15 Mayıs 2025

AKP, “anayasa tavizi” vermeye hazır mı?

İktidara düşen, açık açık yeni anayasa tartışmalarıyla adaylık formülleri arasına bir set çekmek… Bu kadar önemli ve tarihi bir sürecin adaylık tartışmalarıyla yıpratılmayacağını açıklamak. Sürecin bir yönü de fedakârlık olarak görülüyorsa işe buradan başlamak gerekmez mi?

Türkiye, tarihi günlerden geçiyor. Gerçi memleket o kadar sık geçiyor ki tarihi günlerden tarih yazmak, arşiv tutmak, olana bitene yetişmek mümkün değil!

PKK’nın 52 yıl sonra kendini feshetme kararı alması tek başına önemli.

Sadece Türkiye açısından değil, bütün bölge açısından önemli.

Çok tartışılan kongre kararlarıyla ilgili açıklamadan sonra yorumcuların önemli bir bölümü artık adım atma sırasının iktidarda olduğunu söyledi.

İktidar cephesine göre işler öyle değil!

Kapalı kapılar ardında konuşulanlar belirsiz ancak kamuoyuna ısrarla hiçbir pazarlığın söz konusu olmadığı, örgütün tamamen Türkiye’nin baskısıyla fesih kararı aldığı propagandası yapılıyor. Propaganda dilinin kullanılması bile başlı başına bir sorun.

Ancak açıklama da sonrasında verilen demeçler de elbette beklentileri gösteriyor. Adına pazarlık denilmese de sürecin bundan sonrasının adım atılmaksızın yürütülmesi mümkün değil.

* * *

İktidara yakın gazeteciler silahların nasıl bırakılacağını, örgüt üyelerinin ne yapacağını yazıyor.

İktidarın ne yapacağı konusunda ise belirsizlik var. Nedense konu buraya gelemiyor.

Kulislerdeki iddialara bakacak olursanız öncelikle infaz kanununda değişiklik yapılarak hasta ve yaşlı mahkumların tahliyesine olanak sağlanacak.

Bunun ardından yine infaz düzenlemeleriyle şiddet eylemlerine karışmamış isimlerin cezalarında indirime gidilerek, tahliye kapısı açılacak.

Bunu bir dizi reformun izleyeceği iddiaları da var. Ancak reform dedikleri nedir, ne adımlar atılacak, bilgi alsanız bile anlamanız çok mümkün değil.

* * *

DEM Parti kulislerine bakarsanız, anayasa odaklı herhangi bir pazarlığın olmadığı ve olmayacağı yanıtı alıyorsunuz.

İktidara DEM Parti’nin demokratikleşme konusundaki beklentilerinin zaten sunulduğu, demokratik bir Türkiye için yapılacakların belli olduğu söyleniyor.

Gerçekten böyle mi?

Barış ve PKK’nın silahlara veda ederek fesih kararı alması elbette önemli ancak anayasa odaklı tartışmalar konusunda atılacak adım yok mu, bunu konuşmak gerekiyor.

* * *

Türkiye, PKK’dan gelen açıklamayla birlikte hemen kutuplaştı.

Ve kutuplaşma iklimi gösteriyor ki yarım asırdır varlığını sürdüren büyük sorun konusunda toplumun belli bir kesiminin ezberler dışında söylediği, söyleyebileceği bir söz yok.

Bu ezberler bir kenarda dursun. Zira faydası yok.

Bu ezberlerle birlikte PKK’nın silahlara veda etmesine karşı çıkan, bölgede örgütle güç mücadelesi yürüten kesimlerin sözleri ve iddiaları da bir kenarda dursun. Bunlar da faydasız.

* * *

Türkiye’nin bir anayasa değişikliğine ihtiyacı var mı, elbette var. 12 Eylül’den bu yana var.

Küçük iktidar oyunlarına kurban edilemeyecek kadar mühim bir mesele bu.

Yarım asırdır devam eden bir sorunun yapısal biçimde ortadan kaldırılması için de anayasa konuşulması gereken başlıklardan biri.

Ancak haklı kaygıların odaklandığı nokta göz ardı edilemez.

Herkesin dilindeki iddiayı tekrarlayalım.

“AKP anayasa masası kuracak ve çözüm sürecinin sürmesi, kimi maddelerdeki tavizlere karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden aday olmasının önü açılacak… AKP, elinde bulunmayan sayısal çoğunluğa çözüm süreci yoluyla erişecek.”

* * *

Kulislerde, AKP’nin kimi hazırlıklar yaptığı, anayasadaki “cumhurbaşkanlığı” tanımını değiştirerek ya da geçici maddelerle Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesinin yöntemlerini tartıştığı iddiaları konuşuluyor.

Sürpriz değil elbette.

