24 Aralık 2023

Ders: Edebiyat; konu: Okudum oldum hoca, bilmiyorum Elif'i

Bu ülkede asıl sorun okumama, okuyamama sorunudur. Çok zaman söylenir ya bir sorun net olarak belirlenirse çözüm kolaylaşır lakin "okuma/ma sorunu" gündelik yaşamın somut pratikleriyle örtüşür türde görünmüyor, bu nedenle giderilmesi de pek kolay değildir

Yakın bir zamanda (2023 Kasım sonları), medyada öğrencilerin üniversitelere yerleşmesinin ilginç bir "seviyesizlik" haberi yayımlandı, yayıldı. "YÖK Atlas verileri" esas alınarak yapılan habere göre pek çok üniversiteye "sıfır", hatta "eksi" puanla giren çok sayıda öğrenci varmış. "Eksi netle 4 yıllık üniversite, Türkçe sorusu yapamadan edebiyat kazananlar var!" (29 Kasım 2023) başlığıyla T24 adresinde okuduğum haberin yayıldığı günlerde televizyon kanallarına şöyle bir bakayım dedim ancak kimseden "çıt" çıkmadı gibi. Belki "çıt" çıktı da ben duyamadım, bilemiyorum. O sıralar memleket sathında "kara para aklama" haberi gündemi kuşatmışken böyle marjinal konuların irabda mahalli olamazdı, bunu bilmeliydim.

Okuyanları biliyor ya okuduğum haberin giriş paragrafını paylaşayım yine de: "YÖK Atlas verilerine göre, YKS'deki tüm sınavlarının toplamında eksi net yapanlar üniversite kazandı. Toplamda eksi 9,5 netle edebiyata giren bile var. Eksi netle en çok girilen bölüm iki yıllık çocuk gelişimi olurken edebiyatı kazanıp hem Türkçe hem de edebiyatta sıfırın altında kalanlar dikkat çekti." Okuduğum haberde "edebiyat' ve başka bazı alanlar için ayrıntılar verilirken değişik üniversitelerin; fizik, tarih, coğrafya ve tarih bölümlerinin "sıfır net" oranları da sıralanmıştı. Her şeye rağmen söylenecek sözümüz kalmış ise onun da bittiği yerdeyiz.

Üniversitede okumak için sınava giren çoğu genç adaylar, bu ülkenin liselerinde ne tür bir eğitim alıyorlar ki sınavın "Türkçe" ve "Edebiyat" sorularından hiç puan alamadıkları gibi sıfırın da altına düşüyorlar, bu konuyla ilgilenmekte yarar var. Üniversitelerin "Türkçe" ve "Edebiyat" bölümlerinde puansız olarak okumaya hak kazanan öğrencilere hocaları ne tür bir katkı sağlayacaklar ki onlar, oradan donanımlı biçimde mezun olacaklar ve öğretmenlik yapacaklar, merak edilmelidir. Adı geçen bölümlere puansız giren öğrenciler, sınıflarındaki yüksek puanlı öğrencilerle dört-beş yıllık süre boyunca devletin bütün olanaklarından (eğitim, beslenme, barınma, ulaşım, iletişim vb.) denk olarak yararlanıyorlar, bu eşitsizliğin de gündeme getirilmesi gerekir. Belki asıl soru/n, bu durumun ne zamana kadar sürüp gideceği ve düzeltilip düzeltilemeyeceğidir. Dikkatle ve anlamak için bakalım, bu tür sorunlar ne kadar da birbirine bağlı, "sıfır puan ve edebiyat bölümü" göründüğü gibi değildir. Mesele, soru kitapçığı ile kutucuk karalama dışına taşmış, ülke sathına yayılmıştır; devenin boynu yani.

