28 Haziran 2025
Türkiye’nin son dönemde en çok tartıştığı konulardan biri kesilen trafik cezaları.
İçişleri Bakanı’na sorarsanız bütün bu uygulamalar tamamın halkın can ve mal güvenliği için.
Ancak çıkan haberlerden görüyoruz ki ne hikmetse Çorum civarındaki düğünlerde radarlar kapatılıyor, trafik polisleri ortadan kayboluyor!
İktidara ne büyük haksızlık yapılıyor!
Ücretlinin, dar gelirlinin can ve mal güvenliği itinayla korunurken, düğüne giden varlıklı kesimin can ve mal güvenliği nedense hiç önemsenmiyor.
* * *
Araç kullanıp da ceza yememek neredeyse imkânsız…
“Tuzak kurma” yasağına rağmen gizlenen radarlar, garip hız limitleri, en olmadık sokaktan çıkan trafik polisleri, olağanüstü hâl rejimini andıran görüntülerle, 24 saat aralıksız süren “denetimler.”
Gerçi alındığı söylenen önlemlere rağmen bayram bilançosu gösteriyor ki mesele ceza yazmak değil.
Kaza, ölen ve yaralananların sayısı, açık biçimde ceza kesmekle meselenin bir ilgisi olmadığını gösteriyor.
Ama zaten mesele de aslında söylendiği gibi can ve mal güvenliği değil…
* * *
Kazaların azalması, yol kalitesi, yollarda alınan güvenlik önlemleri ile yakından ilgili. Ayrıca ceza yazmaya değil kazayı engellemeye odaklı levhalamalarla. Dünyadaki örnekler de böyle zaten.
Yol güvenliğinin sağlanması, levhalama konusunda asli görevli kurum da Karayolları Genel Müdürlüğü.
Gözden ırak kalmış, pek de konuşulmayan bir alan…
Oysa aralıksız yapılan milyon dolarlık ihaleler, yapılan-yapılmayan işler söz konusu.
* * *
Ankara başta olmak üzere çeşitli savcılıklara, çeşitli tarihlerde bu ihalelerle ilgili yapılan başvurular, genel müdürlüğe de iletilen şikâyet dilekçeleri var.
Hem savcılık başvurularının hem de dilekçelerin büyük bölümünün sonuç vermediğini söylemeye gerek yok.
Herhangi bir haber ya da yazı konusu yapıldığında da hemen takipsizlik kararları anımsatılıyor, yasallık ve hukukilik vurgusu yapılıyor.
Ancak burası Türkiye. İşlerin böyle yürümediğini de herkes biliyor.
* * *
Farklı dilekçelerdeki iddialar mühim. Aynı zamanda “can ve mal” güvenliğinin ne kadar dikkate alındığını da gösteriyor.
İddiaları şöyle özetlemek mümkün:
Dilekçelerdeki iddialara göre, “trafik işaret levhalarının üç kısım halinde imal ettirilmesi” başlığıyla çıkılan ihale, aslında adrese teslim yapıldı. Bu da ihaleye giren firmalar için sürpriz olmadı, zira 5-10 yıldır yapılan tüm ihaleler zaten neredeyse tekel haline gelmiş iki firmaya gidiyordu. Bu firmaların ihaleleri kazanması sürpriz değil. Zira ihale şartnamesinde öyle koşullar sıralanıyor ki diğer firmalar, zaten karşılayamayacaklarını düşünerek, şartnameyi indirdikten sonra ihaleden vazgeçiyor ya da girmişse çekilmek zorunda kalıyor. Şartnamelerdeki fahiş ceza maddeleri firmaların ürkmesine de yol açıyor. Son ihalelerden biri, bu nedenle bakanlığa bildirildi. Bakanlıktan ise 12 ihaleye 19 farklı firmanın katıldığı yanıtı geldi. Ancak durum elbette öyle değildi. Sadece 10 firma dokümanları indirmiş ve sadece iki firma geçerli bir teklif verebilmişti. Bunun nedenlerinden biri 140 günlük teslimat süresi konulması. İhaleye giremeyen firmalara göre, sadece malzeme temini için 150 gün gibi bir süre gerekiyor. İşin yapılması için de ayrıca 140 gün. Buna rağmen iki firmaya önceden bilgi verildiği, bu firmaların gerekli malzemeyi stokladığı ve bu sayede belirtilen süre şartını karşıladığı öne sürülüyor. Bakanlıktan bu iddianın geriye dönük araştırılması talep edildi ancak bu talep elbette karşılanmadı. İki firma zenginleşmeye devam etti.
Yol güvenliği açısından büyük önemi bulunan çarpışma testleri ihaleleri konusunda da durum aynı. Bu konudaki ihalelerde de teknik doküman ve çizimlerin karşılanması olanaksız bir süre içerisinde teslim edilmesi, aksi takdirde kazanılan ihalenin de iptal edileceği belirtiliyor. Bu şartı da yine sadece belli firmalar sağlayabiliyor. Nasıl sağlandığı sektördeki diğer firmalara sorulduğunda, “önceden bilgi verilmemiş, hazırlık yapılmamışsa sağlanması olanaksız” yanıtı alıyorsunuz. Belli firmalara artı zaman kazandırıldığı da iddialar arasında…
Bir firma yetkilisi, “Tek firmanın belirtilen sürede bu ürünleri temin edip, depolayıp, üzerine yıl ve tanıtım işaretlerini yazması, ihale gününü beklemesi, bilgi almamışsa hayatın olağan akışına aykırı. İhalenin adresi belli ve bu firmaya önden hazırlık yaptırılmış” yorumunu yapıyor.
Bir başka sorun da “plastik darbe sönümleyici” ihaleleri. Adının bu kadar havalı olduğuna bakmayın. Yol bakımı sırasında güvenlik amacıyla yola dizilen bidonlardan söz ediyoruz. Farklı firmalar, ölüm ve yaralanmalara yol açacak bu sistem yerine dünyanın kullandığı çarpışma yastıklarının kullanılmasını öneriyor ama dinleyen yok.
Yol kenarlarındaki otokorkuluklar, ölümleri engelleyen en önemli sistemler. Bunların bütün halinde montajlanması gerekiyor. Ancak iddiaya göre, üzeri boyanarak, farklı yerlerden alınan otokorkulukların yapımına onay veriliyor. 2024 tarihli bir ihaleden sonra ilgili firma, otokorkuluk yapılması istenilen yerin uygun olmadığını fark etti. Bunu ilgililere bildirdi. Betonun bozuk olduğunu, bozulan beton alanın üzerinin toprakla doldurulup epoksi ile boyanarak beton görünümü verildiğini bildiren firma, otokorkuluk yapılmasının kazaya davetiye çıkartacağını iletti. Önceden yapılanların da eksiklerle teslim alındığını tespit etti. Bunu yapan firmaların devleti zarara uğrattığını bildirdi. Ancak “Sorumluluk bizde” yanıtı verildi. İşi yapan firmalara sorumla zahmetine bile girilmedi.
İhalelerdeki usulsüzlükleri kanıtlamak için bazı firmalar, verilen tekliflerin nasıl göstermelik olduğunu listeledi. İptal edilen bir ihalede, tenzilat oranlarının “Yüzde 19,22, yüzde 19,51, yüzde 19,55, yüzde 19,59” şeklinde ilerlediğini idareye bildirdi. Firmalar anlaşarak, ardışık teklifler vermişti. Bu ihale yeterli teklif olmadığı için iptal edildi ve bir süre sonra sınır değerden verilen bu tekliflerden farklı olarak, sınır değerin hemen üzerinde bir teklif üzerine ihale söz konusu firmaya verildi. İkinci ihaleye, ilk ihalede ardışık teklif veren firmalar katılmadı. Bakanlığa, danışıklı dövüş yapıldığı ihbar edildi ama sonuç çıkmadı.
Trafik İşaretleme Kitapçığı’na uygun olarak, yolun her iki tarafına 24 adet levha konulması gerekirken duba konulduğu saptandı. Levha için teklif veren firmalar yüksek teklif verdikleri için ihaleyi alamadı. Sonrasında ise şartnameye aykırı biçimde metal levha yerine farklı bir materyal kullanıldığı bildirildi ancak yine sonuç çıkmadı.
En çarpıcı iddialardan biri de karayollarından sökülen tonlarca hurda metalin ne olduğu konusunda. Farklı firma sahipleri, bu levhaların imha edilmediğini, ilgili kamu kurumlarına da teslim edilmediğini söylüyor. İddiaya göre, sadece 2017-2018’de 20 bin ton hurda çıktı ancak nereye teslim edildiği bulunamadı. Hurdaların satılıp satılmadığı da belirsiz. Bir firma yetkilisi, hurdaların ihale alan kimi firmalara verildiğini, bunların satılması sonucu neredeyse sıfır maliyetle iş yapıldığını öne sürdü ama bu iddia da etkili biçimde soruşturulmadı.
* * *
Alınan binlerce radar cihazının reklamı bizzat bakan tarafından yapıldı. Kamuoyu, bu cihazların kim tarafından temin edildiğini, bir anda neden bu kadar cihaza ihtiyaç duyulduğunu bilmiyor. Yapılan tek açıklama can ve mal güvenliği…
Kendi canını ve malını güvende hisseden var mı, bilinmez…
Ancak sokaktan geçen kime sorsanız, kamu kaynaklarını güvende hissetmediğini söyleyecektir.
Ama sözlerinin önemi yok.
Vatandaşa biçilen rol, sadece kesilen cezaları ödemesi…
Gökçer Tahincioğlu kimdir?Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı. Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü. Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor. |
İstiklal Caddesi’ni eylem yasağına rağmen dolduran kalabalığa dokunulmazken, Saraçhane’ye gitmek isteyen gençlerin yine yerlerde süründürülüp, darp edilmelerine tanıklık ettik. Kendine hassasiyet bekleyenlerin zerre hassasiyet göstermemelerini, insanların yakılarak öldürüldüğü Madımak anımsatıldığında bile kin kusmalarını ne yapacağız?
Mahkemenin duruşmada ortaya atılan iddiaları, önüne süren belgeleri inceleyerek karar verebilmek için duruşmayı erteleme yetkisi bulunuyor. Bu duruşmada herhangi bir karar verme zorunluluğu yok
Fatih Altaylı hakkında tehdit suçundan işlem yapılması, cezaevinin kapısının açıldığının habercisiydi. Hakkında hüküm olmayan, sadece iddia bulunan bir kişi hakkında kesin hükmü Dezenformasyon Merkezi veriyor. Bir yandan da hemen herkes hukuk uzmanı olmuş durumda, “mutlak butlan” kavramını uzun yıllardır biliyor gibi. Mutlak butlan kararı, kesinleşmeden, İstinaf ve Yargıtay onayından geçmeden uygulanamıyor. Kesin hüküm verilmeden önceki yönetime de görevi veremezsiniz. Bu yerleşik uygulamayı ısrarla bütün hukukçular vurguluyor ama nedense kulak veren yok
© Tüm hakları saklıdır.