01 Haziran 2025
Moskova Metrosu’nun 90 yaşına girmesi onuruna açılan ve merkezinde Stalin olan anıt
Rusya’yı (Sovyetler Birliği’ni) en uzun süre yöneten liderlerden biri Stalin.
Rus tarihinde iktidar rekoru IV. (Korkunç) İvan’a ait: 51 yıl (1533-1584). Ama çar ilan edildiğinde 3 yaşında olduğu ve fiilen başa geçmesi 1547’yi bulduğu için gerçek iktidar süresi 37 yıl kadardı.
Ardından Çar I. Pyotr (Büyük Petro) geliyor: Yaklaşık 43 yıl.
Sonra Çariçe II. Ekaterina (34 yıl), Çar Mihail Fyodoroviç (32 yıl), Çar Aleksey Mihayloviç (30 yıl) ve İmparator I. Nikolay (29 yıl) geliyor.
Genel Sekreter Stalin de ondan sadece 2 ay daha az ama yine 29 yılla sıralamaya giriyor.
1924’te Lenin’in ölmesi sonucu yönetimi ele almış, o dönemki birçok lideri ve etkili entelektüeli adım adım saf dışı ederek otoritesini güçlendirmiş, 1937’den itibaren ülkede ağır bir baskı rejim kurmuş, İkinci Dünya Savaşı sırasında ülkeyi yönetmiş, bu arada “devletin ve komünist partisinin çıkarları adına” sayısız insanın sürgünlere gönderilmesi ve hayatını kaybetmesi sürecinde iktidar piramidinin tepesinde yer almış bir kişi...
Stalin 1953’te öldü.
Sovyet lider Hruşçev 1956’da “liderin putlaştırılması” eleştirisi üzerinden Stalin’in tarihsel notunu partisi adına değiştirdiğini ilan etti. Bununla birlikte Stalin tartışmaları bitmedi.
25 yıldır iktidarı elinde tutan Putin zamanında ve özellikle son yıllarda bu tartışma giderek alevleniyor. (Bu arada yukarıdaki listede Stalin’den sonra gelen III. Vasiliy ve II. Aleksandr’ın ardından Putin’in 10. sırada olduğunu vurgulayayım. Tabii “Ama 4 yılı Medvedev’in başkanlığında, başbakanlık koltuğunda geçti” diye itiraz edenleriniz çıkacaktır; peki, o zaman Putin, I. Aleksandr’, III. İvan ve II. Nikolay’dan sonra 13. sıraya düşer.)
İçinde yaşanılan tarihsel dönem, baştaki lider ve resmî propaganda, ister istemez toplumun geçmişe bakışının değişmesi sonucunu doğuruyor.
Rusya’da son çeyrek yüzyılda, özellikle de 10-13 yıl içinde Lenin, Gorbaçov ve Yeltsin gibi liderler giderek daha sık eleştirilir, hatta kınanırken Stalin’in popülaritesi arttı.
Bu durum yalnızca anketlerde ortaya çıkmakla kalmadı, Stalin’le ilgili etkinliklerin ve vaktiyle azalan heykel ve büstlerinin yeniden artmaya başlaması da bu sürecin belirtileriydi.
Dönem dönem Stalin tartışmalarının odağına bir kent girdi: Volgograd.
Kuruluşu 1555’e uzanan kentin adı Tsaritsın (veya Çaritsın) idi (bazı uzmanlar bu adın kökeninin Türkçe “Sarısu”ya dayandığını savunuyor).
1925’te kent, çiçeği burnunda lider Stalin’in adını almıştı: Stalingrad. Kimilerine göre İkinci Dünya Savaşı’nın kilit aşamalarından biri olan Stalingrad Muharebesi (1942-1943) kentin adını neredeyse “kutsallaştırdı”.
1961’de bu isimden vazgeçildi ama Tsaritsın “fazlasıyla monarşi kokuyor” anlayışıyla, kentin kenarından akan Volga Nehri’nden esinlenilerek Volgograd adı uyduruldu.
Sovyetler’in yıkılmasından sonra kente Stalingrad adının iade edilmesi talebiyle birçok kampanya ve anket yapıldı. Ancak kent halkının çoğunun (son anketlerde yüzde 67 kadar) bunu desteklemediği ortaya çıktı. Bugün de durum bu. Ama konu gündeme getirilmeye devam ediyor.
Geçtiğimiz Nisan ayı sonlarında Başkan Putin, “Ukrayna’da savaşan askerlerin inisiyatifini kıramayarak” kentin değil ama havalimanının adının “Stalingrad Havalimanı” olması yolunda bir kararname yayımladı ama Volgograd Havalimanı adının da kullanımını sürdüreceğini söyledi.
Bu arada başkentte de ilginç bir gelişme oldu: İki hafta kadar önce Moskova Metrosu’nun 90 yaşına girmesi onuruna, en işlek istasyonlardan biri olan Taganskaya’da Stalin’in merkezinde yer aldığı bir anıt açıldı.
Kimileri bu gelişmelere tepki gösterdi, kimileri de selamladı.
Bazı Rus yayınlarının başlığı “Stalin döndü” idi.
Döndü mü, dönüyor mu, dönecek mi, bilmiyorum.
Dönüşü metroyla mı olacak yoksa uçakla mı, onu da söylemem zor.
Ama dünyada Yirminci Yüzyıl’ın en çok eleştirilen liderlerinden biri olan Stalin’in Rusya’da giderek güçlendiğini rahatlıkla iddia edebiliriz.
Stalin üzerine elbette çok şey söylenebilir ama onun adının demokratikleşme, siyasi özgürlükler ve insan hakları ile birlikte anıldığını savunanlar herhalde epeyce az.
O genellikle “sosyalizmin, devletin, partinin, ideolojik değerlerin korunması” gibi propagandif kalıplarla birlikte gündeme geliyor.
Ve “ulusal güvenlik” amacı ile “iç ve dış düşmanlara karşı mücadelenin gerekleri” ile birlikte…
Hakan Aksay kimdir?Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı. Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı. Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu. 2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı. |
Geçmişte kalan kentlerde bugün ne aradığımı bilmeden dolaşırken düşünüyorum da, belki de benim için önemli olan bulmak değil, aramak…
Çekirdek stoklarınızı yenileyin, ABD'nin en güçlü isimleri arasındaki mücadele daha yeni başladı
Adı “sınır” olan görünmez çizgilere benzer bir şeyler varmış, yanında belge denilen kağıtlar yoksa hiçbir çizgiden diğerine geçilemezmiş
© Tüm hakları saklıdır.