ÖSYM'nin (2023-AYT,18 HAZİRAN 2023) sorusuna bakınız. "Servet-i Fünun'da akıl ve mantık oyunlarına dayanan tenkit yazıları yazar ve büyük kalem kavgalarında yer alır. Bunların en önemlileri dekadanlık meselesi ve Ali Kemal'le çatışmasıdır. Hem basın hayatını hem de edebiyat tecrübelerini Kavgalarım, Matbuat Hatıraları ve Edebî Hatıralar adlı eserlerinde yayımlamıştır. Bu eserlerde basın tarihinin iç yüzünü ve devrin şartlarını ayrıntılarıyla anlatır. Bu parçada söz edilen sanatçı aşağıdakilerden hangisidir? A) Hüseyin Cahit Yalçın B) Ahmet Rasim C) Tevfik Fikret D) Hüseyin Rahmi Gürpınar E) Refik Halit Karay". (Sorudaki dekadanlık sözcüğünün, bir biçimde vurgulanması gerekirdi). MEB'den bir yetkilinin, ÖSYM'ye şu soruyu sormasını beklerdim: Bu soruyu hazırlayıp kurumunuza veren kişi, Hüseyin Cahit Yalçın'ın Matbuat Hatıraları adlı kitabı olduğunu nereden öğrenmiştir? Bunca zaman geçti, beklediğim soru sorulmadı, üzgünüm. Sınavın sonrasında, Youtube kanallarında soruları cevaplayan bezirgânlar da soruya yönelik bir itirazda bulunmadı ne yazık ki. "Servet-i Fünûn" sahibi Ahmet İhsan Tokgöz'ün Matbuat Hatıralarım kitabı vardır lakin Hüseyin Cahit'in Matbuat Hatıraları diye bir kitabı yoktur. Bunca kaynak ortadayken ilgili sorunun sahibi yine de anılan kitap, adı geçen yazarındır diyorsa Hüseyin Cahit Yalçın'ın Hayatı, Hikâye ve Romanları Üzerinde Bir Araştırma (Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ank.1982) kitabının yazarı Ömer Faruk Huyugüzel'in ünvanı geri alınmalıdır.

"Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının 01.08.2022 tarihli ve 57 sayılı kararıyla 2023-2024 öğretim yılından itibaren 5 (beş) yıl süreyle ders kitabı olarak kabul edilmiş" Türk Dili ve Edebiyatı 11 (Hazırlayan: Efsun Türkoğlu, Cem Web Ofset, 2023) kitabının "Hikâye" başlıklı "2. Ünite" bölümüne bakınız. Refik Halit Karay'ın Gurbet Hikâyeleri kitabından "Testi" adlı öykü seçilmiş. (s. 30). Öykünün sorasındaki, "Metni Anlama ve Çözümleme" çalışmasının 11. sorusunun (s. 35) "a" bölümü: "Okuduğunuz "Eskici" adlı hikâye bir olay hikâyesidir. Önceki bilgileriniz ve okuduğunuz hikâyeden hareketle olay hikâyesi türünün özelliklerini belirleyerek defterinize yazınız." 12. sorunun "a" ve "b" kısımlarında öykü adı geçmese bile onların da "Eskici" ile ilgili oldukları söylenebilir. Aynı sorunun "c" kısmı (s. 35): "Metinde vatanseverlik değeri nasıl ele alınmıştır? Açıklayınız." Okuyanları bilir ki "Testi" öyküsünün "vatanseverlik" mesajı yoktur, bu "vatanseverlik" meselesi, Türkçe bağlamında doğrudan "Eskici" adlı öykü için geçerlidir.

"Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının 18.04.2019 tarihli ve 8 sayılı (eski listenin 186'ıncı sırasında) kurul kararı ile 2019-2020 Öğretim yılından itibaren 5 (beş) yıl süreyle ders kitabı olarak kabul edilmiş" Türk Dili ve Edebiyatı 10 (Hazırlayan: Miyase Öztürk, Öğün Yayınları, 2023) kitabının "Şiir" başlıklı "3. Ünite" bölümüne bakınız. "Koşuk" (s. 92), "Sagu" (s. 95), "Divânu Lugâti't-Türk" (s. 98) ve "Tanrı Azze ve Celle Övgüsünü Söyler (Kutadgu Bilig)" (s. 101" örneklerinin ardından "Etkinlik" (s. 103) sorusu: "Kurt Peşinde adlı koşuk ile Tanrı Azze ve Celle Övgüsünü Söyler adlı şiiri aşağıdaki tabloda verilen ölçütlere göre göre karşılaştırınız." Oysa kitapta "Kurt Peşinde" başlıklı "sagu" yoktur, kitaba alınan "sagu" da "baharla birlikte doğanın canlanması anlatılmış" bir metindir.

