21 Mayıs 2025
Gün geçmiyor ki Trump makul insanları şaşırtmasın, yanlış işler yapmasın, devlet adamı gibi değil tüccar-girişimci gibi hareket etmesin. Hazretin Körfez ziyaretine dair haberlerini şaşkınlık içinde okudum. Katar'dan 400 milyon dolarlık lüks uçağı hediye olarak kabul etmesi olacak iş midir? Trump’ın çocuklarının yönettiği inşaat firmasının Körfez ülkelerinde lüks gökdelenler inşa etmek üzere anlaşmalar imzaladığını hayretler içinde öğrendim. Baba, ABD başkanı sıfatıyla uygun zemini hazırlıyor, kağıt üzerinde devrettiği firmasının başındaki çocukları kayırmayla ihaleleri kapıyor! Uyanık vatandaşlarımız, Cidde, Doha ve Abu Dabi'de dikilecek Trump Tower'lardan lüks daireler satın almak için geç kalmasınlar.
Böyle ahbap çavuş işler bizim bölgelere mahsus hayatın gerçekleri idi, artık liberal ve kapitalist dünyanın lideri de “oryantal ” değerlere rağbet ediyor. Neyse ki batı Avrupa'da, Trump’ın bu merkantilist zihniyeti ağır biçimde eleştiriliyor, Trump Tower inşaatları hukuksal anlamıyla “menfaat çatışması” olarak nitelendiriliyor. Bir zamanlar ABD Dışişleri insan hakları raporları yayımlar, dünyamızdaki demokrasi noksanlıkları yanında, yolsuzluklara bulaşan yönetimleri ibreti alem için duyururdu. Dünyanın haline bakın ki ABD'yi eleştirme sırası bize geçti. Batı Avrupa, Japonya ve Kore gibi ülkelerin “çağdaş değerleri” korumaları ve savunmaları bu aşamada pek önemli. Yoksa dünyamız Trump liderliğinde moral kaos ve çöküşe doğru vites arttıracak diye endişe ediyorum.
İlk yüz günü geride bırakan Trump yönetimi hangi alanda başarılı oldu pek merak ediyorum. Ukrayna savaşını mı sona erdirdi ? Gazze katliamına mı çare buldu ? Sudan'da savaşan orduları mı durdurdu ? Yoksa gümrük tarifeleri tehditleriyle Çin’i mi sindirdi? Serbest ticaret anlaşması imzaladığı komşuları Meksika ve Kanada'yı dize getirdi de biz mi duymadık? Hepsinde çuvalladı, bir kısım masum ancak düzensiz Latinoları apar topar ülkelerine yollaması başarı sayılacak ise bir itirazım yoktur. Bu geri gönderme işlemlerinde de hukuksuz dayatmalar ile tepkilere yol açtı, bazı dosyaların cesur Amerikan yargıçları tarafından iptal edildiğine de şahit olduk.
BM kuruluşlarına yönelik ön yargılarına ve yanlışlarına, USAİD tarafından tedarik edilen devasa yardımların bıçak gibi kesilişinin sebep olduğu sıkıntılara ve ölümlere değinmek istemiyorum. Zira adam “parayı veren düdüğü çalar” diyor. Emme velakin, okuduğuma göre ABD halkının çoğunluğu Trump gibi bir başkanları olduğundan utanç duyuyor. Seçmenlerin liderden utanç duymaları sosyolojik açıdan pek çarpıcı.
Hafta içinde, Pekin'de, Latin Amerika ve Karayip ülkeleri (CELAC) ile Çin arasındaki buluşmaların dördüncüsünün gerçekleştiğini okuyunca, Viyana’larda gezmelerde olmama rağmen, konuyu Trump’ın Körfez ziyaretiyle birleştirerek, tezat hususları ortaya dökeyim istedim. Brezilya, Kolombiya ve Şili cumhurbaşkanlarının da iştirak ettikleri zirveye eşdeğer bir toplantı söz konusu. Son 10-15 yıl içinde, Çin'in Latin Amerika'daki mevcudiyetini güçlendirdiğine, yatırımlarını arttırdığına, limanlar inşa ettiğine (Puerto Chancay, Peru), dış ticarette öne çıktığına şahit oluyoruz.
ABD bu bölge arka bahçemdir deyip dursun, yeni kıtada Çin etkisinin her geçen gün arttığı bir gerçek. Trump Efendi, seçim döneminde “duvar inşa edeceğini” duyurarak yasa dışı göçe savaş ilan etti. Latinoları hor gördüğü biliniyor, Panama'yı tehdit etmekten çekinmiyor. Çete mensubu oldukları savıyla bir kısım Venezuelalı mültecileri alelacele El Salvador’un meşhur hapishanesine (CECOT) nakletmesi içeride dışarıda hayli tepki topluyor ancak Hazret tepkileri dikkate almıyor. Bu vesileyle Trump’ın ilk döneminde Latin Amerika'ya ikili ziyaret yapmadığına, bir kez G-20 toplantısına katılmak üzere Arjantin'e gittiğine, Afrika'ya ise hiç adım atmadığına dikkat çekmek isterim. Trump’ın baktığı ancak görmediği 670 milyon nüfuslu Latin Amerika ve Karayipler'e, Xi Jinping'in hayli önem atfettiğini, eşitler arası muamele yaptığını, kazan-kazan yöntemiyle yatırımlar yaparak bölgeyle Çin'i yakınlaştırdığını izliyoruz.
