12 Temmuz 2025

DEM Parti demokrasiyi satar mı? Kürtler demokrasiyi satar mı? Kandil demokrasiyi satar mı?

Evet, PKK kendini feshediyor, evet, silah bırakmaya başladı, evet, barış adına tarihi bir dönüm noktası... Ama sorular da bitmiyor!

Evet, tarihimizin heyecan verici
bir döneminden geçiyoruz.
Barış adına umut verici zamanlar.
PKK kendini feshediyor,
silah bırakıyor,
dağın yolu kapanıyor.
Ama sorular da bitmiyor.
Kendi kendime mırıldanıyorum:
Bu pilav daha çok su kaldırır!
Karamsarlık mı? Hayır.
Ülkede demokrasi ve hukukun
yerlerde sürünen hallerine bakınca,
gerçekçi olmaya çalışıyorum.
Saray çevrelerinden doğru estirilen
oldu da bitti maşallah havasından
uzak duruyorum.
Şimdi bazı sorular ve yanıtlar:
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın
Kızılcıhamam konuşmasıyla
DEM Parti Cumhur İttifakı'na mı
katılmış oldu?
Ya da demokrasiyi satar mı DEM?
Daha genel sorayım:
Kürtler, Erdoğan'la, Bahçeli'yle
birlik olup demokrasiyi satışa
getirirler mi?
Hiç ihtimal vermiyorum.
DEM Parti ve Kürtler akıllarını
ekmek peynirle yemediler.
Nitekim, DEM Parti yetkililerinden
bugün gelen ilk açıklamalar da
yemediklerini gösteriyor.
Kandil'e gelince...
Demokrasi Kandil'in umurunda mı
diyenler de var.
Önce şunu yazın bir kenara:
Kürt sorununun Türkiye gündemine girmesini
PKK'nın isyanı sağladı.
Evet, patlayan silahlar, şiddet ve terör
eylemleri Türkiye'yi çok kanattı,
memlekete büyük acılar çektirdi.
Ama "Kürt realitesi"nin kabulü,
PKK'nın kurucu önderi APO'nun
devlet tarafından muhatap alınması da
bu isyan sayesinde oldu.

Kandil ve demokrasi...

Önce günlüğümün sayfalarını çeviriyorum.

2009 yılı Mayıs ayı.
Murat Karayılan ile Kandil’de yaptığım
ilk görüşmede bana şöyle demişti:

“Biz 30 yıl önce dağa piknik yapmak için çıkmadık...”

Dört yıl sonra, çözüm sürecinin
başlamasından iki gün sonra,
2013'ün 23 Mart günü Kandil'de
Karayılan'a bu sözünü hatırlattım.
Ateşkesle birlikte sınır dışına çekilmek;
bunu takip edecek bir süreçte silah bırakmak,
yani dağdan inmek...
Bu iki süreçte Ankara’nın
neler yapması bekleniyordu?

Karayılan şöyle dedi:

“Yeni bir anayasaya kesinlikle ihtiyaç vardır.
Yeni dönemde Türkiye’nin tam
demokratikleşmesi ve Kürt sorununun
çözümünü de kapsayan,
adeta yeni bir kuruluşu öngören
yeni bir anayasal taslağa ihtiyaç vardır.
Türkiye’nin demokratikleşmesi aynı zamanda    
gerçek barıştır, toplumsal uzlaşmadır.”

Sormayı sürdürdüm Murat Karayılan'a:

“Türkiye’de bazı çevreler diyorlar ki...
Bu defa Kürtler Türkleri satacak ve
kendi istediklerini alırken,
Erdoğan’ı da ‘başkan baba’ yapacaklar;
yani Kürtler kendi haklarını elde ederken
Türkiye’de otoriter bir rejime kapıyı açacaklar.”

Karayılan’ın yanıtı:

“Asla böyle bir durum söz konusu değildir...
Tam tersidir. Kürt sorunu ile demokrasi sorunu
etle tırnak gibi iç içedir. Kürt sorununun çözümü
demek, Türkiye’nin demokratikleşmesi demektir.
Türkiye’de yaşayan bütün etnik ve dinsel kimlikleri
reddeden değil, kabul eden bir demokratik uzlaşmayı,
geliştiren bir perspektifi olumlu buluyoruz biz.
Ve yeni anayasada üç şey önemlidir bizim için.
Yeni vatandaşlık tanımı... Kimliklerin tanımı...
Türkiye ulusunun tanımı...”

