24 Nisan 2025
Yargı, kulaklarını tıkamış, sadece devletten gelen sesleri duyuyor haftalardır.
İşkence gördüğünü söyleyen gençler yeniden gözaltına alınıyor, işkence yaptığını sosyal medya hesabından sergileyen polisleri teşhir eden bir başka genç bunun üzerine işkence gördüğünü anlattığında Dezenformasyon Merkezi tarafından yalanlanıyor.
Görülmedik bir sistem.
İşkence ile suçlanan emniyetin hiçbir araştırma zahmetine katlanmadan yaptığı açıklamayı esas alarak, Cumhurbaşkanlığı bünyesinde kurulmuş bir yapı, doğrudan yurttaşı “yalancı” ilan ediyor.
Saraçhane başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında gözaltına alınan gençlerden yükselen feryatlar asla karşılık bulmuyor.
Cinsel taciz iddiaları, darp, işkence iddiaları soruşturma konusu bile yapılmıyor.
***
Ama elbette nadir de olsa tersine örnekleri görmek de mümkün. Üstelik devlete yükümlülüklerini anımsatan iddianameler ve bunları yazan savcılar da var. Üstelik mahkemenin ilk iddianameyi iade etmesine rağmen, “işkence” iddiasında ısrarcı olarak…
***
Gezi eylemlerinin yıldönümü nedeniyle, 1 Haziran 2022’de İstanbul’da yapılan eylemde gözaltına alınan Berkay Ustabaş, Berkan Bütün, Sedef Özer ve İlayda Aktüre, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube’ye götürüldü.
İddianamede, burada nezarethaneye konulmayan üç kişinin, ikinci kattaki odaya çıkartıldığı ve burada fikir ve eylem birliği içerisindeki polisler tarafından darp edildikleri kaydedildi.
***
Tanık ve şikayetçi ifadelerine yer verilen iddianamede, bilirkişinin, emniyetin koridorlarında bulunan kamera kayıtlarıyla ilgili raporu özetlendi. Buna göre raporda şöyle denildi:
“Emniyet içerisinde bulunan güvenlik kamera kayıtlarında şahısların polis eşliğinde odaya girdikleri, akabinde 3-4 polis memurunun da odaya girdikleri, kapıyı kapattıkları, kapı önünde avukatların bekledikleri, içeri girmek isteyen avukatların ve polis memurlarının kapıyı açmaya çalıştıkları ancak kapının kilitli olduğu, bir süre sonra kapının açıldığı, içeride polis memurlarının olduğu, bir şahsın yerde yüzüstü yatar halde olduğu, oda içerisinde, ‘insanlık onuru işkenceyi yenecek’ şeklinde slogan atıldığı, kapı önündeki kalabalığın da slogan attıkları, sonrasında kapının açıldığı, dışarıda bekleyen kalabalığın içeriye girmeye çalıştıkları ve polis memurlarının içeriye girişi engellediği…”
***
İddianamede, müştekilerin bilirkişi raporundaki görüntülerden ve temin edilen fotoğraflardan kendilerine yönelik eylemde bulunan polis memurlarını teşhis ettikleri, bu polislerin kimliklerinin saptandığı belirtildi.