Dikkatle bakılırsa -başka ayrıntıları üzerinde de durulması gereken- her iki edebiyat ders kitabından alıntıladığım bölümler, bu kitapların hangi mantıkla hazırlandığını gösterecek ipucu olabilir. Belki asıl düşünülmesi gereken, ilgili Bakanlığın ödeme yaptığı bu kitapların, kim bilir kaç kişinin denetiminden geçmiş olduğudur. Şimdi bir de sınavların, zamanla yarışan telaşlı adaylarını düşününüz, sıfır puan ne ki…

Kadim zamanlardan beri yazı/edebiyat ortamında "nicelik" arttıkça "nitelik" zayıfladı denilerek yakınılır. Muallim Naci'nin "Erbâb-ı teşâür çoğalıp şâir azaldı/ Yok öyle değil şâirin ancak adı kaldı" sözü, edebiyat ortamlarının geçer akçesidir. Hakan İşçen'in Yaratıcı Yazarlık Kursu (2007) kitabının adı olan ilk öyküsünü okuduğumdan bu yana yazarlık sektörü hayli gelişti. Sokak boyunca adım başı tavuk döner büfesi açılır gibi "yazarlık atölyesi' duyuruları görülüyor her yanda. Başkalarına "yaratıcı yazarlık öğretilebilir mi" tartışması uzar gider ancak ortalığı kuşatan yaratıcı yazarlık kurslarının edebiyatın usta yazarlarınca verilmediği söyleyebiliriz. Edebiyatı, yayımlanmış bir/kaç kitabından ibaret bilen bu tür nice kişi, piyasadaki "yazar olma" isteğini karşılamayı maişete dönüştürüyor alabilirler, kim bilir. Aynı dükkândan kitabı çıkanlar da dost gönüllüyorlar eleştiri adına. Caner Almaz'ın Kırgın Anlatıcı (2017) kitabına adını veren öyküsü, yaratıcı yazarlık kurslarını düşündürürken şairini anımsayamadığım şu dizelerin kapısına getirip bıraktı beni: "Edebiyatı tutup boğdu gürûh-ı kudemâ/ Okuyun siz de onun canına ey genç üdebâ"

Bu yazıyı yazdığım günlerde (2023 Aralık başları) Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) raporları yayınladı. Değişik alanlarda ayrıntılı bilgiler içeren raporun Türkiye dosyasındaki "okuma becerileri" bölümü özel haber değeri kazandı çünkü listedeki yerimiz pek de iyi görünmüyordu. Yazılanlara göre "81 ülkede 15 yaşındaki öğrencilerin kazandıkları bilgi ve becerileri" ölçen raporun bilgisine göre Türkiye'deki "Her 10 öğrenciden üçü okuduğunu anlamıyor"muş. Bu tür istatistik bilgilerine ölçü biçimleri nedeniyle çok fazla takılıp kalmamak gerekse de ara sıra aynalara bakmakta yarar vardır.

Yazımın başlarında, gördüklerimiz göründüğü gibi değildir demiştim ya PISA raporunun bilgilerini bu nedenle ekledim yazıma. Haberlerini okuduğumuz "sıfır" ya da "eksi net" puan sorunu tam da bu "okuduğunu anlamama" ile ilgilidir. Bu ülkede asıl sorun okumama, okuyamama sorunudur. Çok zaman söylenir ya bir sorun net olarak belirlenirse çözüm kolaylaşır lakin "okuma/ma sorunu" gündelik yaşamın somut pratikleriyle örtüşür türde görünmüyor, bu nedenle giderilmesi de pek kolay değildir. Gidişatta herhangi bir eksiklik görüldüğünde eğitim programlarında değişiklik yapmak, mantıklı bir önlem olsa da kalıcı çözüm olamıyor ne yazık ki. Aynaya yakından bakalım, görülenler; eksi net, ders kitabı, yanlış soru ya da istatistik bilgileriyle sınırlı kalmayan, buna karşılık Farabi'nin deyişiyle "cahil şehir" ile onun türevlerinin sınırlarına yaklaşan belirtilerdir. Âşık Veysel, bir dizeyle özetliyor durumu: "İnsan Olmak için okumak gerek." Taş öylesine büyümüştür ki altına konulacak çok sayıda ele yer açılmıştır. Peki, bu durumda ülkenin dillendirilmekten çekinilen ve hiç birimizin kendisini dışarıda tutamayacağı, söz yerindeyse kangren olmuş yarasını deşip de yarayı sağaltmaya el atmamak ne işimize yarar diye de sormalıyız.