Ancak yapılan yüksek yüksek konuşmalar da aklımızda. Bu sorunun bitmesi ve barışın gelmesi durumunda Türkiye’nin bölgesel güç haline geleceği, artık önünde kimsenin duramayacağı, tarihi bir adımın atıldığı…

İktidarın bu kadar büyük ve tarihi bir sürecin adaylık tartışmalarıyla yıpratılmasına engel olması gerekir değil mi, yapılan konuşmalar, edilen büyük laflar bunu gösteriyor.

İktidara düşen, açık açık yeni anayasa tartışmalarıyla adaylık formülleri arasına bir set çekmek…

Bu kadar önemli ve tarihi bir sürecin adaylık tartışmalarıyla yıpratılmayacağını açıklamak.

Sürecin bir yönü de fedakârlık olarak görülüyorsa işe buradan başlamak gerekmez mi?

* * *

Elbette tablo böyle değil…

Bir yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan ılımlı bir dille yaklaşıp süreci destekleyenlere teşekkür ediyor ama diğer yandan yerel yönetimlerin daha da merkeze bağlanması konusunda adım atılabileceği mesajını veriyor.

Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenciler darp edilerek gözaltına alınıyor ve sanki öğrenciler bu ülkenin yurttaşı değilmiş ve anayasal hakları yokmuş gibi açıklamalar yapılıyor.

Tutuklu öğrenciler, gazeteciler cezaevinde peşinen cezalandırılıyor.

T24 muhabiri Can Öztürk, Boğaziçi eylemini izlerken darp edilerek gözaltına alınıp, ters kelepçeyle saatlerce bekletilip, tutuklama talebiyle hakimliğe sevk ediliyor.

Basın açıklaması, protesto yürüyüşü, protesto hakkı tamamen kriminalize edilmiş durumda ve terör suçu olarak gösteriliyor.

Anayasal düzeni yıkmak gibi ağır bir suçlama, gazeteciden menajere kadar hemen herkese yöneltilebiliyor.

Bütün bunların karşısına sadece üç beş kanunda değişiklik yapılması konulabilir mi?

* * *

Bir paradigma değişikliği olmadan, sorunlu birkaç alanla ilgili yasal düzenleme yapılarak bu süreç yürütülebilir mi?

Bir paradigma değişikliği ufukta görünüyor mu, böyle bir sinyal veriliyor mu?

AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanması gibi anayasal zorunluluklar bile yerine getirilmezken ya da yerine getirilmesi bir taviz gibi gösterilirken bu sinyali almak mümkün mü?

Elbette değil.

Tarihi bir süreçten geçildiğine, tarihi açıklamalara ve anlara tanıklık ettiğimize kuşku yok. Umutlu olalım ve umut edelim elbette.

Faşist yaklaşımlara, ırkçı ezberlere kapıyı sıkıca kapatarak, gerçek bir barışın inşası için çaba gösterelim hep birlikte.

Ancak umudun inşa edilen, altı doldurularak büyüyen bir kavram olduğunu da unutmayalım.

Ve bu kavramın içini doldurma yükümlülüğünün iktidarda olduğunu da unutmayalım.

Küçük iktidar hesaplarına, paradigma değişikliğine gidilmeden yapılan üç beş kanun değişikliğine sıkıştırılamayacak kadar önemli bir dönemden geçiyoruz. Belki tekrarı mümkün olmayan fırsatlar var önümüzde.

O vakit, iktidara düşen de ona buna parmak sallamak ve eleştirilere kulak tıkamak değil, bu sürecin ancak yapısal değişikliklerle yürüyebileceğini gerçekten idrak etmektir.

Bunun yerine eski alışkanlıklar sürecekse, bunların nasıl sonuçlandığını da önceki dönemlerden biliyoruz.

Daha fazla acıya, daha fazla baskıya, daha fazlasına kimsenin tahammülü yok ve bu ülke de bunları hak etmiyor.

İyimser uyarıları yapıp, umudu konuşmaya buradan başlayalım.

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi.

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Çekilmemiş fotoğraflar

Keşke bir çocuk gibi, hiç ölmeyeceğine olan inancım yaşayabilseydi… Bitlis’te büyüyen o küçük ve cesur çocuk olarak anımsayacağız seni…

CHP kurultayı ile ilgili şifreler: CHP krizden nasıl çıkacak, mahkeme ne yapacak, genel merkez hangi adımları atacak?

Cumhuriyet tarihinde eşine az rastlanır olan kurultay davası sadece CHP’yi ilgilendirmiyor; anayasa masası kurulması, yargı paketleri gibi adımlar biraz da bu davaya göre ayarlanıyor

Kayıpların ardında - 30 yıl

Tam 30 yıldır, Galatasaray Meydanı, Cumartesi Anneleri’nin adresi. Defalarca yerlerde sürüklendiler, gözaltına alındılar, haklarında davalar açıldı. Anayasa Mahkemesi’nin iki ayrı kararına rağmen bariyerler arkasında sınırlı sayıda toplanarak basın açıklaması yapabiliyorlar. Yine de çocukların isimleri durgun göllere verilmesin diye meydandalar

"
"