İddianamede, şöyle denildi:
“Şüphelilerden A.R.A.’nın nezarethaneye alınmadan önce müştekileri alarak Güvenlik Şube Müdürlüğü katına götürdüğüne, onları ifade alınmayan, şubede görevli bir amirin kullandığı oda içerisine aldığına, daha sonra bu odaya gelen diğer şüpheliler A.C.A., E.D., G.O., H.Ç., S.B.A. ile birlikte fikir ve eylem birliği içerisinde müştekilere elle vurmak, tekme vurmak, ittirmek, diz ile bastırmak, müşteki Berkan’a ters kelepçe takmak, odaya girmek isteyenlere engel olmak suretiyle fikir ve eylem birliği içerisinde müştekileri darp ettiklerine, oda dışında bekleyen avukatların tepkisi ve amirlerinin müdahalesi üzerine bu odadaki eylemlerini sonlandırdıklarına, ancak müştekiler acil çıkış merdiveninden nezarethaneye indirilirken polis S.B.A.’nın kadın şüpheliye tekme atmak, nezarethane katında ve burada bulunan bir oda içerisinde iki şüpheliye vurmak suretiyle eylemlerine devam ettiklerine… müştekilerin yaralandıklarının tespit edildiği…”
***
"Şüphelilerin eylemi öncesinde müştekilerin emniyet müdürlüğünde kontrol altında olmalarının gerek eylemin gerçekleştiği odaya götürülürken gerekse nezarethaneye indirilmek için çıkartıldıklarında bir taşkın hareketlerinin olmamasının, müştekilerin adli raporlarındaki bulguların sayısının polislerin eyleminin ani gerçekleşen yaralama boyutunu aştığını, eylemin işkence suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini gösterdiği…
Şüphelilerin zor kullanmak zorunda olduklarını belirtmelerine karşılık, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarında basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte yaralanmanın kötü muamele yasağının asgari eşiğini geçtiğinin kabul edilmesi, şüphelilerin eyleminin işkence mi, zor kullanma yetkisinde sınırın aşılması sonucu kasten yaralama mı yoksa zor kullanma yetki sınırları içerisinde mi kaldığının ancak mahkemece yapılacak yargılama sonucu tespit edilebileceği…”
***
İşkence gören isimlerden Berkay Ustabaş, ifadesinde yaşananları şöyle anlattı:
“Nezarethanenin ön bürosu olarak tabir edebileceğimiz antresinde aramanın burada yapılmayacağını, antrenin hemen çıkışındaki arama odalarında arama yapabileceklerini söylediler, biz de oraya geçtik. Aramamız yapıldı. Nezarethaneye girecekken, A.R. isimli polis, “bunları yukarıya çıkaralım” dedi. Ben bu yönde talimat gelip gelmediğini bilmiyorum. O aşamaya kadar kaba bir davranış olmadı. Bizi ikinci kata çıkardılar, güven büro amirinin odasına soktular. Gözaltına alınan dört kişi de oradaydı. Birdenbire A.R. adlı polis, duvara dönün, aranızda konuşmayın diye bağırdı. Ben değişikliğin nedenini öğrenmek istedim ve duvara dönmeyeceğimizi, ifade alınacaksa avukatımızı istediğimizi söylerim. A.R., beni ittirerek, ‘çık lan dışarıya’ dedi. Beni kapıya doğru ittirdi. Kapıyı açıp, ‘buraya bakın’ diye seslendi. Birden fazla polis girdi ve girer girmez, ‘polise vuran bunlar mı?’ denildiğini duydum.
Biri göğsüme yumruk vurdu. Çok şaşırdım ve ‘ne oldu şimdi’ dedim. Darbeler devam etti ve ayakta durmaya çalıştım. Şaşırdım çünkü bu davranış üzerine dışarıyla iletişim kurmaya çalıştık. Yan odada ifade alınıyordu ve avukatlar da kapıdaydı. A.R. isimli polis çelme takarak beni yere düşürdü ve diziyle kafama bastırmaya başladılar. Bana, ‘göndün mü lan dediğimi yapmazsan hak ettiğin buydu’ dedi ve şiddetine devam etti. Diğerleri de bu sırada vuruyordu. Bu esnada bana ters kelepçe takıldı. Darbelerin çoğu kafama isabet etti. Bu sırada dışarıdaki polisle, avukat kapıyı açmaya çalışıyorlardı. İçeriden kapıyı tutan polisler vardı. Kısa süre sonra amir olduğunu düşündüğüm kişi içeriye girdi ve bu kişi, ‘size kaç defa söyledim, bu iş burada olur mu, dışarısı avukat kaynıyor, bizi zor durumda bırakıyorsunuz, ne yapıyorsanız aşağıda yapın’ dedi. Bunun üzerine şahıslar, ‘sizinle aşağıda oynayacağız’ dediler. Ben de “insanlık onuru işkenceyi yenecek” sloganı attım.