Siyasetin dilini; erdem, kültür, sanat, kitap vb. sözcüklere bir biçimde alıştırmalıyız çünkü toplumu onlar yönlendiriyor. Onların da gündeminde, andığımız bu konuların yer aldığını, ara sıra da olsa duymamız gerekiyor. Her partinin Meclis toplantılarını şenlendirecek vekilleri olduğu gibi kitap, okumak, yazmak yani "kültür" vadisinde söyleyecek sözü olan vekilleri de vardır, bu ikincilerin bazı durumlarda öne çıkması gerekir. Bu tür vekillerin, parti ayırımı yapılmaksızın ekranlarda ya da başka sosyal ortamlarda söz almalarını sağlamak sanıldığı kadar zor olmasa gerek. Seçim bölgesine giden her vekilin gündemine yeni bir madde eklemesinde yarar vardır: Görüşülecekler listesine iş insanları yanında düşün insanları da eklenmelidir. Siyasal partilerin, kültür-sanat politikası sorumlularını da tanıyalım böylece.

Yoğun iş yükü altında handiyse helak olmuş bürokrasiyi kültür/kitap faaliyetlerindeki görev ifası telaşı ve istatistik bağımlılığından kurtarmak gerekir. Bu kalabalık ve yoğun ağ içinde, kişisel çabalarıyla çevresine yarar sağlayan bazılarını göz ardı etmeksizin söyleyelim, okuma konusundaki gösteri eylemleri pek de olumlu sonuç vermemiştir. Bürokrasinin medya ekibini peşine takarak sınıflarda kitap okuma gösterileri, şehir (il/ilçe) merkezinde toplanan bürokrasi ekibinin çevreye karşı kitap okuma gösterisi, gençleri statlara yığarak ellerine tutuşturulan -çok defa ters tutulmuş- kitaplarla fotoğraflarının çekilip "gençler okuyor" diye kamuya gösterilmesi, sakinlerinin oyun onadığı kahvehaneye götürülen öğretmenin oyunun durdurulmasıyla beş dakikalık "kitap" konuşması vs. Hepsinin yerinde yeller esiyor şimdi.

Bu yazıyı yazarken borsada kaybetmiş bir okul müdürünün intihar haberini okudum. Öğrencileri tam da PISA muhatabı çocuklar olan müdürün haberindeki doğruluk payı nedir bilemem. Lakin müdürün ölümüne neden olduğu söylenen "durum" nedeniyle pek çok eğitimcinin bedensel olmasa da zihinsel intiharının gerçekleştiğini söyleyelim. Yalnızca eğitimciler değil hukukçular, sağlıkçılar, mühendisler ve başkaları da eklenmeli bu kadroya.

Medya patronu, yolun yarısını çoktan geçmiş kadın sanatçıyı, oyuncak faresinin zembereğini kurarak cadde ortasına yürüttüğü için haber yapan elemanının IBAN numarasına, "iş" yaptı diye ödeme yapıyor. Televizyon dizilerinin vazgeçilmez mafya karakterlerine, arabalarına, güçlerine bakınca küçük dilimizi yutuyoruz. Bu durumun gerçek yaşamda da böyle olduğunu bilmeyenimiz yok. Nedendir acaba bizdeki dizilerden hiçbiri şair, yazar, ressam, bestekâr mimar ya da başka bir kültür insanı çevresinde kurgulanamaz. İkide bir magazin dünyasının önde gelenleri donanımlı evlerini açar televizyon muhabirlerine. Hayret, medya herhangi bir yazarın kapısını çalmaya cesaret edemez, sanki cüzzamlıymış gibi de kaçarlar okumuş yazmışlardan. Her dönemde aynı gerekçe: Halk, böyle istiyor. Üniversitede eksi netlerle okunuyormuş, halkın çok da umurundaydı, yani haberine bile değmez. Halk, "fenomen" tayfasının dudak uçuklatan kazançlarıyla çok yakından ilgileniyor, ver gazı medya! Şimdi bir düş kurunuz ki TRT 2 Televizyonu, bu ülkede içeriğiyle bir gün yetersiz kalmış!

