12 Nisan 2024

Seçim bitti, şimdi ne olacak?

Sayın Özgür Özel'in yarın seçim olacak ve kazanacak gibi siyaset yapması; sonra da seçimi kazanmış, düşüncelerini gerçekleştirecek yönetim kadrosunu ve prensiplerini vakit geçirmeden saptaması ve uygulamaya hazır olması gerek

Seçim sonuçları kimisi için (ben dahil) çok iyi, kimileri için kötü; bir küçük gurup için ise çok kötü oldu.

Son çeyrek asır iktidarda olan AKP, yerel yönetim seçiminde seçmenden sarı kart gördü.

Bu seçim "yerel" olduğu için kırmızı kart uygulaması yoktu; onun için sarı gördü. Bence "kırmızı kartı" en geç 2028'de görecekler.

Radikalde yazdığım günlerde, bir Ankara seyahatinde havaalanına giden bir alt geçitte duvarda Çin malı fayanslar görünce Ankara Belediye başkanını köşemde kritik etmiştim.

Sayın Gökçek ertesi sabah beni arayıp "Sen yerli fayans ve mermer üreticilerinin nasıl mafya kurduklarını, fiyatları nasıl arttırdıklarını biliyor musun!" diye çıkışınca, ben de "Bu ülkenin en önemli ihracatlarından biri mermer ve fayanstır. Ülke başkentine bu konular için gelip havaalanı yolunda Çin mermeri gören yabancı tüccara "Bizden almayın!" mı demek istiyorsunuz? Siz yerli üreticiye kızıp Çin'e döviz ödüyorsunuz, sizce çıkar yol budur mudur?" diye sorunca telefonu kapatmıştı.

Bugün aynı koltukta oturan bir kişi, ihracat gibi hayati bir konuyu eğilmenin yanında, Ankara civarındaki köy meydanlarına internet koymaya kadar çalışıyor.  

Kimilerinin AKP belediyeciliği dedikleri muammalı bir anlayış var. "Bizim sosyal belediyecilik anlayışımıza CHP varamaz!" diyorlar.

Oysa bizim vatandaş olarak gördüğümüz asfalt ve beton. Hükümette yaptıklarını belediyelerde de yapılması gerektiğini sanıyorlar. Yani, ülkedeki üretime yönelik tüm Cumhuriyet yatırımlarını sat; inşaat, yol, park bahçe yap. Sonra da "Niye ekonomik kriz oldu" diye araştırma yap!

Burada yine bir "terminoloji problemi" yaşıyoruz.

Sosyal belediyecilik denilen tabir çok komik..

Belediyecilik zaten sadece "sosyal"dir. İBB'nin açtığı kreşleri, kültür yatırımları, halk lokantaları, halk ekmek vs. zaten belediyeciliğin bizatihi kendisidir.

Geçen yazımda İstanbul Belediyesi Başkan adayı Sayın Kurum'un Peter Prensibi'ne göre kendi beceriksizlik seviyesine çıktığını yazmıştım. Seçim esnasında ve sonrasında yazılan çizilenlere bakarsanız, Sayın Kurum'u epey kalabalık bir gurup takip ediyor.

Seçimlerin, güncel hayatta olduğu gibi ülkede her konunun adalet ve hak genelinde sağlaması gereken Adalet Bakanı, Ekrem İmamoğlu'na "Sen seçimi kaybettin, farkında değilsin!" diyor. Kurum'un yanında ve arkasında Cumhurbaşkanı ve tüm bakanlardan oluşan kabinesi sahnelerde dizili duruyor.

En hafif tabiri ile ayıptır beyler. Yarın öbür gün İBB gibi nerede ise devletten sonra en büyük mekanizmayı yöneten bir kişi ile karşılaşırsanız ne diyeceksiniz?  

