06 Ağustos 2023

Türkiye'de 'edebiyat okumak' cesareti ve edebiyatın iki dergisi

Cevdet Efendi'nin yaptığı, akademisyen Bulamur'un, "üç beş kişilik hayatlarımızdan çıkmak ve bizim sosyal ve politik görüşümüze sığamayacak zenginlikteki dünyayı fark etmek" önerisini yüz yıl öncesinin koşullarında gerçekleştirmiş olmaktır

Burada yayımlanan "Üniversite tanıtım günleri: Edebiyat okumak hayatı okumaktır" (23 Temmuz 2023) başlıklı yazıyı okuyunca "Bir Şehit Mezadı" adlı öyküyü anımsadım. Akademik çalışmalarının henüz başındayken "Sen akıllı kadınsın. Neden edebiyat okumak istiyorsun?" sorusuyla karşılaşan Ayşe Naz Bulamur, "iş garantisi sunmayan ve finansal getirisi olmayan bir alanda" çalışmayı, "Edebiyat okumak hayatı okumaktır" gerekçesiyle açıklamış yazısında. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 1920'li yılların başlarında yazdığı "Bir Şehit Mezadı" (Millî Savaş Hikâyeleri, 1981) öyküsünde, şehit eşyalarının satılarak parasının aile yakınlarına gönderildiği mezatta Mülâzım Sani Cevdet Efendi adlı bir şehidin cephede okuduğu edebiyat kitaplarının ve onun not defterinin itibarsızlığını anlatır. Andığım bu iki metni 'hayat' ve 'edebiyat' ilişkisi bağlamında ayrıca değerlendirmek gerekir.

Bulamur, yazısının sonlarında, bugünlerimiz için hayli güç görünen "Tek yapmamız gereken üç beş kişilik hayatlarımızdan çıkmak ve bizim sosyal ve politik görüşümüze sığamayacak zenginlikteki dünyayı fark etmek." önerisini getiriyor bize. Yakup Kadri'nin anlatıcısı; kalpak, mendil, matara, gömlek, don, diş fırçası, tıraş takımı, cep aynası, tarak vb. "hususî" eşyanın satıldığı kıraathanede, satış sırası "büyük bir kısmını Fransızca, Türkçe bir sürü edebî kitaplar ve resimli risaleler" olan eşyaya gelince satılanlara öncekiler gibi yalnızca 'nesne' gözüyle bakamaz. Cevdet Efendi'nin, "İstanbul'dan tâ Sakarya kıyılarına kadar" yanında taşıdığı, "Marcel Prévost'un 'Kadın Mektupları'ndan tutun da Bourget'nin Hervieu'nun eserlerine kadar bir roman koleksiyonu. Bunların arasında, Tevfik Fikret'in Rübab-ı Şikeste'si; çok okunmadan parça parça olmuş bir Zavallı Necdet, bir Eylül" ile "kendi eliyle doldurulmuş birkaç defter ve bir solmuş kurdela ile sıkı sıkıya bağlanmış bir tomar mektup" sandıktan çıkarıldığında şehidin arkadaşı kahvenin sahibine yaklaşarak sessizce "bunları geç, bunlar olmaz" der. Arkadaşının anlattığına göre "merhum hep bunları okur" ve üstelik de "beynini mütemadiyen hayal ile doldurur" imiş. Çevresindekiler pek anlamasa da Cevdet Efendi'nin yaptığı, akademisyen Bulamur'un, "üç beş kişilik hayatlarımızdan çıkmak ve bizim sosyal ve politik görüşümüze sığamayacak zenginlikteki dünyayı fark etmek" önerisini yüz yıl öncesinin koşullarında gerçekleştirmiş olmaktır.

Hayatın, 'savaş' ve 'ölüm' gerçeğiyle yüzleşecek öykü karakteri Cevdet Efendi, zamanının koşulları nedeniyle "son zamanlarında çok değişmiş" ve nihayet "hakiki bir asker" olmuştur. Cevdet Efendi'nin, gündelik "hayatlarımızdan çıkmak" ve dışımızdaki zengin "dünyayı fark etmek" çabasına, kurşun sesleriyle süngü şakırdamaları engel olmuştur. Türkiye'de 'edebiyat okumak' arzusu ve bu arzuyu boğan engeller, benim yazımın taşıyacağı sıkleti kat be kat aşar. Düşüncemizi kışkırtacak bu sorun için Türkiye'nin; gündemine, yükselen değerlerine, politik arenasına, ekonomik koşullarına, her seviyedeki eğitim ortamına, medyasıyla yayım dünyasına bakmak gerekiyor. Kim bilir, öykünün yerdeki kitaplarda "solgun benizli, mahzun bakışlı bir İstanbul çocuğunun ince ve narin çehresini" gördüğü şehit ile konuşan anlatıcı kişisi doğru söylüyordur belki de: "Gördün mü bütün bu okuduğun şeyler, bütün bu tadına doyamadığın sözler, bütün bu tiryakisi olduğun edebiyat hep yalanmış."