Bizi nezarethaneye götürdüler. Ancak götürmek için herhangi bir kamera bulunmayan acil çıkış merdivenleri olarak değerlendirdiğim, kameranın olmadığı yeri kullandılar. Polisler, ‘burada kamera yok’ dediler ve bize tekme, yumruk sallamaya başladılar. Bizimle birlikteki Sedef Özen ve İlayda adlı kadın arkadaşın sırtına tekme, yumruk vurulmasından rahatsız oldum. Ben eskiden Devrimci Gençlik Dernekleri başkanıydım. Bundan dolayı beni tanıdıklarını ve ters kelepçe taktıklarını düşünüyorum. Bir polis memuru ense köküme yumruk attı. Canımı en çok bu darbe acıttı.”
İşkence gören diğer isimler de aynı ifadeler verdi.
***
Şüpheli polis memurları ise daha önce düzenledikleri tutanaklara paralel ifadeler verdiler.
Şüphelilerin odadaki polisi darp etmek istediğini, küfrettiklerini, sesleri duyarak odaya girdiklerini, burada kendilerine de hakaret ettiklerini ve direndiklerini, devlet malına zarar vermeye çalıştıklarını, kapıyı açık görünce firar etmeye çalıştıklarını düşünerek ölçülü biçimde, yasal sınırlar içerisinde, önceden uyarıda da bulunarak zor kullandıklarını öne sürdü.
***
Gözaltına alınan üç kişinin İstanbul Emniyeti'nde uğradıkları işkence hakkında iddianame yazıldı. 6 polise dava açılırken, işkencenin "kameraların görmediği" alanda gerçekleştiği tespit edildi. Bir amirin polisleri uyararak "Bu işleri burada değil, aşağı yapın" şeklindeki sözleri de iddianameye girdi.
Ancak mahkeme, 2023’te bu iddianameyi iade etti. Kararda, bazı tanıkların ifadelerinin alınmadığı, bazı tanık polislerin isimlerinin tespit edilmediği, ayrı ayrı adli tıp raporları düzenlenmediği, suçun işkence mi kötü muamele mi olduğu konusunda ayrım yapılmadığı gibi gerekçeler sıralandı.
***
Savcı, tüm bu kanıtları toplayarak, geçtiğimiz günlerde iddianameyi yeniden düzenledi.
İddianamede, polislerin nezarethaneye alınmadan önce müştekileri alarak Güvenlik Şube Müdürlüğü katına götürdüğükleri, onları ifade alınmayan, şubede görevli bir amirin kullandığı oda içerisine aldığı, daha sonra bu odaya gelen diğer polislerin fikir ve eylem birliği içinde müştekilere elle vurmak, tekme vurmak, ittirmek. diz ile bastırmak, müşteki Berkan'a ters kelepçe takmak, oda içerisine girmek isteyenlere engel olmak suretiyle fikir ve eylem birliği içerisinde müştekileri darp ettikleri, eylemin gerçekleştiği oda dışında bekleyen avukatların tepkisi ve amirlerinin müdahalesi üzerine bu odadaki eylemlerini sonlandırdıkları anlatıldı.
İddianamede, müştekiler acil çıkış merdivenlerinden nezarethaneye indirilirken müştekilere tekme atmak, nezarethane katındave burada bulunan bir oda içerisinde şüphelilere elleriyle vurmak suretiyle eylemlerine devam ettikleri vurgulandı. Bu konuda yeterli kanıtın bulunduğu kaydedildi.
