nisan 2022’den sonra yayınlamıyor?"