23 Mart 2024

Cumhurbaşkanı'na empati

20 yıl evvel 1 TL olan dolar bugün 32 lira olmuş. Önemi yok. Bütün dünya bizden bahsediyor ya siz ona bakın…

Bu yazıyı Cumhurbaşkanı'nı korumak, methetmek vs. gibi bir yaklaşım ile yazmıyorum. Kritik edecek de değilim.

Niyetim, bir "tespit" yapıp özellikle ülke ekonomisi ve halkımızın "seçim" anlayışı üzerine çeşitlemeler yapmak. 

Yazının başında "sağcılık-solculuk" anlayışı üzerine hazırlık yaparken, birden bir "dini" konu ile burun buruna geldim. 

Bir TV haberinde, Eğitim Sen Trabzon Şubesi Başkanı Muhammet İkinci, Trabzon'un önemli liselerinden "Trabzon Kanuni Anadolu Lisesi" öğrencilerine idare tarafından okumaları tavsiye edilen "DİRİLİŞ NESLİNİN AMENTÜSÜ" isimli, Sezai Karakoç tarafından yazılmış bir kitap ile ilgili bilgi veriyordu. Bu kitabın asla öğrencilere verilmemesi gerektiğini söylüyordu. 

Bu kitabın içinde bir bölüm şöyle diyor:

"Solcular gerek başkalarını sömürmeleriyle gerek insanların muhtaç oldukları gerçek barışı doğrudan doğruya veya dolaylı olarak yıkmakla toplumların çürümesine, insanların red ve isyanın pençesine düşmelerine sebep olurlar. Kin ve öç tohumları ekerler. Silahları propagandadır. Ne kadınlara ne yaşlılara ne yoksullara ne öksüzlere acırlar. Gözlerini kan bürümüştür.

Gerçek sağ, Kuranda tanımlanmıştır. Kuranda Sağcılar, Allah topluluğu, Solcular da şeytan topluluğu olarak, sağcıların topluluğu uğurlu topluluk, solcu topluluk da uğursuz topluluk olarak vasıflandırılmıştır. Diriliş, uğurlu, iyilikçi topluluğu gerçekleştirme yoludur. Diriliş, şeytanın topladığı ve uğursuzluk saçan her topluluğu dağıtma, Allah'ın ipine sımsıkı sarılan topluluğu kurma yolu, yöntemi savaşı demektir."  

Bahsi geçen liseyi aradım. Müdür muavini bir bey, bu kitapların kendilerine, (ülkedeki tüm liseleri kast ediyor) Milli Eğitim Bakanlığı tarafından tavsiye edildiğini, kendilerinin böyle bir "okuma listesi" hazırlamadıklarını söyledi.

İfadelere ve anladığıma göre, bu kitap Eğitim Bir Sen tarafından okuma müsabakası (nasıl bir müsabaka olduğunu anlamadım) sonucu bulunup, Milli Eğitim Bakanlığına (MEB) tavsiye ediliyor ve "okuma listelerine" konuyor. Hatta "birileri" bunlardan binlercesini alıp, öğrencilere bedava dağıtıyor.

Benim yazım "din" ile ilgili değil. Sayın Cumhurbaşkanı'nın "ekonomi görüşleri ve uygulamaları" ile ilgili.

Ancak, kitabın içinde geçen sağcılık-solcular anlayışlarının nasıl öğretilebildiğini, anlaşılabildiğini ortaya koymak için bu metni yazıya aldım. AKP'nin siyasi görüşleri içinde "dini motiflerin" ne kadar önemli yer tuttuğunu göstermek istedim.

Gencecik çocuklarımızı nerede ise İslam'dan soğutan bu ve buna benzer olaylar, başlı başına birer skandal ancak, benim yazı branşıma girmiyor. İnşallah gazeteci ve köşe yazarı arkadaşlarım bu tip konuları sürekli irdelerler.

Gelelim, sağcılık ve solculuk anlayışlarına.

Sağcılık ve solculuk Fransız Devrimi (1789-1799) zamanında, ayrı görüşteki siyasetçilerin Fransız parlamento başkanının sağında veya solunda oturmalarından esinlenilerek oluşturulmuş; Başkanının sağındaki koltuklarda, çoğunlukla monarşist (Ancien Régime/eski rejim, kıraliyet) destekçileri oturur.

Sağcılıktoplumsal hiyerarşiyi veya toplumsal eşitsizliği peşinen kabul eden siyasal duruş ve inanıştır. Bu eşitsizlik kültürel, ırksal, dinsel, sosyal, maddi olabilir.

Solculuk ise var olan sosyal hiyerarşiyi kaldırmak isteyen ve zenginliğin eşit dağılımını destekleyen politika ve inançlardır. Emek-sermaye çelişkisinde emekten taraftır. İnsan merkezlidir, odağına din, ırk, milliyet, cinsiyet vb. kavramlar yerine insanı alır. Burada kastedilen istisnasız tüm insanlardır.

Bu anlayışta olanlar, eski rejimcilerden ayrı olmak için, parlamento başkanının solunda oturmuşlar, böylece "solcu" sıfatını almışlardır.

İngilizce konuşan ülkelerde "sağ" ve "sol" kavramlarının siyasette kullanımı, 20. yüzyılda başlamıştır.

Bu yüzden sağcılığın anlamı; toplumlara, tarihi dönemlere ve siyasal düzenlere ve ideolojilere göre değişiklik göstermiştir. Bu kavram, aslen gelenekselci muhafazakârları ve gericileri tanımlamak için kullanılmasına rağmen zaman içinde; Hristiyan Demokratlar, ve çeşitli "dozda" Milliyetçiler ile çeşitlilik kazanmıştır.

Solcu ideolojiler ise, eşitlik, hümanizm, Marksizm, sosyalizm, sosyal demokrasi, komünizm, sendikacılık, ilerlemecilik, otonomculuk, demokratik sosyalizm ve uç noktalarda ise anarşizmdir.

Ülkemizde ise bu "sağcılık" deyimlerinden, muhafazakârlık, ekstremde dincilik, kapitalist anlayış, liberal ekonomi (kendilerine mahsus liberalizm tarifler; ki bunlar tüm toplum tarafından kabul görmemektedir.) 

Solculuk için ise, kısaca sosyal demokrasi, yani eşitlik, ekonomide, paylaşımda emeğe daha büyük pay vermek geliyor.

Sosyal bir "bölünme" tarif edersek, zenginler sağcı, fakirler solcu gibi bir anlayış çıkar. Bunlar tamamen doğru tarifler değil şüphesiz. Ekonominin iki ana bileşeni emek ve sermayedir. Sağcılar sermaye, solcular emek ile temsil edilir.

Büyük Atatürk ise, günümüzün bu "kesinleşmeye yüz tutan" ayırımını ülkeye yaşatmamış, "karma ekonomi" denilen bir sosyo-ekonomik siyaset ile, hiçbir şey'i olmayan ülkede inanılmaz kısa bir sürede vatandaşın İhtiyaç duyduğu tüm gereçleri yerli olarak imal etmeye başlamıştı.

Atamızın çok erken gelen ölümünden sonra, çok partili hayata geçiş ile tam tabiri ile "meydanı boş bulan Amerika" cepheden saldırarak, ülke yönetimini "sağcılığa" çevirmeyi başarmıştı.

O gündür bugündür ülkemiz borçla harçla yaşar, Potansiyelinin ancak dörtte biri kadar üretken olabilen bir ithalat cennetidir

Sayın Cumhurbaşkanının, kendisi de her fırsatta söylediği gibi, ekonomi politikası "serbest pazar", yani sağcılıktır.

12 Eylül'e kadar hükümetler, sağcı doktrin uyguladılar ama iyi kötü bir "sosyal sorumluluk anlayışı ile," fakirlerin kollanması, bedava eğitim, sağlık vs gibi fakir lehine tecelli eden politikalar güttüler.

Ancak, 12 Eylül İhtilali'nden sonra gelen hükümet ile vücut bulan "ben zengin severim" anlayışı sosyal politikaların önüne geçmeye başladı.

"Prens" tabir edilen bazı "sağcılar" belirli usuller ile çok çabuk sermayeler edindiler, kimileri (mecburen) yatırım yaptı, daha büyük kısmı akıllıca "spekülasyon" ile para kazandı.

2002'de iktidara gelen AKP ise bihakkın "serbest pazar" ekonomisi ile tam bir "sağcılık" örneği gösterisi ile başladı, devam ediyor.  

Ancak benim de dahil olduğum bir gurup insanın "KİŞİ BAŞINA 25.000 DOLAR MİLLİ GELİRDEN ÖNCE LİBERAL EKONOMİ UYGULANAMAZ" inancının çok doğru olduğu günümüzde meydanda apaçık görünüyor.

Uzun uzun "iktidarın yanlışı" edebiyatı yapacak değilim. Çünkü yanlış yapmıyorlar. Anlayışlarını, doğru olduğunu inandıklarını yapıyorlar. Bunda bir yanlış yok. Uygulanan yer, ülke yanlış.

"Devlet yatırım yapmaz, yatırımı kontrol ve regüle eder" serbest pazarın yani sağcılığın, en öndeki mottosudur.

Bunun basit bir sebebi var: Bugün, devlet yatırım yapmağa niyet etse de yapamaz. Çünkü hükümetler (12 Eylül'den bu yana) bilgisiz yöneticiler tarafından idare ediliyorlar. Siyaset temel olarak "daha az bilgili bireylerin eline!" bunu asla aşağılamak için söylemiyorum. Genel görünüş bize söylüyor.

Hele AKP yöneticileri, bu bilgisizliğin şahikasındalar.

Sn. Cumhurbaşkanı'na kimileri suç atıyor, kabahatlı buluyor. Oysa hiçbir kabahatı yok. Adamcağız, vatandaş önüne çıkalıberi "Ben serbest pazarcıyım!" diyor. Tüm temel üretim fabrikalarını sattı. Haklı idi. Onun anlayışında "Devlet üretmez; yönetir". Kağıt fabrikasını kâr etmezse satar, kağıt ithal edersin. Kural bu. "Tüm gelişmiş ülkeler böyle yapar" diye düşünürsün.

Dünyanın az ülkesinde olan güzellikte yollar, binalar yaparsın, ancak bunların hiçbirinin "üretime beş kuruş faydası yoktur". Aldırmazsın. Önemli olan kapital yaratmak, olanı daha büyük yapmaktır. Dünya çapında büyüklüğe ulaşmış yeni şirketlerimiz var.

Zaten tüm konuşmalarında anlatırsın. "Ülke şöyle oldu, ülke böyle oldu!" dersin. Ülke ile halkı karıştırırsın. Haklısındır da. Böyle yapacağını baştan beri söylemişsindir. Vatandaşın da seni bir daha, bir daha "Hadi yap Reis!" diye seçmişlerdir.

20 yıl evvel 1 TL olan dolar bugün 32 lira olmuş. Önemi yok. Bütün dünya bizden bahsediyor ya siz ona bakın…

Bütün dünya dediğin yerde, bazı ülkeler kişi başına 60 bin dolar üretiyor. Oralarda "açlık sınırı", asgari ücret filan gibi hesaplamalar yok. Senin vatandaşın, senin yönetimin ve aldığın tedbirler ile ancak 9 bin dolarlarda geziniyor. Ama ülke uçuyor. Senin emeklin acından ölüyor. Ama savunma sanayin müthiş… Sağcı mantık, üretime yani kapitale faydalı olan ile ilgilenir. Emekli ne işe yarar? Olmasa daha iyi değil mi?

Bazen, Sezai Karakoç'un sağcı, solcu tarifinin ülke seçmen çoğunluğuna etki ettiği için mi bu durumdayız diye düşünüyorum. Sonra da kendime "saçmalama" diye kızıyorum.

Bakalım, yerel yönetim seçimlerinde tekrar göreceğiz. Haksız olmayı ne kadar istiyorum bilemezsiniz.

Yazarın Diğer Yazıları

Bilgi, karar, cesaret….

Yorgun AKP siyasetinden kurtulmamız ve tamamen yeni bir “restorasyon hükümeti” kurmamız gerek

Seçim bitti, şimdi ne olacak?

Sayın Özgür Özel'in yarın seçim olacak ve kazanacak gibi siyaset yapması; sonra da seçimi kazanmış, düşüncelerini gerçekleştirecek yönetim kadrosunu ve prensiplerini vakit geçirmeden saptaması ve uygulamaya hazır olması gerek