(Hasan Cemal, Kürdistan Günlükleri, Everest Yayınları, 2014, s. 58-59. 2013
Mart ayındaki bu Kandil röportajım T24'te yayımlandı.
)

Yazımı burada kesiyor, tekrarlıyorum:
Barış adına umut verici, heyecan verici bir
dönemden geçiyoruz, evet ama demokrasi,
hak hukuk adalet konularında
birçok soru da varlığını devam ettiriyor.


KİŞİSEL BİR NOT: İki hafta tatilde olacağım, bu köşede tekrar görüşmek üzere.

Hasan Cemal kimdir?

Hasan Cemal 1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1969 yılında Ankara'da haftalık Devrim dergisinde başladı. Yeni Ortam dergisi, Anka Ajansı ve Günaydın gazetesinde çalıştıktan sonra 1973 yılında Cumhuriyet gazetesine girdi. 1979 - 1981 yılları arasında Ankara Temsilciliği yaptı. 1981-1992 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesini Genel Yayın Yönetmeni olarak yönetti. Cumhuriyet gazetesi Cemal'in yönetimindeyken 1986'da Sedat Simavi Ödülü'nü kazanarak "yılın gazetesi" seçildi. 

1992-1998 yılları arasında Sabah gazetesinin birinci sayfa yazarlığını yaptı. 1998'den 2013'e kadar yaklaşık 15 yıl boyunca Milliyet gazetesinde yazdı. Nokta dergisi 1989 Doruktakiler ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti köşe yazısı ödüllerini kazandı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2004 yılında da "Araştırma" ödülünü Hasan Cemal'in çalışmalarına verdi. 

28 Şubat 2013'te Milliyet'in manşetinde yayımlanan "İmralı Zabıtları"nın yayınını savunduğu için dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'ın tepkisine hedef oldu. Milliyet yönetimi, "Başbakan'ı ve medya sermayesini sorgulamaktaki ısrarını" gerekçe göstererek yaklaşık 15 yıldır yazdığı gazetedeki köşesini kapattı. 

Milliyet ile yolları ayrıldıktan sonra yaptığı röportajlar ve kaleme aldığı yazılar, bağımsız internet gazetesi T24'te yayımlandı. Türkiye medyasının en etkili ve kıdemli isimlerinden olan Hasan Cemal, Mart 2013'ten beri T24'te yazıyor. Harvard Üniversitesi Nieman Gazetecilik Vakfı Louis M. Lyons Gazetecilikte Vicdan ve Dürüstlük Ödülü'nü "hayatı boyunca basın özgürlüğünü savunmak için gösterdiği çaba nedeniyle" 2015 yılında Hasan Cemal'e verdi. Cemal, Türkiye'de bu ödülü alan ilk gazeteci oldu. 

Bir dönem Bilgi Üniversitesi'nde "Medya ve Politika" dersleri veren Hasan Cemal'in yayımlanmış 14 kitabı, tarih sırasıyla şöyle: 

- Tank Sesiyle Uyanmak (1986)

- Demokrasi Korkusu (1986)

- Tarihi Yaşarken Yakalamak (1987) 

- Özal Hikâyesi (1989)

- Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım (1999)

- Kürtler (2003)

- Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim (2005)

- Türkiye'nin Asker Sorunu (2010)

- Barışa Emanet Olun (2011)

- 1915: Ermeni Soykırımı (2012)

- Delila - Bir Genç Kadın Gerilla'nın Dağ Günlükleri (2014)

- Çözüm sürecinde Kürdistan Günlükleri (2014)

- Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor (2018)

- Zamane Diktatörleri (2024)

Yazarın Diğer Yazıları

Acım çok büyük, Altan Abi’yi kaybettim

Beni gazeteciliğe sokan ustam, duayenim Altan Öymen’in ölümü, beni hasta yatağımda yakaladı

Tarihi bir gün mü? Evet öyle, PKK silah bırakıyor… Peki ya demokrasi...

Türkiye'de demokrasi olmadıkça... Hak hukuk adalet kapımızı çalmadıkça... Hapishaneler boşalmadıkça gerçek barış ve huzur gelmez

Kara günlere değil, aydınlık günlere uyanmak için mücadele...

Özgür Özel'in dün akşam Amasya mitinginde dediği gibi, "Demokrasi mi otokrasi mi mücadelesi bu, milletin iradesine sahip çıkma mücadelesi bu..."

"
"