Dünyanın 'gösteri toplumu' olduğu medyatik bir çağda bunca olumsuzluğa karşın iyi edebiyat ile onun dergileri var, bilelim. Dergilerin, edebiyatın atardamarı olduğunu ve dergilerin kapanmak için çıktığını Cemal Süreya söylemiş, doğru da söylemiş dergici şair. Okur ve yazar olarak yolu dergilerden geçmeyenlerin, 'edebiyat okumak' çabasında geri kalacağını düşünüyorum. Dinin kalbi camide, edebiyatın kalbi dergilerde atar, ben bunu böyle bilirim. Yazarlarının, yazdıkları dergiyi sahiplenmeyişlerini de dergi sorunlarına ekleyelim.

Andığım yazısı nedeniyle bu kısa sürede edebiyat çevrelerinden ne tür tepkiler aldığını bilemediğim -açıkçası merak da ettiğim- Bulamur'un edebiyat savunusu yazısını okuduğum günlerde "Kitap-lık" ve "Roman Kahramanları" dergileri vardı elimde. Temmuz-Ağustos 2023 tarihli 228. sayısıyla "Kitap-lık" ile Temmuz-Ağustos-Eylül 2023 tarihli 55. sayısıyla "Roman Kahramanları"… Tesadüfe bakınız ki her iki dergide de yazım yer almış, ne çok kişiyle bir arada olduğum için mutlu oldum. Burada okuduğum yazı, her nedense elimdeki iki edebiyat dergisinden söz etme isteği uyandırdı bende. Benimkisi 'söz etmek', o kadar.

"Kitap-lık" dergisi, yüzüncü yaşına saygıyla Oktay Akbal yazısıyla açılmış. M. Sadık Aslankara, "1950 Kuşağı'nın, sonrasında gelen tüm yazarların dil ebeliğini yapmış önemli bir yazar" saydığı Akbal'ı, tanıyanlarının tanıklığıyla anlatmış. Bazılarının adlarıyla başka ortamlarda karşılaştığım dokuz şair ile sekiz öykücü var dergide. Birkaç yazıdan önce dergideki üç söyleşi öncelikli benim için. Murat Gülsoy ile Ressam Vasıf'ın Gizli Aşklar Tarihi adlı "gerçek bir belgesel gibi hazırlanmış" romanı için Fatoş Asya Akbay konuşmuş. "Türkiye'de sanatla uğraşmak her zaman maddi ve manevi bedel ödeten bir şeydir." diyen Gülsoy'un açıklamalarını; okuru, yazarı ya da eleştirmeni olarak roman yoluna çıkacakların görmüş olmasını isterim açıkçası. Yenilerde yayımlanan Nefeshane adlı dördüncü kitabıyla öykü türünde adından söz ettiren B. Nihan Eren ile Abdullah Ezik konuşmuş. "Benim tek düsturum; üç şeye saygıyla yazmaya başlamak. Kendime, okuruma ve edebiyata." diyor konuşmasında, "inat ve dirayetle" yoluna devam eden öykücü. Sön sözü "Yazarken de ne yapmakta olduğumdan emindim. Bittiğinde de masadan bu şekilde kalktım." olan Eren'den, öykü türünün ayrıntılarına ve yazı disiplinine dair öğreneceklerimiz var gibi görünüyor. Mehmet Çapkan, şair Nigar Hanım'ın günlüklerini Şair Nigar Hanım: Günlük adıyla iki cilt olarak yayıma hazırlayan Zeynep Berktaş ile dönemi aydınlatıcı bir görüşme yapmış. Görüşmeden anladığımız, kadın şairin Günlük kitabından yalnızca onun dünyasını değil, döneminin düşünce ve edebiyat ortamını da yakından tanıma olanağı bulacak olmamızdır.