***
İddianamede, müştekilerin adli raporlarındaki bulguların sayısının şüphelilerin eyleminin ani gerçekleşen yaralama boyutunu aştığını, eyleminin işkence suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini gösterdiği, bu suçun işlenip işlenmediğini belirleme yetkisinin de ağır ceza mahkemesinde bulunduğu vurgulandı.
İddianamenin en can alıcı tespitlerinden biri de bu noktada yapıldı:
“Şüphelilerin eylemlerinin işkence mi, zor kullanma yetkisinde sınırın aşılması sonucu kasten yaralamamı yoksa zor kullanma yetki sınırları içerisinde mi kaldığının ancak mahkemece yapılacak yargılama sonucu tespit edilebileceği, Anayasa Mahkemesinin müstakar kararlarına göre güç kullanımının kaçınılmaz hale geldiğinin, kullanılan gücün orantılı olduğunun ve yaralanmanın ne şekilde gerçekleştiğinin kanıtlanması yükümlülüğünün kamuya ait olduğu, yapılan yazışmalara karşın İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü tarafindan müştekilerdeki yaralanmanın ne şekilde gerçekleştirildiğini açıklayan bilgi ve belgenin sunulmadığı, yaralanma anına ilişkin görüntü sunulmadığı, güç kullanımının kaçınılmaz hale geldiği ve kullanılan gücün orantılı olduğunu kanıtlama yükümlülüğünün yerine getirilmemiş olması sebebiyle müştekilerin teşhis ve beyanlarının kamu davası açmak için yeterli şüphe oluşturacak delil olarak değerlendirilmesi zorunluluğu doğduğu…”
***
Evet, bir devlet, bu iddiaları araştırdığında, işkenceyi normalleştirmediğinde, suç saydığında büyüyor.
Görevini hakkıyla yapanla suç işleyeni ayırdığında kamu görevlilerine “iyilik” yapıyor.
Savcılık, açıkça belirtmiş:
Emniyet, zorunlu ve yasal güç kullanımı iddiasında bulunuyorsa bunu kanıtlamalıdır. Durup dururken bu darp izleri olmaz.
Ezberden orantılı güç kullandım demekle de olmaz…
Şimdi yapılması gereken bütün ciddi işkence iddialarının aynı biçimde araştırılması.
Dileyelim ki bu iddianame hem milat hem de örnek olsun…
Gökçer Tahincioğlu kimdir?Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı. Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü. Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor. |
Tam 30 yıldır, Galatasaray Meydanı, Cumartesi Anneleri’nin adresi. Defalarca yerlerde sürüklendiler, gözaltına alındılar, haklarında davalar açıldı. Anayasa Mahkemesi’nin iki ayrı kararına rağmen bariyerler arkasında sınırlı sayıda toplanarak basın açıklaması yapabiliyorlar. Yine de çocukların isimleri durgun göllere verilmesin diye meydandalar
Zırhlı araçtan inen polis hedef alıp ateş ediyor ve arkadaşlarıyla oyun oynayan 12 yaşındaki Nihat ölüyor. Hem de çözüm sürecinin devam etmesi için sivil bir heyetin Cizre'ye gelmesinin ve barikatların kapatılması için arabuluculuk yapmasından hemen sonra... Polisler "cinayeti meslektaşım işledi, karakolda olayı gizleme kararı aldık ve amirlerimiz de haberdardı" diyor ama 11 yıldır açık bir cinayet cezalandırılmıyor
Yargıtay, Aralık 2024'teki kararında, ne tür bir silahtan ve mesafeden ateşlendiğinin araştırılmadığını ve bu konularda bilirkişi raporu alınması gerektiğini belirterek kararı hızla bozdu. Zamanaşımı riskinin farkındaydı. Tensip tutanağında duruşma Mayıs 2025’e bırakıldı, bu tarihte zamanaşımı süresi zaten dolmuş oluyordu. Öyle de oldu, 12 Mayıs'taki duruşmada mahkeme, kısacık bir kararla zamanaşımı süresinin dolduğuna hükmetti
© Tüm hakları saklıdır.