Latin Amerika ülkeleri arasında Trump’tan rahatsız olmayan veya Trump ABD'siyle ilişkileri güçlendirmek isteyen var mı, diye sorarsınız aklıma sadece üç ülke gelir: Arjantin, El Salvador ve belki biraz da Ekvador. Bu üç ülkenin başındaki sağcı yöneticiler, Trump’ın küresel ticarete darbe vurmasından ve kurallara dayalı dünya düzenini sarsmasından nedense tedirgin olmazlar, ABD'nin İsrail'e verdiği ölçüsüz destekten rahatsızlık duymazlar. Ancak 33 üyeden oluşan CELAC ülkelerinin büyük çoğunluğu, Trump'ın saldırgan söyleminden, patron tarzı tutumundan, hor ve hakir gören anlayışından gayri memnunlar. Bu ülkeler, ABD'nin 65 yıldır Küba'ya uyguladığı gayri adil ambargonun kaldırılması için çağrılarını tekrarlarlar. Tüm dünya, Vaşington'a karşı Havana'nın yanında oy kullanır, ancak, süper devlet ABD yıllardır oralı bile olmaz.
Xi Jinping'in Çin'i ise tüm Latin Amerika ülkeleri ile iyi, dost, sürdürülebilir ve kazan-kazan nitelikli ilişkiler tesis etmiştir. Her ne kadar Guatemala, Haiti, Paraguay, Belize ve üç minik Karayip devleti Tayvan’ı tanımayı sürdürseler de, bu parantez, Çin'in, Latin Amerika'da, günümüzde, iktisadi alanda, Vaşington'u artık geride bıraktığı gerçeğini gölgelemez. Çin, siyasi alanda da ABD aleyhine ilerlemekte, zemin kazanmakta, Trump ve benzeri liderler de bu ilerleyişe katkı yapmaktadır.
Afrika ve Latin Amerika'da, ABD-Çin rekabetinde, Çin arayı açmayı sürdürüyor. ABD öncülüğündeki Batı'nın, Çin'in Afrika'yı borç batağına çektiğine dair yalanı artık inandırıcılığını yitirdi. Çin, artık, Latin Amerika'da da Vaşington aleyhine yürümekte ve güçlenmektedir. Latin Amerika'nın lider ülkesi Brezilya'nın, ABD ve Çin ile mevcut siyasi ve iktisadi ilişkilerine baktığımızda ve karşılaştırma yaptığımızda, bu gerçeği rahatlıkla görüyoruz. Geçtiğimiz hafta Pekin'e ziyaret gerçekleştiren cumhurbaşkanı Lula da Silva’nın Trump döneminde Vaşington'a ayak basacağına hiç ihtimal vermiyorum. Çin-Brezilya dış ticaret hacmi, ABD-Brezilya hacminin neredeyse üç katına ulaşmış durumda. Trump döneminde, Çin'in, Latin Amerika'da ve Afrika'da, ABD ile arasındaki mesafeyi daha da açacağı açık seçik görülüyor. 65 yıldır ABD ambargosu sebebiyle büyük mağduriyetler yaşayan masum Küba, Vaşington'un, Latin Amerika’ya yönelik temelden yanlış bakış ve anlayışının canlı örneğini oluşturuyor.
Hasan Servet Öktem kimdir? Hasan Servet Öktem 1953 yılında Düzce'de doğdu. Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi. 1977 yılında "meslek memuru" olarak Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Stuttgart, Tahran, Cenevre (BM) ve Ottawa'da görev yaptı. Belgrad (2003-2008) ve Havana'da (2012-2016) büyükelçi olarak Türkiye'yi temsil etti. Merkezde, Dışişleri Bakanlığı Personel Dairesi Başkanlığı, Uzakdoğu-Afrika Genel Müdürlüğü, İkili Siyasi İlişkiler Genel Müdürlüğü, görevlerinde bulundu. Yaklaşık 41 yıl çalıştığı Dışişleri Bakanlığı'ndan 2018 yılında emekliye ayrıldı. T24'te 2018 yılından itibaren, ağırlıklı olarak Afrika, Latin Amerika ve Balkanlar'daki gelişmeleri yorumlayan yazılar yazıyor. |
1994 yılından itibaren, ABD, Meksika ve Kanada arasında uygulanan serbest ticaret anlaşması üzerinden ABD ve Kanada ekonomilerinin son 30 yıl içinde büyüyerek bütünleştiklerine şahit olduk. 28 Nisan Kanada seçimleriyle bu trendin artık sona erdiğini görüyoruz
Siviller, tek ses halinde, Sudan'a, demokrasi, refah ve istikrar getirmeye muvaffak oldukları takdirde, Güney Sudan, orta/uzun vadede, yanlış karardan dönecek ve anavatana ilhak edecektir
ABD başkanı Trump’ın dünyayı adeta bir çorba gibi karıştırdığı şu dönemde, Avrupa’nın güvenliğini ABD'ye emanet edemeyeceğini kavradığı şu kritik konjonktürde, Sırbistan'dan karmaşa ve istikrarsızlık sesleri yükselmesi ciddi bir talihsizlik, Balkanlar'ın lider ülkesinden S.O.S sinyalleri geliyor
© Tüm hakları saklıdır.