12 Haziran 2025

Venezuela'da parlamento ve eyalet seçimlerini yine Maduro kazandı

Petrol gelirlerinde yaşanan düşüş Venezuela'nın kutuplaşmasından, kötü yönetilmesinden ve yolsuzluklardan kaynaklanıyor. Muhalefetin iktidara gelmesi halinde petrol endüstrisi üzerindeki kısıtlamaların kalkacağı, yabancı sermayenin geri döneceği, yapılacak yatırımlarla üretimin tekrar günlük 3 milyon varil seviyesine yükseleceği ileri sürülüyor

Nicolás Maduro

Bir zamanlar Latin Amerika'nın parlayan yıldızı kabul edilen Venezuela'nın, ilerici lider Hugo Chavez'in 2013 yılında vefatının ardından yaşadığı siyasi ve ekonomik çöküş 12 yıldır sürerken, ülkenin, uluslararası itibar kaybı da hız kesmiyor. Geçtiğimiz yaz aylarında cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlarını, seçmenlerin ve dünyanın gözü önünde, elektronik oylama hilesiyle değiştirerek kendini galip ilan eden Nicolas Maduro'nun koltuğunu terk etmemek için her şeyi göze aldığı sır değil. Bu defa, mayıs sonunda ülkede Parlamento ve Eyalet seçimleri düzenlendi. Muhalefetin boykot ettiği seçimleri yüzde seksenin üzerinde oy toplayarak kazanan Maduro hayatından memnun görünüyor.

4 seçmenden sadece 1’inin oy kullandığı seçimler meşru mudur?

Muhalefetin büyük ölçüde katılmadığı seçimlerin meşruiyeti ise tartışmaya açık. “Atı alan Üsküdar’ı geçti” zihniyetiyle hareket eden Maduro yönetimi, bu yöndeki eleştirileri tabiatıyla kaale almıyor. Hükümet seçimlere katılımının yüzde 42 düzeyinde gerçekleştiğini iddia ederken, muhalefetin seçmenlerin sadece yüzde 15’inin sandık başına gittiğini savunduğunu öğreniyoruz. Velhasıl ortalama her 4 seçmenden sadece birinin iradesini yansıtan bir seçimden söz ediyoruz. 

Muhalifleri hapse tıkarak seçim kazanmayı gelenek yaptı

Aklınıza muhalefet niye seçimleri boykot ediyor, katılsınlar ve kazansınlar düşüncesi gelebilir. Durum biraz farklı. Muhalefete nefes aldırmayan bir yönetimle karşı karşıyayız. Maduro 2013 yılında ilk kez katıldığı seçimleri ucu ucuna kazandıktan sonra, aklını başına topladı: Müteakip seçimlerde işini şansa bırakmadı, kendisini yenebilecek rakiplerini içeri tıktı veya yurt dışına kaçırdı (Julio Borges, Henrique Capriles, Leopoldo López, Juan Guaido, Maria Corina Machado ilk akla gelenler). 2024 seçimlerinde rakibi Maria Corina Machado aleyhinde yargı kararı aldırarak yarışmasını engelledi. Engellemeye değmez düşüncesiyle adaylığı onaylanan emekli diplomat Edmunda Gonzalez Urrutia, Maria Corina’nın yüzde yüz desteğiyle seçimleri kazanınca, Maduro bir başka çare üretti. Emrindeki Yüksek Seçim Kurulu vasıtasıyla ülkede kullanılan elektronik oylama sisteminde sahtekarlık yaptırmak suretiyle, seçimleri kazandığını ilan etti. Kullanılan oy pusulaları üzerinden yapılan klasik oy sayma yöntemine göre muhalif liderin oyların yüzde 70’inden fazlasını aldığını dikkate almadı. Tabiatıyla seçmen iradesini tanımayan Maduro yönetiminin bölgesinde ve dünyada itibarı sıfıra inmiş durumda. Ancak siyasi ve ideolojik nedenlerden ötürü Karakas'a destek vermeyi sürdüren Çin, Rusya ve İran gibi ülkeler sayesinde otokrasiye dönüşen bu rejim ömrünü sürdürebiliyor. 

En derin sual: Ordu Maduro'yu desteklemeyi daha ne kadar sürdürecek?

Venezuela'da neler olur? Maduro yönetimi daha ne kadar iktidarda kalır? Ordu Maduro'ya destek vermeyi sürdürür mü? Bu suallerin cevaplarını kimse bilmiyor. Venezuela'da rejim değişikliğini en çok arzu eden ABD yönetiminin de imkan ve kabiliyeti sınırlı. Trump ilk döneminde Karakas üzerinde “azami baskı” politikası uyguladı, yaptırımlar ve siyasi baskılarla ülkeyi köşeye sıkıştırmaya, nefessiz bırakmaya gayret etti, ancak istediği sonucu elde edemedi, Maduro'yu yıkamadı. Ardından gelen Biden yönetimi, daha esnek bir politika benimsedi, yaptırımları yumuşattı, Chevron'un petrol üretimine dahil olmasına onay verdi, iktidar ve muhalefeti aynı masaya oturtarak aralarında seçim mutabakatı (Barbados Uzlaşması-2023) oluşturdu.  Ancak, 2024 yılında serbest ve adil seçimler taahhüdü veren Maduro sözünü tutmadı. İkinci Trump yönetiminin Venezuela ile ilişkileri nereye götüreceği bilinmiyor. Herhalde başarılı olmayan azami baskı politikasına tekrar rağbet göstermezler. Ülkesindeki demokrat çevrelerle, Kaliforniya halkıyla, üniversitelerle, komşularıyla, müttefiklerden müteşekkil Avrupa ülkeleriyle, Çin ile, Afrika kıtasıyla, Filistin, İran ve Yemen vs. ile kavga etmekten zaman kaldığı takdirde Venezuela ile ilişkileri masaya yatırmak isteyecektir.

