03 Mart 2024

60 yıl önce karanlığa ışık tutanlar

"Adana sinemalarında gösterilmeye başlanan filmin her seansında yine 'milliyetçi mukaddesatçı' gençlerin hadise çıkardıkları, sinemacıları dövdükleri gündelik gazetelerin sürekli haberi haline geldi"

1964'te, Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde Orhan Kemal'in bir eserinden uyarlanan Gurbet Kuşları filminin büyük sükse yapıp en iyi film ve en iyi yönetmen ödülü alması, sinemada değişimin işaret fişeğiydi. Ertesi yıl Belgin Doruk'lu, Cüneyt Arkın'lı filmlerden sonra, işçilerin hayatından, mücadelesinden söz eden Karanlıkta Uyananlar adlı film perdede belirdiğinde, dışarıda da bir grup protesto gösterisi yapıyordu. Bu, görebilenler için gelmekte olanın göstergesiydi.

Haliç'e tepeden bakan gecekondular arasındaki çamurlu yolu telaşla yürüyen işçilerle açılır Karanlıkta Uyananlar filmi. 1960'ların melodramlarına dekor olan Boğaziçi'nin kadraja alınmayan Eyüp sırtlarındaki gecekonduları, o dünya için gözden ve gönülden ıraktı. İstanbul yalılar, köşkler, saraylar ve boğazdı, zenginlikti. Bu filmin afişini, afişteki Fikret Hakan ve Ayla Algan adını görenlerin çoğu da muhtemelen romantik bir aşk hikâyesi izleyeceğini sanmıştır, kendisinin de karanlıkta uyanıp işe gittiğini hiç düşünmeden!

Başlangıç sahnesinin devamında, fabrikada çalışanları görür, memnuniyetsizliklerini anlarız. Nuri Baba vardır, sendikacı; tıpkı eski tüfek sosyalistleri andırmaktadır. Delişmen gençler vardır, Ekrem gibi; tıpkı 1970'lerin başında bir fırtına gibi esecek kuşağın öncülerine benzemektedir. Turgut vardır, fabrika patronunun oğlu ama işçilerden yana. 1970'lerde babasının zenginliğinden utanan solcu gençlerin öncülü. Yerli üretim- ithalat-komprodor burjuvazi- az ücret, sendika-sarı sendika-direniş-grev kırıcıları-grev... O günler ülke gündemine yeni yeni girmekte olan kavramları kullanarak ya da sezdirerek ilerler film. Bazen entelektüel dünyanın bohem hayatına açılır, bazen işçi mahallelerinin meyhanelerine ya da evlerine. Filmin unutulmaz repliklerinden biri, sendikacı Nuri Baba'dan gelir "İnsan yaşadığı yere göre insandır." Çünkü boya fabrikatörünün oğlu Turgut, babasına isyan edip işçi arkadaşlarının mahallesine taşındığında başka biridir, babası ölüp fabrikanın başına geçtiğinde farklı. Edip Cansever'in "İnsan yaşadığı yere benzer / o yerin suyuna / o yerin toprağına benzer" dizelerini de taşıyan unutulmaz şiiri Mendilimde Kan Sesleri'nin yayımlanmasına daha yıllar vardır üstelik.