Bu satırların yazarı olarak "Mehmet Rauf'un Anıları Kitabı" başlıklı yazım yayımlanan dergideki kitap yazılarını anmadan geçmek istemiyorum. Burada yayımlanan "Tanpınar'ın başyapıtı ve Türk modernizminin zirvesi roman: Huzur" (2 Nisan 2023) başlıklı yazımda konu edindiğim kitap hakkında Abdullah Uçman ile Erendiz Atasü birer yazı yazmışlar. Gördüğümü söylemem gerekirse Beatrix Caner'in, Tanpınar'ın Başyapıtı Türk Modernizminin Zirvesi: Huzur (çev. Rıza Alper, Kasım 2022) kitabını bundan sonra da -özellikle Tanpınar ilgilileri olarak- çokça konuşacağız. Rus edebiyatı uzmanı Sabri Gürses, "Rus Ecinnilerinin Yaratıcısı: Çernişevski" yazısında, sonrasını etkilemiş ve sonrasında çokça tartışılmış Ne Yapmalı? romanından hareketle eleştirmen aktivist Çernişevski'ye dair ayrıntıları öne çıkarıyor. Üzeyir Karahasanoğlu'nun "Latife Tekin'in Zamansız'daki Dil ve Düşünce Dünyası" yazısını okuyunca, az çok tanışıklığımız olan yazarlar için kalemimiz duygusallaşıyor gibi geldi bana. Ben de burada yayımlanan "Latife Tekin ile 35 yıl önceki görüşme: 12 Eylül sonrası 'ezik' ve 'yenilmiş' kesimde 'roman' yazarak küllerinden doğmak" (8 Ocak 2023) yazımda benzer durumdaydım. Adı geçen yazımdan bir süre önce Gece Dersleri hakkındaki yazımı, romanın yazarına doğrudan verip okutturmuştum yüz yüze görüştüğümüzde. Karahasanoğlu, yazısının sonunda Latife Tekin için "alışılagelmiş yollardan gitmek yerine, yadırganmak pahasına, alışılmamışı denemişti Zamansız'da. Cinsiyetsiz cinselliği anlatan bir erotik roman yazmış, üstelik bunu hiç de insanlaştırmadığı yılanbalığı ve gelincikle yapmıştı" deyinceye dek, pek çok ayrıntıya değiniyor yazısında.

Sözünü edemediğim başka yazılar da var "Kitap-lık" dergisinde ancak Orçun Üçer'in "Masal ve İstanbul Masalları Üzerine" yazısıyla bitireyim. Ne hoş ve ne de öğretici bir yazı yazmış Üçer, bu yazıyı ne çok ilgilinin okumasını isterdim. Vaktiyle yazdığım "K24" adresinde karşılaştığım Üçer de benim gibi Nermi Uygur bağımlısı anlaşılan, sevindim. Öyle ki Denemeden Bilemezsin kitabını edinip okuyasım geldi dergiyi kapatırken.

2010 yılının Ocak ayındaki ilk sayısıyla yayıma başlamış mevsimlik "Roman Kahramanları" dergisinin 55. sayısında iki dosya var. Dergi, "Estetiğin Psikolojisi: Orhan Pamuk'un Kahramanları" dosyasıyla açılıyor. Bir önceki sayıda başlamış "Antikahramanlar" dosyası, bu sayıda on dört yazılık ikinci bölümüyle devam etmiş. "Yazan Kadının Savunması: Ustası ile Hizmetçisi Arasında Kalmış Marie de Gourney'in Romanı" başlıklı yazımın yer aldığı "Serbest İncelemeler" bölümünde ise dosya dışı kalmış "dizi" yazılar öne çıkmış.