Petrol üretilirse refah artıyor 

Şu hususu bilelim: Venezuela'da refahın temelinde petrol yatıyor. Petrol rezervlerinin bitmesi diye bir sorun yok, zira bu açıdan dünyanın en zengin ülkesi. Her şeyin yolunda gittiği dönemlerde günde 3 milyon varil petrol üretiyor ve petrol ihracatından senede (varil petrolün fiyatına göre) 50 ila 100 milyar dolar gelir elde ediyor iken, son yıllarda üretim bir milyon varilin altına düşmüş durumda, ihracattan elde edilen gelir ise 3-5 milyar dolar düzeyinde. Mevcut koşullarda (dış baskılar, iç sorunlar ve diğer yetersizlikler) Maduro yönetiminin petrol üretimini arttırması mümkün görünmüyor, velhasıl bir zamanların zengin ülkesinin refaha hasreti devam edecek, çaresiz Venezuelalı ülke dışına kaçmaya devam edecek. 

Maduro kaldıkça petrol üretimi artmaz!

Şu noktayı da dikkate alalım: Petrol gelirlerinde yaşanan düşüş ülkenin kutuplaşmasından, kötü yönetilmesinden ve yolsuzluklardan kaynaklanıyor. Muhalefetin iktidara gelmesi halinde petrol endüstrisi üzerindeki kısıtlamaların kalkacağı, yabancı sermayenin geri döneceği, yapılacak yatırımlarla üretimin tekrar günlük 3 milyon varil seviyesine yükseleceği ileri sürülüyor. Tabiatıyla rejim değişikliği halinde petrol gelirlerinin geniş halk kitleleri lehinde harcanacağının bir garantisi yok. Ancak, ülkenin Maduro yönetimi sayesinde 12 yıldır yaşadığı derin sıkıntılar göz önüne alındığında, birinci önceliğin petrol üretiminin önündeki sorunların aşılması, ikinci önceliğin ise iyi yönetişimin gerçekleştirilmesi olduğu sonucuna varıyoruz. Önce petrolden azami gelir yaratılsın, ardından akan gelir halkın refahı için harcansın. 

Nicolás Maduro

Çözüm yakında duruyor: Brezilya 

Bu işi Brezilya mükemmel yapıyor, petrol üretimi ve ihracatında bölgenin lideri. Maduro bu komşusunu örnek alsa, ülkesi eski refahına kavuşur, terk edenler geri dönerler, hiç şüphe yok. Maduro'ya sağcı bir lideri ve ülkeyi örnek al demiyoruz, Brezilya’da sol bir yönetim mevcut. Ancak arada bir fark var: Maduro demokrat değil ve koltuğuna yapışanlardan, Daniel Ortega ve Evo Morales “ekolü”nden. Lula da Silva ise sonuna kadar demokrat, siyasi sebeplerle hapse mahkûm edilmesine karşın demokrasiye inancı sarsılmadı, seçimle geliyor, seçimle gidiyor, kuvvetler ayrımına inanıyor, üstelik Trump'a da hiç yüz vermiyor. 

Hasan Servet Öktem kimdir?

Hasan Servet Öktem 1953 yılında Düzce'de doğdu. Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi. 1977 yılında "meslek memuru" olarak Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Stuttgart, Tahran, Cenevre (BM) ve Ottawa'da görev yaptı. Belgrad (2003-2008) ve Havana'da (2012-2016) büyükelçi olarak Türkiye'yi temsil etti. Merkezde, Dışişleri Bakanlığı Personel Dairesi Başkanlığı, Uzakdoğu-Afrika Genel Müdürlüğü, İkili Siyasi İlişkiler Genel Müdürlüğü, görevlerinde bulundu.

Yaklaşık 41 yıl çalıştığı Dışişleri Bakanlığı'ndan 2018 yılında emekliye ayrıldı. T24'te 2018 yılından itibaren, ağırlıklı olarak Afrika, Latin Amerika ve Balkanlar'daki gelişmeleri yorumlayan yazılar yazıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Molla rejimi sınıfta kaldı

Rejimin, ideolojik Batı düşmanlığı ve nükleer saplantıları sebebiyle, İran halkı yıllardır yaptırımlara maruz kaldı, artık usanmış vaziyette. Velhasıl siyasi İslamcı rejimin önündeki sınav bu defa daha çetin, Irak savaşından farklı. Saddam’a karşı yönetiminin arkasında duran İran halkı bu defa kuzu kuzu mollalara itaat etmeyecek gibi

Trump’ın ABD'si yanlış yolda, Xi Jinping'in Çin'i doğru yolda

Çin, siyasi alanda ABD aleyhine ilerlemekte, zemin kazanmakta, Trump ve benzeri liderler de bu ilerleyişe katkı yapmaktadır

Kanada seçimlerinde Trump faktörü

1994 yılından itibaren, ABD, Meksika ve Kanada arasında uygulanan serbest ticaret anlaşması üzerinden ABD ve Kanada ekonomilerinin son 30 yıl içinde büyüyerek bütünleştiklerine şahit olduk. 28 Nisan Kanada seçimleriyle bu trendin artık sona erdiğini görüyoruz

"
"