Türkiye yeni bir anayasayla görece bir özgürlük ortamına adım atmış, iş hukuku, sendika yasası çıkmış, devrimci sendikalar kurulmaya başlanmış. Türkiye İşçi Partisi memleketin her yanında örgütlenmiş; parlamentoya adım adım yaklaşıyor. Özetle, sol yükselişte. Filmi de olmasın mı? Türk sinema tarihinin ilk işçi filmi olan Karanlıkta Uyananlar'ın senaristi de tanınmış bir devrimci olan Vedat Türkali. Kemal Türkler'in açık desteği, bazı sahnelerde sendikalı işçilerin gönüllü görev almaları, TİP Genel Başkanı Aybar'ın, Behice Boran'ın, Çetin Altan'ın, İlhan Selçuk'un övgüleri filmi çok özel bir konuma taşır. İlkin DİSK'in Kırıkkale'deki kongresinde işçilere izlettirilir. Beğeni beklenirken işçiler arasında homurdanmalar başlar. Türkali, Yedinci Sanat adlı sinema dergisindeki söyleşisinde " Maden-İş üyelerinin çoğu AP'liydi" diyecektir sonradan, "ancak DİSK'in uyanık, bilinçli kanadı, o zaman filme sahip çıktı." Bu sahip çıkış yetmeyecektir tabii. Film, Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne katılır. Vedat Türkali "En iyi senarist" ödülünü kazanır ancak gerici faşist çevrelerin protestoları da yükselmeye başlamıştır. Beklan Algan'ın ödül konuşması yapmasına izin verilmez. Gericiler, Vedat Türkali'nin "azılı bir komünist olup takma isim kullandığı"nı söyleyerek salonun dışında "Komünistler Moskova"ya sloganları atmaya başlarlar.

Türkiye aynı günlerde seçim sürecine girmiştir; memlekette her seçim döneminde olduğu gibi gerilim artmaktadır. Filmin sinemalarda gösterimi engellenir. Dönemin gazetelerini gözden geçirdiğimizde, hiç değişmeyen argümanlarla gençlerin kullanıldığını görebiliyoruz. Örneğin Adana'da, muhtemelen kendileri de karanlıkta uyanıp işe gidenlerin çocukları olan İmam-Hatip Okulu öğrencileri kışkırtılarak sinemalar basılır, afişler yırtılır. Akis'te Adana'daki olaylar şöyle haberleştirilir: "Adana sinemalarında gösterilmeye başlanan filmin her seansında yine 'milliyetçi mukaddesatçı' gençlerin hadise çıkardıkları, sinemacıları dövdükleri gündelik gazetelerin sürekli haberi haline geldi."

Yargı önüne çıkarılan öğrencileri Adalet Partisi ve Türk Ocağı üyesi avukatlar savunur! Filmin İzmir gösterimi ise İçişleri Bakanlığı'nın emriyle yasaklanır. Vedat Türkali'ye yönlendirilen öfke de dikkati çeker o günlerde. Türkali söyleşisinde şunları söylüyor: "Karanlıkta Uyananlar bütün yıldırımları üstüme yöneltti tabii. Hele AP iktidarının polis baskısının doruğa çıktığı dönemde beni sinemadan sürüp atmak için filmin ticari başarısızlığı bahane edildi (…) Bu film benim için maratonun sonu gibi bir şey oldu. Zaten o günlerde karanlıkta uyanmak değil, rüya görmek bile yasak hale gelmişti." Türkali, film şirketini kapatmakla karşı karşıya kaldığını, kendisine Yılmaz Güney'in destek çıktığını ve sonraki filmi Sokakta Kan Vardı'dan çok az bir para alarak başrolü oynadığını söylüyor.

Filmin gerici-faşist çevrelerce tepkiyle karşılanması bir zavallılığın, kullanışlı aparat oluşlarının değişmeyen örneği aslında. Çünkü film, haklarını almak için greve giden işçileri anlatıyor. Bu kadar! Ancak, geçmişten bugüne hep ama hep kullanılan aparatçıkların anlayamayacağı, onları yönlendirenlerinse iyi bildiği alt okumalar var filmde: Fabrikada Rum, Ermeni işçiler olduğu gibi, göçü de sezdiren Rumelili, Karadenizli çalışanlar var. Nuri Baba gibi eski tüfek sosyalist imajı taşıyanlar gibi patrona muhbirlik yapan ve sonra yandaş sendika kuran işçi de var. "Bize ancak bizden fayda var" repliğinin yanında polise hitaben söylenen "Biz kanunsuz iş yapmıyoruz, grev hakkımızı kullanıyoruz" cümlesi de duruyor. Başka fabrikaların işçileri de greve desteğe geldiklerinde "Bu milleti soymaya, köle etmeye gelenlerin karşısında biz varız" sloganı elbette ki tüyleri diken diken edecektir o kesimlerde.. Dahası, grev çadırında doğan çocuğa Umut adını verelim, dediklerinde, gür bir ses işitiriz: "Ne umudu be umudu çoktan geçtik, Zafer olsun adı." Film bir marşı andıran müzikle sona erer.

Bir de filmde, fabrikatör Turgut'un, eski işçi arkadaşına attığı bir tokat vardır ki, o tokadın sesi on yıl sonra başka filmde de duyulacaktır… Şimdi, 60 yıl sonra, karanlıkta uyananların o sokaklardan özgüvenle değil, bir gölge gibi sessizce geçtiklerini, grev çadırında doğan Zafer'in umudu bir türlü aşamadığını bir iç burkuntusuyla yeniden izlemek düşüyor bize ne yazık ki.

İbrahim Dizman kimdir?

1961'de, Çanakkale'de doğdu. Ankara Üniversitesi'nde, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Türk Dili, Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Yaratıcı Yazarlık dersleri verdi.

1983'ten beri çeşitli kültür-sanat ve edebiyat dergilerinde eleştiri-röportaj, değerlendirme ve kültür tarihi üzerine inceleme-araştırma yazıları yazdı.

İbrahim Dizman'ın ikisi roman olmak üzere yayımlanmış 20 kitabı var; bir kitabı Yunancaya da çevrildi.

Dizman'ın yönetmenliğini yaptığı 4 belgesel film de bulunuyor.

Sahnelenmiş iki tiyatro oyunu bulunmakta. Ayrıca, çeşitli sahne gösterileri de hazırladı ve uyguladı.

Kültür Bakanlığı Roman Başarı Ödülü, Behzat Ay Ödülü ve Genel-İş Abdullah Baştürk İşçi Ödülü sahibi de olan Dizman, çeşitli yıllarda Çağdaş Türk Dili ve Roman Kahramanları dergilerinin yayın yönetmenliğini ve editörlüğünü yürüttü. Türkiye PEN üyesidir. 

Kitaplarından bazıları:

Suyun ve Rüzgârın Şehri Çanakkale, İletişim Yayınları, 2020

Aşrı Memleket Trakya (T. Bilecen'le birlikte), İletişim Yayınları, 2018

Adı Başka Acı Başka (Karadeniz'in Son Ermenileri), İletişim Yayınları, 2016

Kardeşim Gibi (A. Papadopulos ile birlikte), Heyamola Yayınları, 2016

30 Yıl 30 Hayat (Ç. Sezer'le birlikte), İmge Kitabevi Yayınları, 2010

Başka Zaman Çocukları (roman), 2007, Heyamola Yayınları, 2007

Denize Düşen Dağ (monografi), 2006, Heyamola Yayınları, 2006

Belgesel filmleri: 

Kardeş Nereye: Mübadele, senaryo yazarlığı ve danışmanlık (yön: Ö. Asan), 2010

Oyunlarla Yaşayan Şehir, yönetmen, 2012

Hrant Amca: Memlekete Dönüş, yönetmen, 2016

Poliksena: Kız Öldün, yönetmen, 2018

Yola Gelmeyenler, yönetmen, 2020

Yazarın Diğer Yazıları

"Anadolu'yum ben tanıyor musun?"

Şiirde çizilen Anadolu'nun romantik imgesi, yerini tütmeyen bacalara, zincirlenmiş kapılara, camları kırılmış pencerelere, ıssız bahçelere, terk edilmiş tarlalara bıraktı...

1 Mayıs'tan Hıdırellez'e: Yitirilmemiş umutların ülkesi Türkiye

Kardeş Türküler grubunun solisti, neşeli Rumeli türkülerinin başarılı yorumcusu Fehmiye Çelik, aynı zamanda bir Balkan kültürü ve müziği araştırmacısıdır. Hıdırellez'i onunla konuştuk

"Yurdumun mutlu günleri mutlak gelen gündedir"

Yılbaşı partileri için, İsrail protestoları için, futbol kutlamaları için açılan Taksim Alanı, yalnızca işçilere ve onların örgütlerine yine ve yeniden yasak