Haluk Öner'in hazırladığı on bir yazılık dosyada biri -Babamın Bavulu hakkındaki (Can Şen)- hariç diğerleri Orhan Pamuk'un romanlarına yönelik yazılar. Macit Balık, "Öfke, Şiddet ve Nefretin Sessiz Öznesi: Fatma Hanım" yazısında, Sessiz Ev romanını, karı-koca ilişkilerindeki 'sevgisizlik' bağlamında enine boyuna değerlendirmiş. Zöhre Ekinci'nin Masumiyet Müzesi'ni değerlendirdiği ayrıntılı yazısı "Biblo Köpek, Ayçiçeği Tarlası ve Erkek Narsizmine İsyan. Füsun'un Trajik Anlam Arayışı" yazısı, karı-koca ilişkisizliğini öne çıkarıyor. Füsun'u "aşk ve arzu nesnesi" buna karşılık Sibel'i de "güvenli bir sığınak ve liman" bilmiş Kemal karşısında güzelliği dışında "hayata dair diğer özellikleri, çevresince ve kendi zayıf kişiliğiyle hadım edil"miş Füsun için "Kemal'in narsist benliğinin 'yok-kadın'ı olmak veya yaşamına son vermek" seçeneklerinden seçim yapmak kalmıştır. "Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti." cümlesiyle açılan Yeni Hayat romanını; aşk, yolculuk ve Batılılaşma temaları ekseninde değerlendirdiği emek ürünü "Yeni Hayat'ta Dürtü Nesnesi: Yeni Hayat" yazısında M. Utku Yeşilöz, romanda yapılanın, "yaşamın anlamını arayış meselesinde kişinin kendi ve ötekiyle olan gerilimlerinin yolculuğudur" diyor. Sefa Toprak, oldukça hacimli "Tevarüs Edilmiş Bir Yaşam Karşında Mevlut" yazısında Kafamda Bir Tuhaflık romanını, "eserin çok da arka planında olmayacak şekilde vermeye çalıştığı değişen ve modernleşen İstanbul hayatından ziyade karakterle üzerinde yoğunlaş"arak değerlendiriyor. Batıgün Sarıkaya, "Orhan Pamuk'un romancılığında belirginleşen ana ana izleklerin birleşip sakince aktığı bir nehir gibi" gördüğü Gizli Yüz romanını, fotoğraf ile sinemanın yardımıyla "bulmaktan çok arayışa odaklanan bir metin" ayrıntısıyla anlatmış. Erkan Karakiraz, "Kara Kitap'ta Yazma Edimi" yazısında bizi, "yazma edimini anlatısının tözü haline" getirmiş romanı, "yazma edimi bağlamında yeniden" okumaya çağırıyor.

"Karanlıkta Yürürken Şarkı Söylemek" -kitabından alıntı- yazısıyla Selda Uygur ile "Hep Aynı Soru: Babalar Ölmeli mi?" yazısıyla Erdi Karabıyık, Öidipus Kompleksi'nin egemen olduğu ve yazarının ana karakterle bazı benzerlikleri olan Kırmızı Saçlı Kadın'ı değerlendirmişler. Romanın, "Aslında yazar olmak istiyordum" açılış cümlesiyle yola çıkan Uygur, roman için "yazar olma isteğiyle yola çıkılan yolda metinlerle sarmalanan bir oyuna dönüşür" diyor. Romanı, psikanaliz kuramının verileriyle değerlendirmeye çalışan Karabıyık, babası ile ustası arasında kalmış Cem ile "bütün günahları ortaya çıktıktan sonra kendi gözlerini kör ederek kendisine ceza" vermiş Öidipus arasında "körleşme" bağlantısı kuruyor. İrem Hatıl, "Beyaz Kale'de Hegel Anımsatması: Türk Hocanın Elinde İtalyan Bir Esir" yazsıyla ve Gülbahar Tekin de "Kölelikten Efendiliğe Bir İktidar Oyunun Hikâyesi: Beyaz Kale" yazısında, anlatımında 'üstkurmaca' tekniğinin öne çıktığı Beyaz Kale romanını değerlendirmişler. Söz yerindeyse dedektif titizliğiyle yazılan bu iki yazıya yazarın "sonsöz" yazısını eklesek bile "kurmacanın kurmacası diye adlandırılabilecek olan üstkurmaca yöntemiyle" yazılmış romanı okurun çözebilmesi yine de pek kolay olmayacaktır.

"Roman Kahramanları" dergisinin 'Orhan Pamuk Dosyası' -sınırlı da olsa- ilgilileri için başvuru kaynağı olarak değerini koruyacak, bunu bilelim. Yazılar kısa tutularak başka romanların da sözü edilebilirdi, hiç olmazsa bugünkü Türkiye için Kar romanına yer açılmalıydı bence. Dosya, romancının Saf ve Düşünceli Romancı kitabıyla açılsın, Oğuz Demiralp'in Orhan Bey ve Kitapları ile kapansın isterdim. Burada yayımlanan "Saf ve Düşünceli Romancı Orhan Pamuk 70 yaşında" (5 Haziran 2022) yazımdan sonra bu dosya yazılarını da okuyunca edebiyatı 'toplumsal bildirge' romanı da bir tür 'ahlak risalesi' bilenlerin; yazıyı, oğul-baba çatışmasını, toplumsal değişimi, başkalaşmayı vd. dili böylesine eğip bükerek anlatan Orhan Pamuk okuyamayışlarını ve onu sevemeyişlerini daha iyi anlayabiliyorum.