Arzulanan biçimiyle okumak ve okuduğunu anlamak, okuyan toplum yaratıyor sonunda… Okuyan toplumun bireyleri düşüncelerini sözle ya da yazıyla özgürce anlatmak istiyor. Böyle bir ülke/dünya özlediğimizden emin olmalıyız yolun başında. Kim bilir, belki bir "gizli el' var da okumayı, okuduğunu anlamayı ve anladığını anlatmayı bile isteye engelliyordur. Eksi puanla edebiyat bölümünde okunmuş, XXI. yüzyılda "cahil şehir" kuruyormuşuz, ne gam! Atatürk'ün, "Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden mana çıkarmak, intibah almak, düşünmek, zekâyı terbiye etmektir." sözü, kompozisyon kâğıdıyla sınırlı kalsın yeter/ki…

Hasan Öztürk kimdir?

Hasan Öztürk 1961'de Trabzon'un Araklı ilçesinde doğdu. İlkokulu ve ortaokulu Araklı'da okudu, ardından Trabzon Erkek Öğretmen Lisesini bitirdi (1978).

Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (Selçuk Üniversitesi) mezunu (1983) Hasan Öztürk, yazıya 1980'li yılların ortalarında Yeni Forum dergisinde, 'kitap' eksenli yazılarıyla başladı. Sonraki yıllarda -bir ya da iki yazısı yayımlananlar kenarda tutulursa- Millî Kültür, Türk Edebiyatı, Matbuat, Türkiye Günlüğü, Polemik, Virgül, Liberal Düşünce, Gelenekten Geleceğe, Dergâh, Arka Kapak ve Cumhuriyet Kitap adlı dergiler ile 'Edebiyat Ufku' , 'K24' ve 'Gazete Duvar' adlı sanal ortamlarda yazıları yayımlandı.

Bazı yazıları ortak kitaplar içinde yer alan Hasan Öztürk, kısa süreli (2018/2019; 6 sayı) ömrü olan mevsimlik ve mütevazı Kitap Defteri adlı 'kitap kültürü' dergisini yönetti ve dergide yazdı.

Hasan Öztürk, 2000 yılının başından bu yana yayıma hazırladığı iki aylık Mavi Yeşil yanında Roman Kahramanları, Kitap-lık, Edebiyat Nöbeti ve KE adlı dergiler ile 'T24 Haftalık' ve 'Aksi Sanat' sanal ortamlarında aralıklarla yazmaktadır.

Edebiyatın, daha çok kurmaca metinlerine yönelik yazılar yazan Hasan Öztürk'ün; Kitabın Dilinden Anlamak (1998), Yazının İzi (2010), Aynadaki Rüya (2013), Kurmaca ve Gerçeklik (2014), Kendine Bakan Edebiyat (2016), Gündem Edebiyat (2017) ve Üç Duraklı Yolculuk (2021) adlı kitapları yayımlanmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları

Kültürün iktidarı: Doğu/İslâm coğrafyasında "iktidar" ya da "muktedir" olmak

Kültürün İktidarı & Siyasal Teoloji ve Kültürel Egemenlik kitabını Doğu/İslâm dünyasına kültür tarihi gezisi saymıştım. Öylesine geniş tarihî coğrafyada onca devletin, kişinin ve kitabın adı geçen bir gezi…

Elvan Kaya Aksarı ile "Saatçi İbrahim Efendi Tarihi" romanı hakkında: Saatlere değil, zamana memur edilmiş bir çelebi...

"Türkiye'nin aradığı kişi Saatçi İbrahim Efendi demek, bir mehdilik iddiası gibi algılanabilir. Türkiye bir kişiden ziyade bir ruhu arıyor. İbrahim Efendilere de tercih ve yaşama hakkının tanındığı bir hürriyet ortamı. Zekeriya sofrası yahut çilingir sofrası olsun adı. Kendin pişirip kendin yediğin sürece bunun kıymeti yok. Sofraya insanı meze yapan değil, insanı kazandıran bir toplum…"

Ahmet Hamdi Tanpınar'ı altmış iki yıl sonra hatırlamak…

"Tanpınar'ın romancılığını, onun zengin dünyasından seçeceğim birkaç sözcük ile anlatacak olsaydım -bu olmaz ya- Tanpınar için kültürün, hüznün, zamanın ve insanın romancısı derdim herhalde"