En ağırıma giden de çok takdir ettiğim, babalarını otomotiv endüstrisinden yakın tanıdığım Özdemir Bey'in çocuklarından büyük olanı Haluk Bayraktar'ın, Ekrem İmamoğlu'na "Bu PKK'lıları besleyen Ekrem İmamoğlu'na sesleniyorum, tasmalı köpeklerini çek!" demesi.

Haluk Bey bu çıkışı hangi sıfatı ile yapıyor anlayamadım. Bazılarının iddia ettiği gibi acaba Erdoğan sonrası AKP'nin başına geçmek mi istiyor?

Her ne ise bu sözler ne istikbalin siyasetçisi ne de özel sektör genel müdürü olarak kendisine bir fayda getirmez. Kendisini ve kardeşini, ben dahil, bu ülke insanı çok sevdi. Bu duyguyu zedelememesini tavsiye derim. Eğer Sayın İmamoğlu'nun sizin şirketinize bir tuzak hazırladığını düşünüyorsanız; açarsınız telefonu sorarsınız! Arkasından konuşmak mı "mertlik" oluyor.

AKP neticede kurulduğundan bu yana ilk defa ikinci parti oldu. Ben siyasetten anlamam ama, tarih okurum. Bu duruma düşmüş bir siyasi hareketin eldeki imkanlar ile tekrar toparlanıp 4 yıl sonraki seçimleri kazanması ne bizde ne de dünya siyaset tarihinde görülmedi. (Ya da ben yaşlılıktan hatırlamıyorum.)

AKP'nin yerel seçimleri kaybetmesinin temel sebeplerinden biri, Sayın Cumhurbaşkanı'nın 2024'ü emekliler yılı (ne kast ettiği anlaşılmadı?) ilan etmesine rağmen; verdikleri açlık sınırı altındaki "emekli maaşları" olmuştur.

Konu ile ilgili şöyle konuştu:

"En düşüğü 10 bin lira olan emekli maaşı, ömrünü kendisi ve ailesi için harcayan vatandaş için elbette yeterli değil. Arzu ettiğimiz düzeye devlet millet olarak daha fazla çalışacak, daha fazla gelir elde edecek ortaya çıkan gelirden de emeklilere hak ettiği parayı vereceğiz."

Nedense bir Nasrettin Hoca fıkrası anımsadım.

Nasrettin Hoca komşudan borç alıp bahçesinin etrafını dikenli telle çevirtir. "Koyunlar geçerken tele takılan yünleri eğirerek öreceğim kazakları satıp sana borcumu ödeyeceğim" sözüne gülen komşuya "Buldun peşin parayı gülersin köftehor" dediği fıkra! :) 

Yani Sayın Cumhurbaşkanı, kendi başkanlığındaki devletin yeteri kadar çalışmadığını açıklıyor. Ancak bu sözleri de seçimlere çeyrek kala, "birileri" tarafından çıkartılan "Cumhurbaşkanı emekli maaşlarını arttıracak!" sözü üzerine söylüyordu.

"Ekonomi dediğiniz olay hesap kitap işidir. Dengeyi tutturamazsanız 70'lerde, 90'lardaki gibi siyasi sosyal çalkantıların pençesine düşmeniz kaçınılmazdır. Türkiye karşılıksız elde ettiği gelir kaynaklarına sahip değildir. Biz her kuruşu çalışıp kazanmak zorundayız."

Ardından da deprem harcamalarından bahsediyor. Benim bildiğim yurt dışından ve içinden çeşitli kurum, kişi ve ülkelerden 400 milyar TL civarında yardım geldi; ancak ben devlet deprem için ne harcadı öğrenemedim. 

Ancak, herhalde devletlerin temel işlevi düzgün bütçeler yapıp, vatandaşlarından topladığı paraları sahiden gereken yerlere harcamaktır. Cumhurbaşkanının dediği gibi, bu bir hesap kitap işidir. Ve Cumhuriyet Hükümeti bu "hesabı, kitabı" yanlış yapmıştır. Bence, 23 yıllık AKP hükümetlerinden herhangi biri doğru yapamadığı veri olarak ortada.