Söz, edebiyatı kendi yazdığı bileni uyaran Llosa'nın: "Edebiyatın varlığı, tek bireyin yapıtıyla başlamaz. Edebiyat, ancak, o yapıt başkalarınca edinildiği, toplumsal yaşamın bir parçası durumuna geldiği, okunarak paylaşılan bir yaşantıya dönüştüğü zaman var olur."

Hasan Öztürk kimdir?

Hasan Öztürk 1961'de Trabzon'un Araklı ilçesinde doğdu. İlkokulu ve ortaokulu Araklı'da okudu, ardından Trabzon Erkek Öğretmen Lisesini bitirdi (1978).

Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (Selçuk Üniversitesi) mezunu (1983) Hasan Öztürk, yazıya 1980'li yılların ortalarında Yeni Forum dergisinde, 'kitap' eksenli yazılarıyla başladı. Sonraki yıllarda -bir ya da iki yazısı yayımlananlar kenarda tutulursa- Millî Kültür, Türk Edebiyatı, Matbuat, Türkiye Günlüğü, Polemik, Virgül, Liberal Düşünce, Gelenekten Geleceğe, Dergâh, Arka Kapak ve Cumhuriyet Kitap adlı dergiler ile 'Edebiyat Ufku' , 'K24' ve 'Gazete Duvar' adlı sanal ortamlarda yazıları yayımlandı.

Bazı yazıları ortak kitaplar içinde yer alan Hasan Öztürk, kısa süreli (2018/2019; 6 sayı) ömrü olan mevsimlik ve mütevazı Kitap Defteri adlı 'kitap kültürü' dergisini yönetti ve dergide yazdı.

Hasan Öztürk, 2000 yılının başından bu yana yayıma hazırladığı iki aylık Mavi Yeşil yanında Roman Kahramanları, Kitap-lık, Edebiyat Nöbeti ve KE adlı dergiler ile 'T24 Haftalık' ve 'Aksi Sanat' sanal ortamlarında aralıklarla yazmaktadır.

Edebiyatın, daha çok kurmaca metinlerine yönelik yazılar yazan Hasan Öztürk'ün; Kitabın Dilinden Anlamak (1998), Yazının İzi (2010), Aynadaki Rüya (2013), Kurmaca ve Gerçeklik (2014), Kendine Bakan Edebiyat (2016), Gündem Edebiyat (2017) ve Üç Duraklı Yolculuk (2021) adlı kitapları yayımlanmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları

Kültürün iktidarı: Doğu/İslâm coğrafyasında "iktidar" ya da "muktedir" olmak

Kültürün İktidarı & Siyasal Teoloji ve Kültürel Egemenlik kitabını Doğu/İslâm dünyasına kültür tarihi gezisi saymıştım. Öylesine geniş tarihî coğrafyada onca devletin, kişinin ve kitabın adı geçen bir gezi…

Elvan Kaya Aksarı ile "Saatçi İbrahim Efendi Tarihi" romanı hakkında: Saatlere değil, zamana memur edilmiş bir çelebi...

"Türkiye'nin aradığı kişi Saatçi İbrahim Efendi demek, bir mehdilik iddiası gibi algılanabilir. Türkiye bir kişiden ziyade bir ruhu arıyor. İbrahim Efendilere de tercih ve yaşama hakkının tanındığı bir hürriyet ortamı. Zekeriya sofrası yahut çilingir sofrası olsun adı. Kendin pişirip kendin yediğin sürece bunun kıymeti yok. Sofraya insanı meze yapan değil, insanı kazandıran bir toplum…"

Ahmet Hamdi Tanpınar'ı altmış iki yıl sonra hatırlamak…

"Tanpınar'ın romancılığını, onun zengin dünyasından seçeceğim birkaç sözcük ile anlatacak olsaydım -bu olmaz ya- Tanpınar için kültürün, hüznün, zamanın ve insanın romancısı derdim herhalde"