26 Haziran 2025
Cumhurbaşkanlığı bünyesinde kurulan Dezenformasyon Merkezi’nin görevi nedir?
Elbette kendilerine biçtikleri misyonu İletişim Başkanlığı’nın sayfasında görmek mümkün…
Ancak bir ülkede, devletin bir kurumu neden kendisine hakem rolü biçerek, en doğrusunu bildiğini, en doğru bilginin kendisinden alınabileceğini iddia eder, anlamak kolay değil.
* * *
Gazeteci Fatih Altaylı’nın tutuklanmasından sonra, tutuklanmasına yol açan sözleri çok tartışıldı.
Tahttan indirilen, öldürülen padişahlardan söz etmesi doğrudan Cumhurbaşkanı’na yönelik sözler olarak yorumlandı.
Soyut zekâyı bütünüyle devre dışı bıraktığımızda bile sözleri böyle anlamak çok mümkün değil ancak yine de birilerini rahatsız ettiğini varsayalım.
Yine de hukuka bağlılık esas değil mi?
Hakkında gözaltı kararı verildiği ortaya çıktıktan kısa bir süre sonra İstanbul Başsavcılığı’nın yaptığı açıklama aslında tutuklanacağını gösteriyordu.
“Cumhurbaşkanı’na suikast ve fiili saldırı” başlıklı ceza maddesine atıf yapılarak, tehdit suçundan işlem yapılması, cezaevinin kapısının açıldığının habercisiydi.
Neredeyse örneği görülmemiş bir uygulama ile tutuklama gerektirebilecek “katalog suçlardan” birine atıf yapılarak, farklı bir ceza maddesinden işlem yapıldı ve tutuklama kararı verildi.
Adı üzerinde “fiili saldırı” sonuç olarak fiili bir saldırıyı gerektiriyor.
Bunun teşebbüs aşamasında kalması ise yine adı üzerinde, fiili bir saldırıya teşebbüs edilmesini.
Yok bir tehdit söz konusu ise durum başka. Burada suçun nitelikli halinde cumhurbaşkanını görmüyorsunuz.
Burada da yakın bir tehlike oluşturması koşulu var elbette.
* * *
Sonuç olarak Altaylı, şaşırtıcı yorumlarla tutuklandı.
Daha ilginci tartışmalar sürerken İletişim Başkanlığı bünyesindeki Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin yaptığı açıklamaydı.
Tartışmaları bitirmek için yapılan açıklama şöyle başlıyordu:
“Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik tehdit iddiası ile gözaltına alınarak tutuklanan Fatih Altaylı’nın yargılanma süreciyle ilgili kamuoyunu manipüle etmeye yönelik bir kampanya yürütülmektedir. Türk Ceza Kanunun 106. maddesine göre “tehdit”, bir suçtur. Tehdit suçunun “ifade özgürlüğü” olarak takdim edilmesi manipülasyondur. Hukuk devletinde suç teşkil eden durumlara karşı “hukukun üstünlüğü ilkesi” herkesi bağlamaktadır…”
Dezenformasyon Mücadele Merkezi’ne göre, uygulamayı tartışmak, bir kampanya yürütmek anlamına geliyor ve kamuoyu manipüle ediliyor.
Devamına bakalım:
“Altaylı’nın ifadelerinin, Sayın Cumhurbaşkanımızla ilgili yöneltilen bir soru üzerine sarf edildiği ve ne anlama geldiği açıkça ortadır. Buna rağmen Altaylı’nın Cumhurbaşkanımızı kastetmediğine ve tarihi bir anekdot aktardığına ilişkin iddialar manipülasyondur. Altaylı’nın “gözaltı ve yakalama” süreci Ceza Muhakemeleri Kanununun ilgili maddeleri uyarınca hukuki çerçevede yürütülmüştür. Bu konudaki usulsüzlük iddiaları da tamamen dezenformasyon ürünüdür. Soruşturma makamları, Altaylı’nın ifadelerinin TCK’nın 310/2 maddesine dalalet ile TCK 106/1’de belirtilen tehdit suçuna vücut verdiği kanaatiyle kendisini tutuklamaya sevk etmiştir. Sulh Ceza Hakimliği ise şüphelinin “beyanı ve ifadeleri, kanun metni ve gerekçeleri dikkate alındığında, tehdit suçunun varlığı ve fiili saldırı kapsamına girdiği, şüphelinin sözlerini ikrar etmiş olması ve bunun fiziki delillerle desteklendiği, cezanın alt ve üst sınırıyla birlikte değerlendirildiğinde kaçma şüphesinin yüksek olduğu” mütalaası ile tutuklanmasına karar vermiştir.”
* * *
Doğru, süreç böyle işledi. Zaten böyle işlediğine yönelik bir kuşku yok. Söz konusu maddelerden işlem yapıldı. Gözaltına alındı, savcılığa sevk edildi, savcılık tutuklama istedi ve hakim kararıyla tutuklandı. Bir tanıklık gerektirmiyor bu süreç. Ancak uygulanan maddelerin tartışılması da burada manipülasyon olarak yorumlanıyor. Aksi yorumların tamamı dezenformasyon olarak nitelendiriliyor. Sanki mahkeme ceza vermiş, istinaf yerinde bulmuş, Yargıtay onaylamış gibi bir yorum. Hakkında hüküm olmayan, sadece iddia bulunan bir kişi hakkında kesin hükmü Dezenformasyon Merkezi veriyor.
* * *
Açıklamanın sonu ise açıklamanın kendisiyle bütünüyle çelişiyor:
“Ülkemizde yargı süreçleri bağımsız mahkemeler tarafından icra edilmektedir. Adli makamlar suç şüphesi durumunda şüpheli veya tanıklarla ilgili süreçleri hukuki çerçevede yürütmektedir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”
Evet, bir hukuk devletinde bağımsız mahkemeler yargı süreçlerini yönetiyor. Bu nedenle de hakkında soruşturma yürütülen bir kişiye “hükümlü” değil, “şüpheli” deniyor. Hakkında bir iddiada bulunuluyor ve bu iddia bir hükme bağlanmış değil.
Koca koca hukuk profesörleri ceza maddesinin uygunluğunu tartışıyor. Altaylı, belki yarın beraat edecek ve tutuklu kaldığı süre için tazminat kazanacak. Ancak Dezenformasyonla Mücadele Merkezi adını kullanan merkez, bütün bunlar yokmuş gibi hükmü şimdiden verebiliyor.
* * *
Dezenformasyonla Mücadele Merkezi yalnız değil.
Hemen herkes hukuk uzmanı olmuş durumda.
Sorsanız hemen herkes “mutlak butlan” kavramını uzun yıllardır biliyor gibi.
30 Haziran’da CHP kurultayının iptali istemiyle açılan dava görülecek.
Siyasi partilerle ilgili mevzuat üzerinde yıllardır çalışan hukukçular, mutlak butlan kararının ancak açık hukuksuzluk durumunda verilebileceği konusunda hem fikir.
Nedir bu açık hukuksuzluk?
Kurultaydaki divanın CHP üyesi olmayan isimlerden seçilmesi.
CHP’li olmayan kişilere oy kullandırılması…
Bir de yerleşik uygulama var.
Mutlak butlan kararı, kesinleşmeden, İstinaf ve Yargıtay onayından geçmeden uygulanamıyor.
Bu yerleşik uygulamayı ısrarla bütün hukukçular vurguluyor ama nedense kulak veren yok.
Oysa basit bir mantığı var.
Mutlak butlan kararı veriyorsanız mevcut yönetimin açık bir hukuksuzlukla seçildiği hükmüne varmış oluyorsunuz. Ancak kesin hüküm verilmeden önceki yönetime de görevi veremezsiniz. Zira ileride bu karar bozulursa bu durumda eski yönetim görevi devralmış ve çeşitli değişikliklere imza atmış olacak. Yeni yönetime karşı hukuksuzluk yapmış olacaksınız.
Bu nedenle mutlak butlan kararında karar kesinleşmemişse ancak mevcut yönetimin işbaşında kalmasında sakınca da görülüyorsa kayyım atanıyor.
Öyle, “partiyi kayyıma bırakamam” deme hakkı yok kimsenin.
Bütün bunlar yerleşik içtihatlara göre gelişecek mi, göreceğiz.
Ancak kesin olan bir şey var.
Türkiye’de hukuk mecrasında ilerlemiyor ve normal olanın dışına kolayca çıkılabiliyor.
Buna göre de bir hukuki çerçeve oluşturulmaya çalışılıyor.
Bu yeni normalin kabul edilmesi için de aksi bütün fikirlere “dezenformasyon” adı veriliyor.
Normal için mücadele edenler de “başı bozuk” ilan ediliyor.
Gökçer Tahincioğlu kimdir?Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı. Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü. Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor. |
AKP yönetiminde, AKP’nin kurucu kadrosundan Erdoğan dışında neredeyse kalan isim yok. AKP’ye yakın isimler, CHP’nin çıkardığı adaylar ve CHP seçmeni ile eğlenmeye çalışırken anımsamaz elbette. Ama tarihten gördüklerimiz öyle değil. Misal 2003 yılına ya da AKP’nin değiştirdiği gömleği yeniden değiştirmeye başladığı yıllara dönelim
İstiklal Caddesi’ni eylem yasağına rağmen dolduran kalabalığa dokunulmazken, Saraçhane’ye gitmek isteyen gençlerin yine yerlerde süründürülüp, darp edilmelerine tanıklık ettik. Kendine hassasiyet bekleyenlerin zerre hassasiyet göstermemelerini, insanların yakılarak öldürüldüğü Madımak anımsatıldığında bile kin kusmalarını ne yapacağız?
Mahkemenin duruşmada ortaya atılan iddiaları, önüne süren belgeleri inceleyerek karar verebilmek için duruşmayı erteleme yetkisi bulunuyor. Bu duruşmada herhangi bir karar verme zorunluluğu yok
© Tüm hakları saklıdır.