Eğer bir "kabahatli" listesi istiyorsanız, baştan iki yeri Sanayi ve Tarım Bakanlarına ayırın...

Özellikle, tek adam rejimine geçildikten sonra bütçelerin tamamen kontrol dan çıktığı anlaşılıyor.

Bazıları bu durumdan Sayın Cumhurbaşkanı'nı sorumlu tutuyor. Özellikle kendisi de her fırsatta söyledi, "Verin yetkiyi bu kardeşinize. Haa, sonra görün bu faizle şunla bunla nasıl uğraşılır!" Gördük de; Sayın Cumhurbaşkanı'nın kast ettiği şekilde görmedik.

Burada tekrar uzun uzun saymayayım. Kısaca Türk Lirası bugün yapay olarak makinede yaşatılıyor. Dünya paralarına karşı 7 defa değer kaybetti. (2019 da dolar 5 TL civarında idi, bugün 35'e doğru gidiyor. Bu işten anlayanlar, sıcak para bulunmaz ise çıkar yol yok diyor.

Yeni Ekonomi Bakanı Şimşek Birleşmiş Milletlerd'en fayda umuyor. Arap "kardeşlerden" iş çıkmadığı anlaşıldı. Yine Birleşmiş Milletler üzerinden ABD ile görüşüyoruz. Dünya Bankası'ndan şimdilik bir destek alındığı anlaşılıyor. (IMF diyemiyoruz, çünkü Sayın Cumhurbaşkanı geçmişte IMFy'i de, ona gidenleri de uzun uzun kritik etmişti.)

Halbuki kendisini ve partisinin iktidara gelmesini sağlayan 2002 ekonomik ve siyasal krizinden, ülkeyi çıkartan IMF'ydi.

Eğer bugünkü ekonomik çöküşe sebep veya müsebbip aranıyorsa, Sayın Cumhurbaşkanı bu kişinin kendisi olduğunu çeşitli defalarda söylemiş oldu zaten. İkrar etmesinde ve tamamen farklı bir yol tutmasında fayda görüyorum.

Ancak; Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın bilgi ve becerisinin Cumhurbaşkanlığına yetişmediği iddiası gerçeği ifade etmiyor.

"Cumhurbaşkanlığı Yönetimi" dediğimiz herhangi bilimsel mesneti olmayan sistemin başına Krypton gezegeninden Süperman'ı getirseydiniz, bugünden farklı bir şey olmazdı.

Bugün, son derece medeni bir kişi olan Sayın Özgür Özel, Cumhurbaşkanı'nı arayıp, iyi bayramlar diledikten sonra "Kutuplaşmayı bırakalım Sayın Cumhurbaşkanı" demiş. Sayın Erdoğan da "bu söylediğiniz değerli" demiş.

İşte buradan hareket edilmeli; madem yeni anayasa yapılması düşünülüyor, her iki devlet adamının da Ülke menfaatlerini önceleyerek, zaten Altılı Masa döneminde hazırlanmış olan doküman üzerinde çalışmaya başlamasında fayda var. 

Sayın Özgür Özel'in de yarın seçim olacak ve kazanacak gibi siyaset yapması; sonra da seçimi kazanmış, düşüncelerini gerçekleştirecek yönetim kadrosunu ve prensiplerini vakit geçirmeden saptaması ve uygulamaya hazır olması gerek.

Bekliyoruz bakalım…

Yazarın Diğer Yazıları

Bilgi, karar, cesaret….

Yorgun AKP siyasetinden kurtulmamız ve tamamen yeni bir “restorasyon hükümeti” kurmamız gerek

Seçim, Peter İlkesi, CHP, AKP…

Şimdi Özgür Özel'in yerinde olmak istemezdim. Başarının tatlı tadı çok iyidir ama, bunun icraatlar ile tesadüf olmadığını kanıtlamak gerekir