11 Şubat 2024

"Bir mısra boyu macera"dır aşk (1)

Hiçbir aşk bitmez ve âşık kendi içini acıyla oydukça, o boşluk söylenememiş sözlerle, dizelerle doldurulur; tıpkı Ahmed Arif'in yaptığı gibi

Leyla Erbil - Ahmed Arif

Sinema tarihimizin en ilginç filmlerinden biri olan Sevmek Zamanı'nda, boya yapmak için gittiği evdeki kadın resmine âşık olan Halil'e, resmin sahibi Meral "Belki resmin arkasında ben yaşıyorumdur, sen beni görmeye çalışmadın" der. Halil ise yanıtsız bir sorunun peşindedir: "Ben senin resmine değil sana âşık olsaydım, o zaman ne olacaktı?" Bu ürkütücü ama haklı bir sorudur. Çünkü gerçekte aşk insanın kendi içinde derinleşmesi, ruhunun alacakaranlık köşelerinde yaşayan suretleri bir araya getirip birine yakıştırmasıdır bir bakıma. O suret karşısına çıkana uymadığı ya da değiştiği zamansa sevmek bu kez kendi içini acıyla oymaya dönüşür. Oydukça kederi derinleştiren bir boşluktur o artık. Paradoks gibi görülebilir ama gerçekte hayatın onulmaz çelişkilerini içerir aşk. Hem mutluluk verir hem keder, hem heyecanla yaşanır hem korkuyla. Hayaller de kuşatır dünyayı katı gerçeklik de.

Hayatın en karşıt duygularının düğümü diyebileceğimiz aşkın hüzünlü örneklerinden birini birkaç yıl önce öğrendik: Ahmed Arif'in Leyla Erbil'e duyduğu karşılıksız aşk! Daha doğrusu dostlukla aşk arasında gidip gelen duygular! İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan ve Leylim Ley adını taşıyan kitap, Ahmed Arif'in Leyla Erbil'e mektuplarını içeriyor. Heyecan ve aşkın nasıl adım adım çaresizliğe ve kedere dönüştüğünü izleyebiliyoruz. Sonraları "Leylam, merhametsiz ömrüm" diye hitap edeceği Erbil'e, ilk mektuplarında "Küçüğüm, sevgilim, imzası martıdan sıcak, uçan uzak martılardan daha sevimli, imzası uçan kuş, kendisi insan sevgilim" diye seslenir. "Evrende seni özler, seni isterim. Başkaca hiç. Ne taktığım ne de vurulacağım bir nen yok. Seni. Sade seni" diye yazar. Mektuplara sığmayan aşk, şiirlere dönüşür:

"…

Rüya, bütün çektiğimiz.
Rüya kahrım, rüya zindan.
Nasıl da yılları buldu,
Bir mısra boyu maceram...
Bilmezler nasıl aradık birbirimizi,
Bilmezler nasıl sevdik,
İki yitik hasret,
İki parça can"

Zaman geçer; kelimeler, vazoda unutulan solmuş çiçekler gibi rengini kaybetmeye başlar ve aşk, kendi içini oymaya dönüşür usul usul: "Bana öyle geliyor ki sen beni 'görmek' istemiyorsun. İşte oraya gelmeme engel ya da sebep olan asıl bu. Gelicem, kahveni, cıgaranı içicem, sonra da iyi akşamlar, iyi geceler, sayın bayan, sayın bay deyip boynumu kırıp gidicem, otele ya da bir gecekondu yatağına. Allah kahretsin, bunu düşündükçe geberesiye tiksiniyorum dünyadan. Ama gerçek bu. Senin bunu değiştirmeye arzun yok."

En mesafesizken bile onun uzaklaştığını görmek çok üzer Ahmed Arif'i. "Üzme, zorlama kendini. Beni hiç sevmedin. Gene de benim yanımda ve ben yokken benim hayalimle kaldığında olduğun gibi kal. Örtünmelere, göstermeliklere başvurmadan, çırılçıplak kalabilmek arzunu gene ve sadece ben mümkün kılarım" dese de, kendi içini oydukça derin üzüntülerle karşılaşır: "Dostluğumuzu 'dostuz işte, iyi sağ olmanı isterim, hür olasın isterim' diye çorap lastiğini çıkarıp komodininin üzerine kor gibi yahut ne bileyim sofraya tuzluk bırakır gibi şıppadak ortaya sürmen, üzdü beni" diye sitem eder. Hayalinde kaldığı gibi de kalamayacaktır çünkü artık: "Şimdi sana büyük bir laf edeyim: İster dost, ister arkadaş, ister sıradan bir tanış ve ister bir sevgili say. Ara da bul bakayım benim gibisini!"

Sonrası, aynı gözeden doğan ama ayrı ayrı yerlere akan iki nehir gibi yaşanır. İkisi de hayatta değil artık ama kuşkusuz bildiğimiz bir şey var: Hiçbir aşk bitmez ve âşık kendi içini acıyla oydukça, o boşluk söylenememiş sözlerle, dizelerle doldurulur; tıpkı Ahmed Arif'in yaptığı gibi:

"Ve sen daha demincek,
Yıllar da geçse demincek,
Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim"

"Bu zindan, bu kırgın, bu can pazarı,
Macera değil.
Yaşamak, sade yaşamak"

Bu öylesine hüzün veren ve hayatın bütününe karışan bir aşktır ki yıllar içinde onlarca baskı yapan Hasretinden Prangalar Eskittim'de izini sürebiliriz. O, "bir mısra boyu" dediği karşılıksız aşkının hüznüyle yaşarken şiirleri nice sevgilinin birbirine çağrısına dönüştü sonraki yıllarda. O kavuşamadı sevdiğine ama şiirleri çok kişinin gönlünü çaldı, göz göze gelmelere sebep oldu, el ele tutuşmalara vesile oldu, uzakları yakın kıldı. Belki resimlerden, belki ansızın karşılaşmalardan, duygularını saklaya gizliye yaşayıp sonra itiraf edenlerden, içinde sakladığı suretleri birinde görenlerden doğan aşklar onun yazdıklarıyla yangına dönüştü. Sevgililer Günü şimdiden kutlu olsun öylelerinin!

"Maviye
Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine
Rüzgârda asi,
Körsem,
Senden gayrısına yoksam,
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık..."

İbrahim Dizman kimdir?

1961'de, Çanakkale'de doğdu. Ankara Üniversitesi'nde, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Türk Dili, Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Yaratıcı Yazarlık dersleri verdi.

1983'ten beri çeşitli kültür-sanat ve edebiyat dergilerinde eleştiri-röportaj, değerlendirme ve kültür tarihi üzerine inceleme-araştırma yazıları yazdı.

İbrahim Dizman'ın ikisi roman olmak üzere yayımlanmış 20 kitabı var; bir kitabı Yunancaya da çevrildi.

Dizman'ın yönetmenliğini yaptığı 4 belgesel film de bulunuyor.

Sahnelenmiş iki tiyatro oyunu bulunmakta. Ayrıca, çeşitli sahne gösterileri de hazırladı ve uyguladı.

Kültür Bakanlığı Roman Başarı Ödülü, Behzat Ay Ödülü ve Genel-İş Abdullah Baştürk İşçi Ödülü sahibi de olan Dizman, çeşitli yıllarda Çağdaş Türk Dili ve Roman Kahramanları dergilerinin yayın yönetmenliğini ve editörlüğünü yürüttü. Türkiye PEN üyesidir. 

Kitaplarından bazıları:

Suyun ve Rüzgârın Şehri Çanakkale, İletişim Yayınları, 2020

Aşrı Memleket Trakya (T. Bilecen'le birlikte), İletişim Yayınları, 2018

Adı Başka Acı Başka (Karadeniz'in Son Ermenileri), İletişim Yayınları, 2016

Kardeşim Gibi (A. Papadopulos ile birlikte), Heyamola Yayınları, 2016

30 Yıl 30 Hayat (Ç. Sezer'le birlikte), İmge Kitabevi Yayınları, 2010

Başka Zaman Çocukları (roman), 2007, Heyamola Yayınları, 2007

Denize Düşen Dağ (monografi), 2006, Heyamola Yayınları, 2006

Belgesel filmleri: 

Kardeş Nereye: Mübadele, senaryo yazarlığı ve danışmanlık (yön: Ö. Asan), 2010

Oyunlarla Yaşayan Şehir, yönetmen, 2012

Hrant Amca: Memlekete Dönüş, yönetmen, 2016

Poliksena: Kız Öldün, yönetmen, 2018

Yola Gelmeyenler, yönetmen, 2020

Yazarın Diğer Yazıları

"Anadolu'yum ben tanıyor musun?"

Şiirde çizilen Anadolu'nun romantik imgesi, yerini tütmeyen bacalara, zincirlenmiş kapılara, camları kırılmış pencerelere, ıssız bahçelere, terk edilmiş tarlalara bıraktı...

1 Mayıs'tan Hıdırellez'e: Yitirilmemiş umutların ülkesi Türkiye

Kardeş Türküler grubunun solisti, neşeli Rumeli türkülerinin başarılı yorumcusu Fehmiye Çelik, aynı zamanda bir Balkan kültürü ve müziği araştırmacısıdır. Hıdırellez'i onunla konuştuk

"Yurdumun mutlu günleri mutlak gelen gündedir"

Yılbaşı partileri için, İsrail protestoları için, futbol kutlamaları için açılan Taksim Alanı, yalnızca işçilere ve onların örgütlerine yine